Çizmelerimi çıkarayım mı?
– “Çizmelerimi çıkarayım mı?.. ..sedye kirlenmesin…” sözleri ile kazındı.
Ne facia, ne de işçimizin insan odaklı düşünceden ne denli uzaklaştığımızı düşündürten sözcükleri etkili olmamış ki; her geçen gün biraz daha toplum ve sorunlarına odaklı yönetimden uzaklaşıyoruz. Kişi odaklı kurumsal yapılaşmanın önünü açmaya ve bir kişi üzerinden tanımlanacak bir rejim arayışını meşrulaştırma çabalarına girişenlerin işi hiç kolay değil aslında. Kimi Amerika’dan, kimi Fransa’dan, kimi kendimize özgü bir sistemden söz ederken, ne kadar zorlanıyorlar. Bir kişi yerine, hepimiz için düşünseler ne kadar kolay olacak işleri…
Türkiye’de, dayatılanın meşrulaştırılmaya çalışılması üzerinden rejim dönüştürülürken, kurumsaldan kişisele doğru bir tercihin, kurulacak sandıklardan çıkan sonuçla bile inandırıcı olmayacağını hepimiz biliyoruz.
toplumsal ve siyasal muhalefetin kıskıvrak bağlanmadığı, özgür iklimde yapılacak bir oylama ile mümkün olabilir miydi? Ülkede iktidarın değiştirilebilmesi olanağını bırakmayan baskıcı ve tasfiyeci süreci sorgulamak yerine;
– partili Cumhurbaşkanı formülü, demokrasiden vazgeçmenin ilanıdır.
Bunu savunanların artık demokrasiye ilişkin tek bir sözü olamaz.
Cumhurun başı, herkese eşit uzaklıkta olmalı, belli bir kesim ve/veya zümreyi temsil etmemeli… Kendisini hiçbir kurum ve kişiden üstün görmemeli… Parlamentodaki çoğunluk ve tasfiye edilmiş, operasyon geçirmiş, geçirmekte olan dağınık muhalefet olmasa, Türkiye’de iktidar olanın böyle bir keyfiyeti olabilir miydi? Süreç içinde bir biçimde güçlenip, çoğunluktan dolanarak, sinmiş muhalefetten, hatta desteğinden medet umarak parti ile devlet bütünleşmesini (işlerine gelmediğinde tanımadıkları) anayasa üzerinden değişiklikle meşrulaştırarak, demokrasiyi gelmemecesine gönderilmesine aracılık etmekteler, Türkiye’ye özgü bir sistem bulmuş gibi kurumlar ve işlevlerini çarpıtanlar.
* “İnsanlar demokrasi kurallarını uygulamaya kararlı oldukları takdirde,
şimdiki siyasal kuruluşların boşluklarından ileri gelen güçlüklerin hiçbiri çözümlenemez değildir. Bütün sorun, bugün iktidarda bulunan kişilerin böyle bir iradeye ya da
iyi niyete sahip olup olmadıklarıdır.”
“İnsanlar demokrasi kurallarını uygulamaya kararlı oldukları takdirde…”
bizde kararlılık yalnızca Başkancı sistem üzerine, bu uğurda demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden, muhalefet etme reflekslerinden vazgeçer duruma gelmişiz. Öyle ki; TOBB toplantısında, iktidar muhalefet çatışmasında, Birlik başkanının kendisine ve/veya temsil ettiği tabana ait görüşlerini açıkça söylemek yerine, “Muhalefet bizim işimiz değil” deyişi ile toplumsal muhalefet alanındaki güçsüzlüğü vurgulaması, içinden geçtiğimiz baskı sürecinin de özeti. Bu sizin işiniz diyor, Kılıçdaroğlu’na, demokrasiyi sahiplenmek yalnızca siyasetin işiymiş… Toplumsal muhalefetin güçlü olmadığı yerde siyasal muhalefet ancak Meclis’e sıkışıp kalır, bunun bile farkında değiliz…
Acılı yıldönümde, bize insanı, insanlığın önemini anımsatan Murat Yalçın kardeşimiz kadar şanslı olamayan 301 işçimizi rahmetle anıyorum, zamanın dindiremeyeceği acı nedeniyle ailelerine ve Soma halkına, hepimize sonsuz sabırlar diliyorum.
============================================
Dostlar,
Sayın Prof. Tülay Özüerman hocamızın yazısına tek bir sözcük ekleme gereği duymuyoruz.
Sevgi ve saygı ile.
14 Mayıs 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com