Durduğunuz yere, siyasi ve ideolojik konumunuza, aldığınız pozisyona, baktığınız gözlüğe göre değişebilir. Yöneticilerin “başarılı ya da başarısız” olmaları, kendi kamplarında ve “karşı cenahta – tribünde” farklı görülüp, farklı not verilebilir. Ancak, bugün ülkeyi yöneten kadroların ve onları destekleyen, alkışlayan zihniyetin, son derece “itici ve zehirli” bir motivasyonu var.
O da nefret. Eğitimli insandan nefret ediyorlar. Eğitim derken, herhangi bir bilim dalında evrensel standartlarda bilimsel öğretiyi hazmetmiş insanları kast ediyorum tabii. Donanımlı ve iyi yetişmiş insandan nefret ediyorlar. Kendini geliştirmiş, dünyayı geniş bir perspektiften inceleyen, araştıran, farklı bakış açılarını araştırıp analiz eden, bilimsel sentezlere varmayı şiar edinen, en az bir ya da iki yabancı dili çok iyi kullanabilen insanlardan nefret ediyorlar.
Eğitimini gördüğü ve uğraştığı alanda, bilimi ve o disiplinin temel ilkelerini, her türlü kayırmacılığın önünde gören ve üzerinde tutan profesyonel zihniyetten ve kişiliklerden nefret ediyorlar. Çünkü bu, “onların liyakatsizlik şiarına” ve kayırmacı çizgisine aykırı bir durum teşkil ediyor. Örgütlü insanlardan nefret ediyorlar. Örgütlenmiş insanlardan “ölümüne” korkuyorlar. Tek tek teslim alabilecekleri ve kendi yanlarına “seve seve” ya da “zorlaya zorlaya” çekebilecekleri, ikna ya da tehdit ve şantaj, rüşvet veya hile yoluyla esir alabilecekleri insanları tercih ediyorlar. Örgütlü (sendikalı) insanların bunlara direneceklerini çok iyi biliyorlar. İtiraz eden insandan nefret ediyorlar. Sorgulayan, muhalefet eden, eleştiren, cesaretle başarısızlıklarını yüzlerine vuran insanların yeryüzünde varlığına bile tahammül edemiyorlar.
İşte tam da bu nedenlerle, toplumun eğitimli, donanımlı, örgütlü, eleştiren, muhalefet eden, itiraz eden kitlelerini karşılarına alarak, düşman ilan ederek geldiler bugüne kadar. Ve tabii ki bir yandan da yalnızlaşarak. İngilizce’de “To paint yourself into a corner” diye güzel bir deyim vardır. Eline fırçayı ve kovayı alıp, yer döşemesini “en uzak köşeye doğru boyaya boyaya, kendini orada bir ücra noktaya hapsetmek anlamında kullanılır.
Bunu yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. İşte, son yıllarda (mesela) doktorlara olan nefretlerini böyle izah edebiliriz. Mühendislere, mimarlara, “Nas”a inanmayan, bilime–evrensel kaidelere bağlı ve “hesap kitap bilen” ekonomistlere hasmane duygular beslemelerinin nedeni bu. Türkiye’nin yüz akı üniversitelerin en üst sıralarında gelen Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ, Hacettepe, İ.Ü., A.Ü. gibi okulların köklü geleneklerini yıkmaya çalışmalarının da başlıca nedeninin bu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Hukukun evrensel ilkelerine bağlı, “hâkimin siyasi otoriteden asla ve kat’a emir buyruk almaması gerektiğine inanan hukukçudan”, savunma hakkının kutsallığına sıkı sıkıya bağlı avukatların meslek örgütlerinden, normal yollardan asla yönetimlerine gelemeyecekleri barolardan da tam da bu yüzden nefret ediyorlar.
Biat etmeyi reddeden, pırıl pırıl zihinli, geleceği gören ve geçmişin karanlığını reddeden öğrenciden-gençten de nefret ediyorlar. Satın alınamayan, kuyruklarından gitmeyen, bir WhatsApp mesajı ile manşet attıramadıkları, bir telefonla “ısmarlama yıkama yağlama savunma yazısı” yazdıramadıkları gazeteciye de başı ezilmesi gerekli canavara bakar gibi bakmaları tam da bu nedenden kaynaklanıyor. Saray’ın sofrasına soytarı, tabağına meze olmayı reddeden sanatçıdan nefretleri, oyununu, şarkısını sözünü beğenmemeleri de bundan…
Vapurda şarkı söyleyene, öpüşene düşman olmaları da hep bundan.
Karnaval havasında “İstanbul Sözleşmesi”ni savunmak için Taksim’e yürüyen kadına ve her cinsel yönelimden bireye husumetleri de öyle… Çünkü Nazım’ın dediği gibi;
“Ümidin, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın” ve ek olarak “zeytinin, fındığın, tütünün, çayın, ayçiçeğinin, çam ağacının, lâlenin, sümbülün, menekşenin düşmanı” bunlar. Tam tersine; betonun, kepçenin, buldozerin, iş makinasının, kaya kıran, tarla düzleyen, bağ bozan dinamitin dostu olmaları da bundan.
Ama enseyi karartmadık karartmayacağız. Yine Nazım’ın dediği gibi,
“Elbette ki Sevgilim.
Dolaşacaktır bu memlekette hürriyet,
En şanlı elbiseleri ile…”
Tek tip giysilere bürünmeyi reddeden on milyonlar.
Rengarenk giysileri ile.
Sevgi ile.
===========================================
Dostlar,
Değerli yazar Sn. Arapkirli’ye yürekli yazıları için teşekkür ediyoruz.
Alttaki “cik iletisi” (tweet) de bizim :
ttps://twitter.com/profsaltik/status/1503110739900387328?s=20&t=elWe-0nOLTxpY6waTze3aA
Paylaşılması dileğiyle.
İktidar SERMAYE KÖLESİ politikalarla kamu sağlık hizmetini erişilemez kılmakta, halkı sağlık emekçilerine saldırtmakta. HALK ve SAĞLIKÇILAR OMUZ OMUZA SAĞLIK HAKKI SAVAŞIMI VERMELİ: İNSANCA-NİTELİKLİ-SÜREKLİ SAĞLIK HİZMETİ TEMEL HAK. HALK VE HEKİMLER MÜTTEFİKTİR! Oyun gelmemeli!
— Prof. Dr. AHMET SALTIK MD, BSc, LLM (@profsaltik) March 13, 2022
Sevgi ve saygı ile. 14 Mart 2022
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Uzmanı, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik
ŞAHANE hatta DAHİYANE bir yazıya şahane hatta DAHİYANE bir Cik İletisi. DAHİ gazeteci ve yazar sevgili Zafer ARAPKİRLİ’ yi ve DAHİ hekim ve bilgin sevgili hocamız Prof.SALTIK’ı en yürekten tebrikler, derin saygılar, en iyi dilekler sunarak kutlamak gerek.