Kategori arşivi: Hekim Saltık

“1924 – 2024 : Cumhuriyet Anayasacılığı”

Dostlar,

20 Nisan 2024 günü, ANAYASA-DER (Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği) olarak sanal ortamda çevrim içi oturum düzenledik.

20 Nisan 1924 Anayasasının 100. yılı idi.

Konu,  1924 – 2024 : Cumhuriyet Anayasacılığı idi.

Oturuma, Dernek Başkanı Sn. Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu da katıldı ve sunum yaptı.

Program ekteki gibiydi.

Biz de Derneğin üyesi olarak katılımcı ve konuşmacıydık. (20 dk.)
Konumuz “Türk Anayasacılığında Sağlık Hakkı : 1924-2024” idi.

20 Nisan 2024 Toplantı Programı

Sunumlar, bizim önerimizle makaleye dönüştürülecek ve kitaplaştırılacak.

Şimdilik bizim sunumumuzun özetini paylaşalım :
***
Özet
Türkiye’de Anayasalı devlet olma 1876’ya tarihli. 1909’da 2. Meşrutiyet ile ilk anayasa yenilendi. Osmanlı Devletinin dağılmasından sonra 1921’de 3. Anayasa ve 1924’te 4. Anayasaya sahip olduk. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 2023’te ilk yüz yılını doldurdu, Türk Anayasacılığı da 20 Nisan 2024’te. 1924 Anayasasında sağlık hakkı kavramı yer almadı, küresel birikim de elverişli değildi. Birkaç değişiklikle 36 yıl yürürlükte kaldı ve laikleşme, demokratikleşme, hukuk devletine erişme, egemenliğin ulusa evrilen Anadolu halkınca kullanılması aşamalarına Atatürk Türkiye’sinde beşiklik etti. 27 Mayıs 1960 devrimiyle, yeryüzünün en özgürlükçü anayasalarından biri olan 1961 Anayasası’na sahip olduk. 49. madde konut hakkı ile birlikte yurttaşa sağlık hakkı tanıdı, devlete de ödev olarak verildi. 224 sayılı yasa ile sağlık hizmetleri sosyalleştirildi. 12 Mart 1971 darbesi ile 35 maddesi geriye doğru değiştirildi, 12 Eylül 1980 darbesi ile yürürlükten kaldırıldı. 1982 Anayasası 56. maddesinde sağlık hakkını çevre hakkı ile iç içe düzenledi. Küreselleşme baskıları ile sağlık hizmetleri özelleştirilmeye, kamu geri çekilmeye başlandı. “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında Dünya Bankası – IMF dayatması uygulamaya kondu. Zorunlu genel sağlık sigortasına geçilerek, prim = ek vergi ile sağlık güvencesi kondu. Sosyal güvenlik kurumları tek çatıya alındı, SGK giderek karşıladığı sağlık hizmeti ve mallarını kıstı ve çok onur kırıcı biçimde tamamlayıcı özel sigorta dayatıldı. 2017 sonrası “tek adam despotizmi”ne ve anayasasızlaştırma fetretine savrulduk. Venedik Komisyonu hukuk yolu ile demokratikleşme çabası içinde ama Türkiye, AİHS-AİHM kararlarını yerine getirmiyor. “Askıda anayasa” karanlığından Türkiye hızla çıkmalı. Sağlık, doğuşta kazanılan temel insan hakkıdır ve herkes erişebilmelidir. Öncelik koruyucu sağlık hizmetlerine, sağlıklı – güvenli yaşama verilmeli. Küresel dayanışma-işbirliği zorunlu!
Anahtar sözcükler : Sağlık Hakkı, Türk Anayasacılığı, 1924 Anayasasında sağlık,
1961 Anayasasında sağlık hakkı, 1982 Anayasasında sağlık hakkı, Küreselleşme ve sağlık hakkı

Abstract
Constitutional statehood in Turkiye dates back to 1876. The first constitution was renewed with the 2nd Constitutional Monarchy in 1909. After the dissolution of the Ottoman Empire, we had the 3rd Constitution in 1921 and the 4th Constitution in 1924. The Republic of Turkiye completed its first hundred years on October 29, 2023, and Turkish Constitutionalism on April 20, 2024. The concept of the right to health was not included in the 1924 Constitution, due to  global accumulation was not favorable. It remained in force for 36 years with a few changes and was the cradle of the stages of secularization, democratization, evolution into a state of law, and the use of sovereignty by the Anatolian people, who evolved into a nation, in Ataturk‘s Turkiye. With the revolution of May 27, 1960, the 1961 Constitution, one of the most liberal constitutions in the world, was reached. Article 49, along with the right to housing, gave citizens the right to health and defined it to the state as a duty. Health services were socialized with Law No. 224. 35 articles were amended retroactively with the military coup of 12 March 1971, and was abolished with the another military coup of 12 September 1980. The 1982 Constitution regulated the right to health intertwined with the right to the environment in Article 56. With the pressures of globalization, health services began to be privatized and the public sector began to withdraw. The World Bank – IMF imposition was put into practice under the name of “Transformation in Health“. By switching to compulsory universal health insurance, health insurance was introduced with premium = additional tax. Social security institutions were brought under a single roof, and supplementary private insurance was imposed in a very degrading and restrictive manner on the health services and goods covered by SGK. After 2017, we were thrown into “one-man despotism” and the interregnum of deconstitutionalization. The Venice Commission is trying to democratize through law, but Turkiye does not fulfill the ECHR-ECHR decisions. Türkiye must quickly emerge from the darkness of “suspended constitution”. Health is a fundamental human right acquired at birth and everyone should have access to it. Priority should be given to preventive health services and a healthy and safe life. Global solidarity-cooperation is mandatory!
Keywords : Right to health, Turkish Constituonalism, Health in the 1924 Constitution, Health to right in the 1961 Constitution, Health to right in the 1982 Constitution, Globalisation & health

Ülkemizin bir an önce parlamenter demokrasiye dönmesi ve
tek adam despotizmi karanlık döneminin sona ermesini diliyoruz.

Ülkemizin, taa 1808 Sened-i İttifak‘a dek götürülebilecek demokratikleşme – anayasal rejim olma çabası 200 yılı geçiyor.

Bu ciddi ve çok değerli birikim, AKP=RTE/MHP fetreti ile asla heder edilmemelidir.

Ülkemizin bu gerici kuşatmayı yaracak güç ve birikime sahip olduğu kanısındayız.

Anayasa hukukçuları da siperlere.. hem de ön önlerde..

Sevgi ve saygı ile. 21 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Nilgül DOĞAN’dan uyarı : DEVLET CİNAYET İŞLİYOR!

Çetin Doğan'ın eşi Nilgül Doğan: 'Son 45 günlük süreçte sağlığı tamamıyla bozuldu'

Sayın Nilgül Doğan’ın kamuoyuna çağrısı ve uyarısı

(AS: Bizim kapsamlı hukuksal irdelememiz yazının altındadır..)

Bu dosyanın PDF biçimi : Nilgül DOĞAN’ın çağrısı ve Dr. Ahmet SALTIK’ın hukuksal irdelemesi

84 yaşındaki eşim Çetin Doğan’ın yaşam hakkının temini için, ayrımcı bir muameleye maruz
bırakılmadan, kendisiyle aynı durumda olan kişilere tanınan, ancak kendisi için bir senedir
bekletilen Anayasal sürecin (m.104/16, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile cezanın
kaldırılması) tamamlanmasını talep etmek amacıyla aşağıdaki açıklamayı kamuoyunun bilgisine
ve takdirine sunuyorum.

Eşimin hayati risk teşkil eden sürekli hastalık hali ve kocama durumu tam bir sene önceki (5
Nisan 2023 tarihli) Adli Tıp Kurumu raporu başta olmak üzere çok sayıda resmi ve hususi rapor
ile tespit edilmiştir. Buna rağmen, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere devletin ilgili
kurumlarının (Adalet Bakanlığı, Kamu Denetçiliği Kurumu) ve Anayasa Mahkemesi’nin bilgisi
dahilinde eşim, her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşmaktadır. Devletin bu kurum ve
kuruluşları nezdinde Çetin’in Anayasal haklarının tecellisi için yaptığımız başvurularımıza,
Çetin’in sağlık durumunun aciliyetine rağmen maalesef bugüne kadar nihai bir karar verilmiş
değildir.

Daha önce kamuoyuyla paylaştığım üzere, eşim Çetin Doğan, İzmir F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumu’nda 29 Şubat 2024 tarihini 1 Mart 2024’e bağlayan gece ölümden dönmüştür. Tek
başına tutulduğu hücresinde aşırı yüksek tansiyon kaynaklı bilinç kaybı yaşamadan almayı
başarabildiği dilaltı hapları sayesinde acil çağrı butonuna ulaşabilmiş, akabinde cezaevi yetkilileri
tarafından hastaneye ulaştırılması tam üç saat sürmüştür. Sürekli bir doktorun ve ambülansın
dahi bulunmadığı cezaevinde kronik ve yaşamsal risk teşkil eden hastalıkları olan 84 yaşındaki
bir kişinin yaşam hakkını teminat altına alacak sağlık koşulları kesinlikle mevcut değildir.
Çetin’in acil olarak hastaneye kaldırılmasından ancak iki gün sonra (4 Mart 2024 günü) ceza infaz
kurumu yetkilerinin telefonuyla durumdan haberdar edildim. Eşime sürekli bir refakatçi
gerektiğinin savcılık tarafından onaylanmasıyla, bir ayı aşkın süredir eşimin tedavi gördüğü
hastanede kendisinin günlük bakım ve ihtiyaçlarına yardımcı olmaktayım. Bugün tamamen
tesadüf eseri hayatta olan eşimin tek başına hayatını idame ettiremeyecek durumda olduğu
açıkça ortadadır.

Kardiyoloji servisinde eşime yapılan ilk müdahale sonrasında safra kesesinde bulunduğu bir kez
daha tespit edilen çok sayıdaki taşlardan birisinin vücudunda yaşamsal risk oluşturacak şekilde
tıkanma yarattığı belirlenmiş, 4 Mart 2024 tarihinde yapılan bir operasyon ile taş alınarak, safra
kesesine stent takılmıştır. Akabinde, safra kesesinin mevcut durumunun hayati risk teşkil ettiği
görülerek safra kesesinin alınmasına yönelik bir ameliyata karar verilmiştir. Ameliyata
alınabilmesi için, cezaevi koşullarında vücudunda gelişen enfeksiyonun kontrol altına alınması,
tam bir ay sürmüştür. Genel anestezi için yapılan diğer tetiklerde kışın cezaevinde zatürre
başlangıcı geçirdiği tespit edilmiştir. Neticede, kalp, diyabet ve diğer kronik hastalıkları nedeniyle
yüksek riskli olarak değerlendirilen bir ameliyatla, eşimin safra kesesi ancak 3 Nisan 2024
tarihinde alınabilmiştir. Eşimin hayatını kurtaran gastroenteroloji, kardiyoloji ve genel cerrahi
servislerinde görev yapan kıymetli hekimlerimize ve diğer sağlık personeline ailece
minnettarlığımızı bu vesile ile bir kez daha iletmek istiyorum.

84 yaşındaki eşim, yaşamının son 14 senesinin yarısından fazlasını siyasal mahiyeti apaçık ortada olan çeşitli davalar kapsamında verilen adil olmayan kararlar nedeniyle üç farklı cezaevinde geçirmek zorunda kalmıştır. Son 45 günlük süreçte, ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarının olumsuz etkisi nedeniyle sağlığının tamamıyla bozulduğu, yapılan tetkiklerle bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bugün geldiğimiz durumda Anayasa m.104/16 sürecinin tamamlanmadığı her bir gün, eşimin
ölüm fermanının imzalanması anlamına gelmektedir. Zira, yürümekte dahi zorlanan eşimin
hastaneden cezaevine geri gönderilmesiyle, göz göre göre ölüme gönderilmesi arasında hiçbir
fark yoktur.

Eşim için ayrıcalıklı bir muamele asla istemiyoruz, beklemiyoruz. Ancak, eşimin ayrımcılığa maruz kalmaksızın, kendisiyle aynı durumda olan kişilere halihazırda tanınan Anayasal sürecin
tamamlanmasını bekliyor, hayatta kalabilmesi için tesadüflerin değil, hak ve hukukun, daha
fazla gecikme olmaksızın tecellisini umuyoruz.

15.04.2024
Saygılarımla,

Nilgül Doğan

Dostlar,

Bu sitede, bir hekim ve Sağlık Hukukçusu olarak kezlerce yazdık.

T. C. Anayasası 
D. Görev ve yetkileri (Cumhurbaşkanının)
Madde 104 – (Değişik: 21/1/2017-6771/8 md.)
16. fıkra :
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.
***
Bu fıkrada tanımlanan “yetki” aynı zamanda “görevdir”.
Koşulları doğduğunda böylesi bir görevin yerine getirilebilmesi için Cumhurbaşkanına tanınan özel ve özgü (münhasır) bir yetkidir.

Üstelik Anayasa, böylesi bir “görev – yetki ayrıştırılamaz” sürecinde herhangi bir önkoşul ve sınırlama da tanımlamamıştır. Yüksek makamın sağduyusu ile “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle olgusunu betimlememiş ve herhangi bir (ön)koşula da bağlamamıştır.

Kaldı ki; Devletimizin resmi bilirkişi kurumu, yasayla oluşturulan (1982, 2659 s. yasa) ve görev – yetkileri belirlenen Adli Tıp Kurumu‘ndan da uzman hekimlerce “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocamadurumu bilimsel tıbbi kurul raporuna bağlanmıştır.

Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu, Çetin Doğan’ın hastalıklarını şöyle sıraladı:

Diabetes mellitus, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, opere lomber dar kanal, sağ peroneal sinir hasarı, sağ düşük ayak, işitme kaybı.

  • Doğan için oybirliği ile “kocama hali” raporu verildi. 

Mezarevlerde günahsız insanları işkenceyle öldüren Hizbullah davası sanığı 71 yaşındaki Mehmet Emin Alpsoy’un, Saadet Partili sandık görevlilerini katleden 75 yaşındaki Hacı Sülük’ün, Sivas’ta yazarları diri diri yakan 75 yaşındaki Hayrettin Gül’ün hapisliklerini hasta ve yaşlı diye hızla kaldıran cumhurbaşkanı, hapisteki generallerin dosyasını 1 yıldır bekletiyor!
Bu rapor geçen yıl 6 Nisanda savcılığa yollanmış.

Tablo bütünüyle nettir ve bu rapor 1 yılı aşkın zamandır Erdoğan’ın masasındadır.
Düzmece (kumpas) 28 Şubat davası hükümlüsü Sayın Çetin Doğan, anılan hükümlüler ile  karşılaştırılamayacak ölçüde ağır sağlık koşulları ve
açık – yakın, somut ölüm riski ile yüz yüzedir.

Erdoğan açıkça, koşulları nesnel olarak doğduğu halde, yetkisini bilerek ve isteyerek – kasıtlı olarak kullanmayarak, üstelik bunu ayrımcılık temelinde ve kin güderek görevini yerine getirmemekte (“dininizi ve kininizi eksik etmeyin” sözleri O’nun… “dindar ve kindar nesil yetiştirme”… de) ve Türk Ceza Yasası bakımından zincirleme – süregelen suç işlemektedir.

Davranışının sonuçlarını öngörebilecek durumdadır. Tasarlayarak ve zamana yayılan biçimde cinayet suçu ile eşdeğer eylem sergilemektedir. Avukatlarının, saray hukukçularının bu eylemin TCK’daki ağır karşılığını Erdoğan’a netlikle anımsatma yükümlülüğü vardır.

Erdoğan ayrıca Anayasaya göre ettiği tarafsızlık yeminini de çiğneyerek bir kez daha Anayasayı çiğneme (ihlal) suçu işlemektedir. Haydi biz söyleyelim : Bu suçun yaptırımı TCK m.309’dadır! Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Suç süregelmektedir (temadidir).

Erdoğan, Yüce Divan‘a sevki için 400 vekilin oyununun gerekliliğine güvenmektedir.
Ancak bu Anayasa maddesi 360 vekil + halkoylaması ile değiştirilebilir ve keser de döner sap da.. Bir gün hesabı yasal olarak sorulur.

Acaba, Erdoğan, gerçekten, ahirette hesaba çekileceğine de bir Müslüman olarak inanıyor mu??!

ÇAĞRIMIZ                    :

Erdoğan bir an önce, sağduyulu davranarak, daha çok gecikmeden,
Anayasal görevini, bu bağlamda tanınan yetki ile yerine getirmek zorundadır.
Tersi mutlak bir keyfiliktir, kesin olarak hukuk dışıdır ve açıkça suçtur.

Devlet adam öldürmez, öldüremez!

Kimse Erdoğan’dan merhamet dilenmiyor.
Tersine, zorunlu göreve çağrılıyor; belki bu sayede gelecekte, olur ya,
kendisi merhamete muhtaç kalmasın diye de..

Sevgi, saygı, derin kaygı ama UMUT ile. 15 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com

BURDEN of CHRONIC DISEASES

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 15th April 2024, we’ll conduct a 2 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of BURDEN of CHRONIC DISEASES.

Here is the 53 slides updated PDF file (9,5 MB) : Burden of Chronic Diseases

10 important public health issues related to BURDEN of CHRONIC DISEASES :

Chronic Diseases: Addressing conditions like heart disease, diabetes, and hypertension is crucial. Promoting healthy lifestyles, regular screenings, and early intervention can mitigate their impact.

1.Chronic diseases are the leading cause of death and disability worldwide, significantly impacting the quality of life.
2.The global burden of chronic diseases is measured in Disability Adjusted Life Years (DALYs), which combine years of life lost due to premature mortality and years lived with disability.
3.Non-communicable diseases (NCDs), such as cardiovascular diseases, cancer, chronic respiratory diseases, and diabetes, represent the majority of the disease burden.
4. Many chronic conditions are preventable through lifestyle changes, such as reducing smoking, alcohol use, obesity, and increasing physical activity.
5. The sociodemographic index plays a role in the burden of chronic diseases, with varying  impacts across different regions and populations.
6. Smoking, pollution from ambient particulate matter, and occupational exposure are significant contributors to the burden of like COPD.
7. Advances in medical technology and healthcare systems can help manage and reduce the burden of chronic diseases.
8. Public health policies and education are crucial in addressing the risk factors associated with chronic diseases.
9. There is a need for global collaboration to share knowledge, resources, and strategies to tackle the burden of chronic diseases effectively.
10.The future of managing chronic diseases lies in personalized medicine and preventive healthcare strategies tailored to individual risk profiles.

These points can serve as a comprehensive wrap-up of the lecture, emphasizing the significance of chronic diseases and the multifaceted approach required to address them.

We’re deeply concern with the community health by education and promoting people on both technical medical issues and political aspect of the problem..

With respect and love. 15th April 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

FLASH HABER TV Programımız : Dünya’da ve Türkiye’de Kanser Sorunu

Dostlar,

Kanser haftası nedeniyle geçtiğimiz günlerde Flash Haber TV‘de Sn. Burcu Uğur bizi konuk etti. Konumuz “Dünya’da ve Türkiye’de Kanser Sorunu” idi. Sn. Uğur’un sorularını yanıtladık.

Dünya genelinde 2. sırada ölüm nedeni olan, her yıl yaklaşık 18 milyon insanın kanser tanısı aldığı ve 9 milyon dolayında ölümün gerçekleştiği çok önemli bir Halk Sağlığı sorunu ile yüz yüzeyiz. Türkiye’de geçen yıl 234 bin “yeni” kanser tanısı kondu ve 126 bin de ölüm saptandı.  Türkiye’de her dört, dünyada her altı ölümden biri kanser nedenli.

Tıp dünyası henüz tüm kanser türleri için geçerli bir korunma veya sağaltım yöntemi bulmuş değil. Ama kimi kanser türlerinden korunmanın etkili yollarını biliyoruz. Hepatit B aşısı bir bölüm karaciğer kanserlerinden koruyucu. HPV aşısı kadınlarda rahim ağzı kanserlerinden koruyucu. Çocuklarda lösemi (kan kanseri) sağaltımında %90’ları aşan başarı sağlayabiliyoruz. İmmünoterapi yeni umutlar veriyor. Kişiselleştirilmiş kanser sağaltım rejimleri de. Kemoterapi ve Radyoterapi de başlıca kanser sağaltım yöntemleri içinde.

Kovit-19 salgını sırasında mRNA tabanlı aşılar geliştirildi bir yıldan kısa sürede. Gerçekte bu çalışmalar kanser aşısı geliştirme hedefli idi. O zemin, Covid-19 aşısı geliştirmede kullanıldı.

Kanser riskini azaltmak için alınabilecek önlemler ve kaçınılması gereken riskli davranışlar var. Kanserden Korunma Avrupa Kodu altında 12 önlem belirtilmekte (https://www.turkkanser.org/haber/60 4.4.24).

Şu erişke (link) tıklanarak bu 12 önlem okunabilir : 12 yol, Ca riskini azaltmak için

Ayrıca HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) de kamuoyunu aydınlatıcı açıklama yaptı :

HASUDER açıklaması 1 Nisan 2024

Sn. Uğur ile söyleşimizi izlemek için aşağıdaki erişke (link) ya da görseli lütfen tıklayınız :

https://x.com/flashhabertvcom/status/1778341903244615762?t=ktjKc66T3yhtqkUochPWSA&s=08

FLASH Haber TV ve sayın programcı Burcu Uğur‘a halk sağlığına duyarlıkları için ve bize fırsat sağlık eğitimi fırsatı verdikleri için teşekkür ederiz.

Sağlık dileklerimizle.

Sevgi ve saygı ile. 11 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli  
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

“BÜYÜK SOYGUN.!”

ImageDr. Vecdet Öz

AKP iktidara geldiğinden bugüne dek toplanan toplam vergi tutarı yaklaşık 3 trilyon 200 milyar $’dır.

Yurt dışından alınan kredi yaklaşık 500 milyar $’dır.

Özelleştirmeden elde edilen gelir (AS: “girdi” daha doğru!) 71 milyar $’dır.

Hazine ise swaplar göz önüne alınmadığında 60 milyar $ eksi bakiyededir..

Bu demektir ki;

  • AKP, iktidarı süresince toplamda 3 trilyon 831 milyar $ para harcanmıştır..

Bu parayı 21 yıla bölersek yılda 182 milyar 428 milyon $ gibi astronomik bir rakam harcanmış demektir..

2023’te bütçe giderlerinin 4 trilyon 470 milyar TL ile gelmiş geçmiş en yüksek rakam olduğu göz önüne alındığında, 21 yıl boyunca gerçekleşen 3 trilyon 831 milyar $’lık çıktının boyutu dudak uçuklatır cinstendir!

Çünkü;

  • Hükümetin hizmet diye dayattığı tüm büyük yatırımlar, Hazineden beş kuruş çıkmadan,
    vatandaşı 10-20 yıl arası borçlandırarak üstelikte fahiş fiyatlarla yaptığı rant yatırımlarıdır..

Halbuki 182 milyar 428 milyon $ ile;

– her yıl 120 adet Osman Gazi Köprüsü
– veya 50 adet Keban Barajı
– veya 150 adet Çam-Sakura Şehir Hastanesi
– ya da 150 adet Tokat Havalimanı inşa edebilirsiniz..

Öyleyse kasada olması gereken yüklü bakiye nerededir??

Şimdi anladınız mı ?

– 2002’den bu güne %130 artmış hiper enflasyonun,
– 20 kat artmış dövizin,
– %100-200 arası zamlanmış zorunlu tüketim malzemelerinin,
– %90’ı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren toplumun
– ve derin ekonomik çöküşün

nedenini..

Bir öğretim üyesi olarak “Türkiye ekonomisi nasıl batırılır?” başlıklı bir kitap yazmam gerekseydi, hiç endişe etmeden AKP’nin 21 yıllık iktidarını kaleme alırdım ve kitabın son cümlesini de

  • Aldıkça al, çaldıkça çal, istersen ver yüz arzuhal, ne sorgu var, ne sual
    zihniyeti yüzünden battık..

diye bağlardım..

Böylesi şanslı bir coğrafyada, altından üstünden zenginlik fışkıran
bir ülkenin bu duruma düşmesi beceriksizlik ve kader değil,
kasıtlı ve organize bir soygundur!

Şu asla unutmasın ki              ;

  • AKP, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir ve
  • 21 yıl önce devletin böğrüne saplanmış paslı bir hançerdir..

Bütün dileğim, bu hançeri çıkarma ve kayıp paraların hesabını sorma görevinin bizlere nasip olmasıdır..

2024 Dünya Sağlık Günü: “Benim Sağlığım-Benim Hakkım”

Dostlar,

7 Nisan, “Dünya Sağlık Günü” olarak kutlanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) doğum günü!
Bilindiği gibi DSÖ, 2. büyük dünya paylaşım savaşının ardından büyük umutlarla “Milletler Cemiyeti – Cemiyeti Akvam’ın yerine kurulan uluslararası örgüt “Birleşmiş Milletler”in (BM) uzmanlık örgütlerinden biri. BM, bir tür “Dünya Hükümeti” gibi düşünülebilir,
DSÖ de onun
Sağlık Bakanlığı..
DSÖ her yıl 7 Nisan’da (doğum gününde) kendisi insanlığa bir tür armağan sunuyor!
Gelecek yaş gününe dek, verilere dayalı olarak (Kanıta Dayalı Tıp) dünyanın en önemli sorununu
öne çıkarıyor. Bir savsöz (slogan, motto) geliştiriyor ve o çekirdeği iletileri, uyarıları, dilekleri,
yol
gösterileri ile örüyor. Bir küresel farkındalık oluşturmaya, gerçekçi gündemlere odaklanmaya çabalıyor.

Bu bağlamda her yıl kapsamlı bir “Dünya Sağlık Raporu(World Health Report) da yayınlıyor.
Bu kaynaklara Örgütün resmi web sitesinde (www.who.int) ücretsiz erişilebiliyor ve indirilebiliyor.

DSÖ, UNICEF, UNESCO, ILO, UNEP, UNDP.. 16 temel birimden, “Uluslararası Bakanlık” tan birkaçı. Bu kurumlar “keşke” siyasallaştırılmasa ve teknik uzmanlık kurumları olarak bilimsel açıdan özgür, yönetsel ve akçalı bakımdan da özerk çalışabilseler. Yeterli olanaklar sağlansa. Ama öyle olmuyor… Bir bakıyorsunuz Sam Amca öfkeleniyor ve DSÖ bütçesine katkısını kısıyor…
***
Bu yıl savsözümüz – söylemimiz “Benim Sağlığım – Benim Hakkım“!
Uzun yıllar Sağlık Bakanlığında Dış ilişkiler Daire Başkanlığını başarıyla yürüten saygın dostumuz Bekir Metin, bu yıl da öncü oldu ve konuyu DSÖ kaynaklarında inceledi, web sitesine taşıdı.

Benim Sağlığım – Benim Hakkım” önemli bir iletiyi yükleniyor.. “Sağlık haktır“!

Oysa küreselleşTİRmeci neo-liberal emperyalistler, tam da tersini “kapital aşkı” ile yaratıcı (!) biçimde bulup, “Paran kadar sağlık!” diye dayatıyorlar. Yaman bir meydan okuma..
Son 4 onyıldır epey yol da aldılar. Hele SSCB 35 yıl önce dağılınca, seçenek kamusal sağlık hizmeti modeli de kalmadı, kapitalizmin korkusu da…

Bu abanmadan Türkiye de payını fazlasıyla aldı;

– sağlıkta da büyük ölçüde küreselleşTİRildi,
– sağlık hizmetleri özelleştirildi – piyasalaştırıldı,
– kamu olabildiğince geri çekilerek denetleyici (?!) – düzenleyici (!?) “uslu” bir role indirgendi..

Sağlıkta Dönüşüm” paketi ile (Health Transformation) Türkiye’ye dayatıldı ve “sevdalı taşeron AKP=RTE” eliyle Haziran 2003’te başlatılarak 21 yılda neredeyse tamamlandı.

Net olarak bilinmeli ki, Sağlık sektöründe yaşanan tıkanma, bu emperyal politikaların ürünü..

Dolayısıyla, “Benim Sağlığım – Benim Hakkım” savsözü ancak, böylesi politikaların ekonomo- politik altyapılarının oluşturulmasına katkı sağlarsa işlevsel olabilecektir, değilse havada kalır.

Bu kavrayış ile yol alalım gelecek 7 Nisan’a, 2025’e dek.. dileriz. Hekimlerin, öbür sağlık emekçilerinin kitlelerde böylesine bir bilinç (ayrımına varma!) oluşması için öncü aydın sorumluluğu önümüzde. Sayın Metin’i konuyu işleyip gündeme getirdiği için kutlarken, başta siyasal partiler ve politik karar vericiler, basın, aydınlar, akademi – üniversite ve sivil toplumu göreve çağırıyoruz.

21. yy’da, doğum öncesinden başlayarak erişilebilecek en üst düzeyde sağlık hizmetleri ve gereçlerini en temel insan hakkı olarak tanımamak, ortaçağa savrulmaktır. Kaldı ki, sağlıklı-eğitimli toplum olmadan uygarlığı, bilimsel-teknolojik ilerlemeleri daha ileri taşımak da oldukça güçtür. DSÖ’nün “Tek tıp – tek sağlık” anlayışı ile “insan – hayvan – çevre sağlığı” bütüncül yaklaşım konusu olmalıdır. Başka türlüsü zaten “sürdürülebilir” değildir. 3. binyıl kalkınma hedefleri (MDG) bir daha ötelenmemelidir.

Başta İHEB (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi) olmak üzere (10 Aralık 1948, md.25) pek çok uluslararası anlaşma ve sözleşmeye konmuş olan SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI” nı tam olarak gerçekleştirmek, 21. yy. şafağında gezegenimizde erişilen uygarlık düzeyine çok yakışacaktır.
3 yalın gerekçeyle :

1. Çünkü hem bu başarının yaratıcısıdır sağlıklı – eğitilmiş insangücü;
2. Hem de onsuz (sağlıklı – eğitilmiş insangücü) uygarlığı sürdürüm olanaklı değildir.
3. Başka türlüsü insan onuru ile bağdaştırılamaz..

Neo-liberal utanmaz kapitalizm, insan onuruna yakışır “sağlıklı yaşam hakkı” nı teslim ederek ilkelliğinden bir parça kurtulmalı ki, o da “biraz daha” sürdürülebilir olsun, ömrünü uzatabilsin (!!??) İnsanlık uyanıyor.. bu yabanıl (vahşi) ve ölçüsüz sömürü sürgit götürülemez.

  • Uygarca uzlaşılar çağımızın kaçınılmaz gerekleridir.

En temel adımlardan ilki, “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” ilkesi ile, aşırı ve mutlak olarak gereksiz, yaşama açık tehdit olan nüfus artış hızını düşürmek olmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net
        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

2024 Dünya Sağlık Günü: “Benim Sağlığım-Benim Hakkım”

2024 Dünya Sağlık Günü: “Benim Sağlığım-Benim Hakkım”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 7 Nisan 1948 yılında resmi çalışma yaşamına başladı. 1948’de Birinci DSÖ Genel Kurul (Asamble) Toplantısında DSÖ’nün kuruluşunu kutlamak için bir Dünya Sağlık Günü oluşturulması çağrısında bulunuldu. Son yıllarda 7-14 Nisan tarihleri arası Sağlık Haftası olarak kutlanmaktadır.1950’den beri Dünya Sağlık Günü her yıl 7 Nisan‘da farklı bir tema ile kutlanmaktadır. Her tema DSÖ’nün güncel öncelikli alanını yansıtır.

Dünya Sağlık Günü“, 7 Nisan’ın çok ötesine taşarak; süregelen, uzun erimli bir sağlık hakkı savunuculuğu programları başlatmıştır.

Dünya Sağlık Günü, temel halk sağlığı sorunlarına odaklanmak için dünya çapında bir fırsattır. Türkiye’nin de üyesi bulunduğu DSÖ Avrupa Bölgesi, üye devletlerden ve seçilen tema konularında etkinlikleri ve çözümlemeleri (analizleri) vurgulayarak katkıda bulunur ve DSÖ Ülke Ofisleri, politika yapıcılar ve öbür paydaşlar arasında, saptanan temaya (Benim Sağlığım-Benim Hakkım) dikkat çekmek ve tartışmayı teşvik etmek için özel etkinlikler düzenler.

7 Nisan 2024 Pazar günü, Dünya Sağlık Günü olarak “Benim Sağlığım, Benim Hakkım” teması çerçevesinde kutlanıyor. Bu gün herkesin, her yerde, nitelikli sağlık hizmetlerine, eğitime, bilgiye, güvenli içme suyuna, temiz havaya, iyi beslenmeye erişim hakkını savunuyor. Uygun barınma, insana yakışır çalışma ve çevre koşulları ve ayrımcılıkla karşılaşmama… temel sağlık hizmetlerinden tam olarak yararlanamamayı ortaya koyuyor.

2024 Dünya Sağlık Günü

Dünya çapında milyarlarca insanın sağlık hakkı giderek daha çok tehdit altına giriyor.
Hastalıklar ve afetler ölüm ve engellilik nedenleri arasında büyük yer tutuyor.
Çatışmalar yaşamları çökertiyor; ölüme, acıya, açlığa ve psikolojik bunalımlara neden oluyor.
Fosil yakıtlar hem iklim faciasını (Climate Disaster!) tetikliyor hem de temiz hava soluma hakkımızı elimizden alıyor; iç ve dış hava kirliliği her 5 saniyede bir can alıyor!

DSÖ’nün “Herkes İçin Sağlık Ekonomisi Konseyi”, en az 140 ülkenin sağlığı anayasalarında bir insan hakkı olarak tanıdığını belirledi. Ancak çoğu ülke, halklarının sağlık hizmetlerine erişim hakkını güvence altına alacak yasaları çıkarmıyor ve uygulamaya koymuyor. Bu, 2021 yılında en az 4,5 milyar insanın, yani dünya nüfusunun yarısından çoğunun temel sağlık hizmetlerinden tam olarak yararlanamadığı gerçeğini destekliyor.

DSÖ Avrupa Bölgesi’nde ve dünya genelinde milyonlarca kişinin sağlık hakkı
giderek daha fazla tehdit altında!

Hastalıklar ve afetler ölüm ve engellilik nedenleri arasında büyük yer tutuyor.
Çatışmalar yaşamları mahvediyor; ölüme, acıya, açlığa ve psikolojik bunalımlara neden oluyor.

DSÖ Avrupa Bölge Ofisi boşlukları ve zorlukları ele almak, sağlık sistemlerini güçlendirmek ve başarıların üzerine inşa etmek için Türkiye’nin de içinde yer aldığı 53 üye devleti desteklemek için çalışıyor. DSÖ’nün Herkes için Sağlık vizyonunu Bölgedeki yaklaşık 1 milyar insan için somut eyleme dönüştürüyor.

Kamu (Halk) için iletiler…

– Sağlık haklarınızı bilin. Şunları yapma hakkına sahipsiniz:

  • Hiçbir ayrım gözetmeksizin güvenli ve nitelikli sağlık bakımı.
  • Sağlık bilgilerinizin korunması ve gizliliği.
  • Sağaltım (Tedavi) hakkında bilgi edinme ve aydınlatılmış onam (rıza) verme.
  • Maddi ve manevi varlığınızın bütünlük ve özerkliği.

Kendi sağlığınız hakkında kararlar alın..

Temel bir insan hakkı olan sağlık hakkınızı koruyun.

Herkesin, gerek duyduğu sağlık hizmetlerine, parasal sıkıntı yaşamadan, gerek duyduğu yer ve zamanda ulaşabilmesi gerekiyor. Sağlık hizmetlerine erişemiyorsanız, bu kabul edilemez.

İşte harekete geçmenin kimi yolları                    :

  • Savunuculuk-siyasal önderlere çağrıda bulunun, eylem isteyen sağlık topluluklarına katılın, dilekçelere ve tartışmalara katılıp katkı verin.
  • Neyin değişmesi gerektiği ve nasıl değişmesi gerektiği konusunda uzlaşmaya varmak için topluluğunuzu (örneğin iş yerinde, ibadethanelerde vb. yerlerde) örgütleyin.

Sağlık hakkını, daha geniş insan haklarımızın temel direği olarak savunun.

Sağlık hakkımıza saygı duymak, güvenli içme suyuna, temiz havaya, iyi beslenmeye,
nitelikli barınmaya, insan onuruna yakışır sağlıklı – güvenilir çalışma koşullarına ve şiddet ve ayrımcılığa sunuk (maruz) kalmama haklarımıza saygı duymak anlamına gelir.

En iyi sağlığı erişmek bir önceliktir.

Sağlıkla ilgili karar alma süreçlerine katılın. Nasıl katılacağınıza ilişkin örnekler :

Belediye toplantıları ve vatandaş meclisleri, odak grupları ve danışma toplantıları, sağlık konseyleri, yönlendirme kümeleri (grupları) ve inceleme kurulları vb. kuruluşlarda kararlara katkı vermek.

Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluşu, işleyişi, örgüt yapısı, Türkiye temsilciliği kısa tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgiye www.healthworldnews.net/tarihce” erişkesiyle (linkiyle) ulaşabilirsiniz.

Kaynak: DSÖ Merkez ve Avrupa Bölge Ofisi, Cenevre, Kopenhag, 7 Nisan 2024
Haber : Bekir Metin, Ankara, 7 Nisan 2024

Epidemiology of Respiratory Transmitted Diseases

Dear Phase 2 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

We’ll conduct a 2 hours lecture face to face for Phase 2 Students of Atılım Univ.
Medical School
with a title / topic of

Epidemiology of Respiratory Transmitted Diseases

Here are the 66 power point slides having a rich and up to date content.. (PDF, 3.7 MB)

Epidemiology_of_Resp._Transmitted_Infections

A few tips to be kept in mind                                  :

  • Many leading causes of death receive little mainstream attention. If news reports reflected what children died from, they would say that around 1,400 young children die from diarrheal diseases, 1,000 die from malaria, and 1,900 from respiratory infections – every day.
  • Acute respiratory tract infections are the most common illnesses in all individuals,
    regardless of age or gender.ØEpidemiologic surveys and community-based studies conducted since the beginning of the 20th century have determined the rates of illness and the pathogens involved in such infections.
  • Acute respiratory tract infections (ARI) are the main cause of morbidity and mortality among children aged <5 years in the developing world.
  • Respiratory viruses are spread via three different transmission routes: contact, droplet, and aerosol transmission.
  • Respiratory viruses can be transmitted via 4 major modes of transmission:
    Direct (physical) contact, indirect contact (fomite), (large) droplets and (fine) aerosols.

***
As considering fight against Covid-19 pandemic, as a basicly respiratory transmitted infection, current content of slides, no doubt should be of valuable and important for all users.

With respect and love. 04 April 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
LLM in Health Law
BA in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Biraz da sağlık konuşalım 

Prof. Dr. Ülkü Sarıtaş

İç Hastalıkları ve Mide-Bağırsak Hastalıkları Uzmanı

02 Nisan 2024, Cumhuriyet

Yerel seçimler, ekonomik kriz, dizginlenemeyen enflasyon derken sağlığı konuşmaya zaman kalmadı. Oysa sağlık bozulduğunda hiçbir şeyin önemi kalmaz. Mart ayı sağlık açısından toplumun dikkatini belli sağlık problemlerine (sorunlarına) çekmek ve farkındalık oluşturmak için önemli bir ay. 4 Mart Dünya obezite farkındalık günüydü. Ancak toplumun dikkatini çekmek için konu ne basında yeterince yer aldı ne de sağlık otoriteleri tarafından internet sayfalarındaki bilgilendirme dışında konuya toplumsal farkındalık oluşturacak eylemler yapıldı.

Önümüzdeki yüzyılın salgını olacak obezite başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere çok sayıda başka hastalığa yol açmakta. Özellikle sosyoekonomik açıdan geri kalmış toplumlarda yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşamamak sonucu karbonhidrat ağırlıklı ve görece daha ucuz olan paketlenmiş ürünlerle beslenme, çocukluk çağından itibaren (başlayarak) obeziteye yol açmakta.

Mart ayı toplum sağlığı açısından önemli bir başka sağlık sorunu olan kalın bağırsak (kolon) kanseri farkındalık ayı. Kolon kanseri önlenebilir veya erken teşhis edilebilir ender kanserlerden biridir. Kolon kanseri olgularının %95’i kolon poliplerinden gelişir. Kolon poliplerinin kanser gelişmeden önce kalın bağırsağın endoskopik incelemesi olan “kolonoskopi” ile saptanıp endoskopik olarak çıkartılması ile kolon kanseri önlenebilir. Bu nedenle kolon kanseri için risk grubundaki (kümesindeki) hastalar (ailesinde kolon polibi veya kanseri olan bireyler, iltihabi bağırsak hastalığı olanlar, kendisinde kolon polibi olan veya kolon kanseri geçirmiş olan hastalar) ile 45 yaş üzerindeki bireyler kolon kanseri tarama testleri olan gaitada (dışkıda) gizli kan ve kolonoskopi ile belli aralıklarla izlenmelidir. Bu yıl kolon kanseri farkındalık ayı için tema, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından mavi renk olarak belirlendi. Bu amaçla İstanbul’da her üç Boğaz Köprüsü mavi renkte ışıklandırıldı. Ancak gündemin politik yoğunluğu nedeniyle toplumda farkındalık oluşturmak için konu daha çok tartışılamadı.

DESTEK YETERSİZ

Önemli ve görece sık görülen bir genetik anomali olan Down sendromu için de 21 Mart “Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü”ydü. Down sendromu bireylerin fiziksel özellikleri ve zihinsel yeteneklerinde farklılık gösteren genetik bir durumdur. Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Down Sendromu Derneği tarafından özellikle okullarda farklı etkinliklerle kutlanan bu günde, Down sendromlu bireylerin yeterli eğitim ve destekle normal bireylere benzer biçimde bir yaşam sürebilecekleri vurgulanmaktadır.

EKONOMİNİN ETKİSİ

Son olarak Türkiye’nin mücadelede başarı kazandığı ve örnek ülke olduğu tüberküloz (verem hastalığı) için farkındalık oluşturmak ve gerekli önemleri almak için 24 Mart’ın Dünya Veremle Savaş Günü olduğunu belirtelim. Robert Koch tarafından verem hastalığının etkeni olan Mycobacterium tuberculosis basilinin 24 Mart 1882’de bulunmasına gönderme ile DSÖ önerisiyle 1996’dan beri 24 Mart günü, çeşitli etkinliklerle tüberküloz hastalığının sağlık, sosyal ve ekonomik yıkıcı sonuçlarına dikkat çekmek ve kamuoyunun hastalık hakkındaki farkındalığını artırmak için kutlanmakta.

Ülkemizde Cumhuriyetle birlikte sağlık alanında yapılan önemli atılımlardan biri olan “veremle savaş” ile verem hastalığı oldukça azalmıştır. Ancak COVID-19 pandemisi ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi bizde de bir artış söz konusudur, özellikle son yıllarda ülkemizin denetimsiz göçmen akınına uğraması ve olguların önemli bir bölümünün bu kesimde saptanması, göçmen sorununun toplumsal ve ekonomik öbür sorunlar yanında sağlığa olumsuz etkilerine de dikkat çekmektedir.

MEDICAL WASTE MANAGEMENT

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 29th March 2024, we conducted a 1 hour lecture on zoom for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a title / topic of

MEDICAL WASTE MANAGEMENT

Here are the 35 power point slides having a rich and up to date content.. (PDF 3,3 MB)

Medical Waste Management

In conclusion                               :

  • The management of medical waste is a critical aspect of healthcare that ensures the
    safety of patients, healthcare workers, and the environment.
  • Through this lecture, you have gained a comprehensive understanding of the types, risks, and proper handling of medical waste.
  • You have learned about the importance of segregation, treatment, and disposal methods, and the application of these practices in real-world scenarios.
  • As future medical professionals, you are now equipped with the knowledge and skills necessary
    to contribute to
    effective medical waste management and uphold the highest standards of public health and environmental stewardship.
  • This lecture serves as a foundation upon which students can build as they continue their education and enter professional practice, always mindful of the impact of medical waste on health and the environment.

With respect and love. 01th April 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
LLM in Health Law
BA in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X @profsaltik

Türkiye HPV aşısı için zaman yitiriyor

Dostlar,

HPV aşısı ülkemizde hala olağan (rutin) aşı programına katıl(a)madı.
Meteliğe takla atan AKP=RTE iktidarı (kendim ettim, kendim buldum!), bu temel koruyucu Halk Sağlığı hizmetinden insanlarımızı yoksun bırakıyor.. 6 milyonu aşkın emeklinin on bin TL/ay mutlak yoksulluğa mahkum edilmesi gibi.. Apaçık ve sefil bir siyasal tercih ürünü bu politika!

Kısa süre önce bir basın organına soruları üzerine demeç vermiştik (VOA Türkçe ve Yıldız Yazıcıoğlu, 02 Şubat 2024). Aşağıdaki başlık tıklanarak okunabilir..

HPV aşısı kanserden koruyucudur ve haktır

***

  • Türk Tabipleri Birliği (TTB), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD), HPV aşısını 137 ülkenin ulusal bağışıklama programına aldığını anımsatarak, ‘Türkiye’nin de daha çok zaman yitirmemesi gerektiğini’ söyledi.

Ortak yazılı açıklama yapan birlik ve dernekler, HPV’ye bağlı hastalıklarla mücadele (savaşım) ve korunma için en etkili yolun aşılanma olduğunu yineledi. Açıklamada, HPV aşısının ulusal sağlık sistemince ücretsiz sunulmasının temel insan haklarından ‘sağlık hakkı‘nın gereği olduğunu vurgulandı. En azından başlangıç için 12 ve 13 yaşına gelmiş tüm kız çocuklarına iki doz dokuz değerlikli HPV aşısının ücretsiz olarak uygulanmasına başlanması, sonrasında tüm kız çocuklarının 12 yaşına geldiklerinde aşılanmasıyla bağışıklamanın sürdürülmesi önerildi.

DSÖ tüm ülkelere aşıyı öneriyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2018’de ilk elimine edilecek (yok edilecek) kanser türünün rahim ağzı kanseri olabileceğini duyurmuş ve 2020’de Rahim Ağzı Kanseri Eliminasyon Programı’nı başlatmıştı. Bu programa göre rahim ağzı kanseriyle tek tek değil küresel bir savaşıma gerek var. Örgüt, tüm ülkelere uygun tarama programları ve HPV aşılamasını öneriyor. Bu Programın gerçekleşmesi durumunda 2030’da tüm dünyada 15 yaşına gelmiş kız çocuklarının % 90’ı HPV aşısını yaptırmış, 35-45 yaş arasındaki kadınların % 70’i duyarlığı yüksek bir testle taranmış ve rahim ağzı kanseri tanısı almış kadınların %90’ı tedaviye (sağaltıma) ve bakıma ulaşabilmesi hedefleniyor.

DSÖ’ye göre 2024’te dünya çapında 137 ülke HPV aşılarını ulusal programlarına kattı. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’ne (E-CDC) göre 30 Avrupa ülkesinden 28’inde 9-14 yaş arası kız ve erkek çocukları HPV aşısıyla aşılanıyor. Bulgaristan ise salt ergenlik dönemindeki kız çocuklarını programına kattı. Bu 29 Avrupa ülkesinin tümünde, aşı ücretleri ulusal sağlık sistemleri tarafından karşılanıyor.

Aşı dozlarının toplam fiyatı, asgari ücretin yarısından çok

Ülkemizde uygulanan rutin (olağan) aşı takviminde henüz HPV aşısı yer almıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 2022’de aşının Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında ücretsiz uygulanacağı ve HPV aşısı üretiminin sağlanacağına ilişkin demecinin üzerinden iki yıla yakın zaman geçti. Ancak herhangi bir adım atılmadı. HPV aşı dozları toplam fiyatı, asgari ücretin yarısından çok.

Açıklamada HPV risk kümelerinin özellikleri düşünüldüğünde, bu aşıya daha çok gereksinimi olanların, daha az ulaşabildiği belirtildi ve şöyle sürdürüldü :

  • “Aşıların UNICEF, GAVI (dünyanın gelir düzeyi en düşük ülkelerinde yeni aşıların çocuklara ulaşımını artırmak üzere 2000 yılında kurulan uluslararası girişim), PAHO (Pan American Sağlık Örgütü) ile toplu olarak sağlanması, aşı fiyatlarının çok daha ucuz olmasını sağlıyor. HPV aşısının Genişletilmiş Bağışıklama Programına katılması, bu konudaki eşitsizliği gidermeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilmeli.”

Kadın ve erkekte çok sayıda kansere yol açıyor!

Human papilloma virüsü (HPV), deri veya mukoza hücrelerini tutan bir virüs. HPV’nin çeşitli tipleri
– rahim ağzı,
– genital, anal, penil kanserler,
– baş boyun kanserleri ve
– genital siğillere yol açıyor.

Rahim ağzı kanseri, dünya genelinde kadınlar arasında 4. en yaygın kanser türü. Çoğunlukla da HPV enfeksiyonuyla ilişkili.

  • HPV enfeksiyonunu, her yıl yaklaşık olarak çeyrek milyon (250 bin) kadının
    serviks kanseri nedeniyle ölümünden sorumlu.

Bu enfeksiyon yalnızca kadınlar için değil penis, anal bölge ve baş boyun kanserlerine neden olarak erkekler için de önemli bir sağlık sorunu.

  • 2019’da HPV, dünyada kadınlarda 620 bin ve erkeklerde 70 bin kanser olgusuna neden oldu.

Düşük ve orta gelirli ülkelerde sıklık ve ölüm oranları artıyor

En yüksek rahim ağzı kanseri sıklığı ve ölüm oranları düşük ve orta gelirli ülkelerde.

Bu durum HPV aşısına, servikal tarama ve tedavi hizmetlerine erişim eksikliğinden kaynaklanan büyük eşitsizlikleri yansıtıyor.

Bilinen HPV tipleri arasında 16 ve 18 başta olmak üzere kimileri kanserojen veya yüksek riskli HPV (hrHPV) olarak sınıflanmıştır. HPV 16 ve 18 tüm rahim ağzı kanseri olgularının yaklaşık % 70′ inden; 31, 33, 45, 52 ve 58 % 20’sinden (toplam %90) sorumlu.

Öte yandan, non-kanserojen veya düşük riskli HPV (lrHPV) sınıflandırmasına giren ek HPV tipleri de var. Dolayısıyla, yüksek riskli HPV enfeksiyonunun önlenmesiyle serviks kanserine karşı önemli oranda korunma sağlanıyor.

Altı koruyucu aşı geliştirildi

HPV ile ilişkili hastalıkların kesin bir tedavisi (sağaltımı) olmadığı için, mücadelede (savaşımda) virüs bulaşının önlenmesi ve bağışıklama en etkin yöntem. Ayrıca servikal sürüntü alınarak yapılan tarama (smear) ve böylece belirlenen kanser öncesi lezyonların erken sağaltımı rahim ağzı kanserini önlemenin etkili yolu. Ancak bu tarama çok az kadın tarafından yapılıyor.

HPV için ilk aşı 2006’da onaylandı. Şu anda altı koruyucu HPV aşısı bulunuyor. Aşılamanın HPV ile karşılaşmadan önce, yani cinsel etkinliğin başlamasından önce uygulanması öncelikli hedef. Tüm HPV aşıları 9 yaş ve üzeri kadınlarda kullanılabiliyor. Aşıya göre 26 veya 45 yaşına dek yapılabiliyor. Kimi HPV aşılarının erkeklerde kullanımı da lisanslı. Tüm aşılar, rekombinant DNA ve hücre kültürü teknolojisi kullanılarak hazırlanıyor.

  • HPV aşıları canlı biyolojik ürünler veya viral DNA içermez ve dolayısıyla enfeksiyona yol açmazlar.

Genital siğilleri de engelliyor

HPV aşıları 2, 4 veya 9 tip içeren aşılar olarak da sınıflandırılabilir. İki değerlikli (bivalan) aşı dünya çapında rahim ağzı kanseri olgularının yaklaşık %70’inden sorumlu olan virüs tipleri 16 ve 18’i içerir. 4 değerlikli (Kuadrivalan) HPV aşısı tip 16 ve 18’in yanı sıra genital siğillerin % 90’ından sorumlu olan iki tipi (HPV 6 ve 11’i) içerir.

9 değerlikli (Nanovalan) HPV aşısı ise 6, 11, 16, 18, 31, 33, 45, 52, 58 tipler (hem kanserlerin hem genital siğillerin %90’ından sorumlu tipleri) içerir.

HPV aşılarının önerilen uygulanma takvimi, 15 yaş ve üzerindekiler için 6 ay içinde (0. -2. -6. aylarda birer doz olmak üzere) üç doz olarak uygulanması. 9-14 yaş arasındakiler içinse iki doz (0 ve 6-12 ay) yeterli görülüyor.

Ön yeterliliğini almış ve ruhsatlandırılmış altı aşıdan üçü Türkiye’de uygulanıyor.

Öte yandan 2014’den beri süren Türkiye Servikal Kanser Tarama Programı’nın dört milyon kadından elde edilen verilerine göre; 2020’de ülkemizde HPV-DNA pozitifliği % 4.39. Olağan (Rutin) aşı takviminde ise henüz HPV aşısı yer almadığı için, DSÖ 2030 hedeflerine ulaşmakta oldukça geride kalıyoruz.