28 ŞUBAT DAVASI’NDA
KARAR GÖRÜLDÜ
28 Şubat davasının son duruşması 13 Mart günü yapıldı. Mahkeme Başkanı’nın açıklamasına göre önemli bir gelişme olmazsa 13 Nisan’da karar açıklanacak. Duruşmayı akşam saat 21 30’da bitiren başkan, omuzlarından tonlarca yük atmış gibiydi. Mutluydu, rahatlamıştı.
Bana kalırsa salondan çıktığı anda attığından kat kat fazlasını yüklendi omuzlarına.
MAHKEME BASKI ALTINDA
Duruşma sırasında Av. E. Aras, Başbakan’ın konuşmasına değinerek mahkemenin baskı altında olduğunu ifade etti. Başkan çok sert bir tonda, “Bize kimse baskı yapamaz. Kimse etkileyemez. Burası bağımsız Türk mahkemesi!” diye gürledi.
Avukat Aras bu yanıta memnun oldu. Gördüğüm kadarıyla bazı sanıklar da aynı duyguyu paylaştı. Bense, yakın geçmişe döndüm. Ergenekon, Balyoz vb. davalarına gittim. “Biz Türk milleti adına karar veren bağımsız mahkemeyiz. Kimseden emir almayız.” diyen yargıçları anımsadım. Şimdi tutuklu veya firardalar. Sahne tanıdık geldi. Dilerim sonuç da benzemez.
DEĞİŞİKLİKLER OLUMSUZ
Özel yetkili mahkemeler kalktıktan sonra kurulan 5. ACM heyeti üç kez değişti. Hem de zorunlu gerekçeler yokken. Yeni heyet duruşmaların çoğunda yoktu. Tutanakları okuyorlar elbette ama yine de önemli bir eksikliktir. Savcı, mütalaasında FETÖ’cü Mustafa Bilgili’nin iddianamesini aynen ileri sürdü. Böylece, kovuşturma aşamasında gerek bilirkişi raporları ile gerekse tanık ve sanık ifadeleri ile iddiaların çürütülmesini görmezden geldi. Güven sarstı.
Sanık ve avukatların iddianameye yönelik tenkitlerine karşı kendini tutamayıp müdahale etti.
İlk defa bir savcının duruşma sırasında izinsiz konuştuğuna tanık oldum.
MAHKEMENİN ÇABASI
İddianame, askerlerin zor ve şiddet yoluyla hükümeti devirdiği savı üzerin oturtulmuştu. Devrin başbakanı rahmetli Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel, “Bu darbedir” diyen Tansu Çiller ile hükümet üyesi ve milletvekillerinin neredeyse hepsinin zorlama olmadığını açıklamaları bu savı zora soktu. Mahkeme, elinde kalan iki konu üzerine abandı.
Birincisi; şiddet ve zor unsuru olarak tek tutamak, tankların Sincan’dan yürütülmesiydi.
Sanıklar, tankların planlı bir tatbikat için yürütüldüğünü kanıtladılar.
Yargıcın şüphesi bu kez tatbikat gününün öne alınmasına kaydı.
Tarih değişikliğinin komuta kademesinin yetkisinde olduğu açıklandı.
Kaldı ki, tanklar üç gün sonra da yürütülse değişen bir şey olmayacak yine “Darbe yaparım haaa!” diye yürütüldüğü söylenecekti.
Mahkemenin diğer çabası, kamuoyunun ve özellikle medyanın sanal ejderhası Batı Çalışma Grubu (BÇG)’nun yasal olup olmadığını ortaya koymaktı. BÇG’nin yasallığı benzer örneklerle ve Gnkur. karargahının çalışma yöntemleri anlatılarak açıklandı. Yani dava çöktü.
Zaten FETÖ’cülerin kumpasıydı.
TÜRBAN VE DİĞER MAĞDURLAR
Davada yüzlerce mağdur ve müşteki kabul edildi. Türban yüzünden okuyamadığını iddia edenler çoğunluktaydı. İşin ilginci o dönemde daha çocuk yaşta olanlar (Cumhurbaşkanı’nın kızları gibi) hayli fazlaydı. Benzer şekilde o dönemde irtica nedeniyle TSK’dan ilişiği kesilenler veya memuriyetten atılanlar az değildi. Sebep olarak askerleri görüyorlardı. Oysa Eski Başbakan Mesut Yılmaz konuyu o kadar güzel bağladı ki;
- “Türbanı biz siyasiler yasakladık. Askerlerin ne alakası var!” diyerek .
Davanın darbe davası olduğunu unutan mahkemeye de uyarıydı aslında.
BAĞIMSIZ, TARAFSIZ, BASKI KABUL ETMEZ MAHKEME!
Şimdi yargı sınav verecek. Göreceğiz, mahkeme baskı altında kalmış mı, kalmamış mı? Emir almış mı, almamış mı? Bu davada en hafifinden ceza çıkması bile adaletsizlik olur. Çünkü, 28 Şubat sürecinde yaşananların askeri darbe ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığı gün gibi ortadadır. Eğer mahkeme ceza verip “Biz baskı altında kalmadık, hukuki ve vicdani bir karar verdik” derse, kumpasçı yargıçlarının kulakları çınlar.
Haydi bağımsız ve tarafsız Türk yargısı. Sınavı geç. Kimsenin kin ve intikam duygusunun; siyasi veya ideolojik anlayışının aleti olma. Baskıya boyun eğme. Türk milleti adına karar ver. Milletin yargısı ol.
===========================================
Dostlar,
Sn. E. Tümg. Naci Beştepe dostumuzun bu önemli yazısını içerik olarak biz de paylaşarak yayınlıyoruz. Sayın Beştepe’nin aynı konuda bir başka yazısını daha geçtiğimiz günlerde (11 Mart 2018) yayınlamıştık. Ona da bakılmasını öneririz..
O yazının altında biz de 28 Şubat sütreci ile ilgili düşüncelerimizi açıklamıştık..
*****
Aradan 20 yıl geçmiştir ve irtica hala kin ve intikam kusmaktadır. Türkiye’yi tümüyle eline geçirmeye ve kopkoyu bir faşist din devleti kurmaya kilitlenmiş kadrolar.. Ancak ne yazık ki (!) zamanın ruhu bu kişilerin hülyalarına elvermiyor, vermeyecek.. R.T. Erdoğan bile İslamın 1500 yıl önceki anlamıyla günümüzde uygulanamayacağını kabul ve itiraf etmek zorunda kaldı.. Gerçek budur.. Laik – seküler düzeni içinize sindirecek, Türkiye’yi de dar-ül harp olarak görmekten vazgeçip başınızın üstünde taşıyacaksınız..
- Dinde zorlama OLAMAYACAĞI Kur’an buyruğudur; uyacaksınız…
- Peygamberin yetkisi bile “tebliğ” ile sınırlıdır, siz de ırada duracaksınız.
Herkesin inancına – yaşam biçimine saygılı olacaksınız.. Suudi Arabistan bile günün koşullarına uyuyor; Hicri takvimi bıraktı, Miladi takvime geçti. Kadınlara yeni haklar tanımakta direnenler, Veliaht prens tarafından dışlanmakta (tasfiye edilmekte..) Birlikte barış içinde yaşamanın başka çaresi – yolu yok, yok, yok! Dünyada tutunmanın da yolu yok.. 1,5 milyar Müslüman nüfus habire dayak yiyor gelişmiş Batı’dan.. 57 İslam ülkesi Almanya kadar dışsatım (ihracat) yapamıyor. Bilime katkısı yok İslam Dünyasının.. S. Arabistan Müslüman Yemen’i bombalıyor utanmadan..
Asla unutulmasın :
- HİÇBİR DİN AKLA VE BİLİME KARŞIT – AYKIRI HELE DÜŞMAN OLAMAZ!
28 Şubat bu gerçeklerin altını çizme ve ilgililerine anımsatma hatta dinci – gerici – yobaz karşıdevrime geçit verilmeyeceği kararlılığının dışavurumu idi.. Karşı çıkanlar gerçekte kendilerini ele vermiyor mu??
******
Sevgi ve saygı ile. 16 Mart 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com