Etiket arşivi: Davutoğlu : “Komşularla Sıfır Sorun”

KIBRIS MUTLU BARIŞ HAREKATININ 40 .YILI


KIBRIS MUTLU BARIŞ HAREKATININ 40 .YILI

“TURKEY TAKES OFF”

PORTRESİ

 

Şahap Osman ARAS
Emekli Kurmay Albay

Harp Akademisinin Yüzbaşı rütbesindeki öğrencileri olarak, Batı Avrupa Ülkelerine ilk gittiğimizde, 1974 Kıbrıs Savaşının üzerinden henüz bir yıl geçmemişti. Bu harekatta, diplomasimiz ve askeri gücümüz tam  bir uyum içinde sevk ve idare edilerek zafere ulaşılmıştı. O nedenle, Belçika’daki NATO Karargahında (AS: SHAPE, 1971’de ziyaret etmiştik..) karşılaştığımız müttefik subaylar bize gıpta ile bakıyordu. Ancak, onların gözlerindeki kıskançlığı da hissedebiliyorduk. Olacak şey mi?… Savunma ordusu zannettikleri Türk Silahlı Kuvvetleri, deniz ötesindeki bir savaşı Kara-Deniz-Hava Kuvvetlerinin ve de Kıbrıslı Mücahitlerin kahramanlığı ile, dosta/düşmana ders olacak bir maharetle kazanmıştı. Kutlu Barış Harekatının 40. Yılında; bize bu gururu yaşatan Aziz Şehitlerimizi rahmetle, Kahraman Gazilerimizi hürmetle anıyoruz. 

1975’teki gezimiz Haziran ayında gerçekleşmişti. Ülkemiz Batı medyasında sıklıkla yer alıyordu. Bir sabah, gazetelerde “Turkey Takes Off ” manşetini görünce; hem sevindik, hem şaşırdık. Bu bir havacılık deyimiydi. Batılı medyada, tıpkı bir uçağın yerden havalanması gibi, Türkiye’nin yükselişi duyuruluyordu. Ne var ki, bu manşetlerin bize destek için değil de, yöneticilerini uyarmak için atıldığını, Batılı Ülkelerden Türkiye’ye yönelik sert ambargolar art arda gelmeye başlayınca, acı bir şekilde anladık… İngilizlerin 2. Dünya Savaşındaki ünlü Başbakanı Churchill (Çörçil)’e yüklenen bir deyiş vardır:

  • “Türkiye, Batı’nın ihtiyaç duyduğu bir fidandır. Kurumaması için sulanmalı;  büyümemesi için budanmalı!”

Evet, Türkiye bugün Batı’yla ittifak içindedir. Ancak,“İttifaklar ne öldürür,
ne oldurur…”
Ulusumuz bu gerçeği asla unutmamalıdır.

Bu konuda, 1960’ların başında NATO Askeri Karargahında görevli (o zamanki rütbesi Kurmay Albay olan) merhum Korgeneral Atıf Erçıkan’ın eline kazara geçen bir dosyadan, ibret  almamız gerekir. Bu dosyada; “Gelecekte (30 yıl sonra) Sovyetler Birliği çökertildikten sonra, 15-16 devlete ayrılacağı; bunlardan 5-6’sının Türk kökenli devletler olacağı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bunlarla birleşip, güçlenmeMesi için ne gibi önlemler alınması gerektiği” incelenmekte imiş. Bu olay, merhum Muzaffer Özdağ’ın kurucu genel başkan olduğu, Türkiye-Azerbaycan Dostluk Derneği’nin Haziran 1998 tarihli,12 No.lu Yayınında, Emekli Tümgeneral M. İlhan Atabaş tarafından ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Ulusumuz bugün, otuz yıldan beri mücadele ettiğimiz “bölücü terörün” hangi amaçlara hizmet ettiğini çok iyi kavramalıdır. 1984’ten beri başımıza bela edilen PKK , 1984 öncesinde, yurt dışındaki diplomatlarımıza ve vatandaşlarımıza amansız saldırılar düzenleyen Ermeni ASALA terör örgütünün bir türevidir.

BUNUN NERESİ ARAP BAHARI ?  

2011 başından beri, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Müslümanlar birbirini boğazlıyor. Her yerde kan gövdeyi götürüyor. Batılı medya, bu felakete “Arap Baharı” diyerek, yangına körükle gidiyor. “Özgürlük ve demokrasi” palavrası ile, maddi/manevi yıkımlar örtbas edilmeye çalışılıyor. Atalarımız; “Mızrak çuvala sığdırılamaz” derler. Uygulanan senaryonun Ortadoğu’daki Müslüman halkları olabildiğince parçalanmaya götürdüğü, emperyalizmin bölgedeki nüfuzunu daha da artırdığı ve Büyük İsrail projesinin gerçekleştirilmesi (AS: BOP’un asıl amacı!) için elverişli ortam hazırladığı, net olarak görülmektedir. Bu senaryonun son perdesi; bütün Ortadoğu’yu sarsacak, kanlı bir Sünni-Şii savaşının patlak vermesidir.Ortadoğu gündemini belirleyen iki ülke; Şii İran İslam Cumhuriyeti (İİC) ve İsrail’dir.

İran, Çin ve Rusya’nın; İsrail ise Avrupa Birliği ve ABD’nin desteğine sahiptir.
İsrail, Kuzey Irak’taki Kürt Yönetimiyle stratejik işbirliği içindedir.
Buna karşılık; Irak’taki Şii çoğunluk yönetimi, Suriye rejimi ve
Lübnan’daki Hizbullah güçleri, İİC’nin etki alanı içindedir.

Ortadoğu’da İslam Ülkeleri arasındaki bu cepheleşmenin kanlı bir Şii-Sünni savaşına dönüşmesinden yarar uman dış güçler var. Şii İran’ın karşısındaki Suudi Arabistan ve Katar, Sünnilere finansman ve silah desteği sağlayacak potansiyele sahiptir. Ancak, Ordularının savaş gücü sınırlıdır. Bu nedenle, savaşa sürüklenecek kimi enayilere gereksinimleri vardır.

  • Bu  tehlikeli süreçte Ülkemiz, Ortadoğu’da çok büyük yıkımlara neden olacak olan, bir Sünni-Şii çatışmasının içinde olmamalıdır…

Rusya’nın halen Suriye/Lazkiye’de bir deniz üssü var. İsrail’in Doğu Akdeniz’de keşfettiği yeni petrol ve doğalgaz yatakları, bölgenin stratejik önemini daha da artırmış bulunmaktadır. Bu nedenle, AB ve ABD, Rusya Federasyonu’nun Doğu Akdeniz’deki varlığından büyük rahatsızlık duymaktadır. Ne var ki, AB-D ile Rusya arasındaki egemenlik mücadelesinin bedeli, mazlum Suriye halkına ve bölgedeki öbür Müslümanlara ödetilmektedir. Diplomasimiz ise, “Komşularla Sıfır Sorun” söylemiyle çıktığı yolculukta, maalesef bataklığa saplanmıştır.

Halen Türkiye’nin güneyi-güneydoğusu ve kuzeyi savaş alanıdır. “Üç haftada devrilecek” dedikleri Esad rejimi, üç yıl geçtiği halde, direncini sürdürmektedir.
Önceleri Suriye’de Beşar Esat rejimine karşı savaşan sözde IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) güçleri, etki alanlarını daha da genişleterek Bağdat’ı ele geçirmeye çalışmaktadır. Karadeniz’in kuzeyindeki Ukrayna’da derin bir siyasi kriz ve bölünme tehlikesi vardır. Rusya, Karadeniz’i kontrol eden stratejik Kırım Yarımadasını Ukrayna’dan kopararak, ilhak etmiştir. Bundan en çok, 1944 yılında sürüldükleri yerlerden 1990’dan sonra yurtlarına dönmeye çalışan, Kırımlı Kardeşlerimiz zarar görmüştür. AB ve ABD bölgemizi alt-üst eden bütün bu felaketlere fiilen müdahale etmekten dikkatle kaçınarak, bol bol nasihat ve öneriler üretmektedir.

Bu koşullarda, Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin her zamankinden daha hazırlıklı bir durumda bulunması, Ulusumuzun birlik ve dirlik içinde olması gerekmektedir.

Uyanık olalım.