PARTİYE BAĞLI DERNEK!
Zeki SARIHAN
Bir dernek veya sendika için en talihsiz durum, bir partiye bağlı olarak çalışmaktır. Aslına bakılırsa aklı başında bir parti, bunu istemez. Onların gençlik, kadın kolları
veya eğitim komisyonu gibi organları vardır. Kitle örgütleri ise, adı üstünde bir kitlenin haklarını, çıkarlarını savunmak için kurulurlar. Bu kitlenin içinde farklı siyasal görüşlerden insanlar bulunur. Kitle örgütleri içinde yönetime aday gruplar oluşabilir. Ne var ki bunlar bir siyasal partiye değil, bir programa bağlı olarak oluşturmalıdırlar.
Kitle örgütleri, kendi kuruluş amaçlarına, tüzüklerine ve programlarına göre çalışırlar.
Bir partinin yan örgütü gibi çalışmak, o partinin çağrılarına uyarak onun düzenlediği mitinglerde boy göstermek, onun sloganlarını haykırmak, örgütü böler ve işlevsiz hale getirir. Örgütçülük tarihimiz bunun örneklerini yaşamıştır. Kimi kitle örgütleri partiyle birlikte var olmuşlar, partiyle birlikte yok olmuşlardır. Toplumda derin izler bırakmış
uzun soluklu kitle örgütleri ise bağımsız kalmasını bilenlerdir.
Bir kitle örgütünün başkanı veya daha ileri gidelim, bütün yönetim kurulu üyeleri bir partinin üyesi olabilirler. Kendi adlarına partinin faaliyetlerine katılabilirler. Ancak bu işe yöneticisi oldukları kitle örgütünü alet etmeye kalkışmamalıdırlar. Derneğin kapısından girdikleri anda örgütsel kimliklerini takınmalıdırlar. Böyle yapmazlarsa mensubu oldukları parti tarafından bile saygı görmezler.
Türkiye İşçi Partisi’nin başkanı Mehmet Ali Aybar, kuşkusuz saygın bir kişiydi. TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt da öyle. Aynı çevrenin insanıydılar.
Fakir Baykurt’un “Bir TÖS Vardı” adlı kitabında anlattığına göre, sendika yöneticileri Aybar’ı ziyarete gitmişler. Aybar, sendika yöneticileriyle elini cebinden çıkarmadan konuşmuş. Gel zaman git zaman Aybar’la başka bir karşılaşmalarında bu kez
Baykurt O’nunla konuşurken elini cebinden çıkarmamış! “Çünkü” diyor Fakir Baykurt, “Ben TÖS’ün başkanıydım. Örgütüme saygı göstermeliydi.”
Bu örnek, siyasal partilerle kitle örgütleri ilişkisinin nasıl olması gerektiğini anlatan olumlu bir örnektir.
“Kitle örgütleri siyasal partilere eşit uzaklıkta olmalı” sözü hiç de yabana atılacak bir söz değildir. Bu uzaklık, kitle örgütünün herhangi bir parti hakkında eleştiride bulunmasını veya partinin herhangi bir kararını desteklemesini engellemez.
Bütün partileri eleştirebilme hakkını elinde tutması koşuluyla. Zaten güçlü kitle örgütlerinin böyle bir kaygıları yoktur. Ancak düşünsel olarak zayıf ve üye kitlesi küçük olanlar bir siyasal partinin sözcüleri gibi davranırlar.
Çünkü güçlerini oradan almaktadırlar.
Kitle örgütlerinin siyaset yapıp yapmamaları gerektiğine gelince:
Onların yapmaları gereken en etkili siyaset, kendi kitlelerinin dayanışmasını sağlamak, hak ve çıkarlarını savunmak, tüzüklerinin gösterdiği yolda çalışmaktır.
Bu konuda TÖB-DER’i örnek vermek olanaklıdır. Bu dernek, 1971’de TÖS’ün yerine kururulduktan dört yıl sonrasına dek olumlu bir örnek oluşturur. 1975’ten sonra
o zamanki sol parti ve bölümlerin (fraksiyonların) Derneği ele geçirmek için
aşırı çabaları ve kullandıkları salt siyasal dil, TÖB-DER’i parçalamış ve
işlevsiz duruma getirmiştir.
Benim içinde bulunduğum çevrenin bu durumdan dersler çıkarması zaman aldı.
1976-77’de bizim ekip Ankara’da “Yurtsever Öğretmen” adında bir dergi çıkarıyordu. Bu derginin yazılarında, öbür öğretmen kümelerindeki gibi aşırı siyasal bir dil kullanılıyordu. Ben o tarihlerde Ankara dışında görev yapıyordum. Dergiye yazdığım
bir mektupta, dildeki siyasal dozun düşürülmesini önerdim. Ertesi sayısında editörlüğün dergide yayımlanan yanıtında “Yurtsever Öğretmen Siyaset Yapacaktır” deniliyordu… Dergi aynı biçemle (üslupla) 1978 başlarında kapanıncaya dek yayınını sürdürdü. Kapanması da siyasal partinin kararıyla oldu!
Bu yayıncılıktan ve örgütçülükten edindiğimiz deneyimi ve dersleri 1979’da hazırlıklarını yaptığımız ve Ocak 1980’de ilk sayısını çıkardığımız Öğretmen Dünyası’nda kullandık. Dergi yalnız eğitimle ve öğretmenlerin sorunları üzerinde duracaktı.
Bir arkadaşın şu itirazını hâlâ anımsarım:
“Yalnız öğretmen sorunları ve eğitimle mi ilgilenecek?”
Bu anlayışa göre eğitim dar bir alandı. Yalnız bununla ilgilenmek yetmezdi.
Öğretmen Dünyası, çıkış hedeflerine bağlı kaldı ve sonuna dek yayın alanını
hemen hemen eğitim ve öğretmenlerle sınırlı tuttu. Öyle olmasaydı, günümüze dek yaşayamazdı. Aslına bakılırsa en etkili “siyaset yapma” biçimi de budur.
Kitle örgütlerinde kullanılacak üslup (AS: biçim) çok önemlidir. Çalışmalarını
kendi alanına hasreden (AS: özgüleyen) bir kitle örgütü yöneticilerinin konuşmalarında ve bildirilerinde kullanacakları özgül bir dil olmalıdır. Bu dil kadın derneğinde kadın dili, öğretmen derneğinde ve sendikasında öğretmen dili, gençlik derneğinde ise gençlik dilidir. Bu dili oluşturmak ayrıca bir zekâ ve hüner gerektirmektedir. Biraz çaba da ister. O alanın içinden yetişmek, o alanın sorunlarını bilmek ve kitlesini o dille ikna edip yetiştirmek zorunludur.
Bir parti tarafından kurgulanmış, yöneticisi parti tarafından belirlenmiş ve talimatlandırılmış, parti tarafından güdülen kitle örgütü olmaz. Bunu kamufle etmeye (AS: örtmeye) çalışmak da sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bu aynı zamanda hem öyle olup, hem de öyle olmadığını iddia edenler hakkında “ikiyüzlülük” yargısını oluşturur.
Bu yazdıklarım, kuramsal bir çerçeve içindir. Parti ayrımı gözetmiyor. Fakat eğer bir de kitle örgütünü güden parti yanlış bir siyaset güdüyorsa işin fecaati (AS: ürkünçlüğü)
daha da büyür! (23 Mayıs 2014)
Yazdıklarınızın hepsi doğru. Doğru da, bu doğru olmak bu memlekette neyi değiştiriyor.
Bindik bir siyasi alamete, gidiyoruz kıyamete. Sn. ZEKİ SARIHAN, siyasal partilerimiz,
siyasal partiye benziyor mu??? Derneklerimiz derneğe benziyor mu?
Bu 2 negatiften bir pozitif çıkarmaya çalışıyorsunuz fakat olmayacağını siz de biliyorsunuz??Çünkü bugünkü rezil siyasal sistem, doğruları eleyip aşağılara düşürüyor, yanlışlar hep yukarda ve yetkilere sahip kalıyorlar. Düzeni kökünden değiştirmedikçe, bu ülkede çare üretemezsiniz. Bu da ancak demokrasiyi ve hukuk düzenini en az 3 yıl bir kenara bırakmakla olabilir. Şayet ayrı düşünürseniz, işte bugünkü iktidara mahkum olursunuz.
Yani, olayların çözümü, olaylara makro düzeyde bakmakta yatıyor. Bu kadar eğitimsiz, bu kadar kültürsüz bir toplumda, bu kadar hukuksuz bir toplumda, bu kadar adaletsiz bir toplumda,
sakın haaa demokrasi kuralları içinde çözüm aramaya kalkmayın.. Kafası biraz çalışanlar,
böyle düşünenlere başka taraflarıyla gülerler. Çile çekmek demek ki bu milletin fıtratında varmış???