Siyasette, güvenilir olmanın ve halka yalan söylememenin, en önemli koşul olduğunu bilmez gibi davrandığınız için sevilmiyorsunuz.
Sürekli olarak kendinizle çelişen söylemler geliştirdiğiniz için sevmiyor insanlar sizi. Ve bugüne kadar sevdiğini sandıklarınız da giderek daha az sevmeye başlıyor. Tam da bu nedenle.
İktidara gelmeden önce ve iktidarı elinizde tuttuğunuz geçen 19 yıl boyunca, ağzınızı her açtığınızda “vesayet” muhabbeti, asker-sivil bürokratın “aşağıda durması gerektiği” muhabbeti yaptığınız ve bunun “sahte ve ikiyüzlü bir söylem olduğunu” kanıtladığınız için sevilmiyorsunuz.
Mesela, “seçilmişin, atanmıştan daha üstün ve daha makbul olduğunu” gece gündüz, 7/24 tekrarlamanıza rağmen, bugün TBMM’ye bir atanmış bürokratı (Fuat Oktay) yollayıp bütçeyi sundurduğunuz ve savundurduğunuz için antipatik oluyorsunuz. Yine aynı şekilde, “Cumhurbaşkanı Şahsım’ın sekreteryasının üyesi atanmış bakanları” yollayıp seçilmiş milletvekillerine “bağırıp, çağırıp, küfür ve hakaret edip, atar gider yapıp, parmak sallamak” suretiyle aşağılamalarına imkân sağladığınız için itici oluyorsunuz.
Bir sayın(!) “Bürokrat Bakan”ın, milletvekillerinin üzerine “mahalle kabadayısı” gibi yürümesini “Tutmayın lan beni!..” naralarıyla saldırmasını keyifle izlediğiniz ve TBMM sıralarında oturan halkın vekillerine ağız dolusu hakaretler etmesinden adeta zevk alıp alkışladığınız için kamyon dolusu, TIR dolusu nefret topluyorsunuz.
Başkasının (ana muhalefet lideri) yaptığı bir anlık (üstelik size yönelik olmayan, halkın sırtındaki yükü tasvir etmek üzere yapılmış) bir el hareketini, nedense üzerinize alınıp “terbiye, edep, adap” sorunu yaptıktan sonra, geçmişte ve bugün başkalarına en galiz küfürler ve hakaretlerle saldırmaktan zerre kadar utanmayarak (futbol tabiriyle) “10 metre ofsayta düştüğünüz için” itibarınız yerlerde sürünüyor.
Yaklaşık 100 yıllık geçmişe dönük olarak hesaplasak, belki de birkaç yüz milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının emeği, alın teri ve vergileri ile yaratılmış değerlerimizi, Ortadoğulu şeyhlere, emirlere, prenslere, sultanlara, krallara ya da Avrupalı-ABD’li kapitalistlere haraç mezat pazarlarken bir yandan da “milliyetçiliği” kimselere bırakmadığınız, ona buna “ensenizde milli nefes” tehditleri savurduğunuz için olağanüstü sevimsiz oluyorsunuz.
Tercih sizin tabii.
Bütün bunlar karne notları olarak bir yere yazılmakta.
Sandıkta, insanlar oy pusulasını bir yana, bu “karneyi” de yanına koyacak ve ona göre mührü basacak.
“Ertesi sabah” ne olacağını her birlikte göreceğiz.