Felaket üzerine saadet kuramayız

WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü:  
Felaket üzerine saadet kuramayız

Bu gün 5 Haziran Dünya Çevre günü. İklim kriziyle karşı karşıya kalan dünyada insan etkisinin de büyük rol oynadığı yok oluş sürüyor. Türkiye’de küresel ölçekte tehlike altında olan tür sayısı son 10 yılda dört katına çıkarak 400’e ulaştı. WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Aslı Pasinli ile iklim değişikliğini, nesli tükenmekte olan hayvanları, insanların çevre için bireysel olarak neler yapabileceğini ve hükümetlerin neler yapabileceğini konuştuk. (Cumhuriyet, 5.6.19)

[Haber görseli]Dünyanın şu an en büyük sorununun hızla yok oluş olduğuna dikkat çeken Pasinli

      • “Gezegenimizin felaketi üzerine saadet kuramayız” diyor.

        – Sizce dünyanın en büyük doğa sorunu nedir?

        Tek bir şey söylemek çok zor ama hızlı bir şekilde yok oluş diye düşünüyorum.

        – Türler yok oluyor.
        – Balıklarımız yok oluyor.
        – Ağaçlarımız yok oluyor.
        – Son 40 yılda dünyada yaşayan canlı popülasyonunun %60’ı yok oldu.
        – Sulak alanlarımız yok oluyor. Son 40 yılda salt Türkiye’de 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alanımızı yitirdik.
        – Son 10 yılda Türkiye’de tehlike altındaki tür sayısı 4 katına çıktı. Şu anda 400 tür tehlike altında… 

        Bunlar çok endişe verici.

      • “Bir başkasının felaketi üzerine saadet kurulmaz” diye bir laf vardır.
        Şu anda biz doğanın felaketi üzerine bir saadet kurmaya çalışıyoruz.
        Bunun hiçbir şekilde sürdürülebilir, devam edebilir bir yanı yok.
        Bu ülkemiz ve dünya için geçerli bir tablo.

        ‘Atığımızı azaltmalıyız’

        – Bireysel olarak ne yapabiliriz? 

        WWF 6 alanda çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Denizler, tatlı sular, iklim-enerji, biten türler, yaban yaşam ve gıda… Her alanda herkese düşen çok ciddi görevler var. Örneğin son iki yıldır plastik konusu gündemde. Kullan-at kültürü nedeniyle 1950’lerde plastik diye bir şey yokken şu anda 8 milyon ton plastik denizlerimizde. Bu da şu demek, biz plastik yiyoruz.

      • Birey olarak tek kullanımlık plastikten vazgeçmemiz gerek.

        Evden çıkarken suyunuzu bir mataraya doldursanız, o gün kullanacağınız 3 pet şişeyi kullanmamış olacaksınız. Restoranlarda cam sürahiye geçilebilir. Pipet diye bir şey var mesala… Pipetten vazgeçemez miyiz? Tek kullanımlık şeker, ıslak mendil gibi şeylerle milyonlarca ton atık üretiyoruz.

      • Türkiye’nin atık üretimi Avrupa ve dünya üretiminin çok üzerinde.
        Atığımızı azaltmamız gerek. Burada kişilere önemli görev düşüyor.

        – Hükümetler ne yapabilir?

        Hükümetlerin de önlemler alması gerekiyor. Örneğin plastik poşetlerin ücretlendirilmesi bunlardan biri. 2021’de depozito sistemi geliyor. Bir pet şişeyi aldığınızda depozito ödeyip, o şişeyi bir yere götürüp iade ettiğinizde depozitosunu geri alacaksınız. Bu çok önemli bir adım. Çok destekliyoruz. Geri adım atılmaması için sonuna kadar çalışacağız. Avrupa’da tek kullanımlık plastik direktifi yürürlüğe giriyor. Tek kullanımlık plastiği tümden yasaklayacaklar. Buna Türkiye’nin de taraf olması konusunda çok olumlu görüş bildirildi.

      • Kurumlara da büyük görev düşüyor. Örneğin kimi kahve zincirleri orada oturduğunuz halde tek kullanımlık bir bardak veriyor. Siz kahvenizi içinde alıp bunları atıyorsunuz. Bir kupada da verilebilir. Çalıştığımız bir ofis tek kullanımlık bardakları kaldırdı, yılda 5 beş milyon atığı engelledi. Okullarda sebiller, sebillerin yanında bardak… Spor maçlarının ardından tonlarca plastik yerlerde…

        Bu işin yalnızca plastik boyutu. Örneğin akarsularımızın sanayi nedeniyle kirlenmesiyle ilgili çalışmalarımız var. Örneğin Menderes’te çok güzel sonuçlar aldık. Dünyada örnek proje olarak gösterildi. Daha işin başındayız. Çevre yatırımları hep ölü yatırım olarak gösterilir. Bunun böyle olmadığını gösterdik. Hem çevre yatırımı yapıp hem tasarruf edilebileceğini gösterdik. Tekstil üreticilerine yapacakları çevre yatırımının bir-iki yılda kendisini çıkaracağını anlattık. Büyük markalar, temiz olmayan üreticilerle çalışmayacaklarını söylediler. Biz dünyada rekabet gücümüzü koruyacaksak bu yatırımları yapmak zorundayız.

      • Kalkınma Ajansı da bir hibe programı açıkladı. İki yılda Denizli’de 6.5 milyon Avro’luk temiz üretim yatırımı gerçekleştirdi. Şimdi bir 3 milyon Avro’yu daha taahhüt etti üreticiler. Bu çok olumlu. Biz yalnızca bir STK olarak biraz farkındalığı artırıp teşvik ediyoruz ve güzel bir sonuç aldık. Her sektörün kendi içinde bu dönüşümü sağlaması gerek. Sosyal sorumluluk için dışarıda proje aramaya gerek yok. Kendi iş yapış şeklini dönüştürmesi lazım. Çünkü eninde sonunda bunlar tasarruf olarak dönecek.

– Biyoçeşitlilik Günü’nü geride bıraktık. Bir milyon tür yok oldu. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Bu gezegende birlikte yaşamak zorundayız. Bize bazen, “Bu kadar aç çocuk varken neden deniz kaplumbağalarıyla uğraşıyorsunuz” diyorlar. Bir türü korumak demek insan yaşamını korumak demek. Bunu anlamamız gerek. Bütün bu ekosistem birbirine bağımlı. Ağaçlarımıza, canlılarımıza bağımlıyız. Bu zinciri korumak zorundayız. Bizim koruduğumuz önünde sonunda insan yaşamı. Bir kaplumbağanın ekosistemdeki önemini anlayamıyoruz. Çok anlık düşünüyoruz, uzun dönemi göremiyoruz, dengeleri göremiyoruz. İnsan yaşamının öncelikli olduğunu, doğanın egemeni olduğunu düşünüyoruz. Yaban yaşamla ilişkimiz ya korku ya da öldürmek üzerine.

[Haber görseli]

‘HERKESE SORUMLULUK DÜŞÜYOR’

– Artık iklim değişikliği değil, iklim krizi diyoruz. Çünkü etkilerini yaşamaya başladık. Bununla ilgili ne demek istersiniz?

Biz iklim değişikliğini yaşayan ilk kuşağız. Bilim adamlarının kestirimleri gerçekleşiyor. Bundan sonraki öngörülerin de gerçekleşeceğini görüyoruz. İlerisi için öngörüler hiç parlak değil. Artık tayfunlar, büyük seller, hortumlar, Türkiye’de hiç olmayan şeyler görmeye başladık. Her şeyin aşırılaştığı bir dönemdeyiz. Bu da şu anlama geliyor: Biz ne yapıyorsak yeterli değil. Hepimizin rekabet üstü, partiler üstü, politika üstü bu gerçekle yüzleşmesi gerekiyor. Çok daha içten, çok daha köktenci ve çok daha büyük adımlar atmamız gerekiyor. Herkese büyük sorumluluk düşüyor. Özel sektörün,

  • “Biz artık sürdürülebilir olmayan, çevre dostu olmayan yatırımları yapmayacağız” duruşunu sergilemesi gerekiyor.

    Tüketilen değil, sürekli kaynaklar

    Gelecek ancak tüketilen kaynaklarla değil devamı olan kaynaklarla güvence altına alınabilir. Nedir devamı olan kaynak? Rüzgâr ve güneş… Özellikle bizim gibi ülkelerde. Bir enerji devrimi yaşamamız gerek. Bireylerin de bütün yaşam biçimini sorgulayıp çevresel etkilerini azaltacak çok çok adımlar atması gerekiyor. Çok daha fazla bisiklete binilebilir, toplu taşıma kullanılabilir. Tüketim kültüründen uzaklaşılabilir. Hükümetlere düşen de uluslararası sözleşmelerde gösterilen önlemleri almak ve bu önlemlerin arkasında içtenlikle durmak. Hükümetin bu kararlılığı göstermesi gerek. Çevre Bakanlığı ayrı bir bakanlık olmalı. Şehircilik konusun ayrılması gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir