Yeğenine tecavüz edip hamile bırakan imam: “Rızam dışında ilişkiye girmiş”
* “Dayım ile anneannemin yaşadığı köye gittik. Akşam saatlerinde köyde hasta olan birini ziyaret için anneannem, annem, dayım, yengem ve 3 çocuğu evden ayrıldı. Ben tek kaldım. Yarım saat sonra dayım eve geldi. Televizyon izlerken odaya gelen dayım battaniyeyi yüzüme kapatarak tecavüz etti. ‘Bu yaşadıklarını kimseye anlatmayacaksın. Anlatırsan seni öldürürüm, yaşatmam. Zaten kimse sana inanmaz ben imam olduğum için herkes bana inanacaktır. En sonunda sen suçlu çıkarsın’ deyip çıktı. O an korktuğum için kimseye birşey diyemedim. Malazgirt’ten sürekli Erzurum’a gelip benimle yalnız kaldığında şikayet etmemen konusunda tehditlerine devam etti. Hareketlerim ve duygusal durumum nedeniyle ailem sebebini sormaya başladı. Dayanamayıp anneme ve ablama anlattım. Hastaneye gittik ve 6 aylık hamile olduğumu öğrendim. Yasal süreyi geçirdiğimiz için kürtaj olamadım. Mayıs ayında doğum yaptım ve bebeği Sevgi Evleri Çocuk Yurdu’na bıraktım. Öz dayımdan şikayetçiyim ve en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum.”
İMAM DAYI BEBEĞİN %99.99 BABASI ÇIKTI
Hakkında şikayet olduğunu öğrenen dayı A.İ., Malazgirt Müftülüğü’ne dilekçe vererek görevinden istifa etti. Telefonlarını kapatan tecavüzcü imam ortadan kayboldu. A.İ.’nin Malazgirt’teki kurum amirinin bilgisine başvuran polisler, İlçe Müftüsü’nün duyumunu tutanak altına aldı. A.İ.’nin Malazgirt’ten ayrılırken “Erzurum’a gidip, tüm herkesi öldüreceğim” dediği iddia edildi.
Otomobiliyle kaçan A.İ. hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Elazığ’da yakalanarak Erzurum’a getirilen A.İ., sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. A.İ., yeğeni ve evlatlık verilen erkek bebekten alınan kan örnekleri, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı’na gönderildi. Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanlığın’da yapılan DNA incelemesinde bebeğin yüzde 99.99 A.İ.’nin oğlu olduğu tespit edildi.
‘ASIL O BANA TECAVÜZ ETTİ’
Ablasının kendisini şikayet ettiğini öğrenince Diyanet İşleri’ndeki görevinden kurumunun zarar görmemesi için istifa ederek ayrıldığını söyleyen A.İ., yeğeninin iddialarının asılsız olduğunu öne sürdü. Yeğeni ile aralarında gönül ilişkisi olduğunu iddia eden A.İ. kendini şöyle savundu:
- “Anneme ait köye tek başıma gittim. Eşim yanımda değildi. Akşam saatlerinde uyumak için odalardan birine gittim.
- Uyurken kendisi odama girmiş. Ben farkında olmadan pantolonumu sıyırarak rızam dışında cinsel ilişkiye girmiş.
- Uykulu olduğum için olayın nasıl gerçekleştiğini hatırlamıyorum.
- Amacım, kaçmak değildi. Çok kızgın olduğumdan kimseyle görüşmemek içim telefonumu kapattım. Suçlamaları hiçbir şekilde kabul etmiyorum.
- Kendisi kaldığım odaya gelerek rızam dışında benimle cinsel ilişkiye girmiştir. Asıl ben ondan şikayetçiyim.” (Cumhuriyet web sitesi, 20.11.2017)
=================================================
Dostlar,
DİNCİ EĞİTİM ve CİNSEL SUÇLAR..
Ne söylenebilir ki!
“Tuz koktu” desek “imamlar lehine ahlaksal bakımdan pozitif ayrımcılık” yapmış olabiliriz.
Tüm insanların, başkalarının rızaları dışında onlarla cinsel ilişkiyi aklından bile geçirmemesi zorunludur. İmamların ya da başka dinlerin görevlilerinin bu bağlamda ek bir yükümlülüğü düşünülemez. Ne var ki, tam da tersine olabiliyor ve özellikle yasaklılardan daha çok kriminal olgu ile karşılaşıyoruz.. Üstelik sözde din adamlarının bulaştığı bu suçlar basında çok daha az yer alabilir, yargıda belki de daha az yaptırım görebilir..
Bir bakıyoruz çok güncel bir cemaatın başı, anılarında geçmişte “Camide taarruza maruz kaldığını” yazarken, yatılı Kuran kurslarında, kiliselerde, hacı – hoca – şeyhlerin müşterilerine dinsel telkin – şifa vb. girişimlerinde.. yasaklı cinsel ilişkiler şaşılacak düzeyde. Eşcinsel de olabiliyor sıklıkla. Osmanlı Haremi çok ünlüydü bu bağlamda. Padişahlardan kimilerinin eşcinsel aşkları, şiirleri bile yazılmıştır..
İnsanlar böylesine etik – ahlak – hukuk.. dışı eylemlerden nasıl korunabilir, sakınabilir??
Görülüyor ki ağır mı ağır, yoğun mu yoğun din eğitimi (!?) alıp din adamı olmak bile yetmiyor.
Yeri geliyor Padişah olmak bile..
İnsanlara çocukluklarından başlayarak aile içinde, toplumda, örgün – yaygın eğitimde etkili rol modellerinden de yararlanarak DÜRTÜ DENETİMİ becerisi mutlaka kazandırmak gerekiyor.
Haremlik – selamlık değil, doğadaki gibi doğal kadınlı – erkekli yaşam ile sosyalleştirerek..
Yukarıdaki örnek olay pek çok bakımdan dramatiktir.. aynı zamanda tipiktir de!
Dahası, % 99’u Müslüman denilen toplumumuzda “insest” (yakın akrabalar arasında yasak cinsel ilişki) maalesef çoooook yaygın değil mi!?
Türkiye’de “dindar ve kindar “nesil yetiştirmeyi hedefleyen, Milli Eğitim sistemini tümüyle imamhatipleştirerek dincileştirenler... bu utandırıcı – yüz kızartıcı insanlık suçunu önlemek için ne yapmayı tasarlıyor?
Acaba insanlara “dininizi ve kininizi eksik etmeyin..” diyerek nifak tohumları eken – ayrıştıran – halkı birbirine düşmanlaştıranlar; Büyük ATATÜRK‘ün
- “..Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar yetiştireceğiz..”
ilkesi – hedefi karşısında zerrece düşünür ve utanırlar mı?? Böyle yapılsa idi, karşı tarafın geçerli rızası olmaksızın bu tür iğrenç saldırılar tolumda gerçekleşir miydi??
Diyanet İşleri Başkanlığı süs müdür? Bir araştırma yaptırıp rapora bağlayarak ivedi ve
köktenci girişimleri düşünecek midir?? Yoksa hurafe üretmeyi sürdürecek midir??
“İmamhatipliler suç işlemez” diyenler utanacak mı, “bunlar istisna” mı diyecekler??
Ulusal eğitim sistemi dinci baskılardan özgürleştirilecek midir?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kapsamlı politika önerilerini hükümete taşımayacak mıdır?
AKP iktidarı, toplumu çürüten bu tür olayları çözmek üzere sorumluluğunu anımsayacak mıdır?
Muhalefet konuyu TBMM gündemine taşıyacak mıdır?
Yalaka – yandaş – dinci basın ilahiyat fakülteleri… devekuşu tutumunu bırakıp vicdanının – aklının sesini dinleyecek midir?
Kadın eli sıkmanın ateşten beter olduğunu söyleyen rektörler neyin alarmıdır?
Sosyalleşen insanlar plajda, saunada, havuzda….. dürtülerini denetleyebilirken;
kadının bakışından, tokalaşmaktan, zülfünün telini görmekten ürken ve hatta “tesettür yetmez, kadının yüzünü peçelemesi gerek, evde oturması gerek..” safsatalarında boğulanlar kimdir??
Yoksa, yoksa bunların hiçbiri olmayacak ve toplumumuz içten içe çürümeyi sürdürecek midir??
Suudi Arabistan bile ilkel ve din dışı Vahabi şeriatını bırakıp ılımlı İslama geçer ve kadınlara yeni haklar tanırken, Hicri takvimi bırakıp Miladi takvime geçerken..
Bir de yanıtını bulamadığımız bir sorumuz var :
- Düne dek Suudi Arabistan’da “din budur” diye dayatanlar, şimdi ise “hayır din şudur”.. diyebiliyorlar. İslamda reform Suudi çöllerinde mi başlıyor?? Buna yetkileri var mı, kimden aldılar böylesi bir yetkiyi?? Tanrı’nın gerçek dini hangisi ve nerede? Hani İslamda ruhban sınıfı yoktu? Hani Tanrı Kuran’a göre insana şah damarından daha yakındı??
Karl Marx, kapitalizmin dinleri insanlara afyon olarak kullandığını yazmıştı..
Utanmazca çarpıttılar ve “Karl Marx dine afyon dedi..” yalanını uydurmuşlardı.
Fethullah Gülen’i bile devşirerek sözde ılımlı islam misyonerine dönüştürüp
Türkiye’de dinci – şeriatçı darbe için yurt içinde ve dışında maşa olarak kullananlar kimlerdir??
Aklı ve vicdanı olan dindarlar nerededirler ve ne yapmaktadırlar??
– İslam dini AKP = RTE’nin tekeline bırakılabilir mi??
– İslamda reformun zamanı gelip de geçmemekte midir?
– İslam dini küresel kapitalizmin tasallutundan (çarpıtarak kullanılmasından) nasıl,
ne zaman ve kimler tarafından kurtarılacaktır??
Yoksa, bunların hiçbiri yapılmadığından “Din elden böylelikle mi gitmektedir” ???
Sevgi ve saygı ile. 20 Kasım 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com