Ahmet SEVER :
“Abdullah Gül ile 12 Yıl”
Ahmet Sever’den olay yaratacak
Abdullah Gül kitabı
Ahmet Sever, Abdullah Gül’ün
“Haklarında yolsuzluk iddiası bulunan dört bakanı derhal Yüce Divan’a gönderirim…” dediğini anlattı.
- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 12 yıl başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever, Gül’ün yaşadıklarını kitaplaştırdı. Bugün raflarda yerini alacak olan kitabı Abdullah Gül’ün de okuyup onayladığı belirtiliyor. Daha önce yayımlanması planlanan kitap, Abdullah Gül’ün ricasıyla seçin sonrası bırakılmıştı. Hürriyet’ten Çınar Oksay’a konuşan Ahmet Sever, Gül ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ahmet Sever, kitabında 17/25 Aralık sonrası Abdullah Gül’ün “Ben aşağıya insem” diye
söze girdiğini ve “Türkiye’yi kısa sürede yıldızının parladığı döneme tekrar götürürüm. AB sürecini yeniden canlandırırım. Dış politikadaki yanlışları düzeltirim.
Ülke çok kutuplaştı, bunu giderecek adımları peş peşe atarım. Demokratikleşmeye
ağırlık veririm. Haklarında yolsuzluk iddiası bulunan 4 bakanı derhal Yüce Divan’a gönderirim…” dediğini aktardı.
İşte o söyleşiden öne çıkanlar:
“Abdullah Gül siyasete dönecek mi?
– Can atar bir havası yok. Aynı noktada. Seçimden sonra Recep Tayyip Erdoğan’ı ve
Ahmet Davutoğlu’nu arayıp hükümet kurulması konusunda cesaretlendirmiş.
Türkiye’nin hükümetsiz kalmaması için, içinde AK Parti’nin olacağı koalisyona teşvik ediyor. Gelişmeler ne gösterir bilinmez. “Gerçekten bana ihtiyaç duyarlarsa, o zaman düşünürüm. Tabii bunu kendi şartlarımı ortaya koyarak yaparım” dedi.
Bu yönetim farkı en çok Gezi’de ortaya çıkmış galiba…
– İlk çadırlar yakıldığında çok kaygılandı. Tepkisi şuydu: “Bu yangını küçükken söndürmek lazım.” Gül bir çevre duyarlılığı, tepki olarak gördü. Başbakan ise kendisini devirmeye yönelik eylem olarak…
Polise bariyerleri kaldırtmış…
– Herkes yürüyüşe geçtiği anda vali, Taksim’e girişi yasakladı, bariyer kurdurdu.
Abdullah Gül, ateşle barut bir araya gelecek diye endişelendi. Göstericiler bariyerleri aşıp meydana girmeye çalışacaktı. Kan dökülecekti.
Ne yaptı?
– Valiyi aradı, “Kaldırın, çok kötü şeyler olacak.” dedi.
Vali “Aynı görüşteyim ama Sayın Başbakan’ı ikna edemiyoruz. Bir tek siz ikna edebilirsiniz, lütfen devreye girin..” diye konuştu.
Başbakan’ı aradı. Zor olmakla beraber ikna etti. Bariyerler kalktı o gün.
Cumhurbaşkanı’nın Başbakan üzerinde ikna gücü var mı?
– Elbette. Hükümetteyken çok vardı. Arada bir, Erdoğan’ı uyarmak için masa altından
tekme attığı bile olurmuş. Danıştay’da da kameraların önünde sakinleştirmek için
çok uğraştı. Ama son dönemde ayrışma giderek derinleşti.
Gül’ün 17-25 Aralık’ta dünyasının karardığını, ‘Sabaha kadar uyuyamadım,
aklım almıyor, olanlara inanamıyorum” dediğini yazmışsınız.
Hükümet 17-25 Aralık’la ilgili ‘montaj’, ‘darbe girişimi’ savunması yaptı.
Gül bunlara inanmadı mı?
– “Kesin böyle olmuştur” diye düşünmedi. Ama yaklaşımı benimsemedi.
Üstüne gidilmesi, bakanların Yüce Divan’da aklanması gerektiğini düşündü.
“Tapeleri dinlemeye gönlü elvermedi..” diyorsunuz. Neden?
– Yasadışı dinlendiyse buna ortak olmak istemedi.
Herhalde üzülmek de istemedi.
Ne yaptı peki?
– Bir yandan da bilmesi gerekiyor. Deşifresini okudu, doğrudan dinlemedi.
Gül ile Erdoğan arasında
her şeyin kırıldığı an
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başdanışmanı
Ahmet Sever’in önceki gün piyasaya çıkan
“Abdullah Gül ile 12 yıl”
başlıklı kitabında, Gül ile “dava arkadaşı” Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkinin özellikle son yıllardaki kırılganlığını gösteren pek çok çarpıcı detay var.
Kitapta kritik pek çok kavşak noktasında Erdoğan’ın Gül’ün önünü kesmek istediği anlatılıyor. Bu çerçevede Erdoğan ile ilişkisinde Gül’ü “en çok kıran ve üzülmesine yol açan” olaylardan biri 2012 yılında Cumhurbaşkanı’nın görev süresine ilişkin yasa tasarısı hazırlanırken konan bir yasak maddesi oldu. Bu madde, Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilebilmesini önlüyordu. Gül, bunun üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e “Biz bu konuyu aramızda konuşarak hallederiz. Yasayla engel koymaya gerek yok. Böyle bir yasa beni rencide eder” diye haber gönderdi. Gül, Erdoğan ile aralarındaki kardeşlik hukuku ve dava arkadaşlığına güveniyordu. Ergin, Başbakan Erdoğan’la görüştükten sonra olumsuz bir yanıtla döndü. Sonrasını Ahmet Sever kitabında şöyle anlatıyor: “Kendi partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın çok ağırına gitti. Ne olmuştu da kendisine böyle bir yasak reva görülmüştü? Buna bir anlam veremiyordu. Çok kırılmış ve incinmişti. Bu konu ne zaman açılsa konuşmak istemiyor, ancak yüzündeki acı ifade her şeyi anlatıyordu. Yasa önüne geldiğinde de kendisine konulan yasağı tereddütsüz ve hiç beklemeden kendi eliyle onayladı. Oysa, veto edebilir veya Anayasa Mahkemesi’ne iptal için başvurabilirdi. Ama o bu yollara tenezzül etmedi. Bunun gerekçesini kendisine sorduğumda çok kısa bir cevap verdi: “Kimseye benim için koltuk meraklısı dedirtmem.”
GEZİ’DE BÜYÜK AYRIŞMA
‘1 İPTE 2 CAMBAZ OYNAMAZ’
Benzer bir kırılma Gül, 2014 Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı sırada yaşandı. Gül, Köşk’ten ayrıldıktan sonra siyasete dönüp AK Parti’nin başına geçmek için bir hamle yapamaz mıydı? Kitaba göre, Gül siyasete döndüğü takdirde başarılı olacağına inanıyordu ama onu bundan caydıran önemli bir gerekçesi vardı. Bu gerekçe, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Sever, bu noktada Gül’ün “Tayyip Bey buna karşı çıkar. Aramızda çatışma çıkar. Anlaşamayız. Bu ülke için de hayırlı olmaz. Bir ipte iki cambaz oynamaz” dediğini aktarıyor. Gül’ü partinin başına dönme kararından vazgeçiren bir başka faktör daha vardı. “Kurduğu parti değişmiş, başka bir kimliğe bürünmüştü.” Sever, “Gül’ün artık partisini tanıyamadığını” yazıyor.
Bu işe başımı koydum
KİTAPTAKİ dikkat çekici anekdotlardan biri, 2007 ilkbaharında o sırada dışişleri bakanı olan ve cumhurbaşkanı seçilmesi engellenmek istenen Gül’ün MİT Müsteşarı Emre Taner ile yaptığı bir konuşmayı konu alıyor. Bu dönemde askerler, yüksek yargı ve CHP Gül’ün cumhurbaşkanlığına karşı bir tutum içindedir. Buna göre Gül, bu kritik günler sırasında bir toplantının bitiminde “Biraz konuşalım” diyerek Taner’i yandaki bir odaya davet ediyor.
Taner, konuşmakta zorlanarak ve sıkıntılı bir şekilde Gül’e “Çok üzgünüm. Bu olanlar
büyük haksızlık. Maalesef aile tarzınızdan, eşinizin başı kapalı olmasından dolayı
sizin cumhurbaşkanı adayı olmanızı istemiyorlar.” diyor. Gül, öfkelenerek Taner’e şu yanıtı veriyor:
“Git onlara söyle. Ben bu işe başımı koydum. Ellerinden geleni arkalarına koymasınlar.
Aynen böyle söyle.” Kitapta “onlar” ifadesinden daha çok askerlerin kastedildiği anlaşılıyor.
Başyaverliği nasıl bastı
ABDULLAH Gül’ün 2007 yılında cumhurbaşkanı seçilmesine karşılık askerlerin türban konusundaki hassasiyeti nedeniyle eşi Hayrünnisa Gül resmi devlet törenlerinde protokolde
yer almıyordu. Bir yasak daha vardı. Askerler Hayrünnisa Gül’ün Çankaya Köşkü içindeki başyaverlik binasını ziyaret etmesini istemediklerini de hissettirmişlerdi. Hayrünisa Gül,
buna çok içerlemiş ve sinirlenmişti. Bir gün eşinin yanındayken ayağa kalkarak arabaya bindi ve başyaverlik binasının önünde arabadan inip içeri girdi. Cumhurbaşkanı Gül de peşinden geldi. Sonrasını kitabında şöyle anlatıyor Ahmet Sever:
Muhafız Alayı komutan konutları girişinde birden Cumhurbaşkanı ve eşini gören askerler
adeta şok geçirdiler. Hayrünnisa Gül askerlere, “Açın kapıyı” dedi.
Doğal olarak kapı açıldı. Cumhurbaşkanı ve eşi birlikte Fevzi Çakmak Köşkü’nü gezerken Başyaver Metin Özbek nefes nefese oraya geldi. Yaşadığı telaş ve gerilim yüzünden okunuyordu. Hayrünnisa Hanım, Başyaver’e
“Hayrola Metin Albay nefes nefese kalmışsınız? Spor mu yapıyordunuz?” diye takıldı.
Erdoğan ‘Sever’i kovun’ demiş, Gül duymazdan gelmiş
AHMET Sever’in 29 Temmuz 2012 tarihinde Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’a verdiği
“Gül Cumhurbaşkanlığına yeniden aday olabilir, neden olmasın” şeklindeki demeç
Erdoğan ve hükümet içinde büyük tepkiye yol açmıştı. Kitaba göre, Erdoğan bu mülakat üzerine Gül’e “Hiç olmaması gereken bir şey oldu. Yanlış oldu. Ahmet Sever’in işine son verin,
bu iş kapansın..” diyerek resmen kovulmasını istedi.
Sever’e göre, Gül oralı olmadı ve bu talebi duymazlıkdan geldi.
‘Sosyalist grubun gündemi bana daha yakındı’ demiş
ABDULLAH Gül, 1990’lı yılların büyük bir bölümünde milletvekili olarak Strasbourg’daki Avrupa Konseyi Parlamenter Assamblesi’ne giden TBMM heyetinde yer aldı, bu çerçevede Avrupa siyaset yelpazesinin bütün kesimleriyle ilişki içinde oldu. Bir gün Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller Grubu’nun lideri Alman Daniel Con – Bendit kendisine,
“Siz o dönemde kendinizi Avrupa Konseyi’nde hangi gruba daha yakın hissediyordunuz?”
diye sorduğunda, Gül şu yanıtı verecekti:
“Sosyalist grubun gündemi bana daha yakındı.”
KAN TER UYANDIĞI KÂBUS
KİTABIN yakın tarihini anlamak bakımından en çok önem taşıyan bölümlerinden biri,
1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesine giden süreci konu alıyor.
Bu bölümde Gül ile Erdoğan’ın tezkerenin kabul edilip edilmemesi konusunda karşı karşıya geldikleri anlatılıyor. Buna göre Erdoğan, tezkerenin geçmesinin ülke menfaatleri açısından daha doğru olacağını düşünüyordu. Buna karşılık, Gül tezkereye sıcak bakmıyordu.
Tezkere geçerse ABD askerlerinin gidiş ve dönüş güzergâhı olan illerde olağanüstü hal ilan edilecek olması da Gül’ün rahatsızlığını artıran bir başka faktördü. Gül’e göre, bu sıkıyönetim ilanı demekti ve AB sürecinin bitmesine yol açacaktı. Sever’in aktardığına göre, Gül’ün yüzünde tikler belirmeye başlamıştı ve geceleri kâbuslar görüyordu. Bir sabah danışmanlarına şöyle dedi:
“Dün gece bir kâbus gördüm. Rüyamda Türkiye’den kalkan savaş uçakları Irak’ı bombalıyordu. Her tarafta parçalanmış çocuk cesetleri vardı. Kan ter içinde uyandım. Bir daha da uyuyamadım.”
Gül’ün kararı AK Parti grubunu serbest bırakmak şeklinde ortaya çıktı.
Gül, parti grubuna “Kararınızı vicdanınızın sesine göre vereceksiniz” diye seslendi.
İlginç bir nokta, ters düşen Erdoğan ve Gül’ün danışmanları arasında da ciddi gerginlikler yaşanmaya başlanmasıydı. Bu gerginliğin bir cephesinde o tarihte Gül’ün başdanışmanı olan bugünün Başbakanı Ahmet Davutoğlu, karşı cephesinde ise Erdoğan’ın danışmanları
Ömer Çelik, Egemen Bağış ve Cüneyt Zapsu vardı.
Sever, tezkerenin 1 Mart’ta reddedilmesini Gül’ün sakin bir şekilde karşıladığını,
buna karşılık oylamadan sonra Gül’ün Meclis’teki odasına gelen Erdoğan’ın
“yüzünden düşenin bin parça olduğunu” anlatıyor.
Bakanlığını engelledi
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının patlak vermesinden sonra Gül Erdoğan’a
“Haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan bakanların ya istifa etmeleri ya da görevden alınmaları gerektiğini..” söyledi.
Kitabın bu bölümünde şunlar yazıyor:
“Başbakan Erdoğan yeni kurulacak Bakanlar Kurulu’nda Egemen Bağış’ı tutmak istiyordu. Cumhurbaşkanı buna da karşı çıktı ve bunun yanlış anlamalara yol açacağını söyledi.”
1 Mart için Diyanet’ten hutbe istemiş
2003 yılı Şubat ayı. ABD birliklerinin Türkiye üzerinden geçerek Irak’a savaş açmasına
izin veren tezkerenin TBMM’de oylanmasından kısa bir süre öncesi. Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç o tarihte Başbakanlık koltuğunda oturan Abdullah Gül’e gelerek bir istekte bulunuyor. Ahmet Sever, kendisinin de tanık olduğunu söylediği bu talebi şöyle aktarıyor:
“1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’den geçmesi için kamuoyu oluşturmanın önemini anlatan Kılınç,
‘Halkı buna hazırlamak için, Diyanet’e bir talimat verseniz. İmamlar cuma hutbelerinde tezkerenin kabul edilmesinin ülke menfaatine olduğuna dair vaaz verseler..’ dedi.
Gül’ün yüz ifadesi birden değişti. Sert bir ses tonuyla, ‘
Dini bu işe karıştırmayın’ diye kestirip attı.”
=================================
Dostlar,
Kuşkusuz Ahmet SEVER’in kitabından öğrenilecek çok şey var…
Özenle okuyup çelişkileri yakalayarak..
Sever’in zihinlerimize operasyon yapmasına izin vermeyerek…
Ancak şurası akla – mantığa sığmıyor…
Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın, emanetçi Başbakan Abdullah Gül’den istemi..
“1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’den geçmesi için kamuoyu oluşturmanın önemini anlatan Kılınç,
‘Halkı buna hazırlamak için, Diyanet’e bir talimat verseniz. İmamlar cuma hutbelerinde tezkerenin kabul edilmesinin ülke menfaatine olduğuna dair vaaz verseler..’ dedi.
Askerler bu serüvene baltan sona karşı idiler ve çoook açık tutum almışlardı..
Sanırız Tuncer Kılıç Paşa da bu konuya açıklık getirir.
Ancak Sever’in kitabı epey satacak.. Zamanlaması da ilginç..
Ballı koltukların kazanımları, arada türevleri alınarak sürdürülüyor..
Boşuna mı ata sözü : Bal tutan parmağını yalarmış..
Sevgi ve saygı ile.
17 Haziran 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com