“Bu büyük bir vizyon büyük bir projedir. Bizde bir muhalefet var, ikide bir çıkıyor her projeye olduğu gibi bu projeye de karşı çıkıyor. Kanal İstanbul’a ilgi duyan ülke ve şirketlere de tehditler gönderiyor ‘asarım keserim’ vesaire diye. Öyle ki kimse bu tehditleri ciddi bulmuyor çünkü bu olaylara bakışları ciddi değil. Biz kardeş Malezya ve firmalarının böyle bir önemli projede yer almasından ancak memnuniyet duyarız. Devletimizin kasasından bir kuruş çıkmadan büyük projeyi inşallah hayata geçireceğiz” sözleri, Dış İşleri Bakanı M. Çavuşoğlu’na ait (19.12.21).
CHP-HDP-İYİ Parti’yi, basın önünde Malezya Dış İşleri Bakanı’na jurnallemek, tam bir demokrasi düşmanlığı. Özeti şu:
- Bizde ne para ne de demokrasi var; gelin büyük yıkım projesini siz gerçekleştirin.
Anayasa md. 90 ve 56 çerçevesinde yasalara üstün olan Paris Anlaşması (R.G.:7.10.21), Dış İşleri Bakanlığı için de bağlayıcı.
Paris Anlaşması (4.11.16), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’ nin, sürdürülebilir gelişmeyi sağlamayı ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasını öngören hükümlerini güçlendirmeyi amaçlamakta ve küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulmasını ve artışın 1,5°C’nin altında tutulmasına yönelik çabaların sürdürülmesini hedeflemekte.
***
Sözleşme ve Anlaşma, ekosistem ve ekolojik denge bağlamında çevresel haklar ekseninde yer alır: “Bu Sözleşme’de belirtilen konularda eğitim, öğretim, kamu farkındalığı, kamunun katılımı, kamunun bilgiye erişimi ve her seviyede işbirliği” önemlidir (Başlangıç).
Türkiye’nin, iklim değişikliğinin engellenmesi, çevre sorunlarının çözümü ve bu sorunların kökenine müdahale etme konusunda etkili adımlar atma yönünde üstlendiği yükümlülükler, Paris Anlaşması’nın ve onun bir tür anayasası olan BMİDÇS çerçevesinde yer alır.
Türkiye Devleti, 2015’te BM Genel Sekreterliği’ne sunduğu ulusal katkı beyanı ile emisyon artışını 2030 itibariyle yüzde yirmi bir azaltma taahhüdünde bulundu.
Oysa Kanal İstanbul projesine ilişkin 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, Türkiye’nin Paris Anlaşması’ndan kaynaklanan uluslararası yükümlülüklerini ihlâl eder nitelikte: Yapılaşma ve nüfus yoğunluğunun artması, sera gazı salınımlarını artıracak; doğal alanların yok edilmesiyle yutak kapasiteleri azalacak ve söz konusu değişiklikler ısı adalarının oluşmasına ve gazların iklim değişikliğine etkilerinin artmasına yol açacaktır.
Bu nedenle Kanal İst., iklim değişikliğini önlemek veya en aza indirmek ve zararlı etkilerini azaltmak amacıyla önleyici önlemler almak ve sera gazı salınımının azaltılmasını hızlandırmak hedef ve yükümlülüklerine (md.2) aykırı.
“Bu Anlaşma’nın etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla, gelişmekte olan Taraf ülkelere destek verme ihtiyacı” (md.3), destek alan Devlet’in yatırım önceliklerini gözetme yetkisini öne çıkarmakta ve; “…emisyonlar ve giderimler ile ilgili hesap verirken Taraflar, çevresel bütünlük, şeffaflık, doğruluk, tamlık, karşılaştırılabilirlik ilkelerini gözetir…”(md.4/13).
***
Öbürleri arasında bu iki hüküm de, Türkiye’nin büyük yatırımlarının saydamlığını gerekli kılmaktadır.
Kanal İstanbul’un yalnızca inşaatının yılda 1,7 milyon ton ek karbondioksit salınımına neden olacağı ÇED Raporu’nda belirtilmiştir. Proje ile artırılan yerleşim alanlarının neden olacağı nüfus artışı da, sera gazı salınımını yükseltecek.
Proje ile toplam 13 bin 400 hektar orman arazisi yok olacak, 394 bin ağaç kesilecek. Ormanların özel izinlerle farklı kullanımlara özgülenmesi, kentin geleceği açısından onarımı güç olumsuz etkiler yaratacak. Sera gazı yutak ve rezervuarı işlevi gören ormanların yok edilmesi, Anlaşma md. 5 ve Anayasa’nın, ormanları koruyucu md. 169’a da açıkça aykırı.
ÇED süreci, “Taraflar uygun şekilde iklim değişikliği eğitimini, öğretimini, toplum bilincini, halkın katılımını ve bilgiye açık erişimi bu adımların işbu Anlaşma kapsamındaki eylemleri güçlendirmek için öneminin bilinciyle güçlendirecek tedbirler alınmasında işbirliği yapacaklardır” (md.12) hükmüne aykırı olarak yürütülmekte.
“Bütün ekosistemlerin, Toprak Ana olarak adlandırdığı biyoçeşitliliğin korunmasının önemi ve iklim değişikliğine müdahalede faaliyete geçerken “iklim adaleti” kavramının önemi” (Bşlg.), Kanal İstanbul planlama alanı içinde ve yakın çevresinde Karadeniz ve Marmara Denizi arasında bir ekolojik koridorun korunmasını gerekli kılmakta. Ekolojik kuşak ve koridorların ana bileşenleri olan içme suyu havzaları ve orman alanlarında düşük yoğunluklu da olsa kentsel yapılaşma, söz konusu ekolojik koridorları olumsuz etkileyecek ve iklim değişikliğinin de etkisiyle kentin yapılaşmış alanlarındaki ısı adaları, hava kirliliği vb. sorunları daha da artıracaktır. Bölgeye nüfus çekici plan değişikliği de, yüksek yoğunluklu yapılaşma baskısı yaratacak ve zamanla bölgedeki yaşamsal önemdeki ekosistemler yok olma tehdidi ile karşılaşacaktır. Kanal çalışmasından çıkacak çok büyük hacimli hafriyat/kazı atıklarının deniz dolgusu olarak kullanılması durumunda dolgu malzemesi, deniz suyu ile etkileşime girecek ve deniz ekosisteminin zarar görmesine yol açacaktır.
***
- Özetle : Kanal İstanbul, Paris Anlaşması’na aykırılık oluşturacağı ölçüde, başta Barselona ve Bükreş gelmek üzere, taraf olduğumuz birçok uluslararası sözleşmeyi ve uluslararası çevre hukukunun temel ilkelerini de ihlâl ederek,
- Türkiye’nin uluslararası sorumluluğunu gündeme getirecektir.
Kanal Istanbul, ozetle, dunyada kalan tek baris denizi Karadeniz`in NATO`nun kontroluna gecirilmesi icindir.
Unutmayalim ki Montro Anlasmasini tartisan askeri pesonel kendilerini yarginin onunde buldular.
Kanaatim odur ki, gerceklestirme yonunde ilk adim icin dogru zaman kollanmaktadir.
Ardindan Saroz Korfezini baglayan kanal gerceklestirilir.
Marmara Denizinin kontrolu da boylece elden cikar.
Her tümcesi ve sözcüğü NESNEL, SOMUT, BİLİMSEL, MUHTEŞEM VE MÜKEMMEL bir hukuki, idari, ekolojik ve ekonomik teşhis, analiz, sentez, teşhir. Ünlü ve üstün hukukcu sevgili hocamız Prof.KABOĞLU’na en yürekten tebrikler, teşekkürler, saygılar, en iyi dilekler, yeni başarılar ve bu yaşamsal sorunla ve iç ve dış sorumlularla ilgili özel bir adak :
TÜRKİYE, İSTANBUL, BOĞAZİÇİ, MONTRÖ VE KİST
KİST yani ‘Kanal İstanbul’ çok derin bir ihanet
Ve tüm yurda ve ulusa en büyük bir melanet.
KİST, iç ve dış BOP’cuların ve Beşinci Kol’cuların en meş’um kararı
Ve tüm haram karcıların ve haksız rantcıların en devasa bir yararı.
KİST,ulusal ve uluslararası Montrö’yü gereksiz ve geçersiz edecek
Ve bu vatanın bütünlüğünü parçalayarak ulusal bir yıkım getirecek.
KİST, tam ve tüm bir ekolojik tehdit ve ekonomik tehlike ve körlük
Ve bilimi,feni,tekniği,etiği ve estetiği red ve inkar eden nankörlük.
KİST, yediden yetmişe herkese mikrop saçacak çok derin bir çukur
Ve tüm ulusal ve toplumsal bünyeyi mahvedecek en korkunç bir ur.
KİST, Türkiye’nin yüreğine saplanmak üzere hazırlanmış bir hançer
Ve bütün yurdun ve ulusun varlığına yöneltilmiş en iğrenç bir neşter.
KİST, ulu ve kutsal İstanbul’u anavatandan kopararak mahvedecek
Ve doğa harikası güzeller güzeli Boğaziçi’ni boğazlayıp katledecek.
KİST, en tiksindirici pis ve iğrenç bir lağım ve kanalizasyon.
Ve can alarak kan ve irin saçacak bir akım ve manipülasyon.
KİST’e karşı çıkmak, her yurttaş için en insani, vatani ve milli bir görev.
KİST’i iptal ve imha ederek çöpe atmak asla ertelenmez bir yüce ödev.
KİSTİ imha etmek ve Türkiye’nin en iğrenç çöplüğüne süpürmek için,
Tek ve en geniş bir Hak,Vatan Ve Halk Cephesi kurarak elele verelim.
Bu Cephe’ye ve utkusuna katkıda bulunacak tüm erkekler ve melekler,
Bütün ülke ve ulus tarafından kutlanarak hatta kutsanarak öpülecekler.
Gönül Pınar Atacı, 30.Mart.2021/27.Aralık.2021