Lütfü Oflaz yazısı yayınlanmayınca Star’dan ayrıldı
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Star gazetesinde iktidara muhalif ve aykırı yazılarıyla dikkat çeken Lütfü Oflaz, son yazısının yayınlanmaması üzerine bu gazeteden ayrıldı. Oflaz yayımlanmayan ‘Rahatsızım’ başlıklı veda yazısında “Murat Sabuncu’dan Turhan Günay’a, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e kadar gazeteci olarak bilip tanıdığım meslektaşlarımın hapiste olmasından rahatsızım. Cumhuriyet gazetesinden Sözcü gazetesine kadar medyanın baskı altında olmasından rahatsızım” satırlarına yer vermişti. (SÖZCÜ, 29.06.2017)
Bir yıl önce “Efsane geri dönüyor”; “Herkes onu yazdı, artık o yazacak”, “Sağcısından solcusuna herkesin saygı duyduğu bir yazar, bir düşünür”, “Gönüllerin cumhurbaşkanı Lütfü Oflaz artık Star’da” şeklindeki büyük bir tanıtım kampanyasıyla, Lütfü Oflaz’ın Star gazetesinde yazacağı duyurulmuştu. Bu tanıtım kampanyasında Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk, ünlü yazar Aziz Nesin‘in de içlerinde olduğu çok sayıdaki yazar ve aydının Lütfü Oflaz’ı öven yazılarına da yer verilmişti. Lütfü Oflaz’ı tanıtan 24 Portre Lütfü Oflaz adlı bir belgesel de yaptırılmıştı.
Lütfü Oflaz, Star gazetesinden ayrılmasıyla ilgili olarak medyadan gelen sorular üzerine şu açıklamayı yaptı:
- “Terk etmedi vicdan beni başlıklı yazımın yayınlanmaması üzerine Star gazetesinden ayrılma kararı almıştım. Yayınlanmayan yazımın sonuna olup bitenleri birkaç cümleyle anlatan, okurlardan da haklarını helal etmelerini isteyen bir bölüm ekleyerek, bu yazıyı yeniden Star gazetesine gönderdim. Bunu bir veda yazısı olarak yayınlamalarını istedim. Ancak bu da yayınlanmadı.”
İşte Lütfü Oflaz’ın bir yıllık Star gazetesi macerasını sonlandıran yayınlanmayan o yazısı:
******
“Rahatsızım
Murat Sabuncu’dan Turhan Günay’a, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e kadar gazeteci olarak bilip tanıdığım meslektaşlarımın hapiste olmasından rahatsızım.
Cumhuriyet gazetesinden Sözcü gazetesine kadar medyanın baskı altında olmasından rahatsızım.
Yargı kararı olmadan gazetecilerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin, kısacası her meslekten kişilerin şucu bucu diye suçlanmasından rahatsızım.
İnsanların yazdıkları ya da dillendirdikleri fikirleri nedeniyle hapiste olmasından rahatsızım.
Kimilerinin kendilerini yargı yerine koymasından rahatsızım.
Şucu bucu diye suçlanarak hapse atılanların, çok uzun süre mahkeme önüne çıkartılmamasından rahatsızım.
Barışçıl yürüyüşlerin bile şucuların bucuların yürüyüşü diye suçlanmasından rahatsızım.
Görülmekte olan davalarda at izinin it izine karışmasından rahatsızım.
Arkası olana, dayısı olana, parası olana ayrıcalıklı davranılmasından rahatsızım.
Başta belediyeler olmak üzere, yolsuzluk, rüşvet söylentilerinin ayyuka çıkmasından rahatsızım.
Harun gibi gelenlerin Karun gibi olmasından rahatsızım.
İsrafta, gösterişte sınır tanımayan ABDestli kapitalistlerden, Süslümanlardan rahatsızım.
Bu ve benzeri rahatsızlıklarımı yazılarıma da yansıtıyorum.
Bu nedenle yazdığım gazetenin dahil olduğu yayın grubunun yönetimine rahatsızlık veriyorum.
Ama ben buyum.
Ve de hep buydum.
Hiçbir zaman başkaları acı çekerken “Bana ne” demedim.
Hiçbir dönemde “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demedim.
Hayatım boyunca acı çekenlerin yanındaydım.
Hayatım boyunca mazlum kim olursa olsun onun yanındaydım; zalim kim olursa olsun onun karşısındaydım.
Bu yüzden acı çektirenlerin tepkisini çektim.
Onlar tarafından hapsedildim.
Onlar tarafından ağır işkencelerden geçirildi zaten yaralı olan bedenim.
Bunlar yetmezmiş gibi, hapisten çıktıktan sonra da çok uzun süreler işsiz bıraktırılmak gibi bedeller de ödedim.
Hep zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olduğum için çok ağır bedeller ödedim.
Ama bir an için bile zalimlerden aman dilemedim.
Aksine onların üstüne üstüne gittim.
Onun içindir ki bu ülkede darbeci zalimlerin tanklarının karşısına ilk dikilen kişi benim.
Onun içindir ki bu ülkede hukuksuz yargılamalara, yargısız infazlara, insanları insanlığından çıkartan zalim uygulamalara karşı ilk insan hakları kampanyasını başlatan benim.
Onun içindir ki yazdığım “Susma, sustukça sıra sana gelecek” gibi cümlelerle, insanları başkalarına yapılan zulümlere karşı suskun kalmamaya çağıran benim.
Onun içindir ki yazdığım “Susma haykır, zulme hayır”, “Zulme karşı direneceğiz; yılgınlık yok, direniş var” gibi cümlelerle, insanları zalimlere karşı direnmeye çağıran benim.
Zalimlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldim.
Darbe dönemleri başta olmak üzere her dönemde ben böyleydim.
Zalim kim olursa olsun onun karşısında, mazlum kim olursa olsun onun yanında olan biriydim.
Bu yaşımdan sonra değişecek değilim.
Benim önemsediğim, kulak verdiğim tek ses vicdanımın sesi.
Uzun bir vicdan yürüyüşü benimkisi.
Bu yürüyüşte hiç terk etmedi vicdan beni.
Ben de vicdanımı terk edemem.
Vicdansızca yazıp çizemem.
Birilerinin hatırı için birilerine sövemem.
Evet, Lütfü Oflaz rahatsız!
Yönetim de Lütfü Oflaz’dan rahatsız!
Nitekim benden duydukları rahatsızlık had safhaya varmış olmalı ki, bundan önceki “Terk etmedi vicdan beni” başlıklı yazım yayınlanmadı.
Dahası, bugüne kadar yazdığım muhalif yazıların bana duyulan saygının gereği olarak yayınlandığı, ama böylesine muhalif yazılar yazmaya devam ettiğim sürece yazılarımın yayınlanmayacağı uyarısı da yapıldı.
Öyleyse artık veda zamanı.
Beni okuyup izleyenler, helal edin haklarınızı.”
==================================
Dostlar,
Teşekkürler Sayın Lütfü Oflaz‘a…
Vicdan sahibi bir gazeteci..
Böylelikle, iktidar yandaşı basında ölçülerin neler olduğunu bir kez daha ibretle izliyoruz.
Bunlar mı demokrat?
Bunlar mı düşünce ve ifade özgürlüğüne saygılı?
Bunlar bu sahibinin sesi rolünü karşılıksız mı oynuyorlar?
Basın Ahlak Yasası nerede?
Evrensel basın ilkeleri – etik değerleri nerede??
Varmak istedikleri yer neresi?
Kamuoyunu yansız olarak bilgilendirme yükümünü yerine getiriyor mu bu boyalı yandaş basın; tersine kamuoyunu yanıltarak yönlendirmeye mi çabalıyor??
Nedir bu sefalet, ahlaksızlık, yalakalık, çıkara -korkuya teslim olarak benliğini satmak!?
Kalemini kiraya vermek, sipariş haber – yorumlar yayımlamak..
Hani haberde yansızlık – yorumda özgürlük ilkesi??
Unutulmasın; bu gibi sefil politika cambazlıkları bumerang gibidir; gün olur, vakti – saati gelir mutlaka geri teper ve opportünist kurnazları vurur..
Yapmayın efendileri etmeyin; kıymayın bu halka ve ülkeye..
Sevgi ve saygı ile. 30 Haziran 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Lütfü beyin yaptığına saygı duyuyorum sonuçta hür iradesi kendisine ait değilmi?