Etiket arşivi: Dille yapılan ve ciddi yaralar açan dil kazaları

Dilimiz Kayıyor..

Dostlar,

Dil Derneği Başkanı Sn. Sevgi ÖZEL ustalık ve incelikle uyarıyor..
Dilimize sahip çıkma çağrısı yapıyor..

Hatta “sessiz çığlık” (!) atıyor..

Üniversitelerin dilimize sahip çıkmayışlarını anlayamıyor!

Biz de Dil Derneği üyei olarak bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyoruz;
Sn. Başkanla benzer duyarlık içinde..

Büyük ATATÜRK’ün Türkçe için şu sözünü de anımsayıp anımsatarak :

“Türk Milleti’nin dili Türkçedir. Türk Dili, Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde; ahlakını, törelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini tamamlayan her şeyini dili sayesinde muhafaza etmiştir. Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir.”

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 6.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

Sevgi ÖZEL
Dil Derneği Başkanı
(Cumhuriyet 05.09.2012)

Dil Deneği Başkanı Sevgi Özel

DİLİMİZ KAYIYOR..

Politikacıların ekonomide, iç ve dış politikada ne yaptığını irdeleyen çok insan var; karnımız doyuyor mu, uygar ülkeler gibi demokrasi ve özgürlük soluyor muyuz; eğitim sistemi, düşünen ve sorgulayan yurttaş yetiştiriyor mu; adalet herkesi sarıp sarmalıyor mu? Sorularımızı olduğu gibi düşüncemizi de aktarabileceğimiz tek bir araç var; dil. Politikacılardan birçok sorunun yanıtını alamadığımız gibi, kendilerine
dil kullanımı konusunda “muhtıra” da verilmiyor.

Son yıllarda politikacı ağzıyla birçok kavram anlam ve yön değiştirdi. Politikacı toplumun erinç içinde yaşaması için her şeyle ilgilenmeyi amaç edinen kişidir;
ama ayaklı ansiklopedi değildir; danışman/uzman desteği alması gerekir. Avukat, yargıç, hekim, mühendis ya da başka meslekten olabilir; asıl mesleğiyle birlikte
dil konusunda araştırmalar yapıp uzmanlaşabilir; yapıtlar ortaya koyabilir. Ne ki bizim politikacılar, konu dil olunca, dilbilimcileri çatlatıyorlar. Aralarında dil ve edebiyatta uzmanlaşmış kabul edebileceğimiz kişiler var; ancak son zamanlarda onların da kimi sözcüklerin anlamını bozup dili politikanın aracı yaptığına tanık oluyoruz. “Ulusal, Kemalist, statüko, devrim…” gibi birçok sözcük, çoklarınca politikacı tanımına uygun biçimde kullanılır oldu.

Kuşkusuz yalnız politikacının değil, her aydının söz varlığının varsıl olması gerekir; ama bütün sözleri, hatta yanlış anlaşılma kazaları ortadayken bir politikacının beş, on bin sözcükle konuştuğunu ileri sürmesi, ancak bilinçaltındaki istek olarak tanımlanabilir. Kişinin söz varlığının yeterli olmadığını, konuşma dilinden anlayabiliriz; doğaçlama sırasında sık sık “mımm, ıhhh…” gibi sesler duyuyorsanız; “şey”ler “şey oluyor”sa; yarım tümceler birbirine ekleniyor, kesik kesik, bulanık anlatım sürüyorsa; eşanlamlı sözcükleri anlam farkı varmış gibi yan yana kullanma sıklığı varsa… Dahası politikacı soru ya da eleştiriyle karşılaşınca sinirleniyor, uygun sözcük bulamayıp argo ya da yakışıksız sözcükleri sıralıyor, karşıtlarını eleştiren değil aşağılayan dil kullanıyorsa, dil kazası kaçınılmazdır. Bakarsınız, dilbilimsel açıdan hiçbir değeri olmayan, “Türkçe o kadar zengin bir dildir ki, bazen eşanlamlı kelimeler vardır. Bazen de bugüne kadar pek çok konuşulmamış ama Türkçenin içinde yer almış kelimeler vardır” gibi ya da “sivil anlatım” benzeri yargılar ileri sürebilir.

Türkçede eril/dişil sözcükler yoktur; yalnız bazı politikacılar sözcüklere “eril” gözle bakmaktadır; yine dilimizde sivil/sivil olmayan sözcük de yoktur. Bir genel dilin sözcükleri vardır; bir de terimler vardır. Kimi sözcükler hem genel dilin öğesidir hem de özel alanların terimidir. Son günlerde tartışılan Arapça “muhtıra” sözcüğünün yaygın anlamı, “Herhangi bir şeyi anımsatma, uyarma amacıyla yazılan yazı”dır. Sözcüğe salt “hatırlatmak” diyemeyiz; “herhangi bir şeyi anımsatma ve uyarı” anlamını bölemeyiz. Dil ve Edebiyat Derneği kurucusu, hukukçu kimliği taşıyan Sayın Bülent Arınç’ın, “Bunun bir de sivil anlamının olması gerekmez mi? Muhtıranın sivil anlamı da ‘hatırlatmak’ demektir” sözü, “Sivil olmayan anlamı nedir” sorusunu usumuza getirir ki, sözcüğün böyle bir anlamı yoktur. Sayın Arınç, “Nasıl bildiri Türkçeyse, nasıl açıklama Türkçeyse, nasıl mutabakat metni Türkçeyse, muhtıra da hatırlatmak anlamında Türkçedir” derken de Arapçadan dile giren ne varsa hepsini Türkçe sayan anlayışı dile getiriyor; ne ki “muhtıra”nın bilinçaltına işleyen anlamını yine kendisi açıklıyor; “ama” ile süren uzun tümcesini, “…ama zihinlere öylesine yerleşmiş ki, askeri anlamda verilen muhtıralar veya siyasi anlamda verilen muhtıralar, bizimkiler hazırola geçmek durumunda kendilerini mecbur hissettiler.” diyor.

Pavlov’a gönderme yapılması da bilgi aktarımına yönelik bir örnek değil;
çünkü ünlü bilginin “şartlı refleks” deneyinin öznesi,
birçok nankörden daha duyarlı olan köpeklerdir.

Politikacı, dilinin ucuna gelivereni söyleyince, arkasından sözlerini
doğrulamaya çalışırken ister istemez kaza yapıyor.

Dille yapılan ve ciddi yaralar açan dil kazalarına üniversitelerin
suskun kalması çok ilginç değil mi?