- Kapitalist düzenin cinayetleriyle yaşamı sona erdirilenler var.
- Kamu kaynaklarının talanla, yağmayla özel mülkiyete aktarılması var.
- Pandemiyi sömürü fırsatçılığına çeviren iş dünyası, o yönetemiyor denilen AKP’ye tam desteğini sunuyor.
Devlet yeniden şekillendirilirken, piyasalaştırılırken; kamu kurum ve kuruluşlarındaki kadrolar tarikatlar ve cemaatler arasında paylaştırılırken -buna AKP’nin uzun Fethullah Cemati ortaklığı da dahil- sermayeyle anlaşmazlığa düşülmedi. Devlet sermayeye kayıtsız, koşulsuz, kusursuz hizmet için vardı ve sermaye bu üç (k) deki küçük zaaflardan, mülkiyet kaydırmalarından rahatsız olmadı; yeter ki sömürü düzeninin siyasetine, ideolojisine ve istikrarına bütünsel zarar gelmesin.
Destek açıklamalarından birini vermek yeter. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Sahadaki durumu hükümetimize en hızlı şekilde aktararak ekonomi yönetimimizin karar ve icraat süreçlerine en kapsamlı desteği verdik” diyor ve şöyle devam ediyor: “Türkiye sadece sağlık alanında değil ekonomi alanında da pandemiye karşı başarılı bir mücadele gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde hükümetimizin attığı hızlı ve kararlı adımlar adeta bir dalgakıran görevi gördü… Türkiye bu tümseği de aşacak ve kararlı adımlarla ilerlemeye devam edecek.”
Yanıltmasın; Türkiye dediği emekçi halk değil sermaye sınıfı, yani sömürenler… Özünde sermayenin ihtiyacı olan 12 Eylül Anayasasının değişikliklerinde, yasal düzenlemelerde, yetki yasalı ya da OHAL’li KHK’lerde, onların yerine konulan CBK’lerde, diğer hukuk düzenlemelerinde, kamu idarelerinin iş ve işlemlerinde, yargı kararlarında ve diğer denetim organları işlemlerinde hep aynı amaç için çalışıldı. Sermaye istiyor; kendisine teşvik ve kaynak istiyor; emekçilere daha fazla esneklik, daha fazla güvencesizlik ve hak gaspı istiyor; AKP devleti de yasamasıyla ve yargısıyla elbirliğiyle isteklerini yerine getiriyor. İpler zaten hep sermayenin ve onun iktidarının elinde. Şimdi AKP’nin keyfî ama hedefi belli hallerine bakıp “ipin ucunu kaçırdılar, değiştirmek gerekir” demek düzen içi muhalefet ve o muhalefete umut bağlayanlar yönünden göle yoğurt mayalamaya benziyor. Araya bir de parlamenter rejime dönüş, daha güçlü bir başbakan gibi arayışlar da eklenerek AKP’lileştirilen parti devletinden kurtarma üzerinden planlar yapılıyor. Emperyalist ilişkileri gündeme bile almıyorlar.
At değiştirerek emekçileri daha fazla sömürmeyi de gizlemiyorlar. Emekçi halka saldırı, haklarını budama, fırsatçılık, ucuz işgücü, sürekli borçlandırma, yedek işgücü olarak işsiz bırakma ve düzenlerine bağlı tutma konusunda küçük ayrıntıları farklı siyaset gibi göstermeleri düzenin istediği uyumlaştırma ve sömürü siyasetinden başka bir şey değil. Yapacaklarını nöbet değişimi üzerine, devlet ve hukuk üzerine kuruyorlar. Ekonomiyi düze çıkaracağız dedikleri kapitalizmin düzü. Siyasal partiler yer değiştirecek, gerekirse liderler değişecek ama düzen aynı düzen, sermaye sınıfı emekçileri sömürmeye devam edecek… Oh ne âlâ…
İpler sermaye sınıfının elinde. İplerle halk arasında demokrasi kılıflı siyasal partiler var, devlet ve hukuk var. Devletle ve hukukla oynayarak, aynı siyaseti farklı siyasi partilerle yapmaya kalkışarak iplerin sahibi değiştirilmiyor, değiştirilemez.
- Değiştirilmesi gereken kapitalizmin, emperyalizmin sömürü düzeni. Çökmeleri kaçınılmaz, yıkılmaları kaçınılmaz.
- İşte bunun için “işçi sınıfının örgütlü devrimci mücadelesi” ve “devrim için parti” diyoruz, “omuz ver” diyoruz.