Etiket arşivi: yapılan bütün tıbbi araştırmalar literatüre uyuyor

İcat Çıkarma!

Dostlar,

Hacettepe Tıp’tan 1978-81 uzmanlık eğitimi arkadaşımız sevgili
Prof. Çağatay Güler’in yazısını paylaşmak istiyoruz..

Fizyoloji ve Halk Sağlığı Uzmanı..

Renkli kişilik..

Onlarca kitabın yazarı..

Dıyarlı insan şiirleri..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

İcat Çıkarma!

Cagatay_Guler_portresi

Prof. Dr. Çağatay GÜLER
Hacettepe Tıp Fak. Halk Sağığı AbD

“Falanca bizden mucit çıkmaz dedi, yok ben demedim” tartışmalarına girecek değilim. Fırsat düşmüşken işin bir başka yönünü dile getirmek istiyorum. Ne çok söylüyoruz birisi düşündüğümüzden, bildiğimizden farklı bir şey söylemeye ya da anlatmaya çalıştığında, “icat çıkarma” diye. Buna rağmen patent büroları kurup “icat çıkaranın” burnundan getirmek için mevzuat düzenleriz. Cevabı aslında “Sana ne!” olan birçok soruyu yanıtlamasını isteriz icat çıkarandan:

“Senin icadın faydalı mı?”
“Evet!”
“İspat et!”
“Faydasız o zaman!”
“O zaman neden icat ettin?”

Cevabı okkalı bir “Sana ne!” olan soruları sormaya öylesine meraklıyızdır ki!

İcat çıkarmanın temeli muhalefettir ve insanlığı ilerleten de muhalefettir.
Yağmur iyidir, kötü de olur kimi zaman. Elbisemizin ıslanmasına, güneşin bizi rahatsız etmesine karşı çıktığımızda şemsiyeyi yaparız. Uçak yapmak yerçekimine muhalefettir. Paraşüt tam bir inatlaşmadır yerçekimiyle. Yazıyı bulmak zamana muhalefettir.
Newton’un ağaçtan düşen elmaya aklını takınca yerçekimini bulduğu söylenir. Öyle olsa da olmasa da benim dedem daha çok gördü elmanın ağaçtan düştüğünü. Yine de yerçekimini Newton bulacaktı. Dedemin suçu yok. Çünkü yetişmiş bir kafası vardı Newton’un ve “rastlantılar yetişmiş kafalara hizmet eder”.

Yetişmiş kafalar ses getirecekleri ortama muhtaçtır.

O unuttuğumuz Sağık Ocağı hekimleri, ebeler, sağlık memurları kapı kapı dolaşarak
gereksinimi olana daha fazla sağlık hizmeti götürerek sağlıkta gerçek eşitliği
sağlamaya çalıştılar.

Diyelim ki aslan gibi bir delikanlı yetişti. Korunabilir hastalıklarla örselenmedi. İyi beslendi. Askere gitti, geldi. Taşı sıksa suyunu çıkarır. Zeki mi zeki… Ama işsiz, akşama kadar at yarışı kahvesinde “Leyla kop da gel, Leyla kop da gel!” diye kendini helak ediyor. O zaman neden aslan gibi? Neden zeki? Demek ki birileri görevini yapmamış. Ona katma değer üreteceği iş olanaklarını sağlamamışlar. Katma değer üretecek eğitimi vermemişler. Seksenden beri eğitimin nereden nereye düştüğünü sorgulayan var mı?

Stephen Hawking… Ağır ve ilerleyen bir sinir sistemi hastalığı var. Kıpırdayamıyor. Ancak elindeki elektronik aleti sıkarak sandalyesine bağlı özel bilgisayarının ekranına dakikada 10 kelime yazarak iletişim kurabiliyor. Aslan gibi değil. Taşı sıksa suyunu çıkaramaz. Ama durmadan icat çıkarıyor bu haliyle. Kimileri kızıyor, kimileri alkışlıyor. Önemli değil. O durmadan icat çıkarıyor. Ya Stephen Hawking bizde olsaydı? “Üşütmesin” diye okula bile göndermezdik! Okulda notlarını bile “sadaka niyetine” verirdik. Belki de dilendirirdik önüne bir mendil serip! Diyelim ki yetişti, icat çıkarmaya başladı. Kızardık O’na. “Haline bakmadan Hasan Dağı’na oduna gidiyor!” diye. Hele bir de engelliler kontenjanından bir iş buldu ise daha çok kızardık. “Haline şükret” derdik. “Sen kim, icat çıkarmak kim, ortalığı karıştırıp durma!”

Varsayalım hepimiz liseyi bitirdik ya da üniversiteyi… Arşimet çağındaymışız. Bu bilgimize karşın kaçımız hamamdan “Buldum, buldum!” diye fırlardık? Kaçımız üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece ettiğini bulabilirdik, birisi sloganlaştırıp ezberletmediyse? Demek ki diploma almakla yetişmiş kafaya sahip olmak farklı şeyler!

Yıllar önce yayımlanmış “Asacaksın Bu Doktorları” adlı kitapta ne deniyordu?

“…Yahu kardeşim… Bizde yapılan bütün tıbbi araştırmalar literatüre uyuyor
Ne zaman ki literatür dediğinin tersini söylemeye başlıyor… Bizdeki araş­tırmalar
o literatüre de hemen uyuyor… Hiç literatü­rün söylediğinin tersinin çıktığı tıbbi araştırma gör­medim…

Ne kadar uyumlu milletiz birader!”

Hadi şiirini de ekleyelim bari:

“aslında bizde
yurtdışı yayın dediğinin
yeğenim
bir kısmı ofşor (off shore)
bir kısmı
hayali ihracat.”