YSK’nin MÜHÜRSÜZ OYLAR KARARININ DAYANILMAZ SAÇMALIĞI ÜSTÜNE!
Y. Doç. Dr. Kerem ALTIPARMAK
Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi – Mülkiye
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
YSK, 16 Nisan 2017 günü aldığını söylediği ama bugüne kadar yayımlamadığı 2017/560 sayılı kararını nihayet sitesine yüklemiş. Bu kararın kısa bir analizini yapmam gerekiyor çünkü karşı karşıya olduğumuz durum açık bir hukuk skandalı.
Artık hukukçu olmayanların bile bildiği gibi 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasının 3. numaralı bendinde;
- “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … birleşik oy pusulaları geçerli değildir” diyor.
Bu açık kanun hükmüne rağmen, YSK seçim günü henüz sayım devam ederken, mühürsüz oy pusulalarını da kabul edeceğini söyledi. Bunun gerekçesi olarak, önce 2004 yılı ve öncesi verdikleri kimi kararları dayanak olarak gösterdiler. Oysa hem Kanun 2010 yılında değişmişti, hem de örnek verilen kararların bu durumla ilgisi yoktu. Çünkü örnek kararlarda yapılan bir itiraz üzerine, sadece bir sandık için verilmiş kararlar söz konusuydu. Oysa 16 Nisan 2017’de verildiği iddia edilen karar “somut” bir sandık hakkında değil milyonlarca oyun ilgilendirdiği iddia edilen binlerce sandık hakkındaydı ve bir yargı kararı değil idari karar niteliğindeydi.
Bu iddia çürüyünce belli ki YSK başka bir gerekçe arayışına girdi. 48 saat sonunda son derece absürt bir gerekçe ile geri döndüler. Bu gerekçeyi karardan şu şekilde aktarabiliriz:
“Anayasanın 67 ve 90/5. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin Ek 1 No.lu Protokolün 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır”.
Bunu herkesin anlayacağı bir dile çevireyim. YSK diyor ki, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bir yasa ile insan hakları sözleşmesi çatıştığında insan hakları sözleşmesi esas alınır, o yüzden ben 298 Sayılı Kanunun 101. maddesini değil AİHS Ek 1. Protokol’ün 3. maddesini esas aldım.
Bu konuyu açmak için size somut bir örnek vermek istiyorum. Yaman Akdeniz’le (AS: Prof.) birlikte 2 yıldan fazla bir zamandır AİHM’in devlet başkanına hakaretle ilgili hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kararlarını referans göstererek
- Cumhurbaşkanı’na Hakaret suçunu düzenleyen TCK 299. maddesinin
AİHS’in 10. maddesi karşısında uygulanamayacağını söylüyoruz. Birçok davada ya biz bunu ileri sürdük ya da avukatlar bizim bu görüşümüzü mahkemelere sundular. AİHM’in içtihadı su kadar berrak olmasına rağmen bir tek mahkeme bile bu gerekçeyle düşme veya beraat kararı vermedi, TCK 299 uygulayıp insanlara ağır cezalar verdi.
Şimdi geliyorum YSK’nin bu olayda AY 90 delaletiyle AİHS Ek 1. Protokol 3. maddesini uygulamasına. YSK kararı diyor ki; “Ek 1 Protokol 3. madde, sadece milletvekili seçimine ilişkin seçme hakkını düzenlemekle birlikte özü itibariyle serbest seçim hakkını önemsemekte ve koruma altına almaktadır”. Dikkatinizi çekerim, aslında YSK de farkında, Ek 1. Protokol 3. madde referanduma değil genel seçimlere uygulanır ve bu nedenle referandumla ilgili bir karara esas alınamaz ama neymiş efendim, hakkı özü itibariyle koruyorlarmış. Madem öyle, mahalli seçimler sırasında neden uygulanmadı o zaman AİHS?
Ama saçmalık burada da bitmiyor. 298 Sayılı Yasanın getirdiği usulün meşru bir amacı var. Seçimde hileyi önlemek. Bir başka deyişle, demokratik bir toplumda bir devlet seçimlerin adil sonuçlanmasını sağlamak için usul güvenceleri alabilir ve bunu yasayla düzenleyebilir. Yukarıda TCK 299. madde ile ilgili birçok kararın bulunduğunu söylemiştik. AİHM’in devlet başkanına hakaretle ilgili çok sayıda kararı dava dosyalarına koyulmasına rağmen dikkate alınmıyor. YSK kararı ise kendi iddiasına dayanak olarak bir tek AİHM kararı bile gösteremiyor, çünkü yok böyle bir karar.Sonuç : YSK kararı verdiği sırada aldığı kararın yasal bir dayanağı yoktu. Açıkça 298 Sayılı yasayı ihlal etti. Sonradan buna bir kılıf bulmaya çalıştı. Bulduğu kılıf ise hiçbir şeye uymuyor. AİHS’in uygulanması mümkün olmayan referanduma, AİHM’in bir tek emsal kararını gösteremeden, AİHS’in Ek 1. Protokolünü uygulayıp, 298 Sayılı Yasayı geçersiz kılıyor.
Şunu çok net söyleyebilirim; AİHS referanduma uygulanamıyor ama eğer uygulansaydı, AİHS’i bizzat YSK’nin verdiği bu karar ihlal ederdi, hiç şüphem yok.
=====================================
Dostlar,Sn. Y. Doç. Dr. Kerem ALTIPARMAK İdare Hukuku ve İnsan Hakları Hukuku alanında yetkin bir uzmandır. Hukuk doktorasını İngiltere’de yapmıştır. Yaşı 45’e erişmiş, akademik olarak son derece olgunlaşmıştır. Akademik derece almayı önemsememektedir. Rahatlıkla profesör titrini alabilecek birikimi, bilimsel üretimi vardır. Mülkiye’deki eğitimimiz sırasında kendisinden İnsan Hakları dersleri almıştık. Ödülleri vardır, kendisini bizim savunmamıza gerek yok, hukuk dünyası yeterince tanır. Örn. TCK 299 bağlamında AİHM davaları..
Dr. Altıparmak‘ın yukarıda yazdıkları son derece doğru, yerinde irdelemelerdir.
*****
YSK Başkanı’nın mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin basın açıklamasının tutulacak bir yanı olmayıp tümüyle kendi ayıbının ve hukuksuzluğunun bir ilanı ve itirafıdır. Hele yurt dışındaki mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçersiz sayıldığına ilişkin haberden sonra bu açıklama, tam bir hukuksal rezalet ve hatta skandala dönüşmüştür.
Seçimlerin genel yönetim ve denetimini yapmakla görevli ve yetkili olan, kararlarına karşı başka bir makama başvurulamayan (Anayasa md. 79), ancak Anayasada yüksek yargı organları arasında yer almayan ve kendine özgü (sui generis) yetkilerle donatılmış, gerçekte yönetsel (idari) nitelikte bir kurum olan YSK’nın, yasaya ve hukuka mutlak aykırı olduğu için “yok hükmünde / keenlemyekun” bulunan kararının iptali için Danıştay’da sorunun ivediliği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmak da yerinde olacaktır, çünkü
söz konusu işlem bir yargı kararı değil, idari işlemdir.
Her ne kadar Anayasanın 79/2. maddesinin son tümcesinde, “Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” denilmekte ise de bu Hükmün, Anayasa metnine dahil olan Başlangıç bölümünün 3. fıkrasında yer alan egemenliği “.. millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı“ ifadesi ile 2. maddesindeki “hukuk devleti” ilkesi ve 125. maddesinde belirtilen “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmü ile birlikte değerlendirilmesi durumunda; yürürlükteki hukuk düzeni dışına çıkıp yöntem ve yasaya aykırı olarak keyfi kararlar veren, seçimleri yönetmek ve denetlemekle görevli bir Kurulun, anılan evrensel nitelikteki bağlayıcı kurallar karşısında yargı denetimi dışında bırakılmasının hukuk devletinde asla kabul edilemeyeceği de gözetilerek, böylesi bir davanın açılmasına engel olmadığı kanımızı bu sitede paylaşmıştık. Ancak siyaset kurumu (halen AKP – RTE!) yargıdan elini derhal çekmelidir. Ne var ki anayasa değişikliği yürürlüğe girdiğinde 1 ay içinde HSK yeniden oluşturulacak, 13 üyenin 6’sı CB Erdoğan, 7’si ise RTE’nin genel başkanı olacağı (halen fiilen olduğu!) TBMM’deki AKP çoğunluğunca belirlenecektir. Böylelikle yargı, beyninden başlayarak Yürütme güdümüne alınacaktır. Bu hedef AKP- RTE için vazgeçilmez, stratejik hatta yaşamsaldır; Türkiye için ise demokratik hukuk devletinin infazıdır!
YSK kendisini gülünç konuma düşürmektedir.
Ne adına, niçin, ülkeye yazıktır. YSK, CHP ve Vatan Partisi başta olma üzere kendisine bu gün (18.04.2017) ulaştırılan itiraz ve yakınma dilekçelerinde yer verilen haklı – yerinde hukuksal gerekçeleri dikkate alarak olgunluk göstermeli, hatasından dönmeli ve hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmemelidir.
Kamuoyu vicdanında adalet duygusunun doyurulması (tatmini) ülkemize şu çok zor koşullarda ciddi kazanım ve güç sağlayacaktır. Böylesi bir kararla halkoylamasının yenilenmesine hükmetmek ülkemize saymakla bitmez yarar sağlayacaktır.
Kaldı ki halkoylamasına konu anayasa değişiklikleri demokratik hukuk devletini bitirecek içeriktedir.. Bir kez daha kamuoyunda tartışılması, halkın doğru bilgilendirilmesi
yaşamsal önemdedir.
Son olarak; Profesör, Doçent sanına (unvanına) sahip pek çok hukukçu susarken,
yaş ve meslek deneyimi olarak kıdemli sayılmakla birlikte, henüz Yrd. Doç. unvanlı
Sn. Dr. Kerem Altıparmak‘ın ilk de olmayan böylesi nitelikli – yürekli hukuksal irdelemeleri aynı zamanda bir aydın cesareti örneğidir. Kendisini kutlar ve teşekkür ederiz gerçekten.
Sevgi ve saygı ile. 18 Nisan 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Benim bir uzlaşı/çözüm önerim var YSK na…
Mevcut durumda Evet Hayır oyları arasındaki fark 1,38 milyon olduğuna göre,
a) Eğer bu mühürsüz pusulalarda Evet-Hayır farkı 1,35 milyondan daha az ise bırakalım gitsin, YSK nin yakasını bırakalım.
b) Bu zarflardaki Evet-Hayır Farkı 1,35 milyondan büyük ise Referandum İptal edilsin…
Var mısın YSK bu teklife ?
Geri izleme: VATAN PARTİSİ : Halk Oylamasının İptali İçin YSK’ya Başvurduk – Prof. Dr. Ahmet SALTIK