DEVLET BABA VE DEMOKRASİ AÇMAZI ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
26 Haziran 2021

Ataerkil (AS: Pederşahi) toplum genelde baba egemenliğine dayalı toplumdur. Ailenin her türlü taşınmazları babaya tapuludur. Hasat edilen ürünler, elde edilen gelirler babaya aittir. Aile mallarının alımı, satımı ve harcanmasına baba karar verir. Evdeki kadınların, anne ve çocukların yaşları ve konumları ne olursa olsun, babaya koşulsuz itaat etme zorunlulukları vardır.

Evliliklere, eş seçimine, kimin hatta ailede kimlerin okula gidebileceklerine baba karar verir. Ayrıca ataerkil (AS: Patriyarkal) düzendeki baba, yaptığı işler, harcamalar ve verdiği kararlarda kendini tamamen (AS: tümüyle) özgür sayar. Kişisel olarak hiçbir konuda hiç kimseye hesap verme gereksinimi duymaz. Hem ekonomik varlığını ve hem de yönetme erkini kimseyle paylaşmaz. Kendisinden hesap soranları asi kabul eder, hatta evden kovabilir. Aile bireylerini eğitmek, beğenmediği yaşam biçimlerine karışmak ve kendi istediği kıvama getirmek de babanın görevidir. Burada karışmadaki (müdahaledeki) kasıt, çocukların değil, yetişkinlerin yaşam biçimine karışmadır. Yetişkinlerin büyüdüklerini ve vesayet (AS: korumanlık) altında olmadıklarını kabul etmemektir.

Sözün özü;

  • Bir toplumda bireyler özgürleşmeden, ailenin ergin (reşit) bireyleri, özellikle de kadınlar, başta kendileri ile ilgili olanlar olmak üzere, ailede söz ve karar sahibi olmadan eşitlikçi ve demokratik aile kurulamaz.

Bireyleri ve aileleri vesayet (AS: korumanlık) altında olan; resmi ve resmi olmayan dogmatik geleneksel değerlerle eğitilen bir ülkede toplumsal ve kurumsal yapılar da demokratikleşemez. Çünkü ataerkil vesayet (AS: babacıl korumanlık) sistemi (dizgesi) demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun ve adaletin gelişmesinin önünü tıkar.

Böyle ülkelerde, toplumsal sarsıntılar ve sorunlar çoğaldıkça halk, kendi zihniyetini (anlayışını) değiştirmek ve özgürleşip, iktidar gücünü ele alıp demokrasinin yolunu açmak yerine, kendince bir kurtarıcı aramaya koyulur. Yani kendi ideolojisine uygun, daha yetkin ve daha karizmatik bir baba (vasi) arayışına yönelir. Söz konusu kısır döngü hep böyle sürer.

Böyle durumlarda o ülkede, dinci, ırkçı, milliyetçi, liberal, kapitalist, sosyalist, komünist… bol sayıda partiler kurulur ve vatan kurtarıcı figürler ortaya çıkar. Çoğu zaman, adları ve programları ne olursa olsun, genelde hepsi de vesayetçi ve babayanî (babacıl) oldukları için bunların arasında da yoğun bir rekabet ve hatta şiddete dayalı suçlama ve düşmanlıklar oluşabilir. Genelde partiler arası rekabet, ekonomik projeler ve topluma refah (gönenç) sağlayacak programlar yerine, dinsel ve kültürel (ekinsel) kavramlar; vatan, millet bayrak…gibi hamasi değerler üzerinde yoğunlaşır.

Kesin çözüm şudur: Kendisini baba ya da vasi (koruman) halkı sürü, şahsını da bu sürünün çobanı görüp topluma velilik ya da vasilik yapmak isteyenleri iktidar yapma yerine; DOĞRUDAN HALKI İKTİDAR YAPMAK GEREKİR. Gerçek demokrasiler ancak böyle boy verebilir. Çünkü demokrasiler ve vesayet (korumanlık) rejimleri birbirine zıttır.

Halk egemenliği ya da MİLLİ İRADE (Ulusal İstenç) tepeden tabana doğru değil, tersine tabandan tepeye yön veren bir iradedir (istençtir). İktidar olanların yetki çemberini tabandaki halkın demokratik iradesinin (istencinin) sınırları belirler.

  • Demokrasilerde hiç kimse, halktan almadığı bir yetkiyi kullanamaz ve kendisin de bağlı olduğu anayasal düzeni bozamaz.
  • Siyasal yönetimin patronu iktidarda olanlar değil, Halktır.

Öyleyse ne yapmak gerekir?

Bireyler, aileler ve toplumların tam olarak, erginlik ve yetkinliğe ulaşabilmeleri, hukuku, demokrasiyi, özgürlüğü ve adaleti amacına ve içeriğine uygun olarak yaşayabilmeleri için de DEVLETIN BABALIK GÖREVİNE SON VERMELERİ GEREKİR.

  • Demokrasi ve vesayet bir arada yaşayamaz. Biri varsa öbürü yoktur.

Eğer bir ülkede devletin babalık rolü sona ermezse siyasal iktidarı elinde tutanlar, halkın doğrudan görev verdiği temsilci konumunda olmaz, tersine halka buyruk veren veli ya da vasi konumunda olurlar. Halkın yaşam biçimine karışmayı doğal hakları olarak görürler. Veli ya da vasiye gereksinimi olan toplumlar da halk, henüz yeterli erginliğe ulaşmamış yani rüştünü kanıtlayamamış anlamına gelir. Devlet yönetimine halkın iradesi (istenci) ve gereksinmeleri değil veli ya da vasilerin buyrukları egemen olur.

Ulusal egemenliğe dayalı devlet düzeni giderek yerini kişi ya da lider (önder) egemenliğine bırakır. Başka bir söyleyişle de, ailedeki ataerkil, baba egemenliğine dayalı aile yönetim biçimi devleti yönetenlerin vesayet rejimine taşınmış olur. Mikro ölçekteki baba vesayeti, yerini makro ölçekteki siyasal ve karizmatik önderlere bırakır. Çoğu Orta Doğu, Bazı Uzak Doğu, Afrika ve Güney Amerikan ülkelerindeki durum bu şablona (kalıba) yakındır

Kıssadan hisse                           :

Ya da konuyu bitirirken şunu da açıklıkla belirtmek gerekir :

Ülkemizdeki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin rotası demokrasiye değil; feodaliteye, otoritarizme, yani ataerkil,
feodal, aşırı MERKEZIYETÇİ bir baskıcı düzene yöneliktir.

Bu nedenle de, konuyu halka daha iyi anlatıp demokratik yollarla, yani serbest, özgür ve dürüst seçimlerle güçlendirilmiş ve güncellenmiş parlamenter sisteme geri dönülmelidir.

Özgürlük, bağımsızlık, ulusal egemenlik ve demokrasi kanalları güçlendirilerek;
– yurttaşların yasalar önündeki eşitliği zedelenmeden,
– özgür ve yansız bir basına,
– Güçler ayrılığına,
– Hukukun üstünlüğüne,
– yargı bağımsızlığına…

DEMOKRATİK LAİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ ilkelerine yeniden dönmek gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir