Etiket arşivi: Prof. Dr. Öztin Akgüç

KRİZE SÜRÜKLENİŞ

KRİZE SÜRÜKLENİŞ

Prof. Dr. Öztin Akgüç
Cumhuriyet, 26.12.8

Doğru politikalar öngörmek, izleyebilmek için, soruna, nedenlerine doğru tanı koymak gerekir. Yüksek enflasyonla durgunluğu birlikte yaşadığımız ekonomik durum kriz olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik kriz teriminin, fiyatların düştüğü, iflasların arttığı, deflasyon sürecinin başladığı dönemi daha iyi ifade edeceğini; durgunluk içinde enflasyon (stagflation) teriminin içinde bulunulan durumu daha iyi açıklayacağını düşünmekle birlikte; genel eğilimi dikkate alarak kriz sözcüğü kullanılmıştır. Fiyat yükselişi ile birlikte ekonomik daralma ivme kazanır, iflaslar artarsa, enflasyonla çöküş (slumpflation) teriminin kullanılması daha uygun olabilir. 

Ekonomide görülmemiş başarı, dünyanın en büyük on ekonomisi kümesine giriş övünmeleri yapılır, övgüler düzülürken, ekonominin çöküş eşiğine girdiği savının açıklanması gerekir. 
AKP’nin iktidara geldiği 2000’li yılların başlarında (AS: 3 Kasım 2002 seçimiyle) iç ve dış koşullar elverişliydi. Türkiye 2001 krizinden çıkmış, büyüme sürecine girmiş, 2002’de yıl bazında cari işlemler fazlası vermişti. Dünya ekonomisi büyümekte, dış ticaret hacmi genişlemekte, düşük faiz, likidite bolluğu yaşanmaktaydı. Bu koşullarda ithalatı hızla artırmak, cari işlemler açığı vermek, açığı sermaye hareketleri, dış borçlanma ile fonlamak kolaydı. 
Cari işlemler açığı, ekonomik büyümeye, fiyat istikrarına olumlu katkı yapmakta, ülkenin kullanılabilir kaynağını (GSMH + dış açık), tüketim ve yatırım harcamalarını artırmakta, iç tasarruf açığını kapatarak, tasarruf düzeyi üstünde yatırım yapılmasını sağlamakta; yaratılan gelirden daha çok harcama yapılmasına olanak vermektedir. Ülkeye sermaye girişi de döviz kurunun düşük düzeyde oluşmasına, ulusal paranın değerlenmesine, ithalat artışıyla piyasalara iç üretimin üstünde mal sunumu fiyat artış hızının yavaşlamasına yol açmaktadır. Cari işlemler açığının olumlu katkısıyla düşük enflasyonla hızlı büyüme, harcamaların artması, başarı olarak görülmüştür. 

Para birimi tam konvertibl, rezerv para niteliğinde olmayan bir ekonominin sürekli büyüyen cari işlemler açığı vermesine olanak olmadığından, bir süre sonra bu yapay başarı görüntüsü kaybolmaya, ekonomide başarı görüntüsü altında makroekonomik riskler oluşmaya başlamış, gelecekteki olası bir krizin tohumları da atılmıştır. Dış yükümlülüklerin sürekli artması, cari işlemler açığı / GSMH oranının yükselmesi, mal ve hizmet üreten firmalarda (reel sektörde) döviz pozisyon açığının büyümesi, döviz yükümlülüklerini karşılama oranının düşmesi, finansal yapının (borç / öz sermaye oranının) bozulması, banka kredilerinde hızlı genişlemenin dış sendikasyon kredileriyle fonlanması, tüketici kredilerinin reel sektör kredilerinden daha hızlı artması, hanehalkının “yükümlülük / gelir oranının” yükselmesi, gayrimenkul piyasasında stok birikimi (AS: 3 milyon konut fazlalığı var!), tüm bu gelişmeler makroekonomik riskler oluşturarak, ekonominin krize sürüklenmesine yol açmıştır. 

  • Bir alanda başarısızlık varsa ana nedeni yönetim hataları, kozmetik yönetim anlayışı, sağgörü, öngörü yetersizliğidir. 

Döviz kuru, faiz düzeyi dengesi sağlanamaması, faiz arbitrajına, ara kazanç ticaretine (carry trade) yol açmış, faizi daha düşük para birimlerinden borçlanılarak, faizi daha yüksek piyasalara yatırılması, kısa süreli spekülatif sıcak para hareketine yol açmıştır. Merkez Bankası tarafından, faiz farkını giderecek, faiz arbitrajına son verecek kur politikası izlenmemiş, aksine ROM (Rezerv Ospiyon Mekanizması) ile bankalar kısa vadeli YP borçlanmaya özendirilmiştir. Bankalar faizi düşük YP borçlanarak, TL zorunlu karşılıkların bir bölümünü USD ve / veya Avro olarak TCMB’ye yatırmışlardır. Kısa dönemde TCMB’nin döviz rezervi artmış, bankaların da kârlı gözükmeleri yanıltıcı izlenim yaratmıştır. 

Reel sektör bile faiz arbitrajı yapılmış, düşük faizle dış piyasalardan alınan borçlar TL’ye çevrilerek yüksek faizli mevduat olarak bankalara yatırılmış, faaliyet kârı değil, finansal net gelir elde edilerek kârlı görüntü verilmiştir. 

Banka yöneticileri, artan kredi, kur, faiz risklerini; işletmeler de kredi, kur, likidite risklerini, bozulan mali yapılarını, kârlarının reel olmadığını ya görmemiş ya da görmezden gelerek önlem almamışlardır. 

Ekonominin krize sürüklenişinde, kamu ve özel kesimde yönetim hataları, öngörü eksiklikleri, açıklanan verilerin süslü, gerçekçi olmaması büyük rol oynamıştır.