Kategori arşivi: Hekim Saltık

Doğurganlık Tartışmaları Kadınların Üreme Hakları Korunarak Ele Alınmalıdır!

HASUDER Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Üreme Sağlığı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan

  • “Doğurganlık Tartışmaları Kadınların Üreme Hakları Korunarak Ele Alınmalıdır!”

başlıklı basın açıklaması, Derneğimiz web sayfası ve sosyal medya hesaplarında paylaşılmıştır.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) olarak 2023 yılı için TÜİK tarafından açıklanan son “Toplam Doğurganlık Hızı” verisi ve kadınların en temel hakkı olan “doğurganlıklarına karar verme hakkına” yönelik söylemler nedeniyle aşağıdaki açıklamayı kamuoyunun dikkatine sunarız:

● Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınların sağlığının önemli belirleyicileri;
kadının toplum içindeki statüsünü oluşturan

– eğitime katılma,
– istihdam ve çalışma yaşamına katılma,
– siyasete ve karar verme mekanizmalarına katılma,
– sağlık hizmetine erişim durumlarıdır.

Dünya Ekonomik Forumu’nun ülkelerdeki kadın-erkek eşitsizliğinin boyutunu değerlendirerek yaptığı sıralamada; Türkiye 2022 yılında 146 ülke arasında 124. sırada iken, 2023 yılında 129. sıraya gerilemiştir.

Başka bir anlatım ile kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik uçurumu derinleşmiş,
salt bir yıl içinde sıralamada beş sıra geriye gidilmiştir.
……..
…..
Özetle                                             :

Ülkemizde kadınların haklarını kullanabilmeleri için önlerindeki engellerin
kaldırılarak ve fırsat eşitliği sağlanarak daha iyi – eşit statüde olmaları mümkündür.
Bu bir tercih değil gerekliliktir, bunu sağlamak da “Devletin Anayasal Görevidir”.
Doğurganlıkları hakkında kendi kararlarını verebilmeleri ve doğurganlığın
düzenlenmesi hizmetlerine ulaşabilmeleri için önlemler alınmalı ve harekete
geçilmelidir. Türkiye’de kadınların Cumhuriyetle kazandıkları haklarından geri adım
atılmasına asla izin verilmemeli – engellenmelidir.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Üreme Sağlığı
Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.

Açıklama metni için: DOĞURGANLIK TARTIŞMALARI KADINLARIN ÜREME HAKLARI…

https://www.hasuder.org/Duyurular/Detay/basin-bildirileri/dogurganlik-tartismalari-kadinlarin-ureme-haklari-korunarak-ele-alinmalidir/1afcac65-adac-1a9e-454f-3a12f9d4e032

Saygılarımızla.

Birlikte yaşayabiliriz

Prof. Dr. Çağatay Güler

31 Mayıs 2024, Cumhuriyet

Sokak köpekleri sorunu insan nedenli bir sorundur. Bu konunun çözümü kamu güvenliğini, hayvanların refahını (gönencini) ve toplum uyumunu sağlayan dengeli bir yaklaşım gerektirir. Merkezi bütçe kaynağı olmadan birilerine havale edilerek çözülemez. Bireysel önlemleri, toplumsal katılımı, uzun vadeli stratejileri (erimli yordamları) ve etkili kent planlamasını içeren çok yönlü bir yaklaşımla, sokak köpeklerinin varlığını insanca ve güvenli bir biçimde yönetmek olanaklıdır.

  • Köpek nüfusunun insanca denetimi, yakala-kısırlaştır-sal yöntemidir.

Salmanın amacı, uyum sağlamış olanların yerine bölgeyi yeni ve uyumsuz olanların doldurmasını önlemektir. Kamuoyu bilinçlendirilmelidir. Toplum bireyleri sokak köpekleriyle güvenli biçimde nasıl bir arada yaşayabilecekleri konusunda eğitilmelidir. Sokak köpeği topluluklarının izlenmesi ve yönetilmesinde toplumun katılımı koşuldur.

  • Sokak köpeklerini bireysel olarak beslememelidir,
  • bu davranış onları geri dönmeye özendirir ve insan gıda kaynaklarına bağımlı kılar.

Bir başıboş köpeğin saldırgan davranışlar sergilemesi durumunda yetkililer bilgilendirilmelidir. Sokak köpekleriyle ilgili bildirimlerde erişim kolaylaştırılmalı, hayvan denetim hizmetleri hızla yanıt verebilecek biçimde güçlendirilmelidir.

ÇÖZÜM YOLLARI

Sokak köpeği topluluklarını yönetmek ve izlemek için nüfusun yoğun olduğu bölgelerden uzakta, belirli besleme ve bakım alanları oluşturulmalıdır. Bu hayvanlar kuduz ve öbür hastalıklara karşı düzenli olarak aşılanmalı, hayvanlardan insanlara bulaşabilen hastalıkların yayılmasını önlemek için sağlık denetimleri yapılmalıdır.

Uzun erimli çözümlerin başında erkek ve dişi köpeklerin kısırlaştırılması gelmektedir. Bu uygulama becerisi veteriner hekim ve veteriner sağlık memurlarının eğitiminde daha ilk yıllarda kazandırılmalıdır. Büyük ölçekli kısırlaştırma kampanyalarında hayvan refahı (gönenci) kuruluşlarıyla işbirliği yapılmalıdır. Zorunlu kısırlaştırma ve mikroçip takma dahil olmak üzere sorumlu evcil hayvan sahipliğine yönelik politikalar geliştirilerek uygulanmalıdır.

Terk etme eylemi ve hayvanlara yönelik zulme karşı çıkarılmış yasalar tam olarak uygulanmalıdır. Sokak köpekleri için barınak ve esenlendirme (rehabilitasyon) merkezleri kurulmalıdır. Barınaklar ilkel toplama kampları durumuna getirilmemelidir. Belediyelere barınak kurdurup uygun eleman almaları kısıtlanırsa amacına ulaşmaz. Barınaklar ve kurtarma örgütleri aracılığıyla başıboş köpeklerin sahiplenilmesi özendirilmelidir. Sahiplenmeyi kolaylaştıracak özendirmeler getirilmelidir.

  • Hayvanlar yeni sahiplerine kısırlaştırılarak ve çipleri takılarak verilmelidir.

Evlerde aşılamayı sağlayacak gezici birimler erişim kolaylığı açısından önemlidir. Sahiplenilme şanslarını artırmak için bu hayvanlara eğitim ve davranış tedavisi (sağaltımı) sağlanmalıdır. İlgili meslek mensupları bu konuda bilgi ve beceri sahibi olarak mezun olmalıdır.

Çevre ve kent planlaması ve altyapı tasarımı genellikle ihmal edilmektedir.

Katı atık biriktirme yerleri sokak hayvanları için beslenme yeri olmamalıdır.

Katı atık yönetiminde bu durum göz önünde tutulmalıdır. Çöp kutularının erişim güvenliği ve belirlenmiş kentsel evcil hayvan alanları başıboş köpek denetimi göz önünde bulundurularak tasarlanmalıdır. Sokak köpeklerinin toplanmasını önlemek için sokaklar ve halka açık alanlar düzenli olarak temizlenmelidir. Sokak köpeklerinin yaygın olduğu alanlarda yeterli aydınlatma ve görünürlük sağlanmalıdır.

ZORUNLU ÖĞELER

  • Kayıt ve mikroçipleme: Yitirilmeleri veya başıboş kalmaları durumunda kimliklerinin belirlenmesini ve geri getirilmesini kolaylaştırmak için köpeklerin kayıt altına alınması ve mikroçip takılması koşuldur.
  • Kısırlaştırma programları: Sokak köpeği nüfusunu insanca denetlemek için gereklidir.
  • Aşılama gereksinimleri: Kuduz vb. hastalıkların önlenmesine yöneliktir.
  • Hayvan refahının (gönencinin) korunması: Başıboş köpekleri zulüm ve kötü işlemden korumaya ve onlara insanca davranılmasını sağlamaya yönelik hükümler gerekir.
  • Halkın eğitimi ve farkındalığı: Sorumlu evcil hayvan sahipliğini ve başıboş hayvanlara insanca davranılmasına yönelik halk eğitim kampanyalarını içermeli ya da desteklemelidir.
  • Terk etme cezaları: Bu uygulamayı caydırmak ve başıboş hayvan sayısını azaltmak için evcil hayvanların terk edilmesine yönelik yaptırımlar olmalıdır.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİNE KAYYIM ATANMASI SORUNU

Dostlar,
Sitemizde 01.12.2023’te yayımladığımız yazıyı, güncel koşulları gözeterek yineliyoruz. 23 Mayıs 2024 günü Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazımızı da ekliyoruz (kişisel görüşlerimizdir) : TTB Seçimleri. Meslektaşlarımızın sağduyusuna sunarız. 31.5.2024
================================

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM 
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X
 : @profsaltik

Haziran 2020’de TTB (Türk Tabipleri Birliği) Merkez organları seçimine giderken, Merkez Konseyi üyeleri, arasında şimdiki başkanın adını görünce elimizden geldiğince uyarılarda bulunduk.
Dr. Fincancı’nın Uğur Mumcu cinayetinde verdiği adli tıp raporlarının yarattığı ağır sonucu (cinayetin örtülmesi!), Av. Ceyhan Mumcu kaynaklarına dayanarak bir de biz açıkladık ve web sitemizde yazdık. Bu kişinin TTB yönetimine aday olamayacağını, olmaması gerektiğini anlatmaya çabaladık. Olmadı! 11 üye belirlenince bu kez, “hiç olmazsa Başkan seçmeyin”.. uyarılar yaptık. Oligarşik yapı öyle katıydı ki, söylenenler tersine etki yapıyordu.

İki yıl sonra 2022 seçimlerinde gene aday oldu Merkez Konseyine ve oylarının azalmasına karşın blok liste kazandı. 2. kez TTB Başkanı seçilmemesi için çabaladık ama, oligarşi daha da keskin, hatta tepkiseldi. Geçtiğimiz yıl, Mezopotamya haber ajansına bir demeç vererek, TSK’nın emperyalizmin maşası bölücü örgüte karşı yürüttüğü operasyonda, kendisine izletilen görüntülere dayanarak, kimyasal silah kullanılmış olabileceğini ima etti ancak kesin kararın yansız kuruluşların incelemesiyle verilebileceğini de (ihtiyat gereği??) ekledi. Kurgu tamamdı.
Bu demeç, istenen – beklenen olumsuz psikolojik etkiyi yarattı kamuoyunda bir ölçüde. Ardından birkaç ay tutuklu kaldı. Web sitemizde yazdığımız yazılarda, TTB’ye zarar vermemek için istifaya çağırdık, ama dinleyen kim! Konseyin öbür 10 üyesi de istifa çağrısı yap(A)madı.
***
2020 seçiminde, TTB Yüksek Onur Kuruluna, teknik biz uzmanlık kurulu olması nedeniyle aday olmak istedik. Bu görevi 1992-96 arasında 2 dönem yapmıştık. Hukuk, etik, hekimlik deneyimi ve birikimi isteyen bir teknik uzmanlık birimi idi bu kurul. Yüksek disiplin – onur kurulu işlevli idi bir bakıma. O tarihte hekimlikte 44. yılımızdaydık. Hukuk Fakültesini de bitirmiştik. Sağlık Hukuku alanında tezli master yaparak uzmanlaşmıştık. Mülkiye’den kamu yönetimi – siyaset bilimi diploması da almıştık. Bu donanımızla, söz konusu Yüksek Onur Kurulu’nda dosyaların çözümüne birikimimizle nesnel – bilimsel katkı vermek ve genç üyelerin yetişmesini desteklemek amacında idik.. Geçmişte hukukumuz olan, kimisi öğrencimiz, kimisi asistanımız.. olmuş meslektaşlarımız bile şaşılası bir “kenetlenme” (!?) içinde idiler. Bize yanıt bile vermiyorlardı! Çelik oligarşi “ille de bizden olacak” kararındaydı.
“Nuh” deniyor ama “peygamber” denmiyordu.

Yazında (literatürde) bu olgunun adı (haydi körü körüne inat demeyelim..),
İDEOLOJİK KÖRLÜK!
***
Hacettepe Tıp’tan bir sınıf arkadaşımız, bize acımış (!) olmalı ya da vicdanının isyanını bastıramamış olmalı ki, telefonla aradı ve sağ olsun kimi övgü sözlerinin ardından;

  • “… ama biz bir parti gibiyiz.. sen bizim partiden değilsin, bunu anlamalısın..” dedi!

Kördüğüm (!) çözülmüştü…
TTB’nin yakın geçmişe ilişkin bizim çektiğimiz çarpıcı fotoğraflarından biri böyle..
***
Dün (30 Kasım 2023), Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının ardından bize çok sayıda soru geldi. Konunun hukuksal ve öbür boyutlarına ilişkin. Salt teknik – hukuk boyutunu
gece yarısına doğru nesnellikle, hukuk terbiyemizle yanıtladık ve tweet + what’s up iletisi olarak bir miktar paylaştık. Şöyleydi :
***
Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi,
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyini görevden aldı

TTB’ye kayyım atanması konusunda bize gelen sorular (30.11.23) ve hukuksal yanıtlarımız

6023 sayılı yasa ek md. 2/2 uyarınca :
1. Bu karar kesin midir, hemen infaz edilir mi? İtiraz yolu var mıdır, varsa nereye itiraz yapılacak? İtiraz infazı durdurur mu?

2. Mahkeme, beş Tabip Odası Başkanını görevlendirdi bir ay içinde seçim yaptırmak üzere.
Ama görevden alınan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, “karar temyizde kesinleşene dek
görevimizin başındayız” diyor. Bu iddia mevzuatımız bakımından geçerli midir?
***
YANITLARIMIZ

1.Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı kesin değildir, İstinaf edilebilir. İstinaf yolu, 6100 s.
HMK 341. maddesinde belirtildiği gibi, BAM’ne (Bölge Adliye Mahkemesi) başvurarak açılabilir. Bu başvuru, kararın tebliğinden başlayarak 15 gün içinde yapılmalıdır.

İstinaf başvurusu, kararın infazını durdurmaz.

Ancak, istinaf eden taraf, kararın infazının durdurulması için BAM’ne başvurabilir.
Bu başvuru, kararın tebliğinden başlayarak 7 gün içinde yapılmalıdır.
BAM, infazın durdurulması istemini, kararın istinaf edilebilirliği, istinaf dilekçesinin usule uygunluğu ve istinaf eden tarafın zarar görmesi durumu gibi noktaları dikkate alarak
değerlendirir. BAM kararının temyiz edilebilirliği ayrıca değerlendirilmelidir.

2.Mahkemenin 6023 s. yasa gereği görevlendirdiği beş Tabip Odası Başkanının (Erzurum, Samsun, Malatya, Konya, Denizli), bir ay içinde seçim yapmaları yönündeki kararı, 6023 sayılı yasanın ek 2. maddesinin 2. fıkrasına dayanmaktadır. Bu Kurul, görevden alınan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin yerine geçici olarak atanan bir kayyım heyeti yetkisindedir.
Bu nedenle, görevden alınan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin, “karar temyizde kesinleşene dek görevlerinin başında oldukları” savı (iddiası), mevzuatımız bakımından geçerli
ve doğru değildir; daha çok psikolojik slogan niteliklidir.

Çünkü, 6023 sayılı yasanın ek 2. md./f. 3 uyarınca, görevden alınan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin, Türk Tabipleri Birliği’ni temsil etme yetkisi ve görevi, mahkeme kararıyla sona ermiştir. Düşük TTB Merkez Konseyi’nin yetkileri, bir ay içinde yeni Merkez Konseyi seçimi yaptırmaları koşulu ile 5 kişilik Oda başkanlarındadır.

Sevgi ve saygı ile. 30 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
***
Bu teknik hukuksal notu dün gece (30.11.23) paylaştık…

Mahkeme gerekçeli kararını en geç 15 gün içinde yazacak ve tebliğ edecektir. Tebliği izleyen bir hafta içinde “tedbir – yürütmeyi durdurma” istemiyle İstinafa (Bölge Adliye Mahkemesine) gidilebilir. Ancak İstinaf’ın bu istemi kabul edeceğini sanmıyoruz. Çünkü, beş Oda Başkanından oluşan atanmış Kayyım Kurulu, bir ay içinde Merkez Konseyi üyelerinin seçimini olağanüstü genel kurulla yapacak / yaptıracaktır; aynı delegelerle.

Şimdiki Merkez Konseyi üyelerinin (2+2, dört yılı tamamlayanlar dışında) aday olmasında biçimsel yasal engel yoktur ancak bunun dışında çok engel vardır ve asla inat edilmemelidir.

Düşürülen Konsey, bir, –haydi bunu İngilizce yazalım (!)– “Proxy Council” belirleyerek 2024 Haziran’ına dek “mola alabilir”. Bir ay içinde seçilecekler, eksik kalan süreyi tamamlayacaklar.
***
2024 Haziran’ında neler olur? Öngörmek çok zor.. Dileyelim, Türk hekimleri bu kez
kendi göbeklerini kendileri keserek, 3 onyıldır gangrenleşmiş bu sorunu çözerler!?

Öğrencisi – asistanı olmaktan onur ve gurur duyduğumuz kalpaksız kuvvayı milliyecilerden
Prof. Dr. Nusret Fişek‘in 3 Kasım 1990’da ölümünden sonra, TTB yönetimleri ulusalcı çizgiden giderek uzaklaştılar, uzaklaştılar,  uzaklaştılar…. buralara dek savruldular. Çok acı vericidir.

TTB üyesi 103 bini aşkın hekim, bu hazin tabloya kesinlikle duyarsız kalmayacaktır, kalmamalıdır. Artık vakti – saati gelip çatmıştır.

Sevgi, saygı, derin üzüntü ve kaygı ile.
01 Aralık 2023, Ankara

TTB Seçimleri

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı
(Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Dostlar
,

Ülkemizin saygın gazetesi, Cumhuriyetimizle yaşıt ve adaş, iki hafta önce 7 Mayıs’ta 100. yaşını kutladığımız Cumhuriyet gazetemizde biz de 19. köşe yazımızı yayınladık (23 Mayıs 2024). Şimdilik iki haftada bir yazıyoruz. Aralık “uzun” olduğundan, gündemi yakalamak kolay olmuyor.

İstanbul Tıp Fakültesi‘ni bitirdiğimiz 15 Haziran 1977’de ilk işimiz, Cağaloğlu’ndaki İstanbul Tabip Odasına gidip üye kaydımızı yaptırmak olmuştu. 6023 s. TTB Yasasına göre bu üyelik zorunluydu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası TTB yönetimi Ankara’ya taşındı ve yalnızca kamuda çalışan hekimlerin üyelik zorunluğu kaldırıldı. Asker hekimlere ise üyelik yasaklanmakla birlikte,
disiplin yaptırımı yetkisi tüm hekimler bakımından TTB’de kaldı.

İstanbul Tabip Odası’na Kayıt numaramız 35.582 idi. Türkiye nüfusu yaklaşık 42 milyon ile günümüz “resmi” nüfusunun yarısı dolayındaydı (yaklaşık 13 milyon düzensiz göçmenle yaklaşık 100 milyon!). Bizim 47 yıllık hekimlik kıdemi kazandığımız süreçte, Ülkemiz nüfusunun
ikiye katlandığını, hekim sayısının ise yaklaşık altı katına çıkarıldığını söyleyebiliriz.

Tüm Türkiye’deki Tabip Odalarının çatı – üst örgütü olan Türk Tabipleri Birliği-TTB de Cağaloğlu’nda aynı binada idi. TTB’nin yönetim organı Merkez Konseyi ve bu birimin başı,
Dr. Erdal Atabek idi. Dr. Atabek öncü-eylemci bir aydın hekimdi ve haftalık konferanslar düzenlerdi. Daha tıp öğrencisi iken o toplantılara katılır ve ülkemizin önemli sağlık sorunları, hekim örgütlülüğü vb. konularda bilgi edinirdik. Dr. Atabek demokrat ve önderdi. O’ndan çok şey öğrendik. Günümüzde 90 yaşını aşmasına karşın, hala pırıl pırıl bilinciyle Cumhuriyet gazetesinde köşe yazılarını sürdürerek aydın sorumluluğunun gereklerini yerine getiriyor.

Yıllar içinde TTB bize de bir okul oldu. Çalıştığımız yerlerde (İstanbul, Elazığ, Edirne, Ankara) Meslek örgütümüze destek verdik, Oda Yönetim Kurulu Üyeliği (2 dönem, 2+2, dört yıl),
Büyük Kongre temsilciliği (delegeliği, uzun yıllar), Yüksek Onur Kurulu Üyeliği (2 dönem, 2+2, dört yıl) yaptık, hep seçimle görev alarak. Meslek örgütümüzün eğitim, yayın, kurs, sertifika… pek çok programına destek olduk ve yararlandık. İşyeri Hekimliği kurslarında yıllarca eğiticilik yaptık.
Büyük Kongre (Genel Kurul) divan başkanlığı görevini üstlendik (1992).
……..
12 Eylül 1980’de TTB de kapatıldı bir süre, tüm partiler, sendikalar, DKÖ, meslek kuruluşları gibi.. Yeniden açılmasına öncülük edenlerden biri merhum Doç. Dr. Nevzat EREN idi (sonra Prof..). Ulaşabildiği hekimlere, yarım A4 boyutunda saman kağıda yazılmış ve “teksirle” çoğaltılmış (fotokopi makinesi yoktu!) iletiler yazmıştı. Her hekimden “3500” TL katkı istiyordu yeniden daire almak ve TTB’yi, önceki başkanı olduğu Ankara Tabip Odası’nı yeniden açmak üzere. Muayenehane hekimliği ile geçimimizi sağlamaya çalışıyorduk bir Halk Sağlığı Uzmanı olarak.. zorlanarak bu tutarın üç katını “havale” ettik.. O zaman internet bankacılığı vb. yok! Ya PTT havalesi ya da bankaya gidip havale!
…………
Geldik günümüze..
28-30 Haziran 2024’te Büyük Kongre 76. kez toplanacak, 1953’te kuruluştan bu yana. 3 liste oluşabilir.. ED-TTB / Etkin Demokratik TTB Kümesi (grubu) (1996’dan beri seçimleri kazanıyor?!), Çağdaş Hekimler ve İktidara yakın liste. AKP-MHP ikilisi yaşamın her alanını ele geçirmeye çabalıyor. Olmadı, Türkiye Barolar Birliği’nde-TBB olduğu gibi yasa ile bölüyor, yandaşlarını oluşturuyor, karşıtlarını zayıflatmaya çalışıyor. Bu dönem Tabip Odası seçimlerinde çok yüklendiler. Öte yandan, ED-TTB’ye karşı giderek yükselen bir karşıtlık oluştu. Çağdaş Hekimler de liste çıkarsa, aradan iktidar güdümlü – yandaşı liste sıyrılabilir. Ankara Mimarlar Odası seçimi son örneklerden. O yüzden zorunlu bir uzlaşı aranıyor ED-TTB ile Çağdaş Hekimler arasında. Görüşmeler ve çalışmalar sürüyor. Yazımızda anlattık..

Aşağıdaki köşe yazımız tümüyle kişisel görüşlerimiz olup, herhangi bir liste adına değil.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/ttb-secimleri-2209554
===========================

TTB Seçimleri…

Türk Tabipleri Birliği-TTB, 1953’te 6023 s. yasa ile kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. Öncü İstanbul ve Ankara Tabip Odaları 1929’lara tarihleniyor. Cumhuriyetimizin kurucuları Odaları teşvik ettiler. 1961 ve 1982 Anayasaları demokratik güvence sağladı bu gibi kurumlara (m.122 ve 135).

TTB, 28-30 Haziran 2024’te seçimli genel kurula gidiyor (76. Büyük Kongre). Ancak, yürütme organı Merkez Konseyi (MK) yargı kararı ile görevden alınmış durumda (30.11.2023).
Dosya İstinaf’ta ve MK bir tür “askıda-geçici görevde”. Bu tablo son derece üzücü ve onur kırıcı. 105 bin hekimin üye olduğu (tüm hekimlerin yarısı!) büyük ve köklü bir meslek örgütünün
tek yargıçlı bir asliye hukuk mahkemesince yürütme organının yetkisinin kaldırılması ve
bir ay içinde seçime zorlanması, 1982 Anayasası’nın 135. vd. maddeleri, uluslararası hukuk bağlamında ne ölçüde anayasal, demokratik ve meşru? Bu tartışılabilir.

Ancak, TTB-MK Başkanı hakkında açılan ciddi bir ceza davası var: TSK’nin terörle savaşta kimyasal silah kullandığını ima eden-suçlayan demeçle. Başkanın birkaç ay tutuklandığı
bu davada “silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçundan verilen 2 yıl 8 ay 15 gün
hapis cezası kararı İstinaf’ta onandı. Bu kişinin dosyası çok kabarık, internette çok sayıda
bilgi-belgeye erişilebilir. “Düzmece rapor uzmanı, Fincancı” başlıklı makale Cumhuriyet’te
yer aldı
(M. Kırıkkanat, 05.05.2024). Yazarın şu dizeleri çok önemli ve bildiğimiz ölçüde yalanlan(a)madı :

  • “… kamuoyu, Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı’yı TSK’nin PKK’ye karşı kimyasal silah kullandığı iftirasıyla tanıyor. Ama biz haberciler, bu kişiyi Av. Ceyhun Mumcu’nun iddiasına göre Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy’u aramızdan alan hain suikastların sanıklarını muayene bile etmeden yazdığı düzmece raporlarla koruyup cinayete azmettirenlerin ortaya çıkmasını engelleyen bir Cumhuriyet düşmanı diye biliyoruz…”

Fincancı TTB-MK Başkanlığı görevini bırakmadığı gibi, MK de kendisine sahip çıktı, sorumluluğu paylaştı. Nisan-Mayıs aylarında 65 Tabip Odası seçimli genel kurullarını yaptı. Belirlenen delegeler ve Oda başkanları Büyük Kongre’de iki yıllığına TTB’nin yeni üç organını seçecekler. Katılım son derece düşük oldu. AKP iktidarının TTB’yi ele geçirmek üzere ciddi yüklenmesine karşın. %30’lar ile %10 arasında katılım oldu. Bu oranlar demokratik temsil meşruluğunu sorgulatabilir. Ayrıca, 1996’dan bu yana, TTB yönetimine egemen olan bir grup (ED-TTB),
adeta kemikleşmiş biçimde Büyük Kongre Delegelerini, dolayısıyla iki yılda bir yapılan seçimleri kazanıyor!?

Müthiş bir oligarşik yapı hatta Çin Seddi benzetmesi abartılı olmaz. Örn. –kişiselleştirmeyelim ama somut olsun-; son 2 dönemde bizim Yüksek Onur Kuruluna adaylığımız engellendi. Bu Kurul disiplin dosyalarını inceliyor. Bizim 47+ yıl hekimlik deneyimimiz, Hukuk Fakültesi mezunu ve Sağlık Hukuku tezli yüksek lisansımız ve Mülkiye (Kamu Yönetimi) mezunu olmamız… bile
bu Kurula aday olmamıza yetmedi(!?) Oysa bu görevi biz 1992-96 arasında iki dönem yapmıştık. Tüm ereğimiz, bu birikimle Kurula katkı vermek, yeni üyelerin iyi yetişmesine çalışmak, daha adil kararlar idi, olmadı! ED-TTB’den, TTB-MK başkanlığı da yapmış Hacettepe Tıp sınıf arkadaşımız,
4 yıl önce bizi arayarak,

  • “….donanımına diyecek yok ama sen bizim partiden değilsin..” demişti!

Son derece katı bir oligarşik tutum ve ideolojik körlük, her türlü yaraşırlığı (liyakati) ayaklar altına alabiliyordu.

TTB bu mu?
Bu böyle gitmez, gitmemeli!

Ankara’dan öncülerin başlattığı bir ÇAĞDAŞ HEKİMLER girişimi yola koyuldu.

  • Meslek örgütümüzün düştüğü utandırıcı perişanlığa mutlaka, bu seçimde son verilmeli.

Tüm hekimlere ve kamuoyuna, siyaset kurumuna.. çağrı yapılacak metinler hazırlanıyor, hazırlandı, paylaşıldı.

Temel ilkeler belli                    :

  • Öncelikle, günümüzde çağ dışı olan etnik kimlik siyaseti kesinlikle terk edilecek.
  • Tüm hekimler eşit-onurlu işlem görecek ve kucaklanacak, TTB tarafından desteklenecek.
  • Hekimlerin” ve “sağlık ortamının” son derece ciddi-ağır sorunları var.
    Bu ikili birbirine seçenek olmadığı gibi ayrılamaz da!
  • Genç hekimlerin Tabip Odası üyeliği teşvik edilecek, hekim – sağlık sendikaları ve DKÖ ile dayanışma sergilenecek.
  • Bizlere “giderlerse gitsinler” dendiği, her gün türlü şiddet gördüğümüz ve geçinemediğimiz koşullarda, Sağlık Bakanının hepimizi “para sayan el hareketi” ile kendince damgalamasını kınayan.. kapsamlı savaşım verilecek.
  • Bağımsız, bilimsel ve profesyonel TTB amaç!

Demokratik-laik, sosyal hukuk devleti olarak, tüm yurttaşların anayasal eşitliği (m.66) temelinde özgür, çatışmasız, barış içinde, mutlu ve umutlu, coşkulu, kalkınmış ve
güçlü bir Türkiye’nin, bugün ve gelecek kaygısı duymadan hastalarımızın ve
halkın sağlığı için çalışan onurlu-bilge hekimleri olma kararlılığıyla!

==================
Yazımızın pdf biçimi : 19. TTB Seçimleri, 23.5.24

Randevu krizinden gece polikliniklerine

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan

Güncel 24.05.2024 BİRGÜN

     google-news

Bozuk sağlık sisteminden kaynaklı sorunları akıl dışı yöntemlerle çözme telaşı bitmiyor.
Arada ezilen de hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız ve ihtiyacı olan sağlık hizmetini alamayan yurttaşlarımız oluyor.

Sağlıkta kötü gidişin en belirgin göstergelerinden biri hastanelerden randevu alınamaması.
Hani “hastanelerde kuyruk dönemi bitti” deniyor ya, işin aslı yurttaşlar telefon ve bilgisayar başında randevu için günlerce, haftalarca uğraştıklarından hastaneye gelemiyorlar.
Hatırlarsınız, Sağlık Bakanlığı randevulardaki sıkıntının sorumluluğunu yurttaşlara yüklemişti. Öyle ya randevu alanların yüzde 30’u randevusuna gelmiyordu; devlet,
randevusuna uyan vatandaşını severdi, o halde bu konuya el atılmalıydı.

ONAYLI RANDEVU DÖNEMİ

Geçtiğimiz hafta başlayan uygulamayla Hastanelerden aldığınız randevuyu bir gün öncesinde saat 20’ye kadar Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nden (MHRS) onaylamanız gerekiyor. Onaylamazsanız randevunuz iptal oluyor. Onaylayıp gitmezseniz, 15 gün o branştan randevu alamıyorsunuz. Sağlık Bakanı, bir haftalık değerlendirmesinde randevuya sadakatın arttığını bildirdi, ancak rakam vermedi.

Sorunlar mı? Tabii ki yaşanmaya başladı. Bir gün önce randevusuna onay ver(e)meyen hastalar ertesi gün hastaneye geldiklerinde randevularının iptal olduğunu öğrendiler, randevusuz muayene olmaya çalıştılar, olamazsa da çalışanlarla tartıştılar. Olan yine hekimlere oldu,
iş yükleri katlandı. Hastane idareleri bu tür durumların çözümü için hekimlerden
“tolerans göstermelerini” istedi.

Peki gerçekten hastanelerdeki talep patlamasının, kalabalıkların, beş dakikada muayenelerin, tıklım tıklım acil servislerin sorumlusu randevusuna gelmeyen yurttaşlar olabilir mi?
Sağlık Bakanı’nın MHRS randevu ve günlük muayene sayılarına dair verdiği son veriler
2024 bütçe sunumuna ait. Buna göre günde 1,2 milyon randevu veriliyor, ancak bunun çok üzerinde 1,5 milyon randevusuz muayene yapılıyor. Yani MHRS randevularının çok üzerinde randevusuz hasta zaten bakılıyor. Hastaneler, randevusuna gelmeyen hastaların yerine randevusuz hastalar alıyorlar, hekimlerin boş vakitleri yok. Bakanlık, sürekli gelen şikayetler nedeniyle daha çok randevu verip “durumu kurtarmak” istiyor. Ancak olmuyor,
çünkü mevzunun temelinde sevk zincirinin olmadığı, insanların hastane hastane dolaştığı hastalıklı sağlık sistemi yatıyor.

24 SAAT POLİKLİNİK BAŞLIYOR

Hastaların muayene olamama krizine bulunan bir diğer dâhiyane çözüm de “acil yeşil alan branş poliklinikleri”. Bu fiyakalı isim bir biçimde yedi gün 24 saat rutin poliklinik muayenesi anlamına geliyor. Geçtiğimiz ay Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nde 7/24 uzman polikliniği uygulaması getirileceği haberlerini hastane idaresi yalanlamış ve şu açıklamayı yapmıştı:

“Sosyal medya platformlarında yer alan, hastanemizde 7/24 uzman hekim poliklinik uygulamaları iddiaları asılsızdır. İhtiyaç duyulan branşlarda ve sürelerde mevzuat çerçevesinde uygulama yapılmaktadır.”

Ancak hastane idaresinin tam da bu çerçevede hazırlık yaptığı geçen hafta birimlere gönderilen resmi yazıyla netlik kazandı. Meseleyi özetlemeye çalışayım:

Türkiye’de acil servislerin büyük oranda acil olmayan hastalarca dolu olduğu biliniyor.
Bu hastaların geri çevrilmeyip muayene edilmeleri için “yeşil alan poliklinikleri” icat edildi.
Yeşil alanda görülen hastaların önemli bölümü, takip eden günlerde branş polikliniklerine yönlendiriliyor. Yani sorun orada çözülmüyor, öteleniyor, hastanın randevu alıp ilgili branşa gitmesi gerekiyor. Şimdi Bilkent Şehir Hastanesi şöyle demiş oluyor:

Biz iç hastalıkları, genel cerrahi, ortopedi, enfeksiyon hastalıkları, aile hekimliği, beyin cerrahisi, üroloji, göğüs hastalıkları ve nöroloji branşlarında “acil yeşil alan branş polikliniği” adında kuracağımız birimlerde 7/24 uzman hekim bulunduracağız, acile başvuran poliklinik hastalarını buralara yönlendirin.

Hastane, ihtiyaca göre bu branşlarda değişikliğe gidilebileceğini de bildiriyor. Yazıda can alıcı bir nokta da performans göstergeleri üzerine. Hekimlere bir anlamda, “bu süreçteki olumsuzluklar alacağınız parayı da kötü etkiler” deniyor. Uygulamanın zamanla diğer hastanelere yaygınlaştırılmak istendiği anlaşılıyor.

Bu durumda neler olabilir? Örneğin 15 yıllık şeker hastası rutin kontrolü için gece 3’te dahiliyeciye uğrayabilir, 10 yıllık prostat hastası gece 2’de muayeneye gelebilir, 30 yıllık epilepsi hastası altı aydır gel(e)mediği kontrolü için sabaha karşı 5’de nöroloğun kapısını çalabilir.
Bunun bilimle, sağlık hizmetlerinin gereği ile ilişkisi yok. Bu şekilde nitelikli sağlık hizmeti verileceğini söylemek de olanaksız. Sağlıkta gelinen noktanın akıl dışılığını, popülizmi gösteriyor.

Ne pahasına?
Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının tükenmesi, sağlığını kaybetmesi, şiddete uğraması,
halkın da nitelikli sağlık hizmeti yerine göz boyamalara razı olması.
Biz ısrarla bu uygulamaların çözüm olmayacağını, bilim ve aklın gereği bir sağlık sistemi kurulmadıkça sıkıntıların süreceğini anlatacağız, doğruyu göstereceğiz.

Principles of Health Care Management

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 13th May 2024, we conducted a 2 hour lecture on zoom for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a title / topic of

Health Care Management : Principles

Here are the 71 power point slides having a rich and up to date content.. (PDF 8 MB)

Healthcare Management : Principles

Here are some remarks for rapid review..

  • In conclusion: Today’s lecture has provided us with a foundational understanding of the principles of healthcare management.
  • We have explored the multifaceted role of healthcare managers and the competencies required to navigate the complex healthcare environment effectively.
  • We’ve delved into the importance of leadership, strategic planning, and the ethical and legal responsibilities that come with managing healthcare organizations.
  • We’ve also recognized the critical role of financial acumen in ensuring the sustainability of healthcare services and the necessity of continuous quality improvement to enhance patient care.
  • As we move forward, let us carry the knowledge and skills we’ve acquired today into our future roles as healthcare professionals.
  • Remember, the principles of healthcare management are not just theoretical concepts but practical tools that will empower us to make a meaningful impact on the lives of those we serve.
  • Let’s commit to lifelong learning (LLL!) and self-improvement, for it is through dedication and perseverance that we will lead the way in advancing healthcare for all.
  • Thank you for your engagement and thoughtful participation.
  • May you all become the healthcare leaders our world needs.
  • This conclusion emphasizes the key points discussed during the lecture and encourages students to apply their knowledge practically.
  • It also reinforces the importance of ongoing professional development in the field of healthcare management.

With respect and love. 19th May 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, LLM, BSc
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
LLM in Health Law
BSc in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X @profsaltik

Food & Water Hygiene and Sampling Techniques

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 9th May 2024, we conducted a 2 hours lecture for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a title / topic of

Food & Water Hygiene and Sampling Techniques

Here are the 74 power point slides having a rich and up to date content. (PDF 8 MB)

Food & Water Hygiene and Sampling Techniques

Brief notes for rapid review                                   :

  • The global food system is broken!
  • ´Millions of people aren’t getting enough to eat, and millions of others are eating too much
    of the wrong foods. 
  • ´Many families can’t afford enough ‘nutrient rich foods’ like fresh fruit and vegetables, beans, meat and milk, while foods and drinks high in fat, sugar and salt are cheap and readily available.
  • ´Undernutrition and overweight are now problems affecting people within the same communities at the same time period.
  • 8.9 %of the world’s population are undernourished
  • This means they have a caloric intake below minimum energy requirements.
  • 663 million people globally are undernourished.
  • 22% of children younger than five are ‘stunted’
  • They are significantly shorter than the average for their age, as a consequence of
    poor nutrition or repeated infection.
  • 9% of the world population – around 697 million people – are severely food insecure.
  • One-in-four people globally – 1.9 billion – are moderately or severely food insecure.

We wish maximum benefit for all..

With respect and love. 18th May 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
LLM Health Law, BSc in Political Sciences & Public Administ.
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X @profsaltik

FOOD & WATER SAFETY

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 29th April 2024, we conducted a 2 hours lecture for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a title / topic of

FOOD & WATER SAFETY

Here are the 59 power point slides having a rich and up to date content. (PDF 8,5 MB)

 

Food and Water Safety

Brief notes for rapid review                      :

  • Food is vulnerable to contamination by chemicals, heavy metals, bacteria, parasites, and fungi, posing threats to human and animal health.
  • Analytical methods encompassing microbiological,chemical, physical, immunological, and sensory analyses control this contamination.
  • Before analysis, representative sampling is crucial to assess the overall safety
    of food batches.
  • Timely sampling is essential to minimize the interval between collection and analysis. 
  • Microneedles, micron-sized needles integrated into patches, offer a distinct advantage
    over conventional methods.
  • They enable non-destructive and minimally invasive sampling with precision and expedited field sampling,allowing for the rapid collection of multiple samples.
  • This capability enhances the efficiency of analyzing numerous food contaminants quickly.
  • Microneedle-assisted tools for detecting chemical and biological contaminants in food, significantly improving the speed and efficiency of current analytical methods.

We wish maximum benefit for all..

With respect and love. 18th May 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
LLM Health Law, BSc in Political Sciences & Public Administ.
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X @profsaltik

Meltem TV Programımız : AŞI KARŞITLIĞI..

Dostlar,

Dün, 15 Mayıs 2024 Çarşamba günü, saat 14:30 dolayında Meltem TV‘de Sn. Gülgûn Feyman‘ın konuğu olduk. Konumuz, aşağıdaki duyuruda da görüleceği üzere AŞI KARŞITLIĞI idi.

Yaklaşık 22 dk. sayın programcının sorularını yanıtladık.. Öncelikle şunu vurguladık :

  • DSÖ’ye göre aşı kararsızlığı, küresel sağlığı tehdit eden 10 tehlikeden biri!

– Birçok bulaşıcı hastalığı (enfeksiyon hastalığını) önlemede aşılamanın önemini vurguladık.
– Aşılama ile her yıl ortalama 2-3 milyon ölümün önlendiğini ve bütün dünyada aşı kapsayıcılığı en yüksek olursa, 1.5 milyon ölümün daha engellenebileceğini belirttik.
– Çocukların aşılanması azalırsa, toplumun da bulaşa açık duruma geleceğinin altını çizdik.
– Aşı kararsızlığının – çekincesinin nedenleri arasında
– aşının gerekli görülmemesi,
– aşının yeterli üretilememesi
aşıya güvensizlik.. temel nedenlerdir diye açıkladık.
Aşı çekincesinin – kararsızlığının önlenmesinde hekimlerin ikna edici kilit rolüne değindik.
Ek olarak politikacı ve yasakoyucunun da aşının gerekliliği konusunda ikna edilmesi gerektiğini anlattık.
– Son yıllarda aşı kararsızlığı ve aşı reddi olgularının artmaya başladığına dikkat çektik..
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre Türkiye aşıya güven konusunda ortalarda yer almakta ancak aşının güvenli olmadığını düşünenlerin oranı giderek artmakta.
– Aşıya karşı tutumda özellikle kararsızlık yaşayan ve pasif kabullenme gösterenlere dönük eğitici programlar geliştirilmesi gerektiğini aktardık.
– Türkiye’de aşıya güvenin azalmasında nedenlerden birinin de medya olduğunun altını çizdik.
– İnternetin yaygınlaşması, bilimden uzaklaşma, medyanın olumsuz etkisi, sosyal medyada aşı karşıtlığının artışı ve komplo kuramları bu tabloya yol açan başlıca nedenler.
– Aşıların maliyeti yüksek değil!

Türkiye’de aşı uygulaması durdurulursa her yıl yaklaşık üç milyon
aşıyla korunulabilen bulaşıcı hastalık ve yaklaşık
14 bin fazladan ölüm olacağı
nın kestirildiğini aktardık.

Tam aşısızlık anne eğitiminin yetersiz ve ailenin yoksul olması durumunda daha da artıyor!

Dünya genelinde aşıya güven %79 düzeyinde. %11 kararsız, %10 dolayında da karşıt olan bir kitle kestiriliyor. Öte yandan, aşıyla korunulabilen bulaşıcı hastalıklarda hedef kitlenin – duyarlı kesimin en az %80-85 aşılanması (Kızamık’ta %95!) gerekli.

Aşılara güvenelim!..
Aşılar, bilim dünyasının insanlığa çok değerli armağanlarıdır.
İlaçlardan daha güvenilir biyolojik ürünlerdir.

Örneğin korkunç hastalık Çiçek‘i yaygın aşılama ile 1978’de yeryüzünden sildi insanlık.
Sırada çocuk felci ve kızamık var.

  • HPV aşıları rahim ağzı kanserinden koruyor.
  • HBV karaciğer kanserinden koruyor..
  • Başkaca kanser türlerine karşı aşı geliştirilmesi çabaları sürüyor.

Aşı karşıtlığı bireysel bir seçim olamaz! Üstelik bilimsel değil!
Aşılanmayarak bulaşıcı hastalığa yakalanmak ve başta yakın çevremizdekiler olmak üzere, başkalarının yaşamını tehlikeye sokmak bir hak değildir.

Anayasamızın ilgili bölümü aşağıda :

Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Madde 12 – …… Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı
ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.

Programı izlemek için lütfen tıklayınız.. 22. dakikadan başlıyor.. 44. dakikaya dek..

https://youtu.be/75q0vsNrycQ

https://www.youtube.com/watch?v=75q0vsNrycQ

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle.
Aşılar, çok değerli koruyucu hekimlik – halk sağlığı araçlarıdır ve yoksul, az eğitimli kesimlere herkesten daha çok gereklidir.

Sn. Feyman ve Meltem TV‘ye sorumlu yayın anlayışı ve bize fırsat verdikleri için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 16 Mayıs 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Anneler ve Çocukları

Dr. Ömer DÖNDERİCİ
İç Hastalıkları ve Gastro-Enteroloji Uzm.
Mayıs 11, 2024
https://drodonderici.blogspot.com/2024/05/anneler-ve-cocuklar.html

Dostlar,
Liseden sınıf arkadaşım, seçkin meslektaşım Dr. Dönderici’nin çok başarılı yazısını sunalım. Giriş ve …. atlayarak sonuç.. Tümü için erişke üstte.
Okunmasını ısrarla önerir, kendisini içtenlikle kutlarım. Dr. A. Saltık

Çocuklar Zekâlarını Annelerinden mi Alır?

Dünya genelinde de öyle midir, bilmiyorum. Ama ülkemizde hemen herkesin zekâ konusunda özgüveni yerindedir.  Dahası çoğu ebeveyn, çocuklarının da hayli zeki olduğu kanısındadır. Derslerdeki başarısızlık, çocuğun çalışmamasına ve haylazlığına bağlanır.

Çalışmalar, zekânın yetiştirme ve eğitimden çok kalıtımla belirlendiğini gösteriyor. “Doğa mı, yetiştirme mi önemli?” sorusuna yanıt bulmanın gözde araştırma yöntemi olan tek yumurta ikizlerinde yapılan bir araştırma zekâda kalıtımın payını %70 bulmuş.

Bu yüzden ebeveynler arasında, sıklıkla, çocuklarının ‘yüksek zekâsını’ kimden aldığı konusunda tatlı bir atışma yaşanır.

Medyayı takip eden (ve onlarla etkileşen) birçok anne, “bilimin çocuğun zekâsını annesinden aldığını saptadığını” gururla dile getirir.

Haksız sayılmazlar! Gerçekten de doksanlı yıllarda yayımlanan ve 12.686 çocuk ve ergeni kapsayan böyle bir çalışma vardır: Bu yayında çocuğun zekâsına ilişkin farklı parametrelerden, en çok annesinin zekâsıyla uyumlu olduğu bildirilmişti. Ebeveynler arasındaki bu fark “babanın zekâ genini taşıyan yalnızca bir X kromozomu varken, annenin iki X kromozomuna sahip olmasına” ve “babanın bilişsel genlerinin anne tarafından susturulmasına” yorulmuştu.

İlginç bir biçimde, çalışma neredeyse tüm dünya gazete ve dergilerinde haberleştirildi. Böylelikle, anneler, -söz ettiğim atışmada- babalara karşı kullanabilecekleri güçlü bir dayanağa kavuşmuş oldular. Bundan böyle, “çocuğun zekâsını annesinden aldığı”, dünya çapında tüm annelerin övünçle paylaştığı bir söyleme dönüştü.

***

……………………
……………..

***
Özet ve Sonuç

Anne ve babanın yavruya genetik kod katkısı büyük ölçüde eşittir. Bu yüzden, ‘zekâ geni’ diye bir tek gen olmadığı gibi, -söz konusu genlerse- zekâ için taraflardan her hangi birinin diğerine bir üstünlüğü yoktur.

Ama konu bir yavru inşası, bir varlık olarak çocuğun biçimlendirilmesi ise, annenin, babaya kıyasla çok daha önde olduğuna şüphe yoktur:

Anne cinsel şölene devasa bir çeyizle gelir ve (hangisinin başlatıcı olduğunu söylemenin zor olduğu) gen-çevre etkileşiminde, ilk çevre büyük ölçüde anneye aittir.  En azından anne karnındaki 9 ay boyunca da ‘çevre’ annenindir.

Devasa çeyizin bir başka unsuru olarak, enerji fırını ve metabolik dönüştürücü işlevleri nedeniyle sağlık için yaşamsal önemdeki mitokondriler yavruya annelerince sağlanır.

Farklı organ ve farklı hücrelerde hangi genlerin susturulup, hangilerinin konuşturulacağı kararı hayatın başlarında, anne karnında verildiğinden, annenin bu karara (yani epigenetik programlamaya) daha fazla müdahil olması kaçınılmazdır.

Son yıllarda sağlığa etkileri çokça tartışılan (başta bağırsaklarımızdakiler) mikrobiyata, büyük ölçüde anneler tarafından şekillendirilir. Bunda aslan payı vajinal yoldan doğum ve emzirmenindir.

Bebeğin doğuşta –mikroplara karşı- yeterince olgunlaşmamış bağışıklık sistemi zafiyeti, annenin plasentasından ve sütüyle aktardıklarıyla telafi edilir.

İnsanda –diğer canlılara kıyasla- çok daha fazla önem taşıyan ‘bakım ve yetiştirme’ konusunda, (asimetri giderek azalsa da) anneler daha önde olmayı sürdürmektedir.

Bir çocuğun biyolojik annesi %100 kesindir. Ama babanın, biyolojik baba olmama ihtimali vardır!

***

Sonuç olarak bir yavru inşasına annenin katkısı babınkinden çok daha fazladır. Ebeveynler, çocukları için –illa- “benim eserim!” iddiasında bulunacaklarsa, bunu söylemeye annelerin hakkı babalardan daha fazladır.

Ancak bu katkılar olumlu olabileceği gibi, olumsuz da olabilir. Bu sebeplen çocuğu bir ömür boyu etkileyecek –bedensel, ruhsal, sosyal- sağlığına ve yaşam seyrine daha fazla tesir, annelere –babalara kıyasla- çok daha büyük bir sorumluluk yükler.

Neyse ki çoğu anne bu ağır yükü, yüksünmeden üstlenir ve kendilerine şükran duyulmayı fazlasıyla hak eder.

Artık aramızda olmayan sevgili annem başta olmak üzere, tüm fedakâr annelerin önünde saygıyla eğiliyorum.