Etiket arşivi: Suay Karaman TÜMÖD Genel Sekreteri

HEPİMİZ RENNAN PEKÜNLÜ’YÜZ

Dostlar,

Değerli dotumuz Say Karaman, Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri olarak önemli bir yazı kaleme aldı.

Hem türbanın son 30 yıllık yasal – hukuksal serüvenini, ülkemize eylemli olarak dayatılmasını özetledi hem de Prof. E. Rennan Pekünlü’ye sahip çıktı.

Biz de sitemizde bu konuya, basında yer almasını izleyen 14.9.12 ve 15.9.12 günü
yer vermiştik. Okumak için aşağıdaki erişkeleri (linki) tıklayabilirsiiz.

Okula türbanlı giren öğrencinin fotoğrafını çeken profesöre hapis !

http://ahmetsaltik.net/okula-turbanli-giren-ogrencinin-fotografini-ceken-profesore-hapis/

Prof. Pekünlü türbanlı öğrenciyi derse almadı hapse mahkum oldu!

http://ahmetsaltik.net/prof-pekunlu-turbanli-ogrenciyi-derse-almadi-hapse-mahkum-oldu/

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
======================================================

HEPİMİZ RENNAN PEKÜNLÜ’YÜZ

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri
İlk Kurşun Gazetesi, 24 Eylül 2012.

1950 İzmir doğumlu olan Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, 1972 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik – Astronomi Bölümü’nden mezun olmuştur. Lisansüstü çalışmalarını tamamladıktan sonra 1979’da Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Bölümü’nde asistan olarak çalışmaya başlamıştır. 1982’de 1402 sayılı yasa gereğince üniversiteden çıkarılan Rennan Pekünlü, 1990’da geri dönerek, akademik çalışmalarına devam etmiş ve 2003 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde Profesör unvanını almıştır. Birçok yurt içi ve yurt dışı yayını bulunan Prof. Dr. Rennan Pekünlü, bilim insanında bulunması gereken değerleri taşıyan bilinçli bir aydın ve seçkin bir yurtseverdir.

Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13 Eylül 2012’de verdiği karar sonucunda iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı. Halbuki öğrenciler derse girmiş, Pekünlü yalnızca türbanlı olarak derse girdikleri için tutanak düzenleyerek, dekanlığa göndermiştir. Türbanlı öğrenciler, ifadelerinde derslere alınmadıklarını söylemişler ve mahkeme de türbanlı öğrencilerin eğitim hakkının engellendiği savıyla ceza vermiştir.

YÖK, “öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine müdahale ettiği” gerekçesiyle, Prof.
Pekünlü’ye 1 Haziran 2012 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay süreyle ‘Görevden Uzaklaştırılması (İşten El Çektirilmesi)’ cezası vermiştir. Rennan Pekünlü’ye
hapis cezası verilmesine neden olan bu süreçte, YÖK, Ege Üniversitesi Rektörlüğü, Danıştay, Mahkeme ve türbanlı öğrenciler anayasayı ihlal suçu işlemişlerdir.
Bu olayın asıl suçluları, süreçteki tüm kişi ve kurumlardır.

Yükseköğretim kurumlarında türban sorununu irdelemekte yarar bulunmaktadır.

1980’li yılların ilk yarısında, YÖK Başkanı İhsan Doğramacı, modern sıkmabaş olarak anılan “türbanın” yükseköğretim kurumlarında serbest bırakılması için yönetmelikte bir düzenleme yapmıştır. Ancak yargıya taşınan türbanı serbest bırakan yönetmelik kuralları, 1984 yılında Danıştay tarafından Anayasa’nın laiklik ve eşitlik ilkeleri ile Devrim Yasaları’nın korunması amacına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir.

1980’li yılların ikinci yarısında Başbakan Turgut Özal, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’na koydurduğu ek 16. madde ile; “Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların başörtüsü ya da türbanla örtülmesi serbesttir.” düzenlemesinin yapılmasını sağlamıştır. Yine yargıya taşınan bu düzenleme, Anayasa’nın laiklik, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi tarafından 1989’da iptal edilmiştir.

Bunun üzerine, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının sağlamak amacıyla
2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’na ek 17. madde eklenerek; “Yasalara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretimde kılık kıyafet serbesttir.” düzenlemesi yapılmıştır. Yargıya taşınan bu düzenleme için 1991 yılında Anayasa Mahkemesi; ‘Kanunlara aykırı olmama’ koşulundaki ‘kanunlar’ sözcüğünün Anayasayı da kapsadığını, Anayasa Mahkemesi’nin 1989 yılında verdiği kararında, yükseköğretimde türbanın Anayasaya aykırı olduğunun kabul edildiğini, dolayısıyla ek 17. maddedeki “kanunlara aykırı olmamak” koşulunun, yükseköğretimde türban yasağını sürdürdüğünü karara bağlamıştır. Bu karar, “yükseköğretim kurumlarında türbanı yasaklayan bir yasa kuralı yok.” diyenler için vurucu bir yanıttır. Çünkü Anayasa Mahkemesi’ne göre, türbanı Anayasa yasaklamaktadır.

Bu karardan sonra, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 1996’da önüne gelen bir dava nedeniyle hukuksal durumu yorumlamış; Anayasa’nın başlangıcı, 2, 42, 174. maddeleri ve Anayasa Mahkemesi’nin yukarıdaki kararlarına dayanarak, “Anayasa’ya aykırılığı saptanmış olan, boyun ve saçların başörtüsü ve türbanla kapatılmasının, kılık kıyafet serbestisi dışında olduğuna” karar vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, öğrencilerin dinsel inançlarını açığa vurma özgürlükleri ile dinsel simgelerin ve törenlerin sergilenmesinin sınırlandırılabileceğini; türban yasağının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve inanç özgürlüğü ile eğitim alma hakkına ilişkin düzenlemelerine aykırı olmadığına karar vermiştir. Demokrasi ilkesi yönünden başkalarının hak ve özgürlükleri ile kamu düzeninin korunması amacıyla getirilen bu yasağın meşru olduğunu karara bağlamıştır.

Yükseköğretimde türbanı serbest bırakmak için 2008 yılında Anayasa’nın 10. ve 42. maddeleri değiştirilerek, özellikle 42. maddeye “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez” kuralı konuldu. Ancak bu kural da, Anayasa Mahkemesi’nce aynı yıl içinde, Anayasa’nın değiştirilemez laiklik ilkesini zedeleyici bulunarak iptal edilmiştir.

Türban sorununu kısaca özetlemek gerekirse, Anayasa Mahkemesi kararlarına göre siyasal İslam’ın simgesi olan türbanın yükseköğretimde yasak kararı devam etmektedir. Anayasa’da tanımını bulan laiklik ilkesi, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarında da vurgulandığı gibi, siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi, bazı partilerin, yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin başörtüsü kullanmalarını destekleyen davranışlarını ve siyasal bir simge olan türbanın, eylemli bir durum yaratılarak TBMM’ne taşıma girişimini, laiklik ilkesine aykırı bularak kapatma nedeni saymıştır.

2010’da yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sürecinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündemde hiç yeri yokken “türbanı biz çözeriz” söylemi ile ortaya çıktı. “Üniversitelerde türban sorunu, dini bir sorun olmaktan çok bireysel hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmalıdır.” diyerek, laiklik karşıtı bir yaklaşımı sahiplenen Kemal Kılıçdaroğlu, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın dayattığı fiili türban serbestliğinin önündeki CHP engelini kaldırmış ve bu durumun kolayca yaşama geçmesini sağlamıştır.

“Laiklik tehlikede değildir.” diyen, Oslo görüşmelerini ve anayasa uzlaşma masasından kalkmamayı savunan, ideolojik tutarlılığı tartışılan ve siyasal etik değerleri birbirine karışan CHP Genel Başkanı, Prof. Dr. Rennan Pekünlü hakkında tek bir açıklamada bulunamamıştır. İlkelerinden biri laiklik olan Cumhuriyet Halk Partisi yöneticilerinin, laikliğin yok edilmesine sessiz kalması düşündürücüdür.

Rennan Pekünlü, YÖK’ün ve Ege Üniversitesi yönetiminin sözlü “kanunsuz emrini” dinlememiş, anayasal kuralları ve yüksek mahkeme kararlarını uygulayarak görevini yapmıştır. YÖK’ün eski başkanının üniversitelere gönderdiği mesajın, Anayasa ve AİHM kararlarına aykırı olduğunu anlayamayan zavallı beyinler, hiçbir kuvvet ve yetkinin yasaların üzerinde olmadığını da algılayamamaktadırlar. Rennan Pekünlü, yasalar ve AİHM kararına uyduğu için cezalandırılmıştır. Kuşkusuz Rennan Pekünlü’ye verilen ceza, süresi ne olursa olsun hukuka uygun düşmemektedir. Verilen cezanın “ertelenmemesi” ya da “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar vermemek için cezanın iki yılı aşması sağlanmıştır. Çünkü sanığa iki yıl ya da daha az hapis cezası verilmişse, mahkeme cezayı erteleyebilmekte ya da hükmün açıklanmasını geri bırakabilmektedir.

Rennan Pekünlü, susturulmuş üniversitelerde yasaların kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirme cesaretini onurla göstermiştir, direnmiştir. Aldığı ceza ile tüm eğitim kuruluşlarına “türban serbestliğine karşı çıkarsanız, hapis cezası alırsınız!” şeklinde gözdağı verilmektedir. Bu gözdağından korkuya kapılan ilköğretim öğretmenleri, sınıflarında türbanlı öğrencilere ses çıkaramamaktadırlar.

Yasaları uygulayan Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye ceza verilmesi, cumhuriyeti ve laikliği savunanlara bir tehdittir. Ancak tüm tehdit, saldırı ve cezalar, bizlerin cumhuriyet değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini savunmamıza engel olamayacaktır.

“Mücadele eden yenilgiye uğrayabilir; mücadele etmeyen zaten yenilmiştir.” diyen Bertolt Brecht’in sözünden gerekli çıkarımları yapmak zorundayız.

Bizler de ‘Hepimiz Rennan Pekünlü’yüz’ diyerek, aydınlık için, demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için, geleceğimiz için örgütlenerek,
mücadele edeceğiz ve başarıya ulaşacağız.

Suay Karaman : TERÖR ÜZERİNE..

Suay Karaman

TERÖR ÜZERİNE

Suay Karaman
TÜMÖD Genel Sekreteri
www.ilk-kursun.com/haber/114668, 13.8.12

Ülkemizde son günlerde hemen hemen her gün bir terör olayı yaşanmaktadır.
Öldürme, yaralama, insan kaçırma, yol kesme, bombalama ve yakma gibi olayların gerçekleşmesi, olağan bir durum olarak algılanmaya başlanmıştır.

23 Temmuz 2012’den beri Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde PKK terör örgütüyle çatışmalar sürmektedir. PKK terör örgütü dış ilişkiler sözcüsü Ahmet Deniz, çatışmalar hakkında şunları söylemişti:

“Birkaç gün içinde ilçelerde kaymakamlık, askeri birimler, emniyet birimleri ve kamu kuruluşlarını ele geçirip bazı ilçelerde yönetime el koyacağız!”

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında şehit sayısı yalnızca 10’du ve terör durma noktasına gelmişti. AKP’nin on yıllık iktidarında ise şehit sayısı toplam 1170’tir ve terör hızla artmaktadır. Bu sürekli artan korkunç şehit sayısı, iktidarın uyguladığı yanlış politikaların sonucudur. Yıllardır yanlış yönetilen ülkemiz, tarihinde ilk kez terör karşısında sıkıntılı bir duruma düşürülmüştür. Ne olduğu belli olmayan “Amerikan Projesi” açılım, Habur’da kurulan çadır mahkemesi, PKK terör örgütü ile görüşme ve “sıfır sorun” denilen yanlış dış politikalar sonucunda terör tırmandırılmıştır.

Terör o kadar tırmandırılmıştır ki, Şemdinli ile etrafındaki geniş arazide neler olup bittiğini bilmiyoruz ve bu bölgeye Ekim ayına dek giriş yasaklanmıştır. Terör o denli azdırılmıştır ki, PKK terör örgütü, bir milletvekilini kaçırmıştır! Kaçırılan milletvekili, savunduğu fikirlerle terör örgütüne yakın biridir, bu yönüyle olayın ardında farklı boyutların olma olasılığı çok yüksektir. TBMM’nin manevi kişiliğine yönelik bu girişim sonucunda, terör örgütüyle barış dilinde konuşmak isteyenlerin, Oslo’da görüşme yapanların, PKK terör örgütünün başı için “dört parti uzlaşırsa, ev hapsi uygulanabilir; uzlaşılan her konunun başımızın üstünde yeri var” diyenlerin söyleyecek sözlerinin olmaması gerekir.

Başbakan’ın; “terörle mücadelede alınan mesafe fevkalade olumlu..” söyleminde, olumlu olan bir şey gözükmemektedir. Milli Savunma Bakanı’nın; “terörle mücadele çok iyi gidiyor” söyleminde ise, iyi gidenin ne olduğu belli değildir. Her gün bir terör olayının meydana geldiği, şehit ve yaralının olduğu bir ülkede, terörle mücadelenin olumu olduğunu, iyi gittiğini söylemek, aymazlıktır.

AKP iktidarı, on yılda 7.730 cami yapıldığını gururla söylemektedir. Ancak terörle mücadele edilen bölgelerdeki yaklaşık 400 sınır karakolunun camlarının kurşun geçirmeyen, duvarlarının havan ve roket saldırılarına dayanıklı olarak yapılması işine gereken önem verilmemiştir. Sınır karakollarının hedef alındığı saldırılar üzerine beş yıl önce başlatılan karakol yenileme projesinde ilerleme sağlanamamıştır. Terör saldırılarına dayanıklı sınır karakollarının yaklaşık üçte biri inşaat halinde, yarısı da ihale aşamasındadır. Geçen yıllardan bugüne dek yapılan 94 karakol baskınında 332 şehit verildiği düşünüldüğünde, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ), Samsun’da sele teslim olan konutlar yerine, ivedilikle sınır bölgelerinde terör saldırılarına dayanıklı “kalekol” yapması gerekmektedir. Bu, terörle mücadele için ön koşuldur.

5 Ağustos 2012’de Hakkari’deki Geçimli Jandarma Karakolu’na yapılan baskında 8 şehit, 20 yaralı verdik. Bu baskın üzerine yandaş medya şu yorumu yaptı:

“Mehmetçiği, Suriye’nin verdiği silahlarla vurdular.”

Emperyalizmin maşası olarak, Suriye’de hükümet darbesi yapmak isteyenlerin, bunu tüm dünyaya ilan edenlerin, bu yüzden Rusya, Çin ve İran ile karşı karşıya gelenlerin medyasının, bu sızlanmayı yapması komiktir, gülünçtür ve saçmadır.

Bu baskında beline şarapnel gelerek gazi olan onbaşıyı, Ankara’dan Bursa’daki evine otobüsle gönderen Jandarma Genel Komutanlığı için yazacak bir sözcük bulmak olanaksızdır. Libya, Mısır, Tunus, Yemen, Somali gibi ülkelerden yaralı muhalifleri özel uçaklarla Türkiye’ye getirtenlerin, bu durum karşısında utanmaları gerekir.

Terörle mücadele eden ya da etmiş olan generalleri, subayları sahte belgelerle hapse yollayanların, artan terör olaylarındaki sorumluluğu büyüktür. Hapiste bulunan 40 generalin emekli edilmesi üzerine New York Times Gazetesi;

“Hükümet orduyu evcilleştirmenin son adımını attı.” yorumunu yapmıştır.

BDP Hakkari milletvekili Adil Kurt, ölen bir PKK terör örgütü üyesinin evine yaptığı ziyarette Devlete meydan okuyarak, şunları söyledi:

“Türkiye’de bir iç savaşın ayak sesleri bu coğrafyadan duyulmaya başlandı.
Ey Başbakan, 28 yıldır Kürdistan dağlarında süren bu savaş, eğer aklını başına almazsan, Kürdistan sokaklarına, Türkiye’nin metropollerine taşınmak üzeredir. Bunu bir tek tanımı vardır, bu bir iç savaştır.”

Büyük işgal projesinin (BOP!) eş başkanı olmakla övünenler, deliğe süpürülmekten korkanlar, yurtseverlere karşı zulüm yaparken, PKK terör örgütüne ve yandaşlarına ses çıkaramamaktadırlar. Emperyalizm ile yerli işbirlikçileri, ülkemizi bölmek ve yeni Sevr haritasını dayatmak için tüm güçleriyle çalışmaktadır.

Ancak yurtsever ve Atatürkçü güçler, dün olduğu gibi, bugün de emperyalizme geçit vermeyeceklerdir.

Terörden beslenenlerin, emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin bu topraklardan Mustafa Kemal Atatürk’ün geçtiğini anımsamalarının zamanı gelmiştir.

Hiroşima-Nagasaki, 67 Yıl Sonra..

Dostlar,

Çok birikimli ve yetenekli dostumuz, TÜMÖD Genel Yazmanı Suay Karaman’ın
çok etkileyici Hiroşima-Nagasaki görsel sunumunu paylaşmak istiyoruz..

Lütfen bilgisayarınızın sesini de açınız ve yansı akışına karışmayınız..

Erişke’yi (linki) tıklar mısınız lütfen??
(İndirme bitince sol alt köşede görünen Dosya adını da tıklamak gerekiyor..)

Sn. Karaman’a paylaşımı için teşekkür ederek..

Dehşet verici fotoğraf için özür dileyerek…

Sevgi ve saygı ile.
7.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

HIROSIMA-NAGAZAKI.

Feci radyasyon yanığı.. Hiroşima ve Nagasaki’de onbinlerce insan saniyeler içinde eriyip buharlaşarak yok oldular, feci biçimde öldüler.. On binlercesi izleyen gün ve haftalarda akut radyasyon hastalığından yitirildi. Onbinlercesi kansere yakalandı…
İnsanlık nükleer silahlanmadan vazgeçmeli.
Nükleer Silahsızlanma Anlaşması (Nuclear Disarmement Treaty) etkin olarak uygulanmalı.. Dr. Ahmet Saltık, 7.8.12, www.ahmetsaltik.net