– Hile ve sandık sahtekarlığı bu seçimlerde de sonuç alıcı şekilde kullanıldı. Sonuç, dijital ortamda ve özellikle Urfa gibi bazı Güneydoğu illerinde açıkça sandık hırsızlığıyla elde edildi.
2) Daha önceki seçimlerde (2007’den sonraki bütün seçimlerde) olduğu gibi, bu seçimde de hile yapıldığı anlaşılıyor. Çünkü, ortaya çıkan tablo yaşamın doğal akışına, siyasetin sosyolojisine, akla ve mantığa aykırıdır. Bize ulaşan somut bilgilerin yanı sıra, çıplak gözle yapılacak bir gözlem ve ilk analizde bile, hile ve oy transferinin bu kez MHP üzerinden yapıldığı anlaşılıyor. Özellikle korucu aşiretlerin etkin olduğu Güneydoğu illerinde oy hırsızlığı açıkça yapılmış, ilk tur için gerekli oy -ki 606 bin dolayında olduğu hesaplanıyor- büyük ölçüde bu yolla temin edildiği saptanıyor. Öyle ki, 51 milyon seçmen arasında bu rakam % 2 – 2,5 gibi bir orana karşılıktır. Zaten Tayyip Erdoğan’a ilk turda seçim kazandıran oran da budur.
3) AKP’nin gerçek oy seviyesinin -hormonlu miktar dahil- % 42 civarında olduğu ortaya çıktı. Kuşkusuz bu oran da az değil. Ancak, çok olduğu da söylenemez. MHP’nin bölünerek İyi Parti’nin ortaya çıkması ve bu partinin de % 10 oranında oy almasına karşın, doğru dürüst bir seçim kampanyası bile yapmayan MHP’nin oylarının düşmemiş olmasını, akıl ve bilimle açıklamanın olanağı yoktur.
4) Türkiye, devletin bütün olanaklarının iktidar partisi lehine kullanıldığı adil ve demokratik olmayan bir seçim yarışı sonucu tek adam rejimine sürüklendi. Dinci faşizan bir diktatörlüğe doğru gidişin önünde artık yasal bir engel kalmadı. Ülkenin daha baskıcı ve kötü bir döneme girdiği açık. Tarihsel ömrünü 7 Haziran 2015’ten beri doldurmuş olan AKP, ne yazık ki siyasal ömrünü dördüncü kez uzatmayı başardı. Çünkü, Erdoğan-AKP iktidarı bütün gücünü muhalefetin örgütsüzlüğü ve güçsüzlüğünden aldığı bir kez daha ortaya çıktı.
GÜÇLÜ BİR MUHALEFET DİNAMİĞİ OLUŞTU
5) Bütün eksiklik ve kusurlarına karşın, CHP ve Muharrem İnce başarılı bir kampanya yürüttü. Yaratılan büyük umut ve beklentinin nedeni budur. İnce ve CHP, milyonlarca insanı harekete geçirmeyi başardı ve iktidarı değiştirebileceğini gösterdi. Meral Akşener ve partisi ise tutarlılığını koruduğu taktirde merkez sağdaki boşluğu doldurabileceğini, çok yeni olmasına karşın ortaya koydu. HDP ise, 2015 çizgisini yakalayarak, bütün Türkiye’ye seslenmeyi denedi.
6) Toplumda çok güçlü ve dinamik bir muhalefet dinamiğinin bulunduğu ortaya çıktı. Kentli, eğitimli, çalışan, katma değer yaratan, demokratik değerlere sahip, Batıya açık, modern ve deyim uygunsa Türkiye’yi omuzlarında taşıyan geniş ve gelişkin bir nüfus, Erdoğan-AKP iktidarına ve siyasal İslamcılığa karşı kararlı şekilde karşı koyacağını gösterdi. Her sınıftan insanın içinde yer aldığı bu büyük ve etkili nüfus kesimini karşısına alan bir siyasal iktidarın, bir ülkeyi uzun süre ve istikrar içinde yönetemeyeceği bilinmeli.
7) Muhalefetin en büyük ve fiilen öncü gücü olan CHP ve yönetimi, açık ki, seçim gecesi topluma güven veren, ülkeye el koymaya kalkan güçlere karşı engelleyici bir önderlik sergileyemedi. Bir hile ve meşruiyet tartışması bile canlı tutulamadı. Seçim sonuçları yanlış okundu. Fark 10 milyon değil, 1 milyonun altında. bazı hesaplamalara göre bu rakan 606 bin civarında. Muharrem İnce bir ittifakın adayı değil, sadece CHP adayı. İttifakın ve HDP’nin ikinci turda İnce’ye oy vereceği öngörülmüştü. Sonuçta AKP ve Erdoğan, kendisini iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler değiştiği halde, siyasal ömrünü uzatmayı bir kez daha başardı. Cumhuriyetin temsil ettiği bütün değerlerde (hukuk, siyasal etik, laiklik, demokrasi, yaşam kültürü, ahlak, kadın özgürlüğü, modernite vb.) 1923’ten beri yaşanan en sert kırılma gerçekleşti.
8) HDP’nin barajı açması, ülkenin demokratikleşmesi, Erdoğan-AKP iktidarının sınırlandırılması, barış ve toplumsal kurtuluş mücadelesi bakımından son derece iyi oldu. Bu seçim döneminde, Kürt siyasal hareketinin gericilikle bağlarını bir ölçüde koparması ve cumhuriyetçi güçlerle işbirliğine yönelmesi de çok olumlu bir gelişme olarak kaydedilmeli. Çünkü, ‘Çözüm Süreci’ denilen ve asıl olarak siyasal islamcı hareketin devleti ve toplumu ele geçirme operasyonuna hizmet eden dönemden sonra bu gelişme büyük önem taşıyor.
ÜLKE YENİ VE SERT BİR DÖNEME GİRİYOR
9) Toplumun sandığa ve seçimlere güveni büyük ölçüde sarsıldı. Seçim gecesi silahlı gerici göstericilerin meydanlara çıkması, havaya ateş açarak toplumda korku ve panik yaratmaya çalışması önemli bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Dolayısıyla bu yolla ülkedeki bütün ilerici ve demokratik güçlerin tehdit edilmesi yeni bir durum olarak değerlendirilmeli. Açıkça suç oluşturan bu provokatif eylemlere güvenlik güçlerinin müdahale etmemesi de dikkat çekici. Bu durumda, toplumun diğer kesimlerinin de daha radikalleşen bir mücadele ve karşı koyma tavrına girmesi beklenmeli.
10) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun önce HDP’yi, ardından da Cumhuriyetin kurucu güçlerinden CHP’yi açıkça ve bugüne kadar hiç rastlanmayan bir dille tehdit etmesi, sert bir döneme girildiğinin işaretleridir. Hile, baskı ve devlet olanakları ile ülkeye el koyanlar, bu meşruiyet ve güç açığını siyasal şiddet kullanarak kapatmayı seçeceklerini ortaya koydu. Artık bu durum hesaba katılarak hareket edilmelidir.
ERDOĞAN İKTİDARI KİMLERE DAYANIYOR?
11) Bu seçimler bir kez daha Türkiye’de geniş bir toplum kesiminin (daha çok alt gelir ve düşük eğitim gruplarına mensup yurttaşların) sosyo-ekonomik konumlarıyla seçmen davranışları arasındaki pozitif ilişkinin koptuğunu ortaya koyuyor. Yani yoksullar ve emekçiler, bu sınıfsal pozisyonlarından hareketle sol partilere oy vermiyor. Tam tersine, yaşadıkları yoksulluk, sefalet ve sömürünün nedeni ve temsilcisi olan siyasal partilere oy vermeye devam ediyor. Ezilen, sömürülen, sadakaya mahkum bırakılan, taşeron firmalarda üç kuruşa çalışan, güvencesiz bir emek ortamında ayakta durmak için çırpınan insanların, kendi efendilerine hayran oldukları anlaşılıyor.
12) İnsanların / yurttaşların sınıfsal konumlarıyla siyasal tercihleri arasındaki pozitif ilişkinin kopmasının temel nedeni, toplumun dinselleştirilmesidir. Dolayısıyla, insan aklını ve vicdanını özgürleştirmek anlamına gelen laikliğin bir orta sınıf fantezisi değil, esas olarak emekçiler için gerekli bir bilinç ve toplumsal düzen olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır. Toplumun genişçe bir kesimi, 24 Haziran’da sınıfsal konumu ve bilinci ile değil, inançları ile oy kullanmayı sürdürmüştür.
13) Erdoğan’ın iktidarı ele geçirme biçimi ile 1848’de Fransa’da köylülere genel oy hakkının tanınmasıyla iktidara gelen, daha sonra iktidardayken bir darbe yaparak devleti ele geçirip diktatörlüğünü (imparatorluğunu) ilan eden Louis Bonaparte’ın siyasal serüveniyle büyük benzerlik taşıyor. Sınıf dışı (declasse) unsurlara, lümpen (serseri) proletaryaya (emekçilere), toplumun en geri kesimlerine ve yeni genel oy hakkı kazanmış cahil ve tutucu köylü yığınlarına dayanarak % 74 gibi büyük bir destekle iktidarı alan Bonaparte, ülkeden kaçmak zorunda kalana kadar bir daha (20 yılı aşkın süre) yönetimi terk etmeyecekti. Erdoğan da, toplumun en geri kesimlerine, mesleksiz ve eğitimsiz lümpen kentlilere, taşra tutuculuğuna, Orta Anadolu muhafazakarlığına, her söylediğine inanan dinselleştirilmiş toplum kesimlerine dayanan bir çizgi izliyor. Erdoğan bu güçlere yaslanarak, iktidarını toplumun diğer kesimlerine dayatıyor.
14) Batı ve özellikle ABD’nin, Erdoğan dışında bir seçenek aradığı, AKP iktidarıyla daha fazla gitmek istemediği biliniyor. Ancak, Erdoğan-AKP iktidarına bütün kirli işlerini gördüren ve mevcut durumun artık kendi çıkarlarına zarar verdiğini düşünen Batı, başka seçenek bulamadı. Dolayısıyla, Batı için AKP bir tercih olmasa da zorunluluk haline geldi.
KARAMSARLIĞA YER YOK!
Gericilikle tarihsel hesaplaşmasını tamamlayamayan, onun kültürel, toplumsal ve ekonomik temellerini bütünüyle tasfiye edemeyen toplumlar, geriye savrulur ve dokusu bozulur. Böyle toplumlar eski ve yeni çağ arasında salınan rüküş topluluklara dönüşür. Hibrit (melez) rejimler oluşur. Çünkü, her türden ilerici seçeneği insanlığın yaşamından çıkaran sermaye sınıfı ve emperyalizm, toplumlardan yeni bir rıza üretmekte zorlanmaya başladığında, çareyi -zamanında iktidarına son verdikleri- feodal gericilikle uzlaşmakta bulur.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; 24 Haziran seçimlerinin ortaya koyduğu sonuç, yaşananlar deyim uygunsa dünyanın sonu değil. Umutsuzluk ve karamsarlığa yer yok. Ülkede güçlü bir demokratik, ilerici muhalefet dinamiği ortaya çıktı. Erdoğan ve AKP iktidarı sanıldığı kadar güçlü ve kahredici değil. Bu toprakların 300 yıllık derinliğe sahip modernleşme ve aydınlanma geleneği var ve bu dinamik kolaylıkla yok edilemediğini fazlasıyla kanıtladı. Ayrıca belirtilmeli ki, o geleneğin taşıyıcıları da hiçbir zaman teslim olmayacak. (29.06.2018)
=====================================
Dostlar,
Değerli gazeteci – yazar Sn. Merdan Yanardağ’ın biraz uzun ama önemli saptamalar içeren yazısı yukarıda.. Okunması gerek.. Paylaşmadan edeme(z)dik.. Bir de, 2 hafta kadar beklettik.. Daha serinkanlılıkla okunabilsin diye.. Şu belirlemenin altını bir kez daha çizelim:
- Hile ve sandık sahtekarlığı bu seçimlerde de sonuç alıcı şekilde kullanıldı. Sonuç, dijital ortamda ve özellikle Urfa gibi bazı Güneydoğu illerinde açıkça sandık hırsızlığıyla elde edildi.
Sevgi ve saygı ile. 12 Temmuz 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com