Dr. Ceyhun Balcı yazdı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü doz Covid-19 aşısı yaptırdığı anlaşıldı. Aşıya güvensizliğin ve az da olsa aşı karşıtlığının pusuda olduğu koşullarda devlet ileri gelenlerinin, siyasetçilerin ve onlara eşlik diğer ünlü kişilerin aşılarını basına açık şekilde yaptırması olumlu bir tutumdu. Çeşitli ortamlarda aşıya güvensizlik oluşturabilecek paylaşımların olduğu düşünüldüğünde bu ve benzeri paylaşımların toplumu olumlu yönde etkileyerek aşılanma oranlarını artırması beklenir.
Cumhurbaşkanı’nın “üçüncü doz” aşı yaptırması ve bunu basın yoluyla paylaşması özendirici olmaktan çok kadar kuşku yaratıcı olmaya adaydır.
Aklımıza geliveren soruları sıralayalım!
– Cumhurbaşkanı’nın üçüncü doz aşı yaptırmaya karar vermeden önce kime danıştığı öğrenilerek başlanabilir işe.
– Daha önce Coronavac aşısı yaptırdığı varsayıldığında Cumhurbaşkanı’nın 3. doz olarak yaptırdığı aşı hangisidir?
– Cumhurbaşkanı bu konuda herhangi bir öğüt ya da bilimsel öneri almadıysa kendi kararıyla mı yaptırmıştır son dozu?
– Eğer kendi kararıysa herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da böylesi bir karar verme hakkı var mıdır?
Türkiye salgınla neredeyse eş zamanlı olarak bilim kurulunu oluşturarak doğru bir ilk adım atmıştı. Ancak, ilerleyen zamanda bilim kurulunun özerkliği sorgulanır oldu. Bilim Kurulu’nun aldığı karar(lar) sözcüsü aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmadığı için saydamlık ilkesi hiçe sayıldı. Bilim Kurulu ne karar aldı ya da yürütme bu kararın ne kadarını uyguladı gibi sorular aylar boyunca yanıtsız kaldı!
Böylelikle Bilim Kurulu’nun Sağlık Bakanı’nın ve dolayısı ile de yürütmenin denetimi ve gözetimi altında olduğu izleniminin oluşması kaçınılmazlaştı.
Bugün için Türkiye’de 29 milyon kişinin aşılandığını biliyoruz. On üç milyona yakın kişininse 2 doz aşılandığı biliniyor. (https://covid19asi.saglik.gov.tr/)
Dünyadaki birkaç ülke dışında çoğu ülkeyle birlikte Türkiye toplumsal bağışıklık edinilmesi için gerekli aşılanma oranının hâlâ oldukça uzağındadır.
Aşıların koruyuculuk süresine ilişkin tartışmaların bilimsel ortamları aşıp basına da konu olduğu görülüyor. Oysa, aşılanma oranlarının bu denli yetersiz düzeyde olduğu günümüzde bu tartışmaların öne çıkartılmasında toplum yararı olmadığı açıktır. 3. dozun gerekliliğine ilişkin olarak bilim çevrelerinden dişe dokunur bir yorum gelmezken “3. doz” söylemlerinin daha çok aşı üreticisi şirketlerin CEO’larından gelmiş olması da oldukça manidardır (AS: anlamlıdır).
Hiç kuşkusuz 3. doz gerekliliğine ilişkin tartışmalar bilim insanlarının öncelikli ilgi alanında olmayı sürdürecektir. Cumhurbaşkanı’nın 3. doz yaptırmasına bir kez daha dönersek;
– Bu habere konu olan üçüncü doz hangi bilimsel dayanakla yapılmıştır?
– Bilimsel görüş bilim kurulu kaynaklıysa bu önemli veriye erişmek herkesin hakkıdır.
– Yok eğer bilim kurulu kaynaklı değilse bir başka kaynağın önerisi ya da Cumhurbaşkanı’nın kişisel tercihiyse salgın yönetiminde şu ya da bu biçimde yeri olduğu varsayılan bilim kurulu ağır yaralı demektir. Saygınlığı önemli ölçüde aşınmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın 3. doz aşı açıklamasına eklenen bir başka açıklama daha vardı. O da az sorunlu değildi. Cumhurbaşkanı antikor testi yaptırdığını ve antikor düzeylerinin oldukça yüksek çıktığını ifade etti. Böylesi bir açıklamayı yapmadan önce bilimsel görüş almış mıydı?
Bilindiği kadarı ile antikor testleriyle saptanan düzeyler önemsiz olmamakla birlikte antikor düzeyleri düşük olan ya da hiç olmayan kimselerde aşıyla bağışıklamanın sağlanamadığı yargısından bilim insanları bile özenle uzak durmaktadır. Bağışıklıkla ilgili farklı ölçütlerin varlığı ve kimi bağışıklık öğelerinin nicel olarak belirlenemeyebileceğinden hareketle bilim insanları yalnızca antikor düzeyi üzerinden bağışıklık yorumundan kaçınmaktadır. Dolayısı ile çok sayıda bilim insanı antikor düzeyi baktırmanın gereksizliğine özellikle vurgu yapmaktadır.
Devletin doruğundan gelen bu paylaşımın Covid-19’la baş etmede yarar sağlamadığı hatta kuşku yarattığı açıktır. Yazıya başlık olan soruya gelince;
“3. doz gerekli mi?” sorusu bilim tarafından yanıtlanacaktır. Bu soruyu gerekmediği ölçüde gündemde tutmanın hiç de gerekli olmadığı ortadadır. Yazıya konu soruların sorulabildiği, yanıtlarının da saydamlıkla ve açıklıkla alınabildiği bir Türkiye özlemiyle!