Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Communication Skills-1 & 2

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 29th January 2024, we conducted a 3 hours lecture face-to-face for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Introduction to Comunication….

Here are the 66 power point slides having a rich and up to date content.. (pdf, 3.1 MB).
(This file was uploaded to the Moodle system of Atılım Univ, on lecture date.)

Communication Skills-1 Ahmet SALTIK

Communication Skills-2 will be held on 12th Febr. 2024, by additional 3 hours and a few short movies will also be examined through the lectures.

Update                :

Communication Skills, Importance & Functions (Part 2)

75 slides, PDF, 5.1 MB..

Communication Skills – Phase 1 (Part 2)

With respect and love. 12th February 2024, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
LLM in Health Law  BSc in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X @profsaltik

HATAY MAHZUN

Suay Karaman 

3 Şubat Cumartesi günü AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan, partisinin Hatay’da düzenlediği AKP ilçe belediye başkan adayları tanıtım toplantısında,

  • Merkezi yönetim ile yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şimdi Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı.” dedi. 

Bu sözler, bilerek ve isteyerek Hatay’a yardım edilmediğinin açık ifadesidir. Zaten bizlerin bildiği bu gerçeği, şimdi AKP genel başkanı itiraf etmiştir. Yerel seçimler öncesinde seçmenlere gözdağı olarak söylenen bu sözlerin gereği yapılmalıdır. 

Hatay’ın CHP’li bir belediye tarafından yönetilmesi nedeniyle yardım yapılmadığının itirafı olan bu sözler üzerinde düşünmek gerekir. Depremden dört gün sonra Hatay’a ulaşılması, arama kurtarma çalışmalarının yeterli olmaması, geçen bir yıla karşın halen insanların çadırlarda ve konteyner kentlerde yaşatılması, birçok yerde elektrik ve su bulunmaması, halen birçok kamu hizmetinden yoksun olan Hataylılara yapılan büyük bir haksızlıktır. CHP’li belediye tarafından yönetilen Hatay’a verilen sözler tutulmadığı gibi, AKP’li belediyeler tarafından yönetilen diğer kentlerde de deprem sonrası verilen sözler tutulmamıştır. 

Hatay mahzun” söylemi üzerine Halkın Kurtuluş Partisi, Tayyip Erdoğan ve Murat Kurum hakkında “görevi kötüye kullanma”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “nefret ve ayrımcılık” ve “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suçlarını işlediklerini belirterek Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusundan bir sonuç çıkmayabilir ancak tarihe not düşülmüştür ve zamanı gelince gereği yapılacaktır. 

Bu söylemden çıkan sonuç şudur :

  • CHP’li belediyelerin yönettiği Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerde de deprem olsa, arama-kurtarma çalışmaları çok yavaş yapılacaktır,
  • Hatay’da ne yaşandıysa, aynıları yaşanacaktır.
  • Bu söylem açıkça toplumu ayrıştırmaktır, bölmektir.
  • Bu söylem siyaset değildir.
  • Hatta bu söylem, tıp biliminin konusuna bile girebilir.
    (AS: bir hekim olarak; kesinlikle patolojiktir!!)

Yüz binin üstünde binanın çöktüğü depremde, resmi verilere göre 55 bin kişinin ölmesi de inandırıcı değildir. Çünkü AKP iktidarının açıklamalarına inanmak olanaklı değildir. Hatay’da yaşamın normale döndüğü konusunda siyasal iktidarın ve yandaş medyanın yaptığı algı operasyonları gerçeği yansıtmamaktadır. (AS: Kovit salgınında 101 bin ölüm dediler, TÜİK Şubat 2023’te 221 bin “fazladan” ölümü itiraf etmek zorunda kaldı!) Toplam 321 bin ölüm!)

Depremin üzerinde bir yıl geçti ama yaralar sarılamadı, barınma sorunu ile temel ihtiyaç maddelerine ulaşmaktaki sorunlar giderilemedi, eğitim ve sağlık sorunları çözülemedi, yitirilen çocuklar bulunamadı, birçok yerde molozlar kaldırılamadı, halen karanlıkta olan ve susuz olan semtler bulunmaktadır. Hatay garip, Hatay mahzun demek işin en kolayı ama Hatay’ın neden ve nasıl bu duruma getirildiğinin sorgulanması ve hesap sorulması gerekmektedir. Ovaları yapılaşmaya açarsanız, standartların dışında bina yaparsanız, bilim dışına çıkarsanız bu afetler kaçınılmaz olur. (AS: Çok sayıda imar affı!??)

Hatay halkının bu sözlere, bu tehdide aldırmayacağı görülecektir. “Hatay benim kişisel  sorunumdur.” diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ten ilham (esin) alan Hataylılar, siyasal şantajlara boyun eğmeyeceklerdir. 31 Mart 2024, gerekli uyarıların yapılacağı tarihsel bir seçim olacaktır. 

Büyük vatan şairi Namık Kemal, 

  • “Millete ümit ettiğim aydınlığı görmeden ölürsem mezar taşıma yazılsın; vatan mahzun,
    ben mahzun..
    ” demişti.

Hatay mahzun değil, ülkemiz mahzun değil, bizler de mahzun değiliz.

Çünkü karanlığın sona ereceğinden ve ülkemizin aydınlığa kavuşacağı güzel günlerin görüleceğinden hiç kuşkumuz yok.

  • Yeter ki Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkalım,
  • tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığında örgütlü mücadele yapalım.

Aydınlık gelecek bizimdir, güzel günler Mustafa Kemal’in çocuklarınındır. 

Azim ve Karar, 12 Şubat 2024

Cumhuriyet dönemi sağlık politikaları

Osman Öztürk

Osman Öztürk

Yaşam 05.02.2024, BİRGÜN

Cumhuriyet, geçtiğimiz yıl yüz yaşını doldurdu. Normalde hazırlıkların yıllar öncesinden başlaması ve etkinliklerin yıl boyu sürmesi beklenirdi. Oysa öyle olmadı, siyasal iktidar tarafından olabildiğince “geçiştirilmeye” çalışıldı.

Hele, en son 29 Ekim 2023 günü AKP’li Cumhurbaşkanı’nın Türk Donanmasına ait yüz savaş gemisini Vahdettin’in köşkünden selamlaması tam ibretlikti.

O Vahdettin ki kişisel saltanatını sürdürebilmek için emperyalist işgalcilerle iş birliği yapmış, Milli Mücadelenin zafere ulaşmasından sonra da, 17 Kasım 1922 mübarek Cuma günü, kendisi Cuma selamlığına beklenirken Yıldız Sarayı’nın yan kapısından gizlice sıvışıp bir Kızılhaç ambulansına binerek, –ambulanslar o zamanlar da böyle pis işlerde kullanılıyormuş demek– Dolmabahçe’ye inmiş, istimbotla Boğaz’da demirlemiş İngiliz zırhlısına çıkarak Malta’ya kaçmıştı.

Siyasal İslam böylece yüz yıl sonra Vahdettin’in intikamını alırken o fotoğraf karesi de Cumhuriyetin yüz yıl sonra nereye evrildiğinin “resm-i geçit”i gibiydi.
∗∗
Cumhuriyete sahip çıktığını söyleyen siyasal muhalefet de yüzüncü yılda iyi bir performans (başarım) sergilemedi. Oysa toplumların tarihindeki Cumhuriyet benzeri önemli kırılma noktalarının yüzüncü yılı önemli bir tarihtir ve çok daha geniş olarak ele alınması gerekirdi.
***
TTB (Türk Tabipleri Birliği) yayını Toplum ve Hekim dergisi olarak “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları” başlıklı dosyayı hazırlarken böyle düşünerek yola çıktık.  Editörlüklerini Onur Hamzaoğlu ve Cegerğun Polat’la birlikte yaptığımız dosyada bizi esas ilgilendiren sağlık politikalarıydı ama bu yüzyılda sağlıkta yaşananları anlayabilmek için öncelikle ekonomik, politik, toplumsal, sosyal politikalarını ele aldık.

Dosyanın Sungur Savran’ın Cumhuriyet tarihinin sınıfsal bir değerlendirmesini yaptığı “Cumhuriyetin 100 Yılı: 12 Eylül Karşı-Devriminden AKP Dönemi Çürümesine” başlıklı yazısıyla başladık.

Ardından Şükrü Aslan “Cumhuriyetin Toplum Tahayyülü”nde dinamikleri, inşa süreci, yansımaları ve neticelerini ele alarak övme ya da yerme gibi politik kaygılardan çok Cumhuriyetin toplum tahayyüllerinin sonuçlarına ilişkin bir sosyolojik fotoğraf çekiyor.

Dosyamızdaki üçüncü yazı Erkin Başer’in Türkiye’de sermaye birikim sürecinin karakteristik özelliklerini irdelediği ve tarihsel birikimin günümüze yansıyan sonuçlarını ele aldığı “Türkiye’de Sermaye Birikiminin Yüz Yılı: Emperyalizmin Vesayeti ve Devletin İcazeti” makalesi.

Peşinden Özgür Müftüoğlu “Cumhuriyetin 100 Yılında Türkiye’de Sosyal Politika” başlıklı yazısında Osmanlı’nın kapitalizmle bütünleşme sürecinden başlayarak, yüz yıllık Cumhuriyet’in sosyal politikalarını Türkiye’nin kapitalizmdeki dönüşüm süreçlerine eklemlenme dönemleri üzerinden ele alıyor.

Sonra Eray Öntaş ve Meltem Çöl’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında, Sağlık Bakanlığı’nın farklı dönemlerindeki tarihsel değişimini, sağlık bakanlarının etkisini, önemli politika, yapılanma ve mevzuat değişiklerini ele aldıkları “Cumhuriyetin Yüz Yılında Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanları” geliyor.

Dosyanın bu sayıdaki son yazısının başlığı “Cumhuriyet Kurulurken Sağlık, Hastalık ve Sağlık Politikaları”. Ceren Gülser İlikan Rasimoğlu Cumhuriyet rejiminin oluşturulduğu dönemde sağlık alanındaki değişikliklerin Türkiye’nin demografik yapısını nasıl etkilediğini ele aldığı yazısında özellikle Cumhuriyetin ilk Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın sağlık politikalarına odaklanıyor.
∗∗
Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları
dosyamızın ilk sayısı geçtiğimiz hafta baskıya gitti. Aynı zamanda TTB’nin web sitesine de konuldu.

Dosyamıza Cumhuriyetin 2. yüzyılında da “Herkese Eşit, Ücretsiz, Nitelikli Sağlık Hizmeti” için mücadele edeceklerin dağarcığına mütevazı bir katkı yapmasını dileyerek bir sonraki sayıda da devam edeceğiz.

Sağlık politikalarına ilgi duyuyorsanız Toplum ve Hekim dergisine cüzi bir ücret mukabili (küçük bir ücret karşılığında) abone olabilirsiniz.  Olmazsanız da canınız sağ olsun; Derginin 1978’den bu yana kırk beş yıllık bütün külliyatına (birikimine, içeriğine) olduğu gibi bu son sayısına da https://www.belgelik.dr.tr/ToplumHekim/ adresinden ücretsiz olarak ulaşabilir, indirebilir, okuyabilirsiniz.

İyi okumalar.
===========================================
Yazarın Son Yazıları

Halil Çivi şiiri : DOĞANIN GAZABI (Halkın derin ızdırabı)

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Ozanı

 

DOĞANIN GAZABI  
(Halkın derin ızdırabı)

Yer, gök ortaklaşa gazaba durdu,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Deprem, kar, kış, ayaz milleti vurdu;
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Pazarcık depremi temeli söktü,
Elbistan depremi kalanı yıktı,
Tam 10 il çaresiz boynunu büktü,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
İki deprem birden savaşı seçti,
Halkın ciğerine sanki köz düştü,
Feryat, figan ta ayyuka erişti,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Deprem ile soğuk ortaklık yaptı,
Zemherinin kışı Şubat’a sarktı,
Altı Şubat günü kıyamet koptu,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Bilim insanını duyan olmadı,
Uzman görüşüne uyan olmadı,
Kâr ve rant hırsından cayan olmadı,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
İmar affı inşaatı çürüttü,
Çıkar hırsı vicdanları kuruttu,
Yapsatçılar malzemeyi yürüttü,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Doğanın kuvveti gazaba geldi,
Binlerce vatandaş boş yere öldü,
Öksüzler ve dullar kimsesiz kaldı,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Fıtrat, kader, sabır bahane oldu,
Tedbirden kaçınmak şahane oldu,
Vurguncu, rantçının kesesi doldu,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Depremin gücünü bilmek zor muydu?
Bilimsel önlemler almak zor muydu?
Yapıları sağlam yapmak zor muydu?
Yerden ölüm gökten zulüm fışkırdı.
Xxx
Halil Çivi diyor yüreğim yandı,
10 ilde onca ev enkaza döndü,
Onbinlerce canın ocağı söndü,
Yerden ölüm, gökten zulüm fışkırdı.
Xxx

Prof. Dr. Halil Çivi
Çiğli / İZMİR, 08 Şubat 2023

Not : Bu şiir, 06 Şubat 2023‘te dokuz saat ara ile oluşan, 10 ilde büyük hasarlar ve onbinlece insanın ölümüne neden olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki Pazarcık ve Elbistan depremlerinin oluşturduğu büyük yıkımlar ve derin acılar nedeniyle yazılmıştır.

Hak arama mücadelesi ve Can Atalay kararı

Bir ilk gerçekleşti! - Anayurt GazetesiDr. Enver KUMBASAR
Yargıç

08 Şubat 2024, Cumhuriyet

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 14 Mayıs seçimlerinde Hatay halkının oyuyla seçilmiş bir üyesinin, Av. Can Atalay’ın milletvekilliğini, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nden (CD) gönderilen yazıyı Meclis Genel Kurulu’nda okutarak düşürür.

Av. Can Atalay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce (ACM) hakkında verilen mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmeden milletvekili seçilir ve yasama dokunulmazlığı kazanır (Anayasa m. 83).  Tahliye talebinin (Salıverilme isteminin) reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunur. AYM henüz karar vermeden, dosyanın bulunduğu Yargıtay 3. CD mahkûmiyet kararını onar ve bir yazıyla durumu TBMM’ye bildirir. Yazı, hukuka ve teamüllere (geleneklere) uygun olarak Genel Kurul’da okutulmaz, bekletilir. AYM, başvuru tarihi itibarıyla hak ihlali (seçilme ve siyasi faaliyette bulunma, kişi hürriyeti ve güvenliği) kararı verir. Kararı, yeniden yargılama, tahliye ve durma kararı vermesi için İstanbul 13. ACM’ye, bilgi ve gerekli düzenlemeyi yapması için TBMM’ye gönderir. İstanbul 13. ACM, AYM kararı gereğini yerine getirmez ve dosyayı Yargıtay 3. CD’ye gönderir. Daire, AYM kararını yok hükmünde sayarak uyulmamasına karar verir. AYM’ye yeniden bireysel başvuru yapılır. Aynı süreç ikinci kez işler ve AYM’nin verdiği ikinci ihlal kararı da yerine getirilmez. TBMM’de bekletilen Yargıtay 3. CD’nin yazısı, İçtüzüğe aykırı bir şekilde Genel Kurul’da okutulur ve milletvekilliğinin düşürüldüğü duyurulur.

AYM kararlarının bütün kişi ve kurumları bağladığı, dolayısıyla AYM’ce verilen hak ihlali kararlarının İstanbul 13. ACM tarafından yerine getirilmesinin hukuken zorunlu olduğu (Anayasa m. 153), aksi uygulamanın disiplin ve ceza sorumluluğunu gerektirdiği, Yargıtay 3. CD’nin bu konuda görev ve yetkisinin bulunmadığı, AYM’nin hak ihlali kararı yerine getirilmediği ve TBMM önünde durduğu sürece milletvekilliğinin düşürülemeyeceği hususları gayet açık ve hukuken tartışmasızdır.

HUKUKUN ARAÇSALLAŞMASI

Anayasanın emredici hükmüne (m.153) rağmen AYM kararının gereğini yapmayan İstanbul 13. ACM yargıçları ile görevli olmadığı halde yetki kullanan Yargıtay 3. CD yargıçları, kararlarının anayasa ve hukuka uygun olmadığını bilmemekte midir? Elbette bilmektedirler! Peki o zaman anayasaya, hukuk devletine ve vicdanlara açık bir meydana okuma niteliğindeki bu kararları hangi cüretle alabilmektedirler? Bu durumu nasıl anlamalı ve açıklamalıyız? Hukuk alanının biraz dışına çıkarak!

Hukuk, sadece “hukuk” değildir. Hukukun bir de ekonomi-politiği vardır ve ekonomi-politik, büyük ölçüde hukuku belirler. Seksenli yılların başından beri dünyada uygulanmakta olan neoliberal kapitalist ekonomi politikaları maalesef toplumlara huzur getirmemiş, bölgesel ve etnik çatışmalara, büyük ekonomik, sosyal ve siyasal krizlere neden olmuştur. Bu durum birçok ülkede yönetimlerin otoriterleşmesine, bu ise hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının zayıflaması, yer yer ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Hukukun/yargının bir araç olarak kullanılması, bu dönemin en sık görülen uygulamasıdır.

Yargı bağımsızlığı anayasal bir ilke olmakla birlikte (Anayasa m. 9, 138), yargının yönetiminden sorumlu ve mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre görev yapmakla yükümlü (Anayasa m. 159/1) Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin büyük çoğunluğu doğrudan ve dolaylı yöntemlerle partili cumhurbaşkanı tarafından belirlendiğinden, böyle bir yapıyla yargı bağımsızlığı ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi olanaklı gözükmemektedir. Yargı pratiği bunu acı bir şekilde göstermiş, göstermektedir.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI

Bu köşede 2 Aralık 2023’te yayımlanan yazımda belirttiğim gibi, yaşanan yargı krizinde HSK derhal devreye girerek, görevini yapmayan İstanbul 13. ACM heyetini görevden alarak disiplin ve ceza işlemleri başlatması, AYM kararlarının uygulanmasını sağlayacak yeni görevlendirmeler yapması gerekirken ne yazık ki bundan kaçınmıştır.

  • TBMM’nin milletvekilliğini düşürme işlemi İçtüzük ve Anayasaya,
  • Yargıtay 3. CD’nin kararları ise Anayasaya  aykırı olduğundan hukuken yok hükmündedir.

Henüz yerine getirilmeyen AYM’nin hak ihlali kararları ortada durmaktadır.

Bu kararları yerine getirecek kurum, kararlarda açıkça gösterildiği gibi İstanbul 13. ACM’dir. İstanbul 13. ACM görevini yapmıyor ise –ki yapmıyor-, HSK derhal devreye girmeli, Anayasa hükümlerinin üstünlüğü, AYM kararlarının bağlayıcılığı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkeleri ile hak arama hürriyetinin gereği olarak sözü geçen mahkemeye yeni görevlendirmeler yaparak AYM’nin hak ihlali kararlarının bu mahkemece yerine getirilmesini sağlamalıdır. Bu onun anayasal görevidir.

HSK’nin, bu amaçla devreye girmesi ısrarla talep edilmelidir. Sonuç alınması, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve demokrasiden yana bütün toplumsal güçlerin demokratik mücadelesinden geçmektedir.

6 Şubat sonrası: 14 Mayıs ve 31 Mart

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset, 08.02.2024, BİRGÜN

Parlamenter rejimi ve hükümeti kaldıran 2017 değişikliği, CB’nin Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını “gözetme yetkisi”ni, “temin etme” olarak pekiştirdi. Uygulama ise tersi yönde. İşte güncel bir örnek:

Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı.”
Birinci yılında depremzedeler önünde ayrımcılık itirafı ve tehditle oy istemi.

Kısa bir bellek tazelemesi, buraya nasıl gelindiğini görmek için gerekli.

6 Şubat 2023, saat 04.17…

Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY);

– Enkazlara ilerleyen saatlerde ulaşamadı; ama 8 saat süreyle bant daraltması yaptı ve beton yığınları altında can çekişenler, yakınlarıyla iletişim kuramadı…

-Askeriyeden yardım istemedi.

-İlgili yasaları hemen uygulamaya koymadı ve 36 saat sonra OHAL ilan etti; TBMM ise, 82 saat sonra onayladı.

-Depremlerin yaralarını sarmak için ilgili mevzuatı ve OHAL Kanunu’nu etkili bir biçimde uygulamak yerine, ilgili ilgisiz onlarca OHAL Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK)  çıkardı.

-CBK-126 ile tarıma elverişli arazileri ve ormanları yerleşime açtı. Bu CBK, yasa önerisi bile hazırlanmadan, doğrudan TBMM Genel Kurul’unda Anayasa’ya aykırı bir biçimde yasalaştırıldı.

35. gün

Depremlerin 35. gününde enkazlarda yaşam belirtileri sürerken CB, seçimleri 35 gün öne çekti. Haliyle, 18 Haziran’da yapılacak seçimlere kadar, Devlet’in bütün güç ve olanaklarını depremzedeler için seferber etmek yerine, ülke seçim havasına sokuldu.
Bakanlar, görevlerinden çekilmeden milletvekili adayı oldu.

Barınma ve altyapı vaatleriyle depremzedelerden oy istendi.

Çevre ve Şehircilik Bakanı, İstanbul’da çay, çorba ve sandviç dağıtıyordu seçmenlere, depremzedeler içecek su bulamazken.

Ya yasama? Eğer TBMM dağıtılmasaydı, deprem yaralarının sarılmasına katkı ötesinde (ANAYASA-DER / TBB / TMMOB / TCHD paydaşlığında) katılımcı bir yöntemle hazırlanan ve 6 Nisan 2023 günü TBMM Başkanlığına sunulan Türkiye Afet Yönetimi Kanun Teklifi belki de yasalaşacaktı.

31 Mart

14 ve 28 Mayıs seçim kampanyalarının –enkaz altındaki cansız bedenlere basılarak– konusu suç oluşturan eylemlerle nasıl yürütüldüğü belleklerde…

  • Şimdi ise, 31 Mart için şantaj yoluyla ‘oy tacirliği’ yapılıyor.

Değinilenler, seçim öncesi ortam ve koşulları üzerine fikir veriyor: Seçmenin tercihini, özgür iradesi ile belirleyemediği ve siyasal yarışma koşullarının eşit olmadığı bir süreç.

Temin değil, bozma

Ya madde 104’ün 6 yıllık uygulaması? “Devlet organlarını düzenli ve uyumlu çalıştırmamak”, PBDBY kurgusunun özeti.

Buna Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi (CBHS) denmesi bile, bir resmi dezenformasyon. Çünkü hükümet lağvedildi; Anayasa andı gereği CB yok; sistem ise hiç.

Bu nedenle, demokrasiye ulusal ve yerel ölçekte birlikte odaklanılmalı:

Zira cezasızlık, itiraf ve keyfilik, PBDBY sonucu:

Cezasızlık kimin için?

-Ülke yağmacıları,

-Kent rantçıları,

-İnsan haklayıcıları.

İtiraf ne?

Ne istediler de vermedik?” : İlk on yılın itirafı.

“CB, anayasa suçu işliyor.” İlk 15 yıla ayna.

İstanbul’a ihanet ettik”, 25 yılın özeti.

“Oy yoksa hizmet de yok”: 3. On yıl tasarımı.

Keyfilik üçlüsü ise; ayrımcılık, hesap vermeme ve liyakatsizlik.

Umut için…

Şimdilik umut kaynağı, halk (demos). “kişi+parti+Devlet” birleşmesinden güç alan ikilinin kin ve nefret tohumları eken ayrıştırıcı söylemleri, eylem ve işlemleri karşısında halkın büyük çoğunluğu, “inadına barış ve birliktelik”ten yana.

Bilişim teknolojisi ise, “mezhep ve ırk“ alaşımlı bir totalitarizm inşasına kapalı; yeter ki demokratlar, olup biten üzerine doğru bilgi edinsin, sağlıklı düşünsün ve eyleme dönük dayanışma halkalarını genişletsin!

  • Özetle umut, PBDBY ile Türkiye’nin yönetilemeyeceği farkındalığında.

6 Şubat’ın 369. gününde bile kayıp sayısı bilinemediğine göre unutmamak için, yapılan ve yapılmayan üzerine bellek, sürekli tazelenmeli.
=================================================
Yazarın Son Yazıları
 Kurum’un ‘kent karnesi’
 Sürdürülemezlik farkındalığı
 Sürekli ‘riskler üreten yönetim’
 Gezi’den Tandoğan’a ‘Türkiye ahalisi’
 Baskıcı yönetimler ve dirençli yargıçlar
Tüm Yazıları
#ibrahim kaboğlu

HASUDER BASIN AÇIKLAMASI : 6 Şubat Depremlerinin Yıldönümü

HASUDER’den (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) Kamuoyuna…

Bir yıl önce ülkemizde yaşanan 6 Şubat 2023 tarihli iki deprem sonucunda resmi verilere göre yaklaşık elli bin kişi yaşamını yitirdi, yüz binden çok kişi yaralandı; milyonlarca kişi evsiz kalarak başka kentlere göç etmek zorunda kaldı. Yaklaşık olarak 10 milyondan fazla kişi depreme bağlı olarak duygusal, sosyal ve ekonomik açıdan doğrudan ve dolaylı olumsuz etkiler yaşadı. Depremden sonra çok sayıda ulusal ve uluslararası örgüt deprem bölgesinde yardım çalışmaları yaptı ve yapmaya devam etmektedir. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) de deprem bölgesinde aşağıdaki çalışmaları yürüttü/yürütüyor:

Birincisi, depremin ilk gününden başlayarak bölgede çalışan Halk Sağlığı Uzmanları arasında bir iletişim ağı sağlandı, sahada çalışan uzmanlar kişisel ve mesleksel olarak desteklendi, bir dayanışma sağlandı ve bilgi alışverişi güçlendirildi. Deprem sonrası ilk gün depremden etkilenen illerde gerek üniversitelerde gerekse Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan tüm Halk Sağlığı Uzmanlarına ulaşıldı. Üyelerimize duyuru yapılarak bölgeye gitmek isteyen gönüllü hekim listesi oluşturuldu. Bölgede çalışan ve kendisi de depremzede olan meslektaşlarımızdan gelen istemler de dikkate alınarak hizmet içi eğitime dönük webinerler yapıldı.  HASUDER web sayfası üzerinden bilgi notları hazırlandı, topluma ve öbür meslek kesimlerine yönelik infografikler hazırlandı ve paylaşıldı.

İkinci olarak, periyodik (dönemsel) ziyaretlerle deprem bölgesinde sağlık hizmetlerinin durumu, toplumun sağlık gereksinimleri konusunda değerlendirmeler yapıldı, düzenli raporlar yayınlandı ve çeşitli medya kanalları ile toplumu ve kamuoyunu bilgilendirerek öncelikli sorunlar üzerine hükümet kuruluşlarının ve kamuoyunun odaklanması sağlanmaya çalışıldı.

Üçüncü faaliyet alanı ise afet durumlarında öncelikli olan ancak genellikle ihmal edilen üreme sağlığı alanında hizmet sunan sağlık birimleri kurmak oldu.

IPPF, Direct Relief ve UNFPA

kuruluşlarının sağladığı uluslararası mali (akçalı) desteklerden yararlanarak ve Hatay Büyükşehir Belediyesinin de lojistik desteğiyle Hatay ilinde iki ayrı üreme sağlığı hizmet birimi kuruldu. Bu birimler halen Hatay’da hizmet vermeye devam etmektedir. Başlangıç olarak sabit birim olarak çalışmaya başlayan birimler daha sonra mobil hizmet de sunmaya başladılar ve böylece Hatay ilinde geniş bir alanda kadınların erişebileceği hizmetler sağlayabildiler. Hizmetler kapsamında, acil kontrasepsiyon dahil kontraseptif yöntemler, gebelik testi, jinekolojik muayene ve temel jinekolojik sorunların tedavisi, ilaç ve kişisel hijyen malzemelerinin sağlanması, cinsel sağlık, üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyet konulu gezici eğitim programları, kadına yönelik şiddet danışmanlığı dahil üreme sağlığı sorunları konusunda bireysel danışmanlık hizmetleri yer almaktadır. Bu hizmetlerin tümü ücretsiz olarak sunulmaktadır.

Depremin birinci yılı dolarken, afetler ve acil durumlar sonrası sunulacak halk sağlığı hizmetleriyle ilgili başlıca değerlendirmelerimizi kamuoyuyla paylaşmak isteriz:

Deprem sonrası yardım faaliyetleri ilk aşamada doğal olarak en çok sayıda yaşamın kurtarılmasına odaklanmakta ve üreme sağlığı, yaşlı sağlığı, Birinci Basamak sağlık hizmetleri ve bağışıklama gibi konular öncelikli olarak düşünülmemekte ve daha geç gündeme gelmektedir. Afetin boyutları ve derinliği Hatay depreminde olduğu gibi çok büyük olduğunda, bu erteleme büyük sorunlara yol açmakta ve toplumda var olan kırılganlıkların ve eşitsizliklerin çok artması riskini doğurmaktadır. Özellikle afetlerden sonra sağlanamayan üreme sağlığı hizmetleri nedeniyle istenmeyen gebelikleri, doğum öncesi ve sonrası anne/yenidoğan morbidite ve mortalitesinde artışı önlemek için acilen bu hizmetleri düzenlemek gerekmektedir.

İkinci sırada yoksullar, göçmenler, işsizler, engelliler gibi hassas gruplara (kırılgan kesimlere) yönelik hizmetlerdeki aksamalar gelmektedir. Bu nedenle kırılgan gruplara yönelik hizmetler afetlerin en akut döneminden başlayarak ele alınmalıdır. Sağlık hizmetlerine erişimde büyük güçlükler vardır. Bu durum kendi seçeneklerini oluşturma gücü olmayan yoksullar ve göçmenler gibi dezavantajlı toplulukları en ağır biçimde etkilemektedir.

Üçüncü olarak bölgedeki aile hekimliği hizmetlerinin depremden önceki dönemde var olan zayıflıkları ve yapısal sorunları (coğrafi bölge tabanlı olmaması ve kişiye dayalı olması gibi) deprem sonrası iyileşme sürecinin daha zor ve yavaş olması ile ilişkilidir. Bu nedenle, afet durumlarından sonra coğrafi bölge tabanlı aile hekimliği hizmetlerinin ve mobil sağlık hizmetlerinin kesinlikle sağlanması gerekmektedir.

Halk sağlığı hizmetleri açısından sahada önceliklerin belirlenmesi, organizasyon, koordinasyon (eşgüdüm), sürveyans, veri toplama ve filyasyon işleri önde gelen işler olarak saptanmıştır. Halk Sağlığı Uzmanları kriz masasında çalışmanın, ek sorumluluklar üstlenmenin, planlama ve organizasyon yapmanın önemli bir mesleksel deneyim kazandırdığını belirtmektedir. Ancak halk sağlığı hizmetleri açısından özellikle geçici barınma merkezleri kurulurken Halk Sağlığı Uzmanları ile yeterli işbirliği yapılmamış olduğu ve bu nedenle geçici yerleşim merkezlerinin kurulmasından sonra da sorunlar yaşandığı saptanmıştır.

En sık rastlanan halk sağlığı sorunları, bulaşıcı hastalıklar alanında bağışıklama eksikliği, hijyen sorunları, uyuz, kızamık ve akut gastroenteritlerdir. Bulaşıcı olmayan hastalıklar alanında ise kronik hasta izlemi ve ilaç sorunu yaşanmaktadır. Çevre sağlığı alanında toz ve asbest, güvenli içme suyu ve atık yönetimi sorunları vardır. Ayrıca ihmal edilmemesi gereken en önemli hizmetlerden biri olarak ruh sağlığı hizmetleri dikkati çekmektedir. Hem etkilenen kişilerin hem depremzede konumunda olan sağlık çalışanlarının ruh sağlığı yönünden desteklenmesi gereklidir. Sağlık çalışanlarının tükenmişlik sendromuna karşı desteklenmeleri gerekmektedir. Sağlık personelinin bu dönemde işyükü artışı, yorgunluk ve çalışma koşullarının zorluğu yanında barınma sorunlarıyla birlikte stres, endişe, korku, üzüntü, çaresizlik, hayal kırıklığı ve tükenmişlik duygu-durumunda bulunduğu saptanmıştır.

Tüm alanlardaki hizmetlerin sağlanması için hizmetlerin koordinasyonu (eşgüdümü) ve planlı yönetimi gerekmektedir. Bunun için hizmetler tek elden planlanarak koordine edilmeli, ancak yerel ve ulusal “tüm kaynaklardan” (donanım, tüketim gereçleri ve insangücü) ve özellikle sivil toplum örgütlerinin ve uzmanlık derneklerinin gücünden en üst düzeyde yararlanılmalıdır.

Bir kez daha vurgulamak isteriz ki            : Yaşananlardan dersler çıkarılmalı vb. durumlara karşı hazırlıklı olunmalıdır.

Deprem ülkesi olan ülkemizde benzer yıkımların önüne geçebilmek için önleyici politikalar geliştirmeli ve yaşama geçirilmelidir. Depremi yaşayan illerde bir an önce Birinci Basamak sağlık hizmetleri tüm bileşenleriyle çalışır duruma getirilmelidir.

Yitirdiklerimizin ruhu şad olsun.

https://hasuder.org/Duyurular/Detay/basin-bildirileri/6-subat-2023-depremlerinin-yildonumunde-deprem-bolgesinde-halk-sagligi-hizmetlerinin-durumu-ve-hasu/aa53cde8-1a14-019f-1dbe-3a108fb35936

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 7 Şubat 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KULLANILMA

Davutoğlu, Can Atalay hakkındaki düşme kararını okuyan Bekir Bozdağ için “Kullanılmaktan bıkmaz” dedi.

Nasıl kullanılmak?..

DARBE

Cumhur İttifakı ortağı Hüda Par’lı vekil Serkan Ramanlı, Cumhuriyetin kuruluşunu “darbe” olarak niteledi.

Darbecilerin meclisinde işin ne a-salak!..

POSTER

RTE, Eskişehir ziyaretinde posterlerini astırmayan il başkanını görevden aldı.

Reise haaa!..

İRADE

Adalet Bakanı, Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi ile ilgili oturumda muhalif vekillerin başkanlık kürsüsünü kuşatmasını “milli iradeye saygısızlık” olduğunu söyledi.

AYM kararının uygulanmayarak anayasaya karşı gelinmesine değinmedi.

Milli irade dediği, iktidarın iradesi,

Saygı dediği, RTE’ye biat edilmesi…

ŞERİAT

RTE, “Şeriata düşmanlık dinin kendisine düşmanlıktır”

Sokaklarda şeriat isteyen yobazların cesaret ve güç kaynağı…

ORMAN

Cumhurbaşkanı kararı ile 6.378 m2 (doğrusu :  6 milyon 74 bin 411 m2, yazılanın bin katı!) orman sınırı dışına çıkarıldı, satışa açıldı.

Ormanlar boşuna yakılmadı…

SAHTEKAR

Sosyal medyada bir “din adamı” (?), Allah’tan istendiğinde enflasyon ve faizin anında sıfırlanacağını söylüyor.

Akıl fukarası, din tüccarlarının sıfırlanması istense?..

OY

AKP’nin cumhurbaşkanı RTE,

İstanbul’da; merkezden yardım almadığından yakınanların herkesten çok aldığını söyleyerek İmamoğlu’nu suçladı.

Hatay’da; yerel yönetimlerin merkezi yönetimle el ele vermemesi durumunda oraya hizmet gitmeyeceğini, Hatay’a bu yüzden gitmediğini söyledi.

İşte dürüstlük, işte insanlık, işte cumhurun başkanı!..

ANMA

Malatya Valiliği, Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin yapılacak anma etkinliklerini 3 gün süreyle yasakladı.

Merkezle uyumlu…

DİSİPLİN

Milli Savunma Bakanlığı YDK (Yüksek Disiplin Kurulu), Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk’ün fotoğrafının takılma(ma)sı ile ilgili kavgaya karışan Atatürkçü teğmenler için de ihraç kararı vermiş.

Ne şiş yansın ne kebap…

CUMHURBAŞKANI…

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com 

Kahramanmaraş merkezli depremin yıldönümü vesilesiyle hem depreme uğrayanların gönlünü almak hem 31 Mart’ta yapılacak yerel yönetim seçimleri için propaganda yapmak için bölgeye giden Cumhurbaşkanı, Hatay’da yaptığı konuşmada 

  • Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” demiş.

Bunun “Benim partime oy vermezseniz bütçeden zırnık koklatmam” anlamına gelen bir tehdit olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekir.

Gerçi her zaman yaptığı gibi ertesi gün İktidarın en marifetli sözcülerinden Ahmet Hakan, Hürriyet’teki köşesinde sözüm ona bir düzeltme yapmayı denedi. Bir önceki cümleyi de göstererek Cumhurbaşkanının öyle demek istemediğini ileri sürse ve Cumhurbaşkanı da başka bir konuşmasında “Biz her ilin bütçeden hakkını gönderiyoruz. Muhalefet belediyeleri bunları doğru kullanmıyor” dese de İstanbul için yaptıklarından biliyoruz ki; Hükümet, muhalefetin yönetimindeki belediyelerin başarısız olması için her yola başvuruyor. Yurttaşların zararına da olsa yeter ki belediye başarısız olsun politikasını güdüyor.

NASIL BİR CUMHURBAŞKANI?  

Bu vesile ile düşlerimdeki Cumhurbaşkanını anlatmanın sırasıdır:

Cumhurbaşkanı, adı üstünde, seçimlerde çoğunluğu da kazansa, kendisini bir partinin değil, bütün milletin başkanı saymalıdır. Milletin yarısını günde birkaç kez hakaretlere boğan biri, cumhurun başkanı olduğunu nasıl ileri sürebilir? O partisinin “cumhurbaşkanı”dır.

Cumhurbaşkanı, devlet kurumları, o ülkedeki partiler, çeşitli sınıf, milliyet, din ve mezheplerden oluşan insanlar arasında düzenleyici, dengeleyici bir rol üstlenmelidir.

Cumhurbaşkanlığı makamı yurttaşlardan oy isteme makamı değildir. O makam, partiler karşısında tarafsızdır.

Cumhurbaşkanlığına seçilecek kişinin bir partiye mensubiyeti (bağı) olsa bile, seçildikten sonra partilerle ilişkisini keser.

OLGUN, BABACAN, ADİL…  

O, konuşurken ağzından ateşler fışkıran bir kavgacı değil, sözüne herkes tarafından itibar edilen, babacan, güler yüzlü bir baba gibi davranmalıdır.

Cumhurbaşkanı çok konuşmamalıdır. Gerektiği zamanlarda az ve öz konuşmalıdır.

Bütün yurttaşlar, Cumhurbaşkanlığı makamında kendilerini seven ve sayan, haksızlıklara uğradıkları zaman başvurabilecekleri, adaletli, olgun bir insanın bulunduğuna inanmalıdırlar.

Bir Cumhurbaşkanının, maaşından başka bir geliri olmamalı, yaşamında şatafattan kaçınmalı, ortalama bir vatandaş gibi yaşamalıdır. Onun eşini, dostunu, yakınlarını kayırması, onları çeşitli işlerin başına getirmesi, yurttaşların güvenini sarsar.

Bir cumhurbaşkanı, kimlerin cezaevine atılacağına karar vermez. Mahkemelerin hükümlerine ima derecesinde bile etki etmeye kalkmaz. Yoksa günümüzde olduğu gibi adalete güven kalmaz.

Bir cumhurbaşkanı, hangi din veya mezhebin mensubu (üyesi) olursa olsun, kendi inancının propagandasını yapamaz. Yurttaşlara, devlet eliyle bu dinin kurallarını yerine getirmeyi dayatamaz. Devlet işleriyle din işlerinin birbirine karıştırılamayacağını bilir. Değilse, farklı inançlardaki kişiler yanında itibar kaybına (saygınlık yitimine) uğrar.

Bizde de daha önce uygulanmış olan anayasalar gibi, dünya anayasalarında bütün bu kaygılar gözetilmiş, Cumhurbaşkanlarına tarafsızlık görevi verilmiş, bu nedenle dokunulmazlık kazandırılmıştır.

  • Hem bir partinin militanı olmak, hem de dokunulmazlık zırhına bürünmek olmaz.

Bir cumhurbaşkanının uzun süre aynı koltukta, hem de olağanüstü yetkilerle oturması, Türkiye’de olduğu gibi rejimin yozlaşmasına neden olur.

Bundan önceki anayasada bu süre bir keze özgü olmak üzere yedi yılla sınırlandırıyordu.

Türkiye’nin devlet düzenindeki akıl almaz çarpıklığın nedeni, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adlı garip bir sisteme geçmiş olmasıdır. Bu sistem başkanlık sistemlerinden de farklıdır.

Tarafsız ve sorumsuz cumhurbaşkanlığı sisteminden neden Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildi?

Devleti ve toplumu “şeriat” dediği kendi dinci inançları doğrultusunda bir dönüşüme uğratırken, toplumun varlıklarını yandaşlarına yağmalatmak isteyen bir kişi ve
onun elinde tuttuğu bir siyasal hareketin hırsı, bu sonucu doğurdu.

Seçmenlerin bir kesimi de başka nedenlerle buna onay verdi.

Milletlerin tarihi böyle on, yirmi hatta daha uzun yılları kapsayan parantezlerle doludur.

Türkiye halkı da bilinçlenerek aklını başına alacak ve bu garip duruma son verecektir. 

ADD’den Suç Duyurusu : Atatürk’ü savunan teğmenlerin Ordu’dan atılması

Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk rozeti takmayanlara tepki gösteren teğmenlerin ihraç edilmesi kararı üzerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu personeli ile ilgili suç duyurumuz ekte yer almaktadır.

Saygılarımızla. 7.2.24

Tuzla PİYADE OKULU teğmenlerinin atılması 7.2.24

Genel Başkanlık
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ

Büyük Esat Mah. Uğur Mumcu Cad. Uğur Mumcu Sok. No:24 Gaziosmanpaşa-Çankaya Ankara
Tlf : 0312 232 43 44, 0312 230 03 42   Faks : 0312 229 60 66   e-ileti : genelbaskanlik@add.org.tr