Atatürk Cumhuriyeti ve İzdüşümü

Atatürk Cumhuriyeti ve İzdüşümü
(Cumhuriyet gazetesinin başyazısı, 29.10.23) 

Büyük Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bugün 89’uncu yılını kutluyor.

Ancak Cumhuriyetin, Kemalizm ilkelerine dayalı bir yaşam biçimi oluşundan rahatsızlık duyanların çarpıtmaları, artık onu geriye götürmeye niyetlenenlerin katkısıyla yaşama geçirilmek istenmektedir.

Tek ulusal bayram olan Cumhuriyet Bayramı ve ulusça kutlanması gereken önemli yıldönümlerinin “halktan kopuk kutlandığı” iddiası ile değiştirilmeye kalkışılması ve sonunda da halkın kutlama coşkusuna yasak getirilmesi geriye gitme niyetinin somut bir göstergesi olmuştur.

89’uncu yılında Cumhuriyetin durumu şudur    :

Cumhuriyetin “Atatürk Cumhuriyeti” olarak anılmasından doğan rahatsızlık her geçen gün biraz daha ortaya çıkmaktadır. Anayasadaki “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” nitelemesi bir süreden beri yalnızca kâğıt üzerinde kalmış ve neredeyse uygulamadan kaldırılmıştır.

Siyasetin yönetimce uygulanmasını tek kişinin tercihlerine bırakan bir demokrasi anlayışı hâkimdir. Laiklik ilkesi dinsel kuralların öne çıkarılması ve yaygınlaştırılması girişimleriyle örselenmiştir.

Sosyal yapı, tüm yurttaşların gönenç ve erinç içinde yaşamalarını sağlamak yerine belirli grupların sorunlarına çözüm üretilmesi için yeniden düzenlenmektedir.

Hukuk ise uluslararası ilkeler yerine siyasal iktidarın tercihlerine göre yapılandırılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları bu durumu açıkça belgelemektedir.

Şikâyet edilen özel mahkemelerin görevde bırakılmasıyla daha da garipleşen yargı sistemi, salt vicdani kanaate dayalı bir ceza yargısı oluşturmuş, düşman yargı sistemi olarak nitelendirilen bu sistem, tutuklulukları ceza infazına dönüştüren ve her yurttaşı “terörist” konumuna indirgemeyi olanaklı kılan bir duruma gelmiştir. Çok sayıda gazeteci, asker, bilim insanı ve öğrenci iki bayramı da hapiste kutlamıştır.

Uygulanan dış politikanın ülke çıkarına olmayışı ile eğitim sisteminin düşürüldüğü düzey de Cumhuriyete yeni bir içerik kazandırmayı amaçlayan girişimlerin başkaca somut örnekleridir.

Cumhuriyetin ilanına ilişkin teklifin görüşüldüğü komisyonun sözcülüğünü yapan Yunus Nadi, Atatürk’ün önerisi ve adını koymasıyla gazeteniz Cumhuriyet’i yayın hayatına sokmuştu.

Amacını da Cumhuriyet’in ilk sayısına (27 Mayıs 1924) yazdığı başyazıda açıklamıştı:

“Cumhuriyet, yalnız Cumhuriyetin bilimsel ve yaygın anlatımıyla demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkmaya çalışan her kuvvete karşı mücadele edecektir. Cumhuriyet, Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı ‘aydınlanma’ yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösterecektir.”

Cumhuriyet bugün de aynı yolda yürüyor.

  • Atatürk Cumhuriyeti bir darboğazdan geçiyor.
  • Ama Atatürkçülerin karamsar ve umutsuz olma hakları yoktur.

Yaşasın Cumhuriyet!

Cumhuriyet

Atatürk Cumhuriyeti ve İzdüşümü” hakkında bir yorum

  1. Rıza GÜNER

    DÜNYANIN EN BÜYÜK HALK HAREKETİNİ BATIRMAK İÇİN BÖYLE BİR LAF YETER!..

    İngiliz Başbakan’ı Çorçil’e Genelkurmay Başkanlığı’na ataması için, iki asker önerilir. “Biri öyle büyük, öyle büyük, öyle büyük bir asker ki; benzeri İKİ YÜZ YILDA BİR GELİR… Diğeri ancak görevini yapan sıradan bir asker…”

    Çorçil sıradan askeri, Genelkurmay Başkanlığı’na atar, çok büyük askeri de emekliye ayırır ve der ki; “Ben savaşa gireceğim, savaşta benzeri iki yüz yılda bir gelen asker ölürse; yerine kimi koyacağım?”

    Atatürk 10 Kasım 1938’de öldü. Bir ülke ölen bir liderin ilkeleriyle ÜÇ AYDAN FAZLA YÖNETİLEMEZ!… Ölen bir komutan, bir Orduya, bir dakika bile komuta edemez. Ölenlerin yerini doldurmak, İNSAN YÖNETME SANATININ alfabesidir.

    Atatürk’ün ilkeleriyle, bir başka insanı lider yapmak, FAREYİ ASLAN YAPMAYA BENZER. Fare, ne kadar aslana özenir, aslanın ilkelerini ne kadar savunursa savunsun, aslanın ilkeleriyle aslan olamaz.

    Atatürk yaşarken ve devletin başında iken; Atatürk’ün İlke ve Devrimlerini savunmak Atatürkçülük idi… 10-Kasım 1938’den beri Atatürkçülüğün, Atatürk’ün yerini doldurmak olması gerekmektedir. Atatürk’ün İlke ve Devrimleriyle Atatürk yeri doldurulamaz. Ancak bazı siyaset bezirganları mevki ve itibar kazandırılır.

    Cumhuriyet Mitingleri dolu dizgin giderken ve bir halk harekatına dönüşmesi ihtimali belirmişken, “YÜCE ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ, NE MUTLU TÜRKÜM DEMEYEN HERKES TÜRKİYE’NİN DÜŞMANIDIR!” denildi ve Cumhuriyet Mitinglerinin ruhuna El Fatiha okundu.

    En büyük Alevi düşmanlarından Ali Sirmen Cumhuriyet’in başına kurulmuş, Fethullahçı ağzıyla; Atatürk İlkelerine bağlılıktan, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, Laiklik İlkesinin benimsenmesi” için çaba gösterecekmiş…

    Yani bugüne kadar ki çabanın boşuna olduğunu, halkı kazanamayan; Lider, Kadro ve Aydın yetiştiremeyen, yetiştirmesi de mümkün olmayan Atatürk’ün İlkeleri’yle Atatürkçülük oynamanın; Fethullah gibi adamlar yetiştirmekten, yüz binlerce kişilik bir din bürokrasisi yaratmaktan başka bir işe yaramadığını Ali Sirmen de kabul ediyor… Ve Alevi düşmanlığı ve Fethullah aşkına bunun devamını istiyor…

    Artık halk, kendileri de adam olan liderler, kadrolar ve aydınlar istiyor… Ataürk’ün büyüklüğüyle büyüklenen adamlar istemiyor. Ali Sirmen gibi, hala Atatürkçülük anlatan adamlardan ise alabildiğine uzak duruyor, hatta kaçıyor. Bunların, böyle bir zamanda söyleyecekleri laf, pişmiş aşa su katmaktan başka bir işe yaramaz.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir