Etiket arşivi: etnik ve mezhepsel ayrışma

Yüzyılın anlaşması Ortadoğu’ya barış getirebilir mi?

Yüzyılın anlaşması Ortadoğu’ya barış getirebilir mi?

N. İSMET HERGÜNŞEN
Emekli Deniz Kurmay Albay
Cumhuriyet, 31.01.2020

On dokuzuncu yüzyılın deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan tarafından denize yönelik politikalar için önem taşıyan Arabistan ve Hint yarımadaları arasında kalan bölge “Ortadoğu” olarak adlandırılmıştır.

Büyük medeniyetlerin ortaya çıktığı, değişik sosyokültürlerin kaynaştığı ve uyuşmazlıkların hiç eksik olmadığı, etnik ve dini sembollerin hâkim kılındığı Ortadoğu coğrafyasında bu bölünmüşlüğün yanı sıra, merkezi güç odaklarına karşı parçalanmış farklı sınıflardan insanları görmek de mümkün olabilmektedir.

Tarihin her döneminde uluslararası ilişkilerde genel dengeler açısından dünyanın en önemli bölgesi olarak aktif rol oynamış bölgede hâkim olan düşmanlık dalgası ise günümüzde kendi politik-ekonomik-askeri sömürgeci hâkimiyetlerini sürdürmek isteyen küresel ve bölgesel güçlerin emperyalizmine ve adaletsizliğine karşı gösterilen bir tepkidir.

Ciddi riskler

Arap Baharı adıyla başlayan ayaklanmalar bölgede demokratik sistemlerin değil, istikrarsızlığın hâkim kılındığı, etnik ve mezhepsel ayrışmanın derinleştiği, otokratik eğilimlerin daha da ivme kazandığı bir oluşuma yol açmıştır.

Dış müdahalelere çağrı çıkararak küresel ve bölgesel güçlerin her geçen gün biraz daha iştahını kabartır hale getirilmiş olan bölge, kamplaşmaların şehir boyutuna indirgenmiş gerilimleriyle siyasi istikrarsızlık, ekonomik yoksunluk ve vekâlet savaşlarının merkezi haline getirilmiştir.

Bölgede kalıcı ve sürdürülebilir kapsamlı bir barışın kurulması ve bu coğrafyanın bir istikrar ve bir refah abidesine dönüşmesi, Türkiye açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır.

Batı savunmasının dayandığı stratejik temellerden en önemlisi olan ülkemiz için Bernard Lewis; “Türkiye, Asya için Avrupa’nın kapısı, Batı Bloku ile Sovyet nüfuz sahalarıının buluşma noktası ve Ortadoğu’nun ileri savunma bölgesidir.” söyleminde bulunmuştur.

Sadece coğrafi olarak değil yoksulluk ve zenginlik, özgürlük ve baskı arasına sıkışmış olan ülkemiz, bölgede yoğunlaşan toplumsal çatışmaların yaşandığı bir merkezde her geçen gün önemini artıran ciddi risklerle karşı karşıya kaldığı bir süreçten geçmektedir.

Türkiye’nin zorunluluğu

Gerek bölge halklarıyla tarihi, kültürel ve sosyal ilişkileri, gerekse bu coğrafyada meydana gelen karışıklıkların doğrudan ve dolaylı etkileri nedeniyle ülkemiz; bölgenin istikrar, güvenlik ve huzurunu doğrudan kendisiyle bağlantılı görmektedir.

Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan itibaren Ortadoğu’ya yönelik oldukça mesafeli bir politika izleyen ülkemiz bölgede barışın hâkim kılınmasını sağlamak gayretiyle son yıllarda çok boyutlu, proaktif ve geleceğe dönük bir dış politika izleyen ülke haline gelmek zorunda bırakılmıştır.

Tehlikeli yayılmalara karşın ulusal gücü ile dış politika hedefleri doğrultusunda merkezi öğeler arasında bir denge kurmaya çalışarak, ulusal güvenliğini sağlamak ana hedefi olmakla birlikte Türkiye; demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti çizgisindeki anlayışını bu coğrafyada yer alan ülkelere doğru ve şeffaf bir şekilde anlatmak çabasını göstermelidir.

Uyandırmaya yeter mi?

Yüzyılların birikimiyle bölgede oluşan farklılıkların kaldırılmasına esas teşkil edecek uygulanabilir, tatbik edilebilir ve kabul edilebilir politikaların yürürlüğe sokulması, uluslararası kamuoyunun da ortak arzusu ve amacı olmalı ki; hem bölge halklarının güvenliğine ve hem de dünya barışına hizmet edilebilsin.

Son tahlilde Ortadoğu’ya yönelik olarak İsrail-Filistin sorunu çözüm noktasında tek taraflı olarak dayatılan “Yüzyılın Anlaşması” Ortadoğu’ya barış getirebilir mi yoksa devekuşu misali kafasını kuma gömmüş olan Arap ve İslam dünyasını uyandırmaya yeter mi? Kim bilir!!!

TÜRKER ERTÜRK : İhanette istikrar

TÜRKER ERTÜRK

İhanette istikrar

AKP, ülkemize ve bölgemize yönelik emperyalist projenin gerçekleştirilebilmesi için 2002’de iktidar yapılmış, 2007 ve 2011’de olmak üzere yapılan genel seçimlerde de okyanus ötesinden düzenlenen operasyonlarla iktidarda tutulmuştur.

“Bu on yıllık AKP iktidarı döneminde en çok dikkatinizi çeken nedir?”
diye sorarsanız, hiç kuşkusuz yanıtım istikrar olur. Anımsarsınız, 12 Haziran 2011 seçimlerinde Başbakan Erdoğan istikrar için oy istemişti.

Fakat Erdoğan’ın olumlu anlamda kastettiği istikrar ile bu uzun dönemde bizim gözlemlediğimiz istikrar arasında çok büyük bir fark var.

    Bu 10 yıllık dönemi ihanette istikrar olarak değerlendirmek daha doğru olur.

Gerçekten de bu süre içinde AKP kendisini iktidara taşıyan emperyalizme karşı görevlerini fazlası ile yerine getirmiştir.

– Milli güvenliğimizin kırmızı çizgilerini emperyalizm lehine yok etmiş,
– Bölgede çıkarlarımız aleyhine taşeronluk görevlerine hız vermiş,
– Ülkemizin kurucu değerlerine ve ulu önder Atatürk’e düşmanlık etmiş,
– Her uygulaması ile demokrasinin olmaz ise olmazı olan laiklik ilkesini yok
etmeye çalışmış ve laiklik karşıtı fiillerin odağı olmuştur.

Bugün Suriye’ye müdahale Türkiye’ye müdahale anlamındayken, Suriye’nin bölünmesinin Türkiye’nin bölünmesi demek olacağı bu denli açık iken Türkiye’nin kendi çıkarlarına olmayan bir Suriye müdahalesi peşinde koşması, Suriye sınırlarına asker yığması ve Türk Donanması’nın Suriye’ye karşı savaş konumuna geçirilmesi bu ihanetin açık kanıtlarıdır.

Barzani ve Yorgo

AKP’nin ülkemize ihanet ettiğinin kanıtları çok fazla, yeter ki bunları görmek isteyin ve kafanızı kuma gömmeyin. Geçtiğimiz ayın son günü yapılan AKP’nin 4. Olağan Kongresi’nde elinde Türk Askeri’nin Şehit kanı bulunan Barzani için “Türkiye seninle gurur duyuyor.“ çığlıkları ile tribünler inliyordu.

Barzani’ye bu sloganı atanların, attıranların ve bunu duyup da susturmayanların yurtsever insanlar olabileceğini düşünüyor musunuz? Bu bir ilk mi? Tabii ki hayır!

Geçen yıl Erzurum’da yapılan Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları açılış töreninde zamanın Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu için “Erzurum seninle gurur duyuyor“ diye tempo tutturdular. Açılış töreni için Cemal Gürsel stadyumunda bulunan Erzurumluya bu hatayı partinin en tepesinden emir ve direktif alan AKP’nin amigoları ve şakşakçıları yaptırmıştı.

Hainliğe örnekler çok! Ülkemizin çıkarlarını ve güvenliğini yok sayan, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın işgal edilmişliğini dikkate almayan, emperyalist bir yalan olan sözde “Ermeni soykırımı“ savlarını görmezlikten gelen Ermenistan açılımı nedeniyle 2009’da Türkiye – Ermenistan maçında Azerbaycan bayrakları AKP hükümetinin talimatıyla Bursa stadına alınmamıştı.

AKP Olağan Kongresi’nde “2023 Siyasi Vizyonu“ adı altında dağıtılan 70 sayfalık kitap bu topraklara karşı ihanetin başka bir belgesi. İçinde güzel şeyler, uygar ve çağdaş temenniler de var! Ama bunlar kötü niyetli ana fikri saklayabilmek ve göz boyamak içindir.

63 maddede özetlenen AKP’nin önümüzdeki 10 yıllık yol haritasında Türkiye’nin emperyalizmin istekleri doğrultusunda dönüştürülmesi planlanmaktadır.

Bu dönüşümün ayrıntısında ana hatları ile otoriter bir polis devleti yönetimi, ılımlı İslam faşizmi, etnik ve mezhepsel ayrışma, emperyalizmin çıkarları için bölgede taşeronluk, başkanlık adı altında padişahlık ve bölünmeye giden federatif bir yapı gözlenmektedir.

Polis hükümetin, Jandarma devletin

Yine bu yol haritası içinde eski rejimin ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamen tasfiye edilerek yeni bir ordunun kurulmasının ipuçları vardır. Jandarma’nın tamamen yok edilmesi ise çok açık olarak ifade edilmiştir.

Jandarma bu topraklarda 1839’da Fransa örnek alınarak kurulmuştur. Aynı zamanda devleti merkezileştirme çabalarının bir ürünüdür. Günümüzde ise görevi; sorumluluk alanında emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan silahlı ve askeri bir güvenlik kuvvetidir. Eğitim, öğretim ile askeri kanun ve nizamların kendisine verdiği görevler açısından Genelkurmay Başkanlığı’na, asayiş görevlerinin yürütülmesi açısından İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır.
Pratikte Polis hükümetin, Jandarma ise devletin ve rejimin asayiş gücüdür.

Bu Fransa’da da böyledir. Fransız Jandarması Fransız Devrimi sonrası kurulmuştur ve devrimin asayiş gücüdür. Polis ile görev alanları aynı olsa da kaldırmayı düşünmek Fransız Devrimi’ne karşı gelmek anlamındadır.

İtalya’da da Carabinieri adı altında jandarma teşkilatı vardır. Örneğin Türkiye’de Jandarma ile Polis arasında görev bakımından saha ayrımı yapılmıştır. Jandarma kırsalda, Polis şehirlerde görev yapmaktadır. İtalya’da ise her ikisi de aynı alanda görev yaparlar. Aynı olaya ikisi birden müdahale ettiğinde öncelik Carabinieri’ye aittır. Çünkü Carabinieri İtalyan birliğini temsil eder.

Türk Jandarması Atatürk önderliğinde yapılan Türk Devrimlerinin sadık bekçisi ve ulusal bütünlüğün kolluk kuvvetidir.

Eğer siz Atatürk’e, Türk Devrimlerine ve bölünmez bütünlüğümüze düşman iseniz Jandarma’nın tasfiye edilmesini istemeniz normaldir.

Barzani’ye, Yorgo’ya ve Sarkisyan’a dost;
Atatürk’e, İnönü’ye ve Denktaş’a düşman olanların vizyonunda ancak bunlar olabilir!

Saygılar sunarım.

İLK KURŞUN, 16.12.10
İLK KURŞUN’A ABONE OLMAK İÇİN TIKLAYINIZ