Yaratıcılık, daha önce yaratılmış olan şeylerden belli bir ölçüde esinlenebilir ve etkilenebilir. Ancak yaratıcılık taklit etmez. Taklitçilik yaratıcılığın en büyük düşmanıdır.
Taklitçi insan yaratıcı olamaz, yaratıcı insan da taklitçi olamaz. O nedenle, insanları yaratıcılığa teşvik etmek için öncelikle taklitçi anlayışı ortadan kaldırmak, insanları taklitçilikten caydırmak gerekir.
Kültür, yaratıcılıkla gelişen bir şeydir. Taklitçilikten, gelişmiş bir kültür ve uygarlık doğmaz.
Öte yanda yaratıcılık, daha önce yaratılan yaratıcı eserlerin çok iyi bilinmesini gerektirir. Bunu bilmeyenlerin çoğu, yaratıcı olmakta, yaratıcı eserleri aşmakta zorlanırlar.
Taklitçilikten kurtulmak aynı zamanda, sürü zihniyetinden kurtulmayı da gerektirir. Var olanın peşinden bilinçsiz bir biçimde sürüklenen insanlar yaratıcı olamazlar. Özgür ruhların gelişmesi bu açıdan çok önemlidir.
***
Türkiye’nin en büyük eksiklerinden birisi yaratıcılıktır. Kültürde, sanatta, bilimde, felsefede, eğitimde, siyasette yaratıcılık eksikliğinden dolayı, Türkiye uygarlık adına önemli bir atılım yapamamaktadır.
Batı ve Doğu arasında yaratılan yapay ve kurgusal karşıtlık, Batı taklitçiliği ile doğu taklitçiliği arasındaki sıkışmışlık, kültürde, sanatta, bilimde, felsefede, siyasette yaratıcı olmanın, ilerlemenin ve gelişmenin, bir bölgenin, coğrafyanın, dinin, mezhebin, etnik kimliğin tekelinde olmadığını, bunların insana ve dünyaya özgü olduğunu kavrayamamakla ilgili durum, Türkiye’nin ileriye doğru bir devrim yapmasının önündeki en büyük engeldir.
***
Türkiye’deki akıllı insanlar, iyi, yaratıcı ve özgün bir eser ve proje geliştirse ve bunu uygulamaya koysa akıllı olmayan ama kurnaz olan başka insanlar bunu taklit ederler, yaratılan iyi bir şey üzerinden kendilerine bir alan yaratmaya, çıkar sağlamaya, rant elde etmeye çalışırlar.
Türkiye, eser, proje ve fikir hırsızlarının merkezlerinden birisidir. Bu, yaratıcılık eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İyi olan bir şeyi taklit etmek de belli bir zekâyı gerektirir, ancak bu zekânın akıl ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu kurnazlıktan ve uyanıklıktan başka bir şey değildir.
Akıl ile yaratıcılık arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Akıllı olmayan insan yaratıcı olamaz. Yaratıcılık için duygu ve tutku ile birlikte, akıl da zorunlu olarak var olması gereken bir unsurdur. Kendini akıllı sanan ama aslında sadece kurnaz ve kısır olan insanların gücü ancak bir şeyi taklit etmeye yeter.
Bu taklitçi kurnazların bazıları, taklit ettikleri şeyin iyi ve değerli olduğunu da bir türlü kabul etmezler. Bunlar, taklit ettikleri şeyde birtakım eksikler ararlar, onları bulamadıkları zaman da bir şeyler uydururlar, söylenceler üretirler. Akıllı insan daha önce yaratılan özgün bir eserde eksik olan bir şeyi zaten bulur. Ancak akıllı insan buna rağmen, yaratılan özgün eserin değerini bilir, onun yaratılması için ortaya konan emeğe saygı duyar, onu itibarsızlaştırmaya çalışmaz, dedikoduyla, yalanla, iftirayla hareket etmez. Kurnaz insanın buna gücü yetmediği için kurguların ve söylencelerin peşinden sürüklenir.
***
Yaratıcı insan duygulu, tutkulu ve akıllı bir insan olduğu gibi aynı zamanda onurlu bir insandır. Yaratıcı insan, daha önce yaratılan özgün bir eseri, projeyi, etkinliği taklit etmeyi kendisine yakıştırmaz. Yaratıcı insan bunu utanç verici bir durum olarak görür.
Taklitçi kurnaz insanlar ise aynı zamanda yüzsüzdür. Bunların onurla, namusla, şerefle bir ilgileri yoktur. Onlar için öncelikli olan tek şey vardır, o da çıkarlarıdır.
İşin garibi, bu insanlar aynı zamanda sanılarının da esiri olmuşlardır. Bu kurnazlıklarının ve çıkarcılıklarının çok büyük bir marifet olduğunu sanırlar ve yaptıkları işle övünürler.
Bu tür insanları içinde bulundukları zavallı ve şuursuz durumdan çıkarmadan, Türkiye’nin iyi ve doğru bir noktaya varması olanaklı değildir.