Mustafa Aydınlı şiiri : BU GEMİ BİR GÜN GİRER ROTAYA


Mustafa AYDINLI

Eğitimci – Yazar
Halk ozanı

 

BU GEMİ BİR GÜN GİRER ROTAYA

Girecek bu gemi bir gün rotaya
Şimdilik hedeften kayan kayana
Böyle söz vermiştik büyük Ata’ya
Verdiği ikrardan cayan cayana
***
Çalışan üreten çeker cefayı
İnsanlar unuttu O’na vefayı
Rüşvetçi vurguncu sürer sefayı
Haram sofralarda doyan doyana
***
Gerici yüzünü çevirdi düne
Sahte şeyhler çıktı kavuştu üne
Ağır aksak anca geldik bugüne
Buna da bin şükür sayan sayana
***
Haktan adaletten verdikçe fire
Devlette her kurum bulandı kire
Yağmacılar gözün diker her yere
Fakir memleketi soyan soyana
***
Ölmüş fiyatına satıldı KİT’ler
Canlandı sülükler kanlandı bitler
Sıcak yalılarda bey oldu itler
Odunsuz ocaksız buyan buyana
***
Bir de meczup ile Mehdi türedi
Çekiyorlar sade suya tiridi
Sapkın tarikatın şeyhi müridi
Gidip kör şeytana uyan uyana
***
Dinleyen yok alttakinin sözünü
Karga gibi oyacaklar gözünü
Rüşvete bulaşıp kirli yüzünü
Kirli yunaklarda yuyan yuyana
***
Vurguncunun borazanı ötmesin
Halkı mal yerine koyup gütmesin
Aydınlı, bu düzen böyle gitmesin
Varıp anlatsınlar duyan duyana

YAYGINLAŞAN SOLUNUM YOLU BULAŞLARI

Dostlar,

Üst solunum yolu bulaşları (enfeksiyonları) son haftalarda ülkemizde, gözlemlere göre çok artmış durumda.
Sağlık kuruluşlarında başvuru yoğunluğu yaşanmakta.
Bu yoğunlaşmanın sayısal boyutlarını ve Epidemiyolojik niteliklerini bilmiyoruz.
Sağlık Bakanlığı düzenli veri paylaşmıyor, dönemsel (periyodik) Epidemiyolojik raporlar yayımlamıyor.
Oysa ABD’deki çok önemli ve çok değerli bilim kurumu CDCHastalıklar Koruma ve Kontrol Merkezleri haftalık MMWR yayınlıyor ABD ve dünyadaki önemli sağlık sorunlarına ilişkin.
Türkiye’de az buz değil, 100 (yüz!) milyon nüfus yaşıyor. 87 milyonu resmi yerleşik nüfus. 10+ milyon ne yazık ki düzensiz – hukuk dışı göçmen nüfus var.
Günlük hareketli transit nüfus ve 55 milyon/yıl dolayında turist.. Bu sonkiler ortalama 10 gün kalsalar, 550 milyon turist-günü yapar ki, 550 / 365 = 1,5 milyon sabit nüfusa denktir.
1927’de yapılan T.C.’nin ilk nüfus sayımı verisinin neredeyse 7-8 katıdır ama topraklar aynı!

Solunum yolu bulaşlarında artma, Epidemiyolojik irdeleme “gerçek” ise, altında yatan nedenler, üstte belirttiğimize ek olarak şöyle sıralanabilir :
– Ağır ekonomik bunalım-yoksullaşTIRma, ısınma sorunu da getirmiştir.
– Deprem kentlerinde (13 kent) hala hatırı sayılır bir nüfus uygun barınaktan yoksundur.
– Konut ve işyerleri genel olarak yeterince hijyenik-sağlıklı-güvenli değillerdir.
– Artan konut kiraları, ortak ev kiralama (komünal yaşam!) vb. nedenlerle kapalı yerlerde kişi başına düşen alanı daraltmıştır.
– Ülkenin genel huzursuz ortamı ve yaygın yoksullaşTIRma nedeniyle yeterli – dengeli beslenememe genel beden direncini düşürmektedir.

Üst ve alt solunum yolu bulaşları ile sağlık kuruluşlarına başvuranların (belki daha çoğuyla başvuramayanlar var!) sosyo-ekonomik özelliklerine (sosyal sınıflarına!) bakmak bile çok değerli fikir verecektir.

Evrensel kuraldır                    :

  • Yoksullar daha çok hasta olur.
  • Hastalanan yoksul daha da yoksullaşır.
  • Hastalık – yoksulluk arasındaki karşılıklı etkileşim NEDENSELDİR.
  • Yoksulluk, insan  – toplum sağlığı için en önemli olumsuz etkendir.

Biz Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği uzmanları, Tıbbın en temel dalı – omurgası olarak, sağlık sorunlarına böyle yaklaşmaktayız.
***
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine baktığımızda, veri gelen ülkelere göre solunum yolu bulaşlarında artma var…

– Grip (influenza), domuz gribi
– Covid-19, yeni JN.1 varyantı ile
– RSV bulaşları
– Mikoplazma zatürreleri (pnömonileri)

başlıca 4 tablo.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) de geçen hafta kamuoyuna uyarı yaptı ve başta Sağlık Bakanlığı olmak zere kimi kurumları uyardı. Basın da ilgilenmeye başladı.

Flash Haber TV‘den Sn. Şevin Ekinci 02 Ocak 2024 Salı günü bizi programına konuk aldı. Yaklaşık 17 dakika, soruları yanıtladık.. (Haber kuşağında 68. dakika – 85. dakika arasında)
Uluslararası yazın (literatür) kaynaklarına da dayanarak durumu açıkladık.

65+ yaş yurttaşlar daha çok gecikmeden grip (İnfluenza) aşısı olmalı.
Sağlık Bakanlığı yeterince grip aşısı sağlamamış olmakla birlikte..
Hekimlerin gerek gördüğü 65 yaş altında olanlar ve gebeler de..
Uygun durumlarda Pnömokok (Zatürre) aşısı da yaptırılmalı (hekim önerisiyle).

COVID-19 için ise                          :

DSÖ, güncellenmiş aşılarla, risk altındakilerin aşılanmasını, gerekenlere anımsatma (rapel, booster) dozu öneriyor.

Kovit’in “İnfluenza benzeri hastalık“a dönüşmediğini ve salgın riskinin sürdüğünü söylüyor. Bakan Dr. Koca ise DSÖ’nün bu uyarısına ters sözler ediyor, aşı yaptırmıyor ve Covit-19 testlerini de halka yaptırmıyor, sürveyans yok, kamuoyunu bilgilendirmek yok..

Çok ağır sorumluluk alıyor Sağlık Bakanlığı ve AKP/RTE iktidarı. Salgında 220 bin ölümü sakladılar ve önlenebilecek onbinlerce hastalanmadan ve ölümden sorumlular. Hiç ders alınmadan benzer sorumsuzluk sürüyor..

Bu devekuşu politikası, halının altına süpürme kabul edilemez ve sürdürülemez.

Açıklamalarımızı ve uyarılarımızı, önerilerimizi izlemek için lütfen tıklayın..
SKYPE aksiliği nedeniyle görüntümüz ekrana yansımadı, sesimiz telefonla ulaştırıldı..

FLASH Haber TV ve programcı Sn. Şevin Ekinci’ye teşekkür ederiz.

Solunum yolu bulaşlarından korunmada artık herkesin öğrendiği genel kurallara da uymalıyız.

Sevgi ve saygı ile. 06 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

2024’te sağlığımız

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan

Sağlık 05.01.2024, BİRGÜN 

Bunu ortaya koyabilmek için her şeyden önce güvenilir veriye zamanında ulaşmamız gerekiyor ama gittikçe zorlaşıyor. Kimi zaman bebek ölüm hızı gibi en temel göstergelerde bile çelişkili sayılarla karşılaşıyoruz. Milletvekilleri de çoğu soru önergesine açıklayıcı cevap alamıyor.

Önemli kaynaklardan biri Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl yayımlanan Sağlık İstatistikleri Yıllığı’dır. 2022 Yıllığı, üç ay önce bir haber bülteni yayımlandığı halde, henüz ortada yok. Bu durumda görece güncel veriler bakımından 1 Haziran 2023’de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan “Türkiye Sağlık Araştırması, 2022” önemli bir kaynak. TÜİK’in güvenilirliği tartışmalarını bir yana bırakalım.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, sağlık fiziksel, ruhsal ve sosyal tam bir iyilik durumu olduğuna göre değerlendirmesi de bütünlüklü olmalı. Düzenli ve yeterli gelirimizin olmasından tutun, adalete güvenin olduğu bir ülkede yaşamaya, barış içinde huzurlu bir topluma, içtiğimiz sudan, soluduğumuz havaya, hastalanınca gittiğimiz hastaneye, hekiminden hasta bakıcısına sağlık çalışanlarının eğitimine ve çalışma koşullarına dek her şey sağlığımızı belirliyor. Tümüne burada değinmek mümkün olmasa da bazı kritik verilere göz atmakta yarar var.

KRONİK HASTALIKLAR ve ENGELLİLİK

Bir ülkede sağlığın önemli göstergelerinden biri, kronik hastalıkların önlenmesi ve yönetilebilmesi sorunudur. TÜİK’in son saha araştırması verilerine göre de 15 yaş ve üzeri yurttaşlarımızın %16,1’inde hipertansiyon, %11,4’ünde şeker hastalığı, % 6,9’unda depresyon, %8,1’inde astım var. Tüm bu hastalıklarda kadınlar aleyhine eşitsizlik göze çarpıyor. Kötü beslenme ve hareketsizliğin önemli göstergesi olan aşırı kilolu ve obez olma durumu kadınlarda % 54,5 erkelerde ise %57,2 iken yıllar içinde olumsuz tablonun sürdüğü görünüyor.

Her gün tütün kullananların oranı artmaya devam ediyor. 2012’de %23,2’ye düşen oran 2022’de % 28,3’e yükselmiş durumda. Hepimiz tütün denetiminde ciddiyetin azaldığının tanığıyız.

Engellilik konusu çok önemli. TÜİK raporuna göre, 15 yaş ve üzeri yurttaşlarda, son 10 yılda işitme engellilerin oranı % 2,2’den % 3,4’e, herhangi bir yardım almadan ya da yardımcı bir araç kullanmadan yürüyemeyenlerin oranı %4,5’ten %4,9’a, merdiven inip çıkamayanların oranı % 5,3’ten %6,6’ya, yaşıtlarına göre öğrenmede ve hatırlamada zorluk çeken bireylerin oranı %3,4’ten %4,5’e yükselmiş durumda. Görme engellilerde ise bu oranın % 5,5’ten %5,1’e düştüğü bildiriliyor. Günlük yaşam aktivitelerinde (etkinliklerinde) ve öz bakımında zorlananların oranı yıllar içinde artış gösteriyor. Engellilerin ekonomiden sağlık hizmetlerine ve sosyal yaşama dek içinde bulundukları sıkıntılar düşünüldüğünde sorunun büyüdüğünü söylememiz mümkün. Başta yaşlanma olmak üzere değişik gerekçelerle ortaya çıkan engellilik hali merkezi ve yerel yönetimlere daha çok görevler yüklüyor.

TÜİK raporunda olumlu göstergeler de var. En çarpıcı olanlardan biri yaşamı boyunca hekimden hiç hizmet almayanların oranındaki azalma. Hiç diş hekimi hizmeti almayan yurttaşlarımızın oranı 2008’de %21,7 iken 2022’de %8,8’e, hiç uzman hekim hizmeti almayanların oranı ise 2008’de % 11,3 iken 2022’de % 5,9’a düşmüş durumda. Alınan hizmetin niteliği bir yana, buradaki iyileşmeyi vurgulamak ve ihtiyaç duyulan sağlık hizmetine erişimi kolaylaştırmak gerekir. Öte yandan hekime başvuru sayılarından cerrahi işlemlere, görüntülemeye, ilaç tüketimine kadar gördüğümüz bilim dışı artış, sağlık sisteminin “tüketme” üzerine kurgulandığını da gösteriyor.

HEKİMLERİN DURUMU

Bu konuda 2023’ün son iki ayında yapılan bir anket çalışmasını TTB yayımladı. Hekimlerin %44’ü aylık ücretlerinin tümünü harcamalarına rağmen yetmediğini ifade ediyor. Hekimlerin %64’ü iş yoğunluğu nedeniyle hastalarıyla yeterli ve uygun şekilde ilgilenemediğini düşünüyor. Katılımcıların %66’sı yurt dışında hekimlik yapmayı planlıyor.

Şiddet en önemli sorun olmaya devam ediyor. Hekimlerin %87’si hasta veya yakını tarafından sözel veya fiziksel şiddet gördüğünü bildiriyor. Şiddet görenlerin yalnızca %36’sı şiddet hattına bildirimde bulunuyor. Hekimlerin %91’i sağlıkta şiddet açısından güvenli bir çalışma ortamı sağlanmadığını düşünüyor.

Hemşirelerin durumu farklı mı? Bakınız son Hemşireler Haftası açıklamasında Türk Hemşireler Derneği ne diyor:

  • Hemşireler, olumsuz çalışma koşulları, aşırı iş yükü, ekonomik zorluklar, baskı, mobbing, şiddet gibi pek çok olumsuzlukla mücadele etmeye devam etmekte, tükenmekte, emekli olmakta, göç etmektedir.”

2024’e girdiğimiz bu günlerde sağlıklı olabilmekten çok uzağız.

  • Çözüm ise sağlığı hak olarak gören, bilimin ve aklın gereği, kamucu bir sağlık sisteminden geçiyor.

Av. Erdem AKYÜZ : YORUMSUZ…

Av. Erdem Akyüz
Erdem Akyüz

Son günlerde basın yayın organlarında yer alan üç haber hakkında, hiçbir yorum yapmaksızın, yasal durumu aktarmak istiyoruz.

KONU-1

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; tarikat, cemaat ve temel eğitim ile ilgili olarak Meclis kürsüsünden şunları söyledi:

  • “O sizin yaşadığınız eski Türkiye bitti. Vedalaşın, uyanın, uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim Sivil toplum örgütü dediğimiz yapılarla toplam on tane protokolümüz var. Onlarla protokol yapmağa devam edeceğiz.
    O sizin yaşadığınız eski Türkiye bitti. Vedalaşın, uyanın, uyanın
    .” dedi

Anayasa m.78. – “Siyasi partiler din, mezhep, tarikat esaslarına dayanamaz ve adlarını kullanamazlar.”
Anayasa m.174. – “Bazı kisveler giyilemez. Tekke ve zaviyeler, tarikatlar kaldırılmıştır,
bunlara ilişkin unvanlar kullanılamaz.”

hükümlerini taşımaktadır.

KONU-2

HÜDA PAR açılımı “Hür Dava Partisi” ama kısaltılmış adında yer alan  “Hüda = Allah – Tanrı” anlamına geliyor. Bu adın ve kısaltılmış yazılımının yasalara uygun olup olmadığı tartışılabilir veya ilk iki hece arasında bir çizgi olmalıdır.

HÜDA PAR Genel Başkanı “Eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerine serbestçe tartışılabilmelidir.” diyor.

Parti Tüzüğünde yer alan maddeler arasında :

-“Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilmelidir,
-Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmelidir,
– İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. – Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli,
– “Bir Türk dünyaya bedeldir.” şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir
.”
içerikli yazımlar var.

Anayasamızda ve Siyasi Partiler Kanunlarında bu konulara ilişkin çeşitli ve değiştirilemez nitelikte maddeler vardır. Bunların biri Anayasa’nın 3 maddesinde:

Anayasa m.3 Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. biçiminde yer almaktadır.

KONU-3

 Gazete haberlerinde yer aldığı üzere Saray’ın günlük harcaması, harcama ve fiyatlardaki artış bir yana, günlük 33.600.000 TL (33 milyon 600 bin lira) olacakmış. Koruma hizmetleri için de günlük 10.000.000 TL (10 milyon lira) harcanacakmış. Yani toplam günlük harcama 43.600.000 TL (43 milyon 600 bin lira) olacakmış. En düşük emekli aylığının 7.500 TL olduğu günümüzde, Sarayın –personel aylıkları ve öbür harcamaları dışında– bir günlük harcaması 5.813 kişinin aylık gelirine eşit oluyor.

Hiçbir yorum yapmadan, günlük haberleri aktarmak istedik.

Saygılarımızla, 05.01.2024

https://www.turkishnews.com  
https://twitter.com/turkishforum
https://www.facebook.com/turkishforum4
https://www.youtube.com/channel/UC1xITM5DSfqNAzOHxbfgr8A

Mustafa Aydınlı şiiri : OLANA BAKIN..

ŞİİR KÖŞESİ…

 

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
Halk ozanı

 

OLANA BAKIN

Eller yarışırken uzay çağında
Cahilde feraset bulana bakın
Çift ürün alırken eller bağında
Bir susuz bozkıra kalana bakın
***
Yağmadan, çapuldan payın alanlar
Alıp bir gecede Karun olanlar
Devleti soymayı caiz bulanlar
Karnı haram ile dolana bakın
***
Bir değil, beş değil, karıştı sayı
Düşte görür olduk şekeri çayı
Tilkiye aş oldu aslanın payı
Bakın memlekette talana bakın
***
Bir türlü sonumuz çıkmadı düze
Güvenemez olduk her gülen yüze
Kuşku ile bakar olduk her söze
Kuyruklu kuyruksuz yalana bakın
***
Aydınlı, her işin bir sonu vardır
Kıştan sonra gelen elbet bahardır
Vatan kutsal, yaşanacak diyardır
Yarın olacağa, olana bakın…

3. CEZA DAİRESİ ve KESİN HÜKÜM YOKLUĞU

Bir 1 kişi ve şunu diyen bir yazı '3. CEZA DAİRESİ VE KESİN HÜKÜM YOKLUĞU Siyasal partilerin, demokratik kitle kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin AYM kararının uygulanması amacıyla 'direnme hakkı' dahil bütün Anayasal hak ve özgürlükleri kullanma yol ve yöntemlerinin başında, 'anayasal düzen' üzerine doğru bilgi yaymak gelmekte. Bu konuda medya, tarihsel bir misyon ile karşı karşıya bulunuyor." PENCERE ] GAZETE' görseli olabilir

Prof. Dr. İbrahim KABBOĞLU
Anayasa Hukukçusu

Ocak 5, 2024, 3 CEZA DAİRESİ VE KESİN HÜKÜM YOKLUĞU – Gazete Pencere

Siyasal partilerin, demokratik kitle kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin AYM kararının uygulanması amacıyla ‘direnme hakkı’ dahil bütün Anayasal hak ve özgürlükleri kullanma yol ve yöntemlerinin en başında, ‘anayasal düzen’ üzerine doğru bilgi yaymak gelmekte. Bu konuda medya, tarihsel bir misyon ile karşı karşıya bulunuyor. Hukuksal düzlemde ise; öncelikle, 3. CD metni bütününe yayılan yanlışları ve çelişkileri saptayarak anayasal gerçeği ortaya koyan teknik bir ‘Anayasa raporu’ hazırlanmalıdır. Sonra, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak yeniden başvuru, kurumlara yönelik olarak somut istemleri de içermeli.

Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını uygulamamak için Yargıtay 3. Ceza Dairesi (3. CD) tarafından yazılan metin, bir yargı kararından çok “Anayasal düzene karşı siyasal beyanname”dir.

ANAYASAL DEZENFORMASYON

3. CD, Anayasal kavramları yokmuş gibi gösteriyor ve var olanlara yanlış anlamlar yüklüyor. Örnekler :
terör örgütlerinin eylemleriyle uyum gösteren söylem– ithamı yönelttiği AYM’nin, Anayasa (…)’da yer almayan “sadakat” kavramının arkasına sığındığı; Anayasa’nın ilk halinde yer verilen 153. maddesinin 6. fıkrasının yürürlük tarihinde bireysel başvuru yolu henüz kabul edilmemiş olduğundan, bu maddenin iptal ve itiraz başvuruları sonucunda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin olduğu; AYM’nin Anayasa’dan almadığı bir yetki ile yargı kurumlarının üzerinde bir süper temyiz merci olarak vesayet makamı olduğu; Yargıtay’ın, AYM’nin anılan ihlal kararının hukuksal değerden yoksun olup olmadığı yönünden değerlendirme yapma konusunda da yetkili ve görevli olduğu; Anayasa’nın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak biçimde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin isabetsiz olduğu (…)

AYM’yi süper temyiz mahkemesi olmakla eleştiren Daire, tam tersine kendini AYM yerine koymak suretiyle “Anayasa’nın nihai yorumcusu” edasıyla anayasal düzene meydan okuyor.

SİYASETÇİ DİLİYLE NİYET OKUMA

3. Ceza Dairesi metni, Gezi olaylarını suçun unsurları açısından nitelemek yerine, niyet okuması yaparak belli bir siyasal bakış açısını yansıtmakta:

“Gezi Parkı eylemlerinin meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye ilişkin bir darbe girişimi olduğu yönündeki Dairemiz kabulünü yok saymak suretiyle bu vahim eylemlerin, bir nevi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında kabul edilmesi gerektiği sonucuna matufen yasal yetkilerini Anayasal ve yasal düzenlemelere uygun olmayan şekilde aşmış ve Anayasa’nın sözüne ve özüne uygun davranmamıştır.”

Öte yandan, post-modern demokrasi mantığını yansıtan Gezi’yi kriminalize edebilmek için konuyla hiç ilgisi bulunmayan birçok suç kategorisi ve kişi adı sayması, ceza hukuku tekniğine de aykırıdır.

ANAYASAL KURUMLARI AŞAĞILAMA

3. CD metninde yer alan,

“Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan” kişilerin de milletvekili olabileceği; veya AYM’nin, Can Atalay ve benzer kişiler hakkında verdiği kararlardaki yorum dikkate alındığında, başvurucunun iddiasını kabul ederek Anayasa’nın 101. maddesini kendisine göre yorumlayabileceği ve hatta Anayasal bir yetkisi olmamasına rağmen demokratik usulle, halk oyuyla ve Anayasa’nın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulu’nun belirlediği yasal ilkelere göre seçilen meşru Cumhurbaşkanının meşruiyetini dahi tartışmaya açabileceği anlaşılmakta” vb. ifadeler, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’ni tahkir etme iradesini aşan ‘akla ziyan hezeyanlar’dır.

KESİN HÜKÜM YOK

AYM ve Yargıtay, görev ve yetkilerini Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümleri çerçevesinde yerine getirir ve kullanır. Anayasa’da, bu konuda yetki karmaşası veya belirsizlik yok:

AYM, 146-153 maddelerinde, Yargıtay ise madde 154’te düzenleniyor. İkisi arasında olası bir görev uyuşmazlığında AYM kararı esas alınır (md.158). Yargıtay’ın son sözü söylemesi, ‘yasa kaydı’na bağlı (md.154) ve 6216 sayılı yasaya göre, insan hakları uyuşmazlığında bu yetki AYM’de. Ama AYM, hak ihlali mağduriyetini giderici bir karar veremez ise İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru, md.153’ü de göreceli kılar. Bu itibarla, dava süreci devam etmekte ve madde 84 anlamında ‘kesin hüküm’ bulunmamaktadır.

ÜÇ AŞAMALI ÖNERİ

Siyasal partilerin, demokratik kitle kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin AYM kararının uygulanması amacıyla ‘direnme hakkı’ dahil bütün Anayasal hak ve özgürlükleri kullanma yol ve yöntemlerinin en başında, ‘anayasal düzen’ üzerine doğru bilgi yaymak gelmekte.

Bu konuda medya, tarihsel bir misyon ile karşı karşıya bulunuyor.

Hukuksal düzlemde ise; öncelikle, 3. CD metni bütününe yayılan yanlışları ve çelişkileri saptayarak anayasal gerçeği ortaya koyan teknik bir ‘Anayasa raporu’ hazırlanmalıdır.

Sonra, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak yeniden başvuru, kurumlara yönelik olarak somut istemleri de içermeli.

Bunların başında,
– Yüce Divan sürecinin işletilmesi için Yargıtay’a başvuru,
– İst.13. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçlarına disiplin yaptırımı uygulanması için Hakimler ve Savcılar Kurulu’na başvuru ve
– Can Atalay kararının Genel Kurul’a sevk edilmemesi için TBMM’ye başvuru

istemleri gelmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru hazırlık çalışmalarına da başlanılmalıdır.

2023 YILINI UĞURLARKEN

Suay Karaman

Tüm dünyanın büyük umutlarla girdiği 2023 yılı, birçok sıkıntıyla sona erdi. Öyle ki gelişen teknolojiye karşın, her geçen yıl, bir öncekini aratıyor. 2023 yılı dünyamızın en sıcak yılı oldu; ortalama sıcaklık 1,43 C derece arttı. Yerkürenin tarihi boyunca yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak insan etkinliklerinin neden olduğu küresel iklim değişikliği, dünyamızın geleceğini tehdit etmektedir.

  • Açlık ve susuzluğun büyük tehlike yaratması öngörülmektedir.

Dünyada ve özellikle ülkemizde bunun için gerekli önlemler alınması yerine laf kalabalığı yapılmaktadır. Bir yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşından başka, Ekim ayından beri İsrail’in, Filistin’in Gazze Şeridi’nde soykırıma varan katliamı büyük trajedidir. 2023 yılında sivillerin hedef olduğu savaşlar için yalnızca etkisiz söylemlerde bulunulmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde siyasal bunalım yaşanmakta ve ekonomik kriz görülmektedir.

2023 yılı ülkemiz açısından da her konuda kötü geçmiştir. Şubat ayında yaşanan depremin yaraları halen sarılamamıştır. Deprem bölgesindeki insanlarımız geçen bunca zamana karşın büyük sorunlarla boğuşmaktadır, halen çadırda yaşayanlar vardır. Mart ayında deprem bölgesi sel baskınına uğradı. Yurdumuzun birçok yerinde de sel baskınları yaşandı. Bilimi yok sayarak, ovaları imara açarak, yanlış yapılaşma sonucunda afetlere çağrı çıkarılmaktadır.

2023 yılı ülkemizde adalet ve hukukun olmadığı bir yıl olarak tarihe geçti. Anayasa değişikliği amaçlı 2017 halk oylamasında siyasal iktidarın yaptığı sivil darbe ile demokrasi rafa kaldırıldı ve tek adam sistemine geçildi. Dinci çevrelerden ve din görevlilerinden sık sık Türkiye’nin laik yapısını hedef alan, eşsiz liderimiz Atatürk’e yapılan hakaretlerle, toplumu kutuplaştıran çok sayıda açıklama geldi. Ancak bağımlı yargı, yapılan suç duyurularını görmezden geldi.

Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen Balyoz davasında, 14 emekli general-amiral ağır hapis cezasına çarptırıldı. Yaşları 80+ olan bu komutanlardan 5’i, Adli Tıp Kurumunca ağır hastalık – kocama raporu vermesine karşın cezaevinde tutulmaktadır ve açıkça ölümleri beklenmektedir, tıpkı Vural Avar Paşa gibi. Sürekli Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’yı gündeme getirenlerin bu onurlu komutanlardan söz etmemesi ilginçtir. TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’ne direnmesi, yargının düşürüldüğü durumu göstermektedir.

Her şeyi olduğu gibi ekonomiyi de eline yüzüne bulaştıran siyasal iktidar, toplumu açlık ve yoksulluğa itmiştir. İşsizlik büyük boyuta ulaşmıştır, gerçek enflasyon gizlenmektedir. Terör azmış, Aralık ayında şehit olan 12 askerimizin haberi sıradanlaştırılmıştır. Suudi kralının ölümü üzerine ulusal yas ilan edenler, şehitlerimizi önemsememektedir.

2023 yılı, Türkiye’de en yoğun laiklik tehlikesinin tartışıldığı yıl olarak anılacaktır. Proje muhalefetin altılı ganyan pazarlamasıyla kazanılması gereken 14 ve 28 Mayıs seçimleri, bilerek ve isteyerek AKP’ye hediye edildi. Tayyip Erdoğan’ın anayasayı ihlal ederek 3. kez aday olmasına ses çıkarmayan proje muhalefet, görevini tamamlamış oldu. Böylece siyasi iktidar, laikliği yok etme girişimlerinde daha da cesaretlendi. Laiklik tartışması en çok eğitim alanında yaşandı ve eğitime tarikatların damga vurması hızlandı. Eğitimde karma eğitime son verilmesi ve ahlaki ve manevi eğitimin artırılması gündeme getirildi.

Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi adı altında okullarda Diyanet İşleri’nde görev yapan imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu hocalarının okullara ‘manevi danışman’ olarak görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Protokol doğrultusunda öğrencilere cami temizliği yaptırıldı. Milli Eğitim Bakanlığı Ekim ayında yayımladığı yeni yönetmelikle okullarda mescidin bulunmasını zorunlu kıldı ve müfredata ‘zorunlu seçmeli’ din dersleri getirilerek din dersi sayısı artırıldı. İstanbul Tuzla Piyade Okulu’nda bazı teğmenlerin Atatürk karşıtlığı yaptığı ortaya çıktı. Milli Savunma Bakanlığı’ndan bu konuda doyurucu bir açıklama gelmedi.

29 Aralık günü Fenerbahçe ile Galatasaray futbol kulüplerinin Suudi Arabistan’da oynayacağı süper kupa final maçının ertelenmesi, toplumda iyimserlik yarattı. Suudi Arabistan’ın yaptığı dayatmalara verilen tepki olumluydu. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında böyle bir kupa maçının neden Suudi Arabistan’da oynanması ciddi olarak tartışılmadı ve gerekli tepki verilmedi. Bu işi düzenleyen Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin yöneticileri ile organize edenler açıkça suçludur. Özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri alacakları parayı düşünürken akıllarına Atatürk gelmedi mi? Büyük önderimiz Atatürk’e düşman ve ortaçağ karanlığı yaşayan şeriatçı bir devlette maç oynamaya gidip, sahaya çıktıkları anda mı akıllarına Atatürk geldi?

Ülkemizde siyasal iktidar eliyle yıllardır Atatürk ilke ve devrimleri çiğnenirken, cumhuriyetin kurumları peş keş çekilirken, ülke toprakları satılırken, Ege adalarımız işgal edilirken ses çıkarmayanların, tepki vermeyenlerin son çıkışları inandırıcılıktan uzaktır. Atatürk yoksa Türkiye’nin de yok olduğu yeni mi akıllara geldi? Şurası unutulmamalıdır ki Atatürk Türkiye’dir, Türkiye Atatürk’tür.

2024 yılı, uğurladığımız 2023 yılından her bakımdan daha zorlu geçecektir. O yüzden tepkilerimizi ülkemizin çıkarları doğrultusunda verip, demokratik ve laik cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız. Mücadele içinde, sağlıklı ve mutlu bir yıl dileğiyle.

Azim ve Karar, 1 Ocak 2024.

Prof. Kaboğlu : Anayasal Beka Sorunu

Dostlar,

Bilindiği gibi Yargıtay 3. Ceza Dairesi (CD) 2. kez AYM’nin ihlal kararını tanımayarak Anayasa’nın 153. maddesini açıkça çiğnedi.

Bu eylem, en azından TCK m. 309’da tanımlanan “Anayasayı ihlal” ve m.257’de tanımlanan görevi kötüye kullanma suçları bakımı dan tipik. (Bkz. ceza hukukçusu Prof. Doğan Soyaslan, http://ahmetsaltik.net/2023/01/18/anayasayi-ihlal-sucu/ )

BİRGÜN gazetesi, kıdemli Anayasa hukukçusu Sayı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile bir söyleşi yaptı. Kaboğlu, 3. CD’nin kararını bir “yargısal karar” olarak değil, “bir metin” olarak niteledi. Hukuka aykırı, çelişkilerle dolu, tutarsız ve niyet okumaya dayalı, somut suç kanıtlarına dayanmayan bir politik bildiri (manifesto) olarak değerlendirdi.

Sorunun Can Atalay boyutunu aştığını ve ülkemizin bir Anayasal beka sorununa tırmandığını belirtti. 3. kez AYM’ye başvurulmasını ve bu kez AYM’nin çok daha net, kararlı, HSK ve TBMM’ye dönük yapılması gerekenleri de vurgulayan daha cesur bir karar alması gerekeceğini söyledi. Bir yandan da AİHS’nin de çiğnenmesi (ihlali) gerekçesi ile AİHM’ne başvuru hazırlığı istedi.

Anayasa ve Ceza Hukuku uzmanlarının Yargıtay 3. CD kararını, Kaboğlu’na göre “metnini” hukuksal bakımdan irdeleyen ve geçersizliğini ortaya koyan bir rapor hazırlanmasının gerekeceğini de belirtti.

19 dakika süreli video kaydını izlemek için tıklayınız.
https://www.youtube.com/watch?v=Dm5q79D_9es 

Sayın Kaboğlu’na biz de bir kamu hukukçusu ve siyaset bilimci olarak bütünüyle katılıyoruz.

AKP/RTE iktidarının bu açık sivil darbesi mutlaka boşa çıkartılmalıdır.
AYM, kendi hukukunu da korumalıdır.
Anamuhalefet CHP’nin TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırması ve tüm ulusa dönük miting çağrısı son derece yerindedir ve önemsiz ayrıntılar bir yana bırakılıp desteklenmelidir.

AKP=RTE iktidarı, 3 Kasım 2002’de iktidar olduğundan bu yana tek başına ülkeyi yönetiyor. Ekonomist olduğunu savlayan RTE’nin hala diploması ortada yok ama enflasyon, 21 yılın rekorunu kırıyor. Üstelik TÜİK’in gerçeğin yarısı oranında enflasyon ilanına karşın.

On milyonlarca insanımız “KASITLI OLARAK”, bilerek ve isteyerek, “nass” aldatmacasıyla açlık sınırının altına itildi. Böylelikle biat ettirilerek AKP’ye oy vermeye zorlanmaktalar. Ekonomi, örtük bir iflas içinde. Bunların konuşulmasını istemiyor, gündem dışına itmek istiyorlar. O  yüzden de habire yapay sorunlar yaratarak kamuoyu dikkatini dağıtmak, yormak ve gerçek sorunların gündemden düşürülmesini hedefliyorlar.

Yakın hedef 31 Mart yerel seçimleri.. Arından ekonomik çöküntü halkın belini daha da bükecek. Hele bu yerel seçimlerden AKP=RTE güçlenerek çıkarsa, frenlemek daha da zorlaşacak. Sıra Anayasa değişikliğine gelecek ve RTE’ye yeniden aday olma yolu açmak, laikliği iyice sulandırmak, vatandaşlıkla ilgili maddeyi (66) yozlaştırmak… başlıca hedefler.

Tüm yurtseverlerin politik görüş ayrılıklarını erteleyerek,
bir ulusal direniş hattı örmesi gerek.

  • Anamuhalefetin halkı örgütlemesi, gerek.
  • Halka, olup – bitenlerin içyüzünü anlamalarında sürekli, destek gerek : Aydın sorumluluğu!

Türkiye’miz, ülkemizi – halkımızı bölücü ve dinci, dış destekli AKP/RTE iktidarından demokratik meşru direniş hakkını kullanarak kurtulmasını bilecektir. Sonra sıra bağımsız- yansız yargıda hesap sormaya gelecektir. Tarihin yerleşik pratiği budur, hiç kimse aklından çıkarmasın..

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Ya bakan ya başkan yalan söylüyor

Barış TerkoğluBarış Terkoğlu
04 Ocak 2024, Cumhuriyet

Göz olmasa görmek de olmazdı. Konuşan olmasa görünen anlatılamazdı. Acı haber birer birer geldiğinde gün içinde unutuyoruz. Birlikte şehit düştüklerinde ise konuşmamız maalesef üç gün sürüyor. Irak’ta yitirdiğimiz 12 askerden söz ediyorum. Geçen hafta, sınır ötesi operasyonlara katılan emekli askerlere, “Neyi yanlış yapıyoruz, bir şehit daha olmasın diye ne yapmalıyız?” diye sormuştum. Bunlardan biri de 2019-2021 aralığında dört sınır ötesi operasyona da katılan tek albay olan Güray Belhan’dı.

Ne kadar iyi yaptın diyebilirsiniz. Ancak öğrendim ki 1 Ocak günü, Belhan, kızı ile orduevine gittiğinde, “Askeri sosyal tesislere girişiniz yasaklandı” uyarısıyla kapıdan geri çevrildi.

Kısacası bu konuyu konuşmamız istenmiyor! Peki ne yapacağız? Elbette “yeni şehitler gelmesin” diye konuşmaya devam edeceğiz.

TOPLAM 249 ŞEHİT

Ben de böyle düşünerek Emekli Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok’u aradım. Üçok, aynı zamanda havacı bir albaydı. Açık kaynaklara dayanarak 12 şehidin verildiği olayla ilgili bir çalışma yapmıştı. Birer birer şehitleri anlatmaya başladı:

“Açık kaynaklara göre, 15 Temmuz sonrası Suriye’de dört büyük operasyon (Fırat Kalkanı-71 şehit, Zeytin Dalı-54 asker-9 sivil şehit, Barış Pınarı-10 şehit-100 yaralı, Bahar Kalkanı-5 şehit) ve Kuzey Irak’ta on büyük operasyon (Dicle Kalkanı, Pençe-1, Pençe-2, Pençe-3, Pençe-Kartal, Pençe-Kaplan, Pençe-Kartal-2, Pençe-Yıldırım ve Pençe-Şimşek, Pençe-Kilit, Pençe-Kılıç) yapıldı. Son şehitlerimizle beraber sadece Pençe Operasyonlarında 100 askerimiz şehit oldu”.

Toplam 20’ye yakın operasyon, resmi açıklamalara göre 249 şehit vardı. O’na “şehit haberleri neden artıyor?” sorusunu sordum:

  • “Terörle mücadele çok zorlu ve uzun sürmesine karşın ülkemizin bekası için şarttır. Şu anda TSK’nın en savaşçı muharip birliklerinin neredeyse yüzde 40’ı sınır ötesi operasyonlarda görevli. Bu çok zor ve her silahlı kuvvetlerin başarabileceği, her ülkenin altından kolay kolay kalkabileceği bir durum değil. Son dönemde özellikle Pençe Operasyonları ile Kuzey Irak’ın yaklaşık 30-40 km içerilerinde yerleşerek kalıcı üsler kurulması, TSK için bir konsept değişikliği olarak görülüyor. Tartışmaların temel nedeni ise, 30-40 km derinlikte konuşlanmanın 22-23 Aralık’ta meydana gelen acı olaylara daha fazla sebebiyet vereceği (neden olacağı) gerçeği. Sınır güvenliğini en etkin sağlama yönteminin, sınır çizgisinden 2-4 km derinliklerde (en çok 5 km), küçük birlik harekatları ile pusu baskın vb. operasyonlarla çok daha etkili olacağı yönündeki görüş sahiplerinin TSK komuta kademesine karşı eleştirilere bu tartışmalara neden oluyor.”

Peki bu konsept (kavram) değişikliği ne zaman olmuştu:

“Pençe Operasyonlarının ilki 28 Mayıs 2019 tarihinde başladı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar 6 Haziran 2019’da sınırın sıfır noktasında operasyonu yönetirken yaptığı açıklamada ‘Son terörist etkisiz hâle getirilmeden bölgeden çıkmayacağız’ diyerek bu süreci başlattı.”

4 BİNDEN FAZLA ALBAYA EMEKLİLİK

Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk de üst düzey bir bakanlık yetkilisi de yayınlarda konuşan askerleri hedef almıştı. Üçok bunun için ne söyleyecekti:

“Sadece kayak yapmak için dağa çıkan bir amiralin ya da adını bile açıklamaktan çekinen gizemli üst düzey bir Bakanlık yetkilisinin bu şekilde açıklama yapmasını çok yakışıksız ve saygısızca buluyorum. Ömrünü terörle mücadeleyle geçirmiş, hayatını riske atmış, sayısız operasyona çatışmaya girmiş insanların görüşlerini ‘hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur’ diyerek aşağılamak yeni TSK’da var her halde.  TSK’nın en değerli askerleri ve de özellikle hafızası niteliğinde bulunan dört binden fazla albayın, bölgede yıllarca görev yapmış onlarca generalin son dört beş yılda hunharca emekli edilmesi terörle mücadelemizi etkilemiş midir? Etkilemiştir tabii ki. Emekli edilen terör uzmanı askerlerin yerine gelenlerin yaklaşımlarının ne kadar saygısızca ve ciddiyetten uzak olduğunun somut ifadesi, bu amiral ve meçhul bakanlık yetkilisinin sözlerdir. Yazıklar olsun! Kimse terörle mücadele edilmesin, sınır ötesi harekat yapılmasın demiyor, sadece karşı çıkılan, siyasi iradenin isteğiyle -çünkü sınır ötesi operasyonlar siyasi iradenin yetkisindedir- Pençe Operasyonları kapsamında sınırın 30-40 km içinde konuşlanılması doğru bulmuyor. Şu anda TSK’da görev yapan birçok üst düzey asker de bu düşüncede. Hatta eski Kara Kuvvetleri Komutanı Musa Avsever’in de benzer endişeler taşıdığı herkes tarafından biliniyor.”

İHALAR UÇABİLİRDİ

En merak ettiğim ise İHA ve SİHA’ların durumuydu. Pek çok savaşın kaderini değiştiren uçaklar neden kullanılamamıştı? Bakanlık ve hükümet yandaşı emekli askerlerin açıklamalarına baktığımızda hava koşullarının çok kötü olması ve görüş mesafesinin (uzaklığının) 5 metreye dek düşmesi nedeniyle İHA ve SİHA’lar uçamamış görünüyordu. Optik görüntü alınamamış, termal kameralar hedef tespit edememiş ve bu nedenle teröristler görünmemişti. Eski havacı Üçok, bu konuda ne düşünüyordu:

“Eksik ve algı yönetimine ilişkin açıklamalar. Askerlerimizin şehit edilmelerinin çok kötü hava koşulları nedeniyle teknolojik yetersizliklerden kaynaklandığı savunması tam doğru değil. Bu, Savunma Bakanlığı’nın geliştirdiği bir savunma mekanizması. Hava akımlarının en az olduğu irtifa 34-35 bin feet. Bu nedenle yolcu uçakları bu irtifada uçuyorlar. Aksungur İHA’sı 34-35 bin feet’te büyük bir keyifle uçabilirdi, eğer uçursalardı. (En yüksek uçuş irtifası 40.000 feet) Sınır ötesinde harekat icra edecekseniz, birliklerinizin bulundukları her yeri 24 saat esasına göre mutlaka havadan gözetleyeceksiniz. Etrafındaki tüm araç gereç ve insan faaliyetlerini takip edecek ve en küçük şüpheli bir durum olduğunda, yerde konuşlu birliklerinize haber vereceksiniz. Evet, çok kötü hava şartlarında optik ve termal kameralar maalesef görüntü alamıyor. Ama bunun da çözümü var. Bu eksikliği gidermek için İHA ve SİHA’lara takılabilen ve en kötü hava koşullarından bile hiç etkilenmeyen elektromanyetik dalga ile çalıştıkları için yerdeki hedefleri anında tespit edebilen radarlar geliştirildi.”

Peki bu radar Türkiye’de var mı? Üçok internet sitesini açıp okuyor:

“Evet hem de bir Türk firması olan METEKSAN Savunma Sanayi tarafından üretilen en kötü hava koşullarında dahi 27 kilometrelik menzili içinde yerdeki 30 santimlik bir bisküvi kutusunu bile tam bir çözünürlükle tespit eden MİLSAR radarı var. Radar hava koşullarından etkilenmeyen elektromanyetik dalgalar ile çalıştığı için; kötü hava ve dolasıyla düşük görüş koşullarında, düşük hızda hareket eden küçük boyutlu (insan) veya hızlı hareket eden (araç) hedeflerin tespit ile takibini yapıyor. Potansiyel düşman hedeflerin tespit ve takibinde kullanılan Hareketli Yer Hedef Tespiti modu ve her hava durumunda yüksek çözünürlüklü radar görüntüsü, hedef sınıflandırma ve arazi topografyası üretme için Sentetik Açıklıklı Radar modu mevcut olan MİLSAR Radarı var. SAR özellikleri, gece ve gündüz düşük görüş şartlarında bulut-üstü gözetleme operasyonlarında, yüksek çözünürlük ve uzun menzil görüntüleme sağlayan Stripmap ile Spotlight alt modlarını destekliyor. MİLSAR, SAR özelliği ile mesafeden bağımsız yüksek çözünürlüklü görüntü oluşturuyor.”

TSK ENVANTERİNDE VAR

Sizin merak ettiğinizi ben de sordum. Bu radarlar TSK’da kullanılıyor mu?

Üçok anlatıyor ama aslında her şey açık kaynaklarda da var:

“MİLSAR Radarları yaklaşık iki yıldır, 18 Ağustos 2021 yılından bu yana, Türkiye’de Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ile MİT tarafından kullanılıyor. Bayraktar TB2, ANKA ve AKSUNGUR İHA’larına takılabiliyor. Şu anda da takılı İHA ve SİHA’larımız görev yapıyor. İlk olarak TUSAŞ tarafından geliştirilen ANKA İHA’ya Meteksan Savunma tarafından geliştirilen MİLDAR SAR/GMTI Radarı, 18 Ağustos 2021 tarihinde entegre edildi. 27 km maksimum menzile sahip olan MİLSAR yerli İHA’larda (ANKA / Bayraktar TB2 vb.) yapısal modifikasyon yapılmasına ihtiyaç duymadan entegre edilebiliyor. Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir tarafından 20 Haziran 2022 tarihinde sosyal medya üzerinden yapılan paylaşıma göre ANKA İHA’sının ardından Aksungur İHA’sına da MİLSAR radar entegrasyonunun tamamlandığını anlıyoruz.”

Yani Bakanlığın daha önce yaptığı resmi açıklamaya göre, TSK envanterinde, iki yıldır, en kötü hava şartlarında 27 km menzilden, 360 derece açı ile 30 cm’den çok iyi çözünürlükte görüntü aktarabilen radarlar vardı. Haliyle sordum:

“Pençe-Kilit Harekatı sırasında MİLSAR radarlarının takılı olduğu İHA ve SİHA’lar kullanılmadığı için operasyon sahasından görüntü alınamaması sebebiyle, teröristlerin görünmeden 12 askeri şehit ettiklerini mi anlıyoruz?”

BİRİ YALAN SÖYLÜYOR

Üçok, kan donduran o yanıtı verdi:

“Evet tam olarak bunu anlıyoruz.

MİLSAR radarı takılı ANKA ve AKSUNGUR İHA ve SİHA’larımızın Pençe Kilit Harekatı’nda niçin kullanılmadığı hiçbir gizleme yapılmadan açıklanmalıdır. Kötü hava şartları nedeniyle İHA ve SİHA’lar görüntü alamadı açıklaması doğru değil. Bakanlığın elinde kötü hava koşullarında radar görüntüsü alabilecek bu görevi yapabilecek İHA ve SİHA’lar var. Resmi açıklamalar bu yönde. Aksi takdirde bu durumda

  • Ya Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler yalan söylüyor
  • ya da Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir yalan söylüyor demektir.”

Açık kaynaklarda yer alan resmi bilgiler 12 şehidin ardından oluşan kafa karışıklığını daha da artırıyor. Savunma Bakanlığı’nın açık ve net bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmesi gerekiyor. Susturmaya çalışmak, orduevi yasağı koymak aksine ihmal şüphelerini daha da artırıyor.

Yasaklar, tehditler, bastırmalar…
Belki de her şey göz görmesin diyedir!
***
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ADD basın açıklaması : YAYILMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞ ve AKIL DIŞI GERİCİ ANLAYIŞIN FARKINDA ve KARŞISINDAYIZ! 

BASINA ve KAMUOYUNA :

YAYILMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞ ve AKIL DIŞI GERİCİ ANLAYIŞIN FARKINDA ve KARŞISINDAYIZ!
 

Filistin’e destek ve İsrail’in -şiddetle kınadığımız, lanetlediğimiz- soykırım boyutlarına varan Gazze saldırılarına, çocuklar dahil binlerce masum sivili katletmesine tepki gerekçesiyle düzenlenen bazı gösteriler, kimi provokatif (kışkırtıcı) eylem ve söylemler, çeşitli sosyal medya paylaşımları ve son olarak 1 Ocak 2024 tarihinde İstanbul’da yapılan mitingdeki -mitingin gerekçesi ve adı ile ilişkisi olmayan- şeriat ve hilafet çağrıları; Laik Cumhuriyete, Atatürk İlkelerine ve Devrim Yasalarına apaçık bir başkaldırıdır, bir isyan provasıdır.

Bundan vahimi; bu gösteri ve çağrıların Anayasamızın ilk 4 maddesi ile 14. maddesini yok sayan, böylelikle Anayasal Düzeni yıkmayı hedefleyen bir darbe kalkışması niteliğinde olmasıdır.
Daha da vahim olansa; böylesi bir eylemin 3 gündür takipsiz kalmış olması, anayasal kurumların tepkisizliği, emniyet ve yargının sessizliğidir.

  • “Türkiye Cumhuriyeti … insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” (Anayasa m.2)

Hukuk Devleti; anayasal düzeni yıkma ve teokratik bir düzen kurma çağrılarını duymazdan gelemez, takipsiz bırakamaz.

Tarihte benzeri görülmemiş bir Anti-emperyalist Ulusal Bağımsızlık Savaşı Zaferi ile yaşam bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk’e, O’nun tam bağımsız, laik ve çağdaş bir ülke, özgür bir Ulus yaratma idealine yönelik emperyalizm güdümlü bu menfur saldırılara karşı Atatürkçü Düşünce Derneği olarak herkesi ve her kesimi bir kez daha uyarıyoruz;

  • Yayılmaya çalışılan çağ ve akıl dışı gerici anlayışın farkında ve karşısındayız!

Cumhuriyet Savcılarını, adlarının önündeki “Cumhuriyet”in anlamını anımsamaya ve görevlerini yapmaya davet ediyoruz!

Dünyanın yeniden yapılandığı bu dönemde; geleceği planlamamız, kadın-erkek milyonlarca yurttaşımızı bilimin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, yapay zeka ve benzeri adımlarla biçimlenecek yarınlara hazırlamamız, çocuklarımızı analitik düşünce ve bilimsel bilgi ile donatmamız gerekirken; akıl ve çağ dışı saplantıların tutsağı gericilikle boğuşmak zorunda kalmak halkımızı derinden yaralamaktadır.

Ancak, son yıllarda körüklenen bu Karşı Devrim ihanetine karşı milletçe yılmadan, yorulmadan sürdürdüğümüz mücadelenin gün geçtikçe büyüdüğünü, güçlendiğini görüyoruz.

Şeriat, hilafet çığırtkanlığının karşısına dikilen gençlerimiz var.

Atatürk’e saygısızlık yapan teğmenlere hadlerini bildiren Atatürkçü teğmenlerimiz var.

Öğrencilerimizi pedagojik formasyonu olmayan din görevlilerine teslim etme amaçlı ÇEDES adlı projeye geçit vermemek için direnen öğretmenlerimiz, velilerimiz, demokratik kitle örgütlerimiz var.

Hukuku araçsallaştıran, Hukukun Üstünlüğü ve Güçler Ayrılığı ilkelerini umursamayan, demokrasinin olmazsa olmazı laikliği yok sayan siyasal girişimlere direnen hukukçularımız, bürokratlarımız, düşünürlerimiz, sanatçılarımız, aydınlarımız, yurttaşlarımız var.

  • Günümüz Şeyh Saidleri, Derviş Mehmetleri karşısında Kubilay inanç ve bilinci, Atatürkçü Düşünce ve Laik Cumhuriyet bağlılığı ile aydınlığa yürümeye kararlı Ulusumuz var.

Atatürk ilke ve devrimleri ile biçimlenmiş kuruluş felsefesinin bugün de sorunlarımıza çare olacağına güvenen, O’nun akıl ve bilim yolunun yürünecek tek doğru yol olduğuna inanan, Kemalizm’in geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğü olduğunu bilen on binlerce üyesi ile Atatürkçü Düşünce Derneği, Laik Cumhuriyetimize, Tekil (Üniter) Ulus Devletimize ve Ulusal Birliğimize olanca gücüyle sahip çıkacak, büyük Atatürk, Kemalist Devrimciler ve Türk Ulusunun ölümsüz eseri ve kutsal emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni emperyalizm ve işbirlikçilerine yem etmeyecek, ilelebet payidar (sonsuza dek yaşamda) kılacaktır.

Saygılarımızla. 04 Ocak 2024 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ