ESKİDEN HER ŞEY GERÇEKTEN GÜZELDİ
Dr. Armağan Cengiz BÜKER
(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)
Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı.
(Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi )- 1970-80
Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu. – 1960
Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.- 1955
Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı. 1950- 60
Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı. – 1950
Plastikleri çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına
olması için en büyük numara seçilirdi. -1950-70
Okul kapısında ayva, Şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva, kestane satılırdı. 5 kuruşa ince bir dilim Şam tatlısı alırdık. – 1950-55
İlkokulda ABD yardımı sandviçler ve balıkyağı hapları dağıtılırdı.
Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı! – 1945- 50-55
Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller
için de bayramı beklemem söylenirdi. – 1950- 60
Bayramlarda kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu. Bazılarımız koynuna alır, yatardı. – 1955
Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilmezdi! Biz ona, o bize bakardı. – 1950- 60
İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik. – 1945-50-55 (Tafta kurdela; jan janlıydı…)
Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız, Pazar akşamları kolalanırdı. Balina korduk dik durması için. – 1950-60
Genellikle herkes Pazar günleri yıkanırdı! Banyo merasimle yanar, çamaşır
değiştirilirdi! – 1955
Ecnebi filmlere aydın aileler, Türk filmlerine de fakirler ve eğitimsizler giderdi.
– 1950-60
Akşam 18.00 seansı tercih edilirdi. – 1955- 65
Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı. – 1955
Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci, sülükçü (!) geçerdi. – 1940-50-60
Bozacı, lehimci, baltacı
Bekçimiz, postacımız, ayvaz, vs
25 kuruşa bisiklet kiralar “Şans, kader, kısmet, talih, niyet 5 kuruş” diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık. – 1955
Her evin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılır, hayat geçirilirdi. – 1950-60
Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı.
Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı’ya herkes hayrandı. – 1960-65
Radyo tiyatrosu sayesinde tüm klasikler ezberimize girmişti. Haluk Kurdoğlu, Semih Sergen ve Işık Yenersu’nun sesine âşıktım. Genellikle Kerim Afşar, Tomris Oğuzalp esas oğlan ve esas kız olurdu. – 1960
Türk Sanat Müziğini kentliler, Türk Halk Müziğini de köylüler dinlerdi. – 1950-75
İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram
etmezdi. – 1950-70
Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi.
AIDS henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı. – 1950-60-65-70
İsveçli sarışın güzeller güzeli May Britt ile çirkinler kralı zenci Sammy Davis Jr evlendiğinde yer yerinden oynamıştı.
Okulda Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye
böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi. – Yarım yüzyıl öncesi
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırıydı, ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu. Yarım yüzyıl >
Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi. – 1950-60
Dondurma mayıs sonunda çıkar annem temmuza kadar izin vermezdi. – 1945-55-65
Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi. – 1960-70
Kaçık çoraplar, çektirilmek için tuhafiyeciye götürülür, ertesi günü alınırdı. – 1955-60-65
Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar baldırlarına lastik takardı. – 1950
60’lı yıllarda evlenen her genç kızın çeyizinde mutlaka 1 adet baby doll bulunurdu.
Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
Yazlık sinemalara battaniye ve minderlerle gidilir, çekirdek çitlenirdi. Arada frigo buz satılırdı. Pahalı olduğu için babam almazdı. – Doğrudur!
Çarşıda, pazarda anne babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik. Evet…
Her gencin en kıymetli eşyası Dual pikaptı. Plak almak için harçlık biriktirirdik. Bazısı…
Defter kitap kaplama kâğıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu.
Gazete kâğıtlarından kese kâğıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık. Evet…
“Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek” bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya ‘hayır’ demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi.
Ne güzelmiş değil mi?
Evvet çok Güzeldi!
============================================
Dostlar,Değerli meslektaşımız, ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) kurucularından
Sayın Dr. Armağan Cengiz Büker‘den gelen nostalji dolu bir yazı..
Bizi de çocukluğumuza götürdü..
Bol bol çelik – çomak oynardık.
Bizim bir “çember” imiz vardı, kamyon lastiğinin canta gelen bölümünden çıkarılma idi. Bir karış uzunluğunda bir çıta ile sokaklarda o çemberi çevirerek oynardık.
Aynı çember, annemiz metal ince bir leğende çamaşır yıkarken yere konurdu ki leğendeki su çabuk soğumasın..
İlkokulu bitirdiğimiz yaz (1965) babamız 2. el bir bisikleti bir tanıdıktan uygun fiyatla almış, bakımını yaptırıp süsleterek bize hediye etmişti. Yaşamımızdaki en büyük sevinci duymuştuk, içimiz içimize sığmıyordu. Bisiklet büyüktü, biz çocuktuk ve apış aralarımız metal yere değiyor, çok acıyordu.. ama o bisikletten aşağıya inmiyorduk saatlerce..
Bir dilim somun ekmeğe sanayağı sürüp toz şeker serptiğimiz gibi domates salçası sürerek karnımızı doyurduğumuz da çok olurdu.
Pazardan canlı tavuk – horoz alır, kestirir ya da evde keser, tüylerini yolar, alevde üter ve içini temizleyerek pişirir, aşımız katardık.
Şehirlerarası telefonu postaneye yazdırır, kadın görevlilerden hızlandırma ricasında bulunurduk. Saatlerce sıra gelmediği olurdu. “Yıldırım” görüşme hemen bağlanırdı ama çok pahalıydı. Telefonunuz çıksa bile ahizeyi kaldırdığımızda çevir sesi gelmesi, hat alabilmek için uzuuuun mu uzun beklerdik..
Annemiz evdeki tümüyle mekanik dikiş makinesi ile harikalar yaratır, 3 kardeşin en büyüğü olan bizim giysilerimizden küçüklerimize şaşılacak ustalıkla “uydurur” du!
El arabası ile gezgin satıcılar çamaşır yıkamak için “kil” sonraları ise “Fay tozu” satarlardı…
Gazeteleri genç çocuklar mahalle aralarında dolaşıp bağırarak satardı.
Biz de yapmıştık bu işi.. Hürriyet gazetesi 25 kuruştu ve bize 2,5 kuruş (delikli para!) kalırdı. Saatimizi gazeteciye rehin bırakır 20 gazete alır, bir-iki saat içinde satınca 50 kuruş kazanmış olurduk. Parayı gazeteciye ödeyince rehin saatimizi geri alırdık.
1960-65 arası yıllarda günlük harçlığımız 10 kuruş, bir simit ise 25 kuruştu. Küçük tırnaklı pide ise 15 kuruştu.. Babamız 1 TL verince fırıncıda sıramızı bekler, 7 adet gevrek ve sıcak pide alır eve koşardık.. (1960-65, Gaziantep)
Son sınıfta (1965) okulun kooperatifini üstlenmiştik ve zil çalmadan birkaç dakika önce oraya gider, satışları yapar, birkaç dakika gecikme ile derse girerdik. Bir günde 100-105 kuruşa dek kazandığımız olurdu, babamızın bize verebildiğinin 10 katı! Yoksul, pek çok şeyden yoksun ama mutluyduk..
İlkokul öğretmenimiz (1960-65) saygın insan Yıldız Haznedaroğlu’nu asla unutamıyoruz. Bizi sınıfın – okulun en çalışkanı görür, kentteki bilgi yarışmalarına sokardı. Bizim okulumuz (Kayacık, sonra Fatih Sultan Mehmet, sonra??) ve biz Gaziantep birincisi olmuştuk ilkokullararası bilgi yarışmasında (1965).. Ödül 200 TL idi ve babamızın aylığının (430 TL) yarısına yakındı; ev kiramız 55 TL’nin ise 3-4 katı!
……….
………….
Değerli Dr. Büker epey yazmış..
Uzatmayalım daha çok.. derken epey de biz yazdık..
1965’te Demirel Başbakan oldu.. O’nunla büyüdük, orta yaşlı olduk; 6 kez gitti 7 kez geldi Başbakanlığa.. 17 Haziran 2015’te yitirdiğimizde biz de 62 yaşına gelmiştik..
Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu. – 1960
Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.- 1955
Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı. 1950- 60
Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı. – 1950
Plastikleri çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına
olması için en büyük numara seçilirdi. -1950-70
Okul kapısında ayva, Şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva, kestane satılırdı. 5 kuruşa ince bir dilim Şam tatlısı alırdık. – 1950-55
İlkokulda ABD yardımı sandviçler ve balıkyağı hapları dağıtılırdı.
Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı! – 1945- 50-55
Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller
için de bayramı beklemem söylenirdi. – 1950- 60
Bayramlarda kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu. Bazılarımız koynuna alır, yatardı. – 1955
Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilmezdi! Biz ona, o bize bakardı. – 1950- 60
İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik. – 1945-50-55 (Tafta kurdela; jan janlıydı…)
Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız, Pazar akşamları kolalanırdı. Balina korduk dik durması için. – 1950-60
Genellikle herkes Pazar günleri yıkanırdı! Banyo merasimle yanar, çamaşır
değiştirilirdi! – 1955
Ecnebi filmlere aydın aileler, Türk filmlerine de fakirler ve eğitimsizler giderdi.
– 1950-60
Akşam 18.00 seansı tercih edilirdi. – 1955- 65
Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı. – 1955
Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci, sülükçü (!) geçerdi. – 1940-50-60
Bozacı, lehimci, baltacı
Bekçimiz, postacımız, ayvaz, vs
25 kuruşa bisiklet kiralar “Şans, kader, kısmet, talih, niyet 5 kuruş” diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık. – 1955
Her evin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılır, hayat geçirilirdi. – 1950-60
Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı.
Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı’ya herkes hayrandı. – 1960-65
Radyo tiyatrosu sayesinde tüm klasikler ezberimize girmişti. Haluk Kurdoğlu, Semih Sergen ve Işık Yenersu’nun sesine âşıktım. Genellikle Kerim Afşar, Tomris Oğuzalp esas oğlan ve esas kız olurdu. – 1960
Türk Sanat Müziğini kentliler, Türk Halk Müziğini de köylüler dinlerdi. – 1950-75
İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram
etmezdi. – 1950-70
Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi.
AIDS henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı. – 1950-60-65-70
İsveçli sarışın güzeller güzeli May Britt ile çirkinler kralı zenci Sammy Davis Jr evlendiğinde yer yerinden oynamıştı.
Okulda Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye
böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi. – Yarım yüzyıl öncesi
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırıydı, ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu. Yarım yüzyıl >
Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi. – 1950-60
Dondurma mayıs sonunda çıkar annem temmuza kadar izin vermezdi. – 1945-55-65
Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi. – 1960-70
Kaçık çoraplar, çektirilmek için tuhafiyeciye götürülür, ertesi günü alınırdı. – 1955-60-65
Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar baldırlarına lastik takardı. – 1950
60’lı yıllarda evlenen her genç kızın çeyizinde mutlaka 1 adet baby doll bulunurdu.
Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
Yazlık sinemalara battaniye ve minderlerle gidilir, çekirdek çitlenirdi. Arada frigo buz satılırdı. Pahalı olduğu için babam almazdı. – Doğrudur!
Çarşıda, pazarda anne babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik. Evet…
Her gencin en kıymetli eşyası Dual pikaptı. Plak almak için harçlık biriktirirdik. Bazısı…
Defter kitap kaplama kâğıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu.
Gazete kâğıtlarından kese kâğıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık. Evet…
“Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek” bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya ‘hayır’ demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi.
Ne güzelmiş değil mi?
Evvet çok Güzeldi!
============================================
Dostlar,Değerli meslektaşımız, ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) kurucularından
Sayın Dr. Armağan Cengiz Büker‘den gelen nostalji dolu bir yazı..
Bizi de çocukluğumuza götürdü..
Bol bol çelik – çomak oynardık.
Bizim bir “çember” imiz vardı, kamyon lastiğinin canta gelen bölümünden çıkarılma idi. Bir karış uzunluğunda bir çıta ile sokaklarda o çemberi çevirerek oynardık.
Aynı çember, annemiz metal ince bir leğende çamaşır yıkarken yere konurdu ki leğendeki su çabuk soğumasın..
İlkokulu bitirdiğimiz yaz (1965) babamız 2. el bir bisikleti bir tanıdıktan uygun fiyatla almış, bakımını yaptırıp süsleterek bize hediye etmişti. Yaşamımızdaki en büyük sevinci duymuştuk, içimiz içimize sığmıyordu. Bisiklet büyüktü, biz çocuktuk ve apış aralarımız metal yere değiyor, çok acıyordu.. ama o bisikletten aşağıya inmiyorduk saatlerce..
Bir dilim somun ekmeğe sanayağı sürüp toz şeker serptiğimiz gibi domates salçası sürerek karnımızı doyurduğumuz da çok olurdu.
Pazardan canlı tavuk – horoz alır, kestirir ya da evde keser, tüylerini yolar, alevde üter ve içini temizleyerek pişirir, aşımız katardık.
Şehirlerarası telefonu postaneye yazdırır, kadın görevlilerden hızlandırma ricasında bulunurduk. Saatlerce sıra gelmediği olurdu. “Yıldırım” görüşme hemen bağlanırdı ama çok pahalıydı. Telefonunuz çıksa bile ahizeyi kaldırdığımızda çevir sesi gelmesi, hat alabilmek için uzuuuun mu uzun beklerdik..
Annemiz evdeki tümüyle mekanik dikiş makinesi ile harikalar yaratır, 3 kardeşin en büyüğü olan bizim giysilerimizden küçüklerimize şaşılacak ustalıkla “uydurur” du!
El arabası ile gezgin satıcılar çamaşır yıkamak için “kil” sonraları ise “Fay tozu” satarlardı…
Gazeteleri genç çocuklar mahalle aralarında dolaşıp bağırarak satardı.
Biz de yapmıştık bu işi.. Hürriyet gazetesi 25 kuruştu ve bize 2,5 kuruş (delikli para!) kalırdı. Saatimizi gazeteciye rehin bırakır 20 gazete alır, bir-iki saat içinde satınca 50 kuruş kazanmış olurduk. Parayı gazeteciye ödeyince rehin saatimizi geri alırdık.
1960-65 arası yıllarda günlük harçlığımız 10 kuruş, bir simit ise 25 kuruştu. Küçük tırnaklı pide ise 15 kuruştu.. Babamız 1 TL verince fırıncıda sıramızı bekler, 7 adet gevrek ve sıcak pide alır eve koşardık.. (1960-65, Gaziantep)
Son sınıfta (1965) okulun kooperatifini üstlenmiştik ve zil çalmadan birkaç dakika önce oraya gider, satışları yapar, birkaç dakika gecikme ile derse girerdik. Bir günde 100-105 kuruşa dek kazandığımız olurdu, babamızın bize verebildiğinin 10 katı! Yoksul, pek çok şeyden yoksun ama mutluyduk..
İlkokul öğretmenimiz (1960-65) saygın insan Yıldız Haznedaroğlu’nu asla unutamıyoruz. Bizi sınıfın – okulun en çalışkanı görür, kentteki bilgi yarışmalarına sokardı. Bizim okulumuz (Kayacık, sonra Fatih Sultan Mehmet, sonra??) ve biz Gaziantep birincisi olmuştuk ilkokullararası bilgi yarışmasında (1965).. Ödül 200 TL idi ve babamızın aylığının (430 TL) yarısına yakındı; ev kiramız 55 TL’nin ise 3-4 katı!
……….
………….
Değerli Dr. Büker epey yazmış..
Uzatmayalım daha çok.. derken epey de biz yazdık..
1965’te Demirel Başbakan oldu.. O’nunla büyüdük, orta yaşlı olduk; 6 kez gitti 7 kez geldi Başbakanlığa.. 17 Haziran 2015’te yitirdiğimizde biz de 62 yaşına gelmiştik..
Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com