YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR!
Zeki Sarıhan
Haziran direnişi milleti ayağa kaldırdı ya artık bir kısmımız oturmak bilmiyor. Ülkenin çeşitli yerlerinde uzun yürüyüşler yapılıyor.
Antalya’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Ankara’ya…
Atalarımız Afrika’dan yürüyerek dünyanın dört bir yanına dağılmışlar. Yürümek, beden ve ruh sağlığımız için gereklidir; günümüzde demokrasimizi de pekiştirir. Haklı bir dava için yürüyen insanın başı dik durur.
Fatsa’nın 1300 nüfuslu Beyceli Köylüleri de 46 yıl önce uzun bir yürüyüş yapmışlardı. Köylerinden Ordu il merkezine kadar 82 kilometrelik
iki gün süren bu yürüyüşü, ona katılan 126 kişi hep övünçle anlattılar. Köyün öteki bireyleri ve onların çocukları Türkiye’de ilk kez yürüyüş yapan köy olmanın mutluluğunu yaşıyorlar.
Köylüler örgütleniyor
Beyceli Köyü 1967 yılında 600 bin nüfuslu Ordu ilinin 528 köyünden biridir.
Fatsa’ya bağlıdır. Karadeniz’den 30 km içeridedir. Bu yolun 7 km’lik bölümü bir türlü yapılmaz. İlgililer tarafından söz verildiği halde, 1967 yılı planından çıkarıldığı öğrenilir. Köyden yetişmiş öğretmenler 1963’te Beyceli Kalkındırma Derneği kurmuş, köyde bir okuma odası açmışlardır. Dernek başkanı, bir Cuma namazından sonra caminin avlusunda köylülere valilikten alınan son bilgiyi aktararak il merkezine kadar bir yürüyüş yapmaktan başka çareleri kalmadığını anlatır.
1961 Anayasasının herkese gösteri ve yürüyüş hakkı verdiğini öğrenmişler,
birkaç ay önce Çorum Belediye işçilerinin de Ankara’ya, buradan İstanbul’a yürüdüklerini duymuşlardır. Köylülerin büyük çoğunluğu, bunu kabul eder. Hemen üç kişilik bir yürüyüş düzenleme kurulu kurarak kaymakamlığa bildirimde bulunurlar.
Ancak kaymakam, Fatsa’da oturan kurul üyelerinden birini çağırarak imzasını geri aldırır. Böylece bildirimleri hükümsüz kalan köylüler, bir toplantı yaparak yeni bir düzenleme kurulu kurarlar, bütün baskılara karşın “öldürülseler de” vazgeçmeyecek dört kişi belirlerler ve bildirimlerini yinelerler.
Yürüyüşü haber yapan Ordu gazetelerine vali, güya Beyceli Kalkındırma Derneği başkanından aldığını ileri sürdüğü sahte bir yazıyı göstererek yürüyüşten vazgeçildiğini bildirir!
Bir ömür böyle geçti!
Fındık toplama mevsiminin başlamasına birkaç gün kala, davul sesleri arasında
80 erkek 26 Temmuz 1967 günü sabahı köyden hareket ederler. Düzeni sağlamak için aralarından çavuşlar seçerler. Hiçbir slogan atmayacaklar, kimse ile tartışmaya girmeyecekler, yalnızca sessizce yürüyeceklerdir. Yol boyunca niçin yürüdüklerini anlatan kısa bir bildiri dağıtacaklardır. Ellerindeki pankartlarda “Eller aya biz yaya”,
“Bir ömür böyle geçti”, “İstanbul’a asma köprü, köyümüze yol yok”,
“Yol yol diye inledik, çok martaval dinledik”, “Tekerlek izine hasretiz”,
“Her şeyde eşitlik istiyoruz” yazmaktadır.
Arkadan yetişenlerle sayıları artar. Jandarma onları takip etmektedir. Dedelerinden beri yıllarca kasabaya inmek için yürüdükleri 30 km’lik yolu bu kez protesto ve köylerine yol istemek için yürümektedirler. Fatsa girişinde akrabaları olan bir grup kadın onları yiyecek ve kolonyalarla karşılar. Yürüyüşçüler, parktaki Atatürk büstüne, yolda mısır ve fındık yapraklarından yaptıkları bir çelenk koymayı da ihmal etmezler. Çelenkte
“Köylülerin atası, sağ olsaydın da görseydin halimizi” yazmaktadır.
Hükümet binasının önünde bir buçuk saat mola verip, yardım olarak getirilen nevaleyi yer, sonra kentin geri kalan bölümünden halkın hayret dolu ve sempatik bakışları arasında geçerek Karadeniz kıyı yolunda geçen her araca bildirilerini vererek yol alırlar. Akşam Medreseönü köyüne ulaşır ve burada camide, kahvelerde gecelerler. Genç Perşembe kaymakamı da gece buraya gelir, köylülere çay ısmarlamak isteyince bir köylü, genlerine işlemiş hükümet adamına güvensizlikle “Lüzumu yok!” diyerek bu ikramı reddeder. “Neden yürüyorsunuz?” sorusuna da
aynı güvensizliğin sonucu “Artık o kadarını bilmiyom” yanıtı vermesi köylüler arasında da gülüşmelere neden olur.
Adam yerine konulmak
27 Temmuz günü güneşin doğmasıyla birlikte yeniden yola dizilirler. Ordu ve Perşembe devrimcileri onlara ekmek peynir getirir. İkindi vakti Ordu girişinde en küçüğü 6,
en yaşlısı 70 yaşın üzerinde olan 126 kişi, polislerce karşılanır. Patlamış ayaklarıyla Ordu caddelerinden bir zafer edasıyla geçer ve bir meydana götürülürler.
Burada esnaftan toplanıp hazırlanmış olan ekmek, zeytin, turşu, üzüm gibi yiyeceklerle karınlarını doyururken, içlerinden seçtikleri on kişi, vali ile makamında görüşür.
Valinin onlara kahve ısmarlaması ve “Arkadaşlar” diye hitap etmesi, çok hoşlarına gider. İlk kez bir hükümet dairesinde adam yerine konulduklarını düşünürler.
Ne var ki vali çaresizdir. Elindeki birkaç yol yapım aracı, ilin yükseklerindedir.
Şimdi onları Beyceli’ye gönderemeyecektir. 1 Ekim tarihi için söz verir,
madem buraya kadar yürümüşlerdir, köye bir sağlık ocağı yaptıracağını da vaat eder.
Valiliğin sağladığı iki kamyonun üzerine binerek, mısır imecelerinde söyledikleri
köy türküleri söyleyerek geri dönerler. Fatsa’da hanlarda, otellerde ve bir kısmı
Kur’an Kursu’nda gecelerler. Ertesi gün köylerine çıkıp merakla bekleyen yürüyüşe katılamayanlara, kadınlara ve çocuklara bir seferden dönmüş ve zafer kazanmış gibi büyük bir özgüven içinde bu yürüyüşlerini anlatırlar.
“Kızıl Piçler!”
Bu yürüyüş, Ordu gazetelerinde ayrıntılarıyla yer almış ve hükümet taraftarlarıyla muhalefet arasında uzun süre tartışmaya neden olmuştur. Milliyet, Cumhuriyet ve Ulus gazetelerinde haber ve yorumlara konu olmuştur. Fatsa’da da CHP ile Adalet Partisi yöneticileri birbirine girmiştir. AP ilçe başkanı olan avukatın, köylüler şehirden geçerken arkalarından “Kızıl Piçler, nereye gidiyorsunuz?” diye söylendiği duyulmuş, bu, köylüler arasında büyük bir tepkiye neden olmuştur. Bu avukatın yazıhanesinin cam ve çerçevesinin indirilmesi önerisine, haklı bir eylemi haksız duruma düşürmemek için derneğin başkanı karşı çıkmıştır.
CHP ilçe başkanı köye yol yaptırmadığı için AP’yi suçlar, AP ilçe başkanı ise asıl geçmişte köye bakmayanın CHP olduğunu yazar. Atışma haftalık yerel gazetede aylarca sürer. AP ilçe başkanı köye gelerek “Kızıl piçler” demediğine yemin billâh eder fakat köylüler ona yüz vermezler. CHP ilçe başkanı, AP’li köylülerin birçoğundan bu partiden istifa ettiklerini belirten dilekçeler alır. Köylüler ise aynı gazeteye yaptıkları açıklamada partilerin kendilerini kullanmamalarını isteyen bir açıklama yaparlar.
1968 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi köyde üçüncü parti olur.
Bu yürüyüş, yalnız Beyceli köyünde değil, bütün çevrede derin yankılar yapar. İki ay sonra bu kez Fatsa içinde köylüler Fatsa Köycülük Derneği’nin önderliğinde “Yoksulluk Yürüyüşü” yaparak tefeciliğe isyan ederler. Bunun haberi de birçok gazetede yer alır. 1968’de Fatsa’da
ilk fındık mitingi yapılır. Daha sonraki yıllarda da Fatsa’da ve Karadeniz şehirlerinde bu mitingler tekrarlanacaktır. Köprülerin altından çok sular akacak, on yıl sonra (1977) Fatsa’da Fikri Sönmez Belediye başkanı seçilecektir.
Yol yapım araçları söz verildiğinin aksine 1 Ekim’de değil, kışa doğru gelir. Fakat o gelmeden yürüyüşün bedeli de ödettirilecektir. Bedellerden biri, yürüyüş sırasında dağıtılan bildirinin altında imzaları yok diye yürüyüş düzenleme kurulu köylülerin ifadelerinin alınması ve birkaç günlük de olsa hapis cezasına çarptırılması; öbürü ise, bu iki yürüyüşten sorumlu görülen bu satırların yazarının Bitlis ili emrine sürülmesidir. Yürüyüş’ten sonra Ordu basınında yapılan tartışmalarda hükümet taraftarı bir gazete “Tüm Türk ulusunun oy çokluğu ile seçip başına getirdiği hükümet akılsız mıdır ki, Beyceli köyünü yürüyüşe zorlayan köy öğretmeni akıl öğretecek?” diye yazmıştır. (Neyse ki, Eğitim Enstitüsü sınavlarını kazanınca bu sürgün hükümsüz kalmıştır)
Okuyucu, Haziran Direnişi ile tam da 46 yıl önceki bu yürüyüş arasındaki benzerlikleri fark etmiştir sanırım. Çünkü bütün toplumsal hareketlerin ortak yasaları vardır.
Başta belirtildiği gibi yürüyüş iyidir. Hem beden ve ruh sağlığı,
hem toplumun cesaret kazanması ve kendini saydırması için.
Bu yürüyüşe katılanlardan bir köylünün 40 yıl sonra dediği gibi “Ağlamayana cicik vermezler” (26.7.2013)