Aydınlık Gazetesi, 22.3.2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Özerklik, 40 yıldır adeta dayatma halinde yürütülen bir “Türkiye’yi dönüştürme” siyasetidir. Şimdi, 16 Nisan 2017 sandığında da baş vermiş bulunuyor. Referandum sandığına giren özerklik ruhu, 2 maddeye eklenen ifadelerden sırıtıyor. Bunlardan biri 123., öbürü 106. maddeye, iki küçücük ekleme… Anayasa’nın 123. maddesine yerleştirilen ifade, bugüne kadar TBMM’ne ait olan “kamu tüzelkişiliği kurma yetkisi”ni cumhurbaşkanına da veriyor. Kanun ile yapılan bu iş, yani devlet örgütlenmesini yaratma, kurma, reforma tabi tutma işi, birbirlerinden ayrı olarak kanunla da (TBMM eliyle) kararname ile de (cumhurbaşkanı tarafından) yapılabilecek.
İdare hukuku, ‘bir işlem nasıl kuruluyorsa, aynı usulle kaldırılır’ der (AS: “usulde ve yetkide paralellik ilkesi”; Unumquodque eodem modo quo colligatum est dissolvitur;
Bir şey yapıldığı şekilde çözülür.). Yani kamu tüzelkişiliği kurma yetkisi, var olanı değiştirme ve ortadan kaldırma yetkisini de içerir. Bu nedenle yetki yalnızca kurma değil, aynı zamanda yok etme yetkisi… Bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, elçilikler kendi başlarına birer “kamu tüzelkişisi” değildir; bunların hepsi birlikte “merkezi idare”dir ve tek kimliğe sahip olmak anlamına gelen, tek olan “devlet tüzelkişisi”dir. Merkezde kamu tüzelkişiliği, devlet tüzelkişiliğine bağlanmış, bunlarla ilgilendirilmiş ve ilişkilendirilmiş olarak çalışan kuruluşlardır. Bu dev gövdenin içinde kendisine ‘kamu tüzelkişiliği’ verilenler, idari – mali – akademik olarak özerklik yetkisi verilmiş olan parçalardır. Özerk parçalar hem hukuki hem siyasal olarak kendi içinde yetki devrine ve bölgeselleşme, yerelleşme, piyasalaştırma yönünde yetki göçerimine çok uygun esnekliklere sahiptir.
Üniter (AS: tekil) yapı ilkesinin kurumsal zemini, temel olarak, kamu değil
devlet tüzelkişiliğidir; onu daraltan her hukuksal adım, özerkliğe alan açar. “Bu yetkinin öyle kullanılacağını nerden biliyorsun?” diyenlere yanıtımız bir sorudan ibaret:
“Ya başka nasıl kullanılacak?”
****
Madde 106’daki ifade, bakanlıkların merkez ve taşra örgütlenmelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenleme işini TBMM’den alıp doğrudan ve yalnızca cumhurbaşkanı kararnamesine veriyor. AKP teklifinde bu daha da genişti; 126. maddeye “merkezi idareyi düzenleme yetkisi” diye yazılmıştı. Tepkiler üzerine, Anayasa Komisyonunda bunu kendileri silmek zorunda kaldılar. Ama 106. maddeye koyulmuş “bakanlıkları düzenlemek”ten söz eden cümleye gittiler ve oraya “merkez ve taşra” laflarını eklediler. Böylece, kamu tüzelkişiliği kurma-kaldırma gücü verilen cumhurbaşkanına,
üniter yapının iskeletini oluşturan bakanlık sistemine tek başına ve doğrudan müdahale etme yetkisini de verdiler.
*****
Bunlara göre cumhurbaşkanı, merkezi idare içinde kurumdan kuruma yatay ya da yukarıdan aşağıya dikey yetki devirleri, yetki göçertmeleri yapabilir. Bazı temel devlet görevlerini özerk kamu kurumlarına hasredebilir. Bu kurumları bölgesel ya da yöresel düzlemde kurabilir. Merkezi idare görevlerini de mahalli idarelere gönderebilir. Böylece yıllardır dayatılan, 2005 Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile kapsamlı bir saldırganlık haline getirilen, her defasında (AS: kezinde) ülkemizin geri çevirdiği Prens Sabahattinci ademi merkeziyetçilik hülyası, bir kez daha atağa geçirilir. Yürütmede iki başlılığı (cumhurbaşkanı-başbakan ikiliğini) ortadan kaldırıyoruz diyenler, bu hükümle devletin kuruluşu gibi çok daha köklü bir konuda yasamada iki başlılık (TBMM-cumhurbaşkanı) yaratıyorlar.
İyiniyetli olanları görmüyor. Sinsiler ise biliyor ve el ovuşturuyorlar: Devleti kurma ve reforma uğratma yetkisinde iki başlılık, Türkiye’yi güçten düşürmekten başka bir işe yaramaz. Ülkemizin hayrına olan nokta şu: Getirilen metin öyle berbat ki, Türkiye’yi ademi merkeziyetçiliğe, bölgeleşmeye, yerel özerkliğe sürüklemek için dört koldan uğraşan sinsilik, bu metin sayesinde anayasal zırha falan bürünemeyecek. Çünkü bu metin, zırh olamayacak kadar delik deşik!
==========================================
Dostlar,
Değerli akademisyen, siyasetçi, dostumuz Sn. Prof. Dr. Birgül Ayman Güler‘in Yönetimbilim alanındaki uzmanlığı tartışma dışıdır. Ancak 18 maddelik anayasa değişikliği dayatması ile Türkiye’nin ne yönde dönüştürülme istendiği artık çok açık ve nettir.. Tasarım (proje) uluslararasıdır ve Türkiye’de değişiklik metnini yazan(lar)ın belirsizliği (saklanması!?) bundandır. Metin ellerine verilmiştir küresel egemenlerce..
Dolayısıyla, redaksiyonu kötü hatta semantiği hatalı bile olsa, hedefe giden yolda tepe tepe kullanılacaktır. “Öyle” yorumlanacaktır, özlenene hizmet ettiği biçimde. Kafalar
o yönde koşullanmış ve misyona koşulmuştur çünkü (to be inspired of..). Cumhurbaşkanlığı kararnamesini hangi TBMM çoğunluğu bozacaktır?
TBMM’den bu yönde geçen yasayı Cumhurbaşkanı veto edebilecek, bir daha görüşülmek üzere geri gönderebilecek ya da yeni Anayasa değişikliğinin inanılmaz yetkisiyle TBMM’den geçen yasayı Resmi gazetede yayımlamak için –süre belirtilmediğinden– dilediğince bekletip TBMM’nin asli Yasama yetkisini kullanmasını engelleyebilecektir!
Özetle, yürürlükteki Anayasanın 106 ve 123. maddesinde öngörülen değişiklik metni, tüm beceriksiz yazımına karşın,
- “Getirilen metin öyle berbat ki, Türkiye’yi ademi merkeziyetçiliğe, bölgeleşmeye, yerel özerkliğe sürüklemek için dört koldan uğraşan sinsilik, bu metin sayesinde anayasal zırha falan bürünemeyecek. Çünkü bu metin, zırh olamayacak kadar delik deşik!”
sonuç yargısı yanlış ve geçersizdir; tersi savunulamaz ve iyimserlik kaynağı hiç yapılmaz. “İyiniyetli olanları görmüyor…” saptaması Prof. Güler’i de içermesin!
Sevgi ve saygı ile. 26 Mart 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com