Etiket arşivi: Yargıtay; başkasının sağlık karnesiyle tedaviyi affetti

Yargıtay; başkasının sağlık karnesiyle tedaviyi affetti

Ankara’da, çocuğu rahatsızlanan bir baba, arkadaşının oğlunun sağlık karnesini kullanarak oğlunu Dr. Sami Ulus Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi ettirdi.

Oğlunu 2 yıl sonra rahatsızlanması nedeniyle tekrar aynı hastaneye götüren baba, hastane görevlisine, çocuğunu daha önce başkasının sağlık karnesiyle tedavi ettirdiğini anlattı. Bunun üzerine hastane yönetimi, baba hakkında tutanak tutarak şikayetçi oldu.

Baba hakkında açılan davayı görüşen Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığı,
kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan hapis cezasına çarptırdı.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin gündemine geldi. Daire, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerektiği belirtilen kararda, hilenin nitelikli bir yalan olduğu vurgulandı.

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığının olaysal olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilen kararda, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin niteliklerinin ayrı ayrı dikkate alınması gerektiği ifade edildi.

Türk Ceza Kanunu’nda kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçunun nitelikli hal olarak kabul edildiği anlatılan kararda, bu nitelikli halin oluşması için eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerektiği kaydedildi.

“Zarar yoksa suç da yok”

Zarar vermenin kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı alma ya da borcu geri vermeme şeklinde olabileceği belirtilen kararda, kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suçun da oluşmayacağı bildirildi.

Uluslararası sözleşmeleri iç hukuka üstün kılan Anayasa’nın 90. maddesine atıfta bulunulan kararda, Türkiye iç hukukunun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temel amacının insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesi olduğu vurgulandı.

Kararda, insan haklarının, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olduğuna işaret edilerek, AİHS’in taraf devletlere yaşamı korumak görevi verdiği, bu görevin de sağlık konusunda tedbir almayı da içerdiği kaydedildi.

Bu yükümlülüğün, devletin hastaların yaşamının korunması için uygun tedbirler alması konusunda sağlık kuruluşlarının uyması gereken kuralları öngörmesini de gerektirdiği anlatılan kararda, 2008/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nde herhangi bir sağlık güvencesi olmayan, ödeme gücü bulunmayanlardan acil sağlık hizmeti bedeli istenmeyeceğinin hükme bağlandığı, benzer hükümler içeren başka düzenlemeler de bulunduğu ifade edildi.

Sanığın, tedavi ettirdiği oğlunun 18 yaşından küçük olması ve suç tarihi itibarıyla herhangi bir sağlık güvencesinin bulunmaması sebebiyle ilgili mevzuat gereği sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanılacak kişilerden sayıldığı belirtilen kararda, çocukların sağlık harcamalarının tamamının devlet tarafından karşılanması nedeniyle kamu zararının bulunmayacağına işaret edildi.

Kararda, bu nedenlerle, nitelikli dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesinin bozma nedeni sayıldığı kaydedildi.Ankara’da, çocuğu rahatsızlanan bir baba, arkadaşının oğlunun sağlık karnesini kullanarak oğlunu Dr. Sami Ulus Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi ettirdi.

Oğlunu 2 yıl sonra rahatsızlanması nedeniyle tekrar aynı hastaneye götüren baba, hastane görevlisine, çocuğunu daha önce başkasının sağlık karnesiyle tedavi ettirdiğini anlattı. Bunun üzerine hastane yönetimi, baba hakkında tutanak tutarak şikayetçi oldu.

Baba hakkında açılan davayı görüşen Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığı, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan hapis cezasına çarptırdı.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin gündemine geldi. Daire, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerektiği belirtilen kararda, hilenin nitelikli bir yalan olduğu vurgulandı.

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığının olaysal olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilen kararda, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin niteliklerinin ayrı ayrı dikkate alınması gerektiği ifade edildi.

Türk Ceza Kanunu’nda kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçunun nitelikli hal olarak kabul edildiği anlatılan kararda, bu nitelikli halin oluşması için eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerektiği kaydedildi.

-“Zarar yoksa suç da yok”

Zarar vermenin kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı alma ya da borcu geri vermeme şeklinde olabileceği belirtilen kararda, kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suçun da oluşmayacağı bildirildi.

Uluslararası sözleşmeleri iç hukuka üstün kılan Anayasa’nın 90. maddesine atıfta bulunulan kararda, Türkiye iç hukukunun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temel amacının insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesi olduğu vurgulandı.

Kararda, insan haklarının, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olduğuna işaret edilerek, AİHS’in taraf devletlere yaşamı korumak görevi verdiği, bu görevin de sağlık konusunda tedbir almayı da içerdiği kaydedildi.

Bu yükümlülüğün, devletin hastaların yaşamının korunması için uygun tedbirler alması konusunda sağlık kuruluşlarının uyması gereken kuralları öngörmesini de gerektirdiği anlatılan kararda, 2008/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nde herhangi bir sağlık güvencesi olmayan, ödeme gücü bulunmayanlardan acil sağlık hizmeti bedeli istenmeyeceğinin hükme bağlandığı, benzer hükümler içeren başka düzenlemeler de bulunduğu ifade edildi.

Sanığın, tedavi ettirdiği oğlunun 18 yaşından küçük olması ve suç tarihi itibarıyla herhangi bir sağlık güvencesinin bulunmaması sebebiyle ilgili mevzuat gereği sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanılacak kişilerden sayıldığı belirtilen kararda, çocukların sağlık harcamalarının tamamının devlet tarafından karşılanması nedeniyle kamu zararının bulunmayacağına işaret edildi.

Kararda, bu nedenlerle, nitelikli dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesinin bozma nedeni sayıldığı kaydedildi.
(http://www.medimagazin.com.tr/hekim/hukuk-etik/tr-yargitay-baskasinin-saglik-karnesiyle-tedaviyi-affetti-2-17-64992.html)

========================================

Dostlar,

Kıssadan bizim diyeceğimiz;

IHEB_ve_saglik

 

Sevgi ve saygıyla.
20.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com