DARBELERE DAVETİYE ANAYASASI
Yeni anayasanın “Cumhurbaşkanının seçimleri yenilemesine karar vermesi halinde…” diye başlayan 116. maddesi ile Cumhurbaşkanına Meclis’i feshetme yetkisi veriliyor...
Reis’in “yalaaaan, yalaaan!” diye bağırmasına bakmayın.
Meclis’in feshi ile anlatılmak istenen seçimlerin yenilenmesidir.
Buradaki can alıcı mesele, seçimlerin neden yenileneceğidir.
Yürürlükteki anayasaya göre; hükümetin güven oyu alamaması ve 45 gün içinde yeni hükümet kurulamaması halinde, seçimlerin yenilenmesi gerekiyor. Yani yürürlükteki anayasada Meclisin yenilenmesi için sebep vardır… Yeni anayasada ise, böyle bir sebep yok!
Meclisi yenilemek, tümüyle Cumhurbaşkanının keyfine bırakılmıştır!..
Kim hazırladı böyle bir anayasayı?!
İlk seçimde (AS: İlk seçimi beklemeden, YSK halkoylaması sonucunu EVET ilan ettiği gün!) Cumhurbaşkanı, bir partinin üyesi ve büyük olasılıkla da genel başkanı olacak…
Cumhurbaşkanı, partisinin Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamaması halinde seçimleri yenileyebilir. 7 Haziran 2015 seçimlerinde yaptığı gibi…
Çoğunluk yine sağlanamazsa, tekrar seçim kararı alabilir.
İsterse, bu işi çoğunluğu sağlayana kadar tekrarlayabilir… Bir sınır ve engel yok…(1)
Eeeeeeeeeeeey! İki kişiden biri, böyle bir anayasaya “Evet” diyecek misin?
***
Cumhurbaşkanının tümden takdirine bırakılmış “seçimleri yenileme” yetkisi, kendi görev süresini uzatmak için de kullanılabilir. Yeni anayasa, bir kişinin 2 dönem Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak tanıyor (AS: 5+5= 10 yıl) ama Cumhurbaşkanı 2. dönemin sonunda seçimi yenileyerek, bir dönem daha seçilmesini sağlayabilir!..
Böylece arka arkaya 3 dönem, aynı kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün hale geliyor!
Anayasa ile belirlenmiş olan 2 dönem için seçilme kuralını, yine anayasanın bir başka kuralı ile delmek ve işlemez hale getirmek mümkün!.. Böyle bir durumla karşılaşınca, sorunu
Anayasa Mahkemesi’nin çözmesi gerekiyor. Anayasa Mahkemesi “bağımsız ve tarafsız” olursa, bu sorunu çözebilir… Anayasa Mahkemesi’nin durumu nedir?
Yeni anayasanın 146. madde ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısı 15 olarak belirlenmiştir:
Bunların 12’sini Cumhurbaşkanı seçiyor, 3’ünü Meclis’te çoğunluğu sağlayan Cumhurbaşkanının partisi. Yani iktidar partisi. Yapısı bu şekilde belirlenecek olan Anayasa Mahkemesi, “tarafsızlık yemini” yapmasına rağmen;
- “Ben bu Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum”
(2) diyen bir Cumhurbaşkanını anayasal sınırlar içinde tutabilir mi?
Bir an için; “nur yüzlü” ve içinde Allah Korkusu olan Reis’in, böyle kötü işler yapmayacağını düşünelim. Olasılık içindedir. Reis’ten sonra, içinize hiç sinmeyen -adını vermeyeyim isterseniz- o adam, Cumhurbaşkanı seçilecek olursa eğer, ülkenin ne hale geleceğini hiç aklınıza getirdiniz mi? Ya o da yeni seçilecek Reis, bu Reis gibi “siyasi hayatında hiç aldanmamış” biri çıkmaz da; kolayca “aldatılabilirse” veya hasta olur da başımızdan ayrılmak zorunda kalırsa
ya da “bunak” hale gelirse, başımıza gelecek olan felaketten nasıl kurtulacağımız hakkında bir fikriniz var mı?
Henüz vakit varkin; bir düşünün ve kararınızı ona göre verin!
Anayasa Mahkemesi, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemekten başka; “Yüce Divan” sıfatı ile Cumhurbaşkanı ile kimi üst düzel görevlileri de (3) yargılamakla görevlidir. Bütün yetkileri elinde toplayan Cumhurbaşkanını denetleyecek veya bir gün gerekli olduğunda yargılayarak görevden alacak bir kurum yoksa, geriye tek seçenek kalmaktadır.
O da: “Darbe”dir…
- “Darbe” yapmaktan başka seçenek bırakmayan bir anayasaya “Evet” mi diyeceğiz?
***
Yeni Anayasa’nın 89. maddesi, Cumhurbaşkanını Meclis’ten üstün hale getiriyor:
Yürürlükteki Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı bir kanunu veto eder de Meclis’e geri gönderir ve Meclis de değişiklik yapmadan yayınlanmak üzere; Cumhurbaşkanına tekrar gönderirse, Cumhurbaşkanı o kanunu yayınlamak zorundadır. Yeni Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanının Meclis’e gönderdiği kanun, ancak üye sayısının salt çoğunluğuyla, yani 301 oyla, o da aynen kabul edilirse yayınlanır. Bir yasa görüşülürken örneğin 300 milletvekilinin oyu ile geçerse ve Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek geri gönderilirse; bu defa 301 oy ile üstelik de aynen kabul edilmek koşulu ile ancak yayınlanır… İmkansız gibi bir şey!.. (AS: üstelik “15 gün içinde yayımlar” sınırı da kaldırılıyor.. İsterse yayımlamaz, bekletir, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarır o alanda.. Meclisi kadük edebilir!)
Meclis çoğunluğunun, Cumhurbaşkanının partisinden olacağı göz önünde tutulduğunda; Cumhurbaşkanınca veto edilen yasalar, yayınlanmak üzere Cumhurbaşkanına fiilen
gönderilemeyeceği açıktır ama aynı konularda Cumhurbaşkanı kararname çıkartabilecektir.
Bu durumun önünde bir engel yoktur!
- Bu düzenleme ile Meclis’in yasama yetkisi, Cumhurbaşkanına “devredilmiş” olmaktadır!
Bunun anlamı: EGEMENLİĞİN DEVRİDİR…
Bu değişiklik aynı zamanda, Cumhurbaşkanını Meclis’ten üstün hale de getirilmiş olmaktadır!
Pek çok konuda; “aldatılma” olasılığı kuvvetle muhtemel olan bir kişiyi, 80 milyon insanın temsilcilerinden daha üstün hale getiren anayasaya “Evet” denebilir mi?
***
Yeni anayasa değişikliği önerisi ile hakimlerin arkasındaki duvara yazan:
“Adalet Mülkün Temelidir” sözü de tarihe karışıyor. “Mülk”ün bu deyimdeki anlamı: Devlettir… “Devletin temeli adalettir” sözü, son derece doğru ve yerindedir. Tarihin imbiğinden süzülerek gelmiştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmet Han’ın:
“Ülkeler kılıçla fethedilir ama adaletle ayakta kalır” sözü ile ifade ettiği bu tarihsel gerçekliğin doğruluğu, yüzlerce yıl sınanmıştır. Bir ülkede “adalet”i yok ederseniz, o ülke ayakta kalamaz!
***
Yeni anayasanın 159. maddesine göre; bütün hakim ve savcıları atayacak olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), 13 üyeden oluşacaktır. Bu üyelerin 6’sını Cumhurbaşkanı,
7’sini Mecliste’ki çoğunluğu sağlayan Cumhurbaşkanının partisi seçecektir! Bu şekilde oluşacak olan HSYK’ya “bağımsız ve tarafsız” denebilir mi? Siyasi iktidarın etkisinde kalan böyle bir Kurulun, hangi nitelikteki hakim ve savcıları atayacağını ve bunların neler yapabileceğini;
“özel yetkili savcı” olarak görev yapan bir “hukukçu”nun itiraflarından öğrendik. (4)
Devletin temelini oluşturacak olan “adalet”i sağlayacak hakim ve savcılar, bir tek kişinin insafına ve anlayışına göre seçilemez! Böyle bir anayasaya “Evet” denebilir mi?
***
- Bu iktidarın sahipleri, gerçekte bize anayasa yapmıyorlar,
kendileri için “af kanunu” çıkartıyorlar!
Yargılamaları yapacak olan mahkemeleri, mahkeme olmaktan çıkartarak “af” sonucunu
elde etme kurnazlığı içinde olduklarına hiç kuşku yoktur! FETÖ’nün -17 Temmuz darbe girişimi dışında- işlediği bütün suçların faili olarak bir gün yargılanabilirler! Böyle bir korkuyla yaşamaktansa, fırsat varken anayasayı ve mahkemelerin yapısını değiştirmek istiyorlar!
Özel amaçlar ve belirli kişiler için yapıldığı son derece açık olan bir anayasaya,
neden “Evet” diyelim ki?
***
“Ben anayasa maddelerinden anlamam arkadaş, liderimin gözünün içine bakarım, O ne derse öyle oyumu kullanırım, O’na güvenir, O’na inanırım” diyen seçmenlere son bir çağrım olacak:
- Buca denetimsiz yetkiyi; sevdiğiniz, doğruluğuna inandığınız liderinize veriyorsunuz, tamam da, ya bu arada sevmediğiniz biri seçilir de bu yetkileri ele geçirirse, o zaman ne yapabileceğinizi hiç düşündünüz mü? “Öyle bir şey olmaz” demeyin! 7 Haziran 2015 günü olduğunu gördünüz…
Bir daha neden olmasın? İşte o gün kendinizi de bizi de yakarsınız!… Aklınızı başınıza toplayın… Böyle burnunuzun dikine giderseniz, geriye tek çözüm bırakıyorsunuz:
“Darbe”!.. Bunu gerçekten yapabilecek misiniz? (09.04.2017)
DİPNOTLAR:
(1) http://anayasadegisikligi.
(2) http://www.tccb.gov.tr/hab
(3) Anayasa Mahkemesi; Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Bakanlar Kurulu üyeler, yüksek yargı mensupları, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını Yüce Divan sıfatı ile yüksek mahkeme olarak yargılamakla da görevlidir.
(4) Bu olay 08.04.2017 tarihli Aydınlık gazetesinde şu şekilde yer aldı:
“Beşiktaş Adliyesi’nde 1,4-2 ay kadar çalıştım. Hiç iddianame yazmadım. Sadece 1 kez bir hafta nöbet tuttum. Arama, el koyma, gözaltına alma, telefon dinleme, teknik araçlarla izleme vb. Tüm talepleri TEM Şube Müdürlüğü görevlileri (Yetkililer bu örgüt elemanlarına, “bizim çocuklar” diyorlardı. “CC”) flash bellekle hazır olarak getiriyordu. Ben de imzalıyordum. Gelen yazıları okumak istediğimde birlikte çalıştığımız Cumhuriyet Savcısı ….: ‘Başsavcıvekili…. kızıyor. Onun talimatı var, okumadan imzala geç’ diye söylüyordu. Ben de tatsızlık çıkmasın diye imzalıyordum. Kendim fiilen hiç müzekkere, talimat, karar yazmadım. Polisin getirdiği ve bizim imzaladığımız soruşturma ile ilgili talep, müzekkere ve kararların kimler hakkında uygulanacağını bile bilmiyordum. Kimin için iletişim tespit kararı verdik, kim için arama, el koyma, gözaltı vb kararlar verdik hiç haberim yoktu.”
====================================
Teşekkürler Sn. Cemil Can…
Yazı yeterince kapsamlı.. Biz birşey eklemesek de olur..
Gene de metinde yer yer ayraç içinde eklemeler yaptık..
Dipnot 4’te verilen özel yetkili savcının itirafları ibret verici!
Sevgi ve saygı ile. 16 Nisan 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com