Velhasıl “bütün kaleler zapt edilmiş, bütün tersanelere girilmiş, bütün ordular dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş” işte!..
Ülkenin “mevcudiyeti ve istikbalinin yegâne temeli, en kıymetli hazine” Cumhuriyet tamamen kuşatma altında işte… Meselenin özeti şudur; Kurtuluş Savaşı’nda on binlerce şehidin mücadelesi ve anısı üzerine kurulan cumhuriyetin ta kendisi de artık “fakrü zaruret içinde harap ve bîtap” düşmüştür… Ve Anayasa referandumu da geçerse, karşı devrimciler Anayasa’nın değişmez maddelerini de hedef alarak cumhuriyete son darbeyi vurmaktan kesinlikle geri durmayacaktır… O halde bir kez daha ısrarla uyarıyoruz; Uyanık ve teyyakkuzda olmanın en zaruri zamanıdır…
KÖLELEŞMİŞ MEDYA…
Evet; memleket öylesine kuşatılmış ki, bırakınız bir çıkış yolu aramayı, bırakınız demokratik hakkınızı kullanarak isyan etmeyi, bırakınız “nereye gidiyor bu ülke” diye çığlık atmayı, sinsi ve derin bir kumpası anlatacak, kitleleri uyaracak propaganda mecrası bile kalmadı artık… Kanun Hükmünde Kararnameler, muhaliflerin bir şekilde kolaylıkla susturulabildiği ya da devletten atıldığı Olağanüstü Hal baskıları bir yana, halkı gerçeklerden habersiz eden tek sesli borazancılığın kör sistemine ne demeli?..
Aydınlık gibi gerçekten “cumhuriyet, laiklik ve Atatürk” diyen, “tek vatan-tek bayrak” diye toplumu uyaran birkaç gazete dışında medya tümden siyasal iktidarın etkisi altında olduğu için, pek kalmamış memleketin derdini anlatacak mecra…
Ulusal Kanal ve Halk TV dışında cumhuriyetçilerin çığlığını kesintisiz yansıtacak televizyon kanalı olmadığı için rejimin üzerine çöreklenen tuzağa dikkat çekecek görsel mecra da yok neredeyse… Yandaşların dışında, daha düne kadar Fethullahçılığa, cemaatçiliğe, tarikatçılığa, gericiliğe ve bölücülüğe isyan eden, laikliğin vazgeçilmez olduğunu anlatan merkez medya ise ne yazık ki boyun eğmiş ve teslim olmuş vaziyette… Herkes farkında artık; gazeteler susmuş, habercilik pes etmiş, dezenformasyon köleler yaratmış, köşe yazarları geriye atılmış, onların yerlerine daha düne kadar FETÖ liderinin önünde ceket ilikleyen zamane dönekleri yerleştirilmiş… Ya diğer televizyonlar?.. Onlar ise ya “Televole”ye teslim olmuş ya da işbirlikçilikten haz alan kinci cumhuriyetçi spiker numunelerinin insafına kalmış… Velhasıl Anayasa referandumuna giderken,
2. cumhuriyetçiler her alanda cumhuriyetçilerin sesini de kısmış…
TEHLİKELİ GİDİŞAT…
Toplum işte medyanın bu işgali nedeniyle de olup biteni pek kavrayamıyor, gerçeği duyamıyor, doğruyu göremiyor… “Evet” ya da “Hayır”da ne var, hangisi tercih edilirse ülke nereye sürüklenir, doğrusu kimse pek farkında değil… Yani Cumhuriyet ameliyat masasına yatırılırken, memleket tek adam zihniyetine teslim edilmek istenirken, rejim tümüyle değiştirilmeye çalışırken ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanımları çöpe atılmak istenirken kitleler “Evet” ve “Hayır”da gerçekte ne olduğunu bilmiyorlar… Günlerdir dolaştığımız kentlerde, ilçelerde, meydanlarda ve caddelerde gözlemlediğimiz vahim manzara şudur :
- Bilinçsiz kitleler referandumu bir memleket meselesi değil de “AKP başarılı mı değil mi”, “Erdoğan iyi mi kötü mü”, “metrobüs hızlı gidiyor mu gitmiyor mu” ya da “Boğazın altında tünel var mı yok mu” gibi altyapı ve ulaşım tartışmalarının içinde yorumluyorlar…
Velhasıl kimse Cumhuriyet treninin neredeyse son durağa geldiğinin farkında değil!..
Rejimi tümden değiştirilmek istenen bir ülke için bilinçsiz, duyarsız, ilgisiz kitlelerin ve en çok da “yoksullaştır-köleleştir” stratejisine kurban edilmek istenenlerin “memleket nereye gidiyor” sorusundan bile bihaber olması en az referandum tuzağı kadar tehlikelidir…
TEYAKKUZ ZAMANI…
Peki, ne yapılmalı, nerelere başvurmalı?.. En önemlisi de nasıl çıkılır bu kumpastan ve nasıl dağıtılır bu karanlık tuzak?.. Evet; Cumhuriyetçilerin işi gerçekten zor… Kurbağa teorisiyle Cumhuriyeti yutacak yangının yavaş yavaş büyütüldüğü bir ülkede, toplumu uyaracak medya da köşeye sıkıştığına göre, iş siyasete, kitle örgütlerine, Hasan Tahsinlere ve laik cumhuriyetin ne kadar soylu olduğunu özümseyen kitlelere kalıyor… Muhalefetin yani “Hayır” cephesinin elinde AKP’yi sarsacak, kitlelerin desteğinden uzaklaştıracak malzeme çok;
Sokak sokak, kapı kapı anlatılmalı, halkın isyan ettiği ekonomik krizin vahim sonuçları…
- Sosyal çöküntüye yol açan işsizlik,
- Rusya politikasının tarım ve turizmi batırması,
- Suriye diplomasinin ülkeyi sosyal-siyasal-ekonomik buhrana sürüklemesi,
- IŞİD terörünün hortlatılması,
- “açılım” ihanetinin PKK’yı palazlandırması ısrarla anlatılmalı…
Hiç unutulmasın ki, tüm bu rezaletlerin yanı sıra “başkanlık” sisteminin ülkeyi “tek adam” faşizmine sürükleyeceği, eninde (AS: ‘önünde’ olacak) sonunda Anayasa’nın değişmez maddelerinin hedef alınarak rejimin gericiliğe teslim edileceği de iyi anlatılırsa,
gaflet uykusundan uyanan çok olacak, “Hayır” zirve yapacaktır…
========================================
Dostlar,
Üniversite hocaları yerlerde sürükleniyor, gaz ve basınçlı su sıkılıyor, coplanıyor..
Hatta plastik kurşun atılıyor.. Gözaltına alınıp Adli Tıbba götürülüyor.. Bunlar;
tam hukuksuzluk – tam keyfilik ve ölçüsüzlüğü yasalar çerçevesinde protesto etmek isteyen akademik çalışanlara Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapıldı 10 Şubat 2017 günü..
Değerli yazar Sayın Mehmet Faraç’ın önemli bir yazısına da dün web sitemizde yer verdik..
Bu yazı ile birlikte okunmasını yararlı buluyoruz.. Sn. Faraç’ın izlenmesini de..
Durum öylesine ürkünç (vahim) ki; yasalara ve Anayasa’ya, AİHS’ne (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi), AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) içtihatlarına açıkça aykırı OHAL KHK’ları ile, yasalarda – KHK’lerde insanların adı olamazken / olamayacakken (çünkü hukukıun temel ilkelerine göre yasalar kişilere göre değil soyut ve geneldir) ve de kesinleşmiş bağımsız yargı kararı olmaksızın
- işlerinden atılırken,
- emeklilik hakları tanınmazken,
- kazandıkları ünvan, rütbeler sökülür, meslekten çıkarılırken ve
- malvarlıklarına – banka hesaplarına el konurken,
- eşleri de işten atılır ve
- Nazilerin bile yapmadıkları / aklına gelmeyen biçimde
PASAPORTLARINA EL KONURKEN… - En çıplak anlatımıyla SİVİL ÖLÜM = POST-MODERN TÜRK USULÜ İDAMA
mahkum edilirken…
AKP – Erdoğan bu hukuk, sağduyu ve vicdan dışı uygulamaların sorumlusu – uygulatıcısı iken,
bir de Sultanlık yetkisi isteniyor!
Çağımızda hiçbir uygar demokratik ülkede böylesine ucube bir yönetim sistemi yok
Çağımızda hiçbir uygar demokratik ülkede bu denli çok yetkili bir tek adam yok!
Temel kaygı – korku, bir kez daha yineleyelim;
- İşlenen ağır ve süregelen suçlar nedeniyle YARGILANMAKTAN KURTULMAK tır!
Nitekim bu anayasa değişikliği dayatması, bir başka garabetle Anayasa ile AF GETİRİYOR! - Bir de, BOP eşbaşkanlığının gereğinin yerine getirilmesi, ülkemizin özerk bölgelere – eyaletlere ayrılması ve Büyük Kürdistan’ın ülkemizden toprak da vererek kurulmasında üstlenilen görevi yerine getirmektir.
Türkiye, bu 2 kritik – yaşamsal hususu oylayacaktır 16 Nisan 2017 günü..
Aman dikkat, aman dikkat, aman dikkat…
Ulusumuz mutlaka HAYIR – HAYIR – HAYIR diyecektir bu dönüşü olmayan çökertmeye!
Sevgi ve saygı ile. 13 Şubat 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com