Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Türkiye’ye şeriat gelir mi?

Berkant Gültekin

Berkant Gültekin

Siyaset 28.02.2024, BİRGÜN
Eski Refah Partisi Milletvekili Şevki Yılmaz’ın Osmanlı torunlarının düğününde Cumhuriyet ve
Mustafa Kemal’e yönelik hakaretlerinin ardından ülkede yeniden şeriat tartışması başladı.
Türkiye’ye şeriat gelir mi?

Tartışma daha ziyade, Türkiye’de resmi olarak şeriat rejimi kurulur mu kurulmaz mı eksenine sıkıştırılıyor. Laikliği savunan kimi kesimler, “güvenceyi” Anayasa’daki laiklik prensibinde arıyor. Esas çelişki, laikliğin Anayasa’da olup olmaması olarak görülüyor. Şeriat, ileride geçilebilecek bir rejim, zamanı gelince tuşa basılıp aktif hale getirilecek bir düzenmiş gibi algılanıyor. Laikliğin, Anayasa’da yazdığı sürece yaşamaya devam edeceği, iş bu aşamaya gelmediği müddetçe “büyük hamle”nin yapılmış sayılmayacağı düşünülüyor.

Meseleye dair bir diğer akıl yürütme de toplumun şeriat rejimini isteyip istemediği çerçevesinden yapılıyor. Deniyor ki, Türkiye toplumunda şeriatı isteyenler çoğunlukta değil, halk yüzde 80-90 oranında laik, çağdaş ve demokratik bir ülkede yaşamayı tercih ediyor. Bu nedenle şeriat çağrılarının da gidişatı değiştirebilme kapasitesi yok. Bu yaklaşıma göre şeriata geçiş, çok uzak bir ihtimalden ibaret. Buna ek olarak, Türkiye’deki sosyo-ekonomik yapının da şeriata izin vermeyeceği iddia ediliyor. Türkiye kapitalizminin küresel sisteme olan bağımlılığının, şeriatın serencamını mümkün kılmayacağı savunuluyor.

Bir de çok eskiden beri şeriat konusunda belli protipleri masaya yatırıp değerlendirme yapma alışkanlığı var ki o da sürecin bir parçası… İran olur muyuz, Afganistan’a döner miyiz, Suudi Arabistan’a benzer miyiz diye konuşuluyor. O ülkelerin bize yakınlıkları ya da uzaklıkları üzerinden bir siyasi muhasebeye girişiliyor.

Her şeyden önce, “Türkiye’ye şeriat gelir mi?” sorusunun günün gerçekliğine ne kadar uygun ve konuyu bu sorunun etrafında konuşmanın ne kadar doğru olduğunu düşünmek gerek. Cevabı “evet” ya da “hayır” olabilecek bu soru, gerçekten Türkiye’de laikliğin ve seküler yaşam tarzının yaşadığı kan kaybını anlatmak için ideal bir zemin mi yaratıyor, yoksa istikbaldeki bir “an”a odaklanarak toplumun “az önce”ye ve “şimdi”ye karşı körleşmesine mi neden oluyor?
***
Laikliğin güvencesini Anayasa’da aramak, hukuki açından makul görünse de siyasi açıdan aldatıcı. Çünkü laikliğin varlığını Anayasa üzerinden yorumlayan yaklaşım, mevcut tehlike ve tehditlerin kavranmasını güçleştirerek onları önemsizleştiriyor. Şöyle düşünelim, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan laiklik çıkarılırsa ne olacak?

4-6 yaş Kuran kursları yaygınlaştırılacak, referansı din olan özgür düşünce karşıtı birtakım öğretiler eğitim alanını kuşatıp bireylerin zihnini çocuk yaşta şekillendirecek, iki okuldan biri imam-hatip yapılacak, tarikatlar ve cemaatlerin etkinlik alanını genişleyecek, her biri devlette kadrolaşacak, hukukun yerini şeyhlerin buyrukları alacak, yurttaş kula, toplum tebaaya dönüşecek, bilim itibarsızlaştırıp hurafeler dört bir yanı saracak, felaketler önlenebilir olaylar değil “kader planı” olarak açıklanacak, yaşam yadsınıp ölüm kutsallaştırılacak, din emekçi sınıfı uysallaştırmanın bir aracı olarak kullanılacak, kadınların özgürlükleri tehdit edilecek, siyasi otorite kadınların nasıl nefes alacağını, kaç çocuk doğuracağını belirleyecek, içki sosyal hayattan dışlanacak, TV kanallarında buzlanacak ve seküler yaşam alışkanlıkları topyekûn şeytanlaştırılacak mı?

Evet, tam olarak öyle, hatta bunlardan daha fazlası olacak. İşin garibi, bunlar şu an yaşanmakta olan şeylerin aynısı. Bu da demek oluyor ki Anayasa’da laiklik yazması, laikliği gerçek manasıyla korumaya yetmiyor ve şeriat uygulamalarını hayata geçirmeye, laiklik ibaresinin yer aldığı bir Anayasa engel olmuyor.

Peki, İran’a ya da şeriatın hüküm sürdüğü bir başka ülkeye benziyor muyuz? Büyük oranda hayır. Fakat tersten soralım; demokratik bir cumhuriyet olarak Avrupa’ın kuzeyindeki ülkelere, Almanya’ya, Fransa’ya ya da İngiltere’ye benziyor muyuz? Veya bizdeki başkanlık sistemi, ABD’deki başkanlık sistemiyle aynı mı? Ülkelerin ve toplumların ortak noktaları olsa da farklı tarihsel süreçlerden geçtikleri için birbirlerine tıpatıp benzemeleri de beklenmemeli. O nedenle, Türkiye’nin özgün koşullarını ve geçmiş birikimini yok sayarak İran’ı model alan bir şeriat değerlendirmesi hakikati gölgeler; “Türk tipi başkanlık sistemi” gibi “Türk tipi şeriat” düzeninin gelişimini görünmez kılar. Bu belki kitabi anlamda şeriat tanımına uymaz ancak laikliğin cenazeye dönüşmeye yüz tuttuğu, siyasal İslamcı anlayışla örülen bir atmosferi adlı adıyla tanımlar.

Toplumun şeriat konusundaki görüşü de önemli olmakla birlikte bugün yaşananı anlamlandırmaya yetmez. Siyaset, örgütsüz büyük yığınların görüş ve eğilimlerinden çok, örgütlü ve hedefe odaklanmış hareketlerin yaşamı dönüştürme kabiliyetiyle ilgili bir faaliyet. Küçük birlikler, büyük ama dağınık kitlelere üstün gelir. Günümüz Türkiye’sinde devlet mekanizmasını kontrol eden iktidarın ideolojisinden, topluma bakış açısından ve devletin şemsiyesi altında, kamu kaynaklarıyla beslenip güçlenen tarikatların politik ajandalarından bağımsız bir şeriat tartışması yürütülemez. Öte yandan toplumun algıları ve düşünceleri de zamanla dönüşebilir ve yapılan müdahalelerle süreç içinde ortaya çok farklı bir ülke sosyolojisi çıkabilir. O nedenle, “Şeriatı toplum istemiyor” argümanıyla sınırlı bir laiklik mücadelesi, mevzileri bir bir kaybetmeye ve finalde yenilmeye mahkûmdur.
***

  • Şeriat, bir anda ışınlanacak bir nokta ya da bir anda kapının zilini çalacak bir misafir değil, yıllardır adım adım inşa edilen bir düzen olarak ele alınmalı.

Türkiye zaten uzun bir süredir bu karanlık tünelin içinde; devletin kurumsal yapısı ve kamusal alan bir dönüşüm geçiriyor. Bu konuda ciddi bir mesafe alan rejim, hareketine devam ediyor. Nereye kadar gitmek istediği tartışılabilir elbette. Ancak şu bir gerçek ki ayakları yere basmayan, boşlukta sallanan, memleketteki sınıfsal-sosyal çelişkilerle ilişkilendirilemeyen ve salt bir değer olarak sahiplenilen laiklik kavramının yerine, ülkedeki sorunların çözümünde laikliği doğru yerde konumlandırabilen, ona 21. yüzyıla özgü dil ve hikâye kazandırabilen bir siyasal faaliyete hiç olmadığı kadar ihtiyaç var.

Halil Çivi şiiri; ATATÜRKÇÜLÜK : DEĞİŞMEYEN ÜLKÜ…

ŞİİR KÖŞESİ…

 

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Ozanı

ATATÜRKÇÜLÜK : DEĞİŞMEYEN ÜLKÜ…

Yurdumun, halkımın çağdaş yolusun,
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün.
Başbuğumsun, ululardan ulusun.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
XXX
Güneş olup zihnimize doğansın,
İrfan olup cehaleti boğansın,
Saltanatı, Hilafeti kovansın.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Kurtuluşla Türk Ulusu dirildi,
Kuruluşla çağdaş devlet kuruldu,
Egemenlik Türk halkına verildi.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Düşmanları kovdun, yurdu pak ettin,
Mondros’u, Mudanya’yla yok ettin,
Sevr’i yırttın, ATA’lığı hak ettin.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Uygarlık yolunda lider sen oldun,
Mazlum uluslara önder sen oldun,
Demokrasi için rehber sen oldun.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Eğitimle ülkümüzü bir ettin,
Akıl, bilim ırmağını gür ettin,
Laiklikle vicdanları hür ettin.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Dinbazların düzenini bozansın,
Cehaletin mezarını kazansın,
Ulusuna çağdaş hukuk yazansın.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Hak, hukukta kadın, erkek birleşti,
Eşit haklar gönüllere yerleşti,
Ayrımcılık bitti, toplum gürleşti.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Irkçı, dinci kimliklere sapmadın,
Birlik dirlik ekseninden kopmadın,
Haksız, adaletsiz işler yapmadın.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Cumhuriyet rejimini sen kurdun,
Ulusuna özgürlüğü sen verdin,
Yoksulluğun çemberini sen kırdın.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Atatürk’e çamur atan alçaktır,
Dinbazdır, yobazdır, beyni çoraktır,
Kapkara cahildir, vicdanı yoktur.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün.
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx
Halil Çivi diyor, O, Atamızdır,
Kurtardığı vatan, son yurdumuzdur,
Laik Cumhuriyet, namusumuzdur.
Mustafa Kemal’im; Atatürk’ümsün,
Sonsuza dek değişmeyen ülkümsün.
Xxx


22 Şubat 2024
Prof. Dr. Halil Çivi
Çiğli / İZMİR

Hilafet, şeriat ve seçimler

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
26 Şubat 2024, Cumhuriyet

AKP genel başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’dan cesaret alan laiklik karşıtı, köktendinci, şeriatçı, hilafetçi odakların, anayasal düzeni yıkma girişimlerine hız kazandırdıkları bir dönemde, önümüzdeki belediye seçimleri daha büyük bir anlam ve önem kazandı; belediye seçimlerinin, yalnızca bir belediye ve yerel hizmet seçimi olduğunu söylemek olanağı kalmadı.

Hilafetçi ve şeriatçı Şeyh Sait’in adının caddeye konması; Filistin davası bahane edilerek gösterilerde hilafet ve şeriat çağrılarının yapılması; adliye koridorlarında şeriat sloganlarının atılması; eski milletvekillerinin ve imamların düğünlerde ve türbelerde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ve “beddua” etmeleri; ÇEDES projesi bağlamında imamların eğitim kurumlarını ve okulları istila etmesi; bilimsel bir ders olan biyoloji dersinin müfredatına “yaratılış teorisi” adı altında teolojik görüşlerin eklenmesi; Milli Eğitim Bakanlığı’nın protokollerle cemaatlere ve tarikatlara teslim edilmesi; Erdoğan’ın “Diyanet Akademisi”ndeki bir törende açık bir biçimde şeriatı savunması; devlette kadrolaşmanın, siyasal söylemin ve eğitimin dinselleşmesi; kültür ve sanat etkinliklerinin yasaklanması; şeriata yönelik eleştiriler yapanların gözaltına alınması, anayasal ve laik düzeni yıkma çağrısı yapanlar için ise hiçbir hukuksal işlemin yürütülmemesi,

  • Türkiye’nin hızla bir uçurumdan aşağı sürüklendiğinin göstergeleridir.

Türkiye’de nüfusun yaklaşık yarısı Erdoğan’a oy vermediği halde ve yapılan tüm araştırmalara göre nüfusun çoğunluğu laiklik ilkesini benimsediği ve Atatürk’e saygı duyduğu halde, teokratik ve despotik yöntemlerde ısrar edilmesi, Erdoğan’ın ve AKP’nin kendi yaşam biçimini, siyasal görüşünü ve din yorumunu toplumun tamamına dayatmaktan vazgeçmemesi, Türkiye için çok ciddi bir ulusal güvenlik sorunudur.

Tarihsel olgulara bakıldığında, böyle bir dengeye sahip olan ülkelerde bu tür dayatmaların uygulanması ve yöneticilerin kapsayıcı olamaması durumunda, o ülkelerde kutuplaşmaların, bölünmelerin, parçalanmaların ve iç çatışmaların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu görülecektir.
***
Erdoğan’ın “sivil anayasa” adı altında teokratik bir anayasa için çalışmalar ve planlar yaptığı, laik devleti yıkarak bir din devleti kurmaya çalıştığı açıktır. Bunu hâlâ anlamayanlar gaflet, dalalet ve hıyanet içindedir.

AKP’nin belediye seçimlerini kazanması veya İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Eskişehir gibi kentlerin CHP’den AKP’ye geçmesi durumunda, belediyelerin olanakları, dernek ve vakıf adı altında faaliyet gösteren dinci cemaatlerin ve tarikatların hizmetine sunulacağı gibi, seçim zaferinden cesaret alan Erdoğan ve AKP, teokrasiyi kurma ve Cumhuriyeti yıkma çalışmalarına da hız verecektir.

Bu nedenle önümüzdeki belediye seçimlerinde halkın AKP’ye bir kırmızı kart çıkarması, Türkiye’nin uçurumdan aşağı sürüklenmesi sürecine bir “dur” demesi, yaşamsal önemdedir.

Ancak muhalefet partilerinin kendi içinde bölünmüş ve bir ittifak kuramamış olmaları, bunun önündeki en büyük engeldir.

O nedenle belediye seçimlerinde, ana muhalefet partisi olan ve Türkiye’nin çoğu ilinde kazanma olasılığı daha yüksek olan CHP’nin adaylarına oy verilmesi, muhalefet oylarının bölünmesinin engellenmesi, bu çerçevede bir seçim ittifakını, seçmenin sandıkta sağlaması gerekmektedir.
***
Geçtiğimiz hafta, tüm partilerin belediye başkan adayları belirlendi.

Parti içi demokrasi, aday belirleme süreci ve partinin ilkelerine sahip çıkılması konularında CHP yönetiminde var olan sorunların artık, seçimlerden sonra ele alınması gerekmektedir.

Bu yıl gerçekleşecek tüzük kurultayında parti içi demokrasi sorunu radikal (köktenci) bir biçimde çözülürse, aday belirleme süreci ve partinin ilkelerine sahip çıkılması ile ilgili sorunlar da zaman içinde kaçınılmaz olarak çözülecektir.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İliç’te ne oldu?19 Şubat 2024

Adult & Public Health

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 26th February 2024, we’ll conduct a 1 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Adult & Public Health

Here is the 40 slides PDF file (3,4 MB) : Adult & Public Health, Ahmet SALTIK


10 important public health issues related to adults                                  :

1.Chronic Diseases: Addressing conditions like heart disease, diabetes, and hypertension
is crucial. Promoting healthy lifestyles, regular screenings, and early intervention
can mitigate their impact.
2.Mental Health: Mental health disorders affect a significant portion of the adult population. Strategies to reduce stigma, improve access to mental health services, and promote well-being
are essential.
3.Tobacco Use: Smoking and other tobacco products contribute to various health problems. Public health efforts should focus on prevention, cessation programs and awareness campaigns.
4.Obesity and Nutrition: Encouraging healthy eating habits, physical activity, and
weight management is vital. Obesity increases the risk of multiple health conditions.
5.Substance Abuse: Addressing alcohol, drug, and prescription medication misuse is critical. Prevention, treatment, and harm reduction strategies are essential components.
6.Sexual Health: Promoting safe sexual practices, regular screenings, and awareness
about sexually transmitted infections (STIs) are crucial for maintaining adult health.
7.Vaccination: Ensuring adults receive recommended vaccines (e.g., flu, pneumonia,
shingles-zona…) helps prevent serious illnesses and reduces healthcare burden.
8.Health Disparities: Addressing disparities related to race, ethnicity, socio-economic status, and geographic location is essential for equitable access to healthcare.
9.Aging Population: As the population ages, addressing geriatric health issues becomes paramount. This includes falls prevention, dementia care, and promoting active aging.
10.Health Literacy: Improving adults’ understanding of health information, navigating healthcare systems, and making informed decisions is fundamental for overall well-being.

With respect and love. 26th February 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Şeriat çıkmazı

Özdemir İnceÖzdemir İNCE
25 Şubat 2024, Cumhuriyet

Şeriatı övmek ve onu dokunulmaz saymak “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçudur. Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinin birinci bendi bu suçu şöyle tanımlar: “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Bunu bir kenara yazalım. Yazdık! Bir de şu satırları okuyalım: 8 Nisan 1924 tarihli ve 469 sayılı Mehakimi Şeriyenin İlgasına ve Mehakimin [Mahkemelerin] Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun var, ki Cumhuriyetimizin yargı alanında gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden biridir. Ve bu yasaya göre şeriatı savunmak ve istemek yasal suçtur.

469 sayılı kanun ne yapmış? TBMM çıkardığı 469 sayılı yasa ile “şeriye (şeriat) mahkemeleri”ni kaldırmış. Bu mahkemelerin dayandığı din kurallarının yasa olarak kullanılmasını yasaklamış. Bu yasadan sonra Kuran ayetleri, hadisler, icmai ümmet ve kıyas-ı fukaha esasları üzerine kurulmuş olan din kuralları artık YASA değildir.

TBMM’nin çıkardığı yasa ile şeriat mahkemeleri kaldırılmış, yerine Cumhuriyet mahkemeleri kurulmuştur ve bu mahkemeler TBMM tarafından çıkarılan yasalara göre karar vermektedir. Buna göre adliye binaları içinde “Yaşasın şeriat!” diye bangırdayarak gösteri yapmak hem anayasaya hem de 8 Nisan 2024 günü 100. yılını kutlayacağımız yasaya ve TCK’nin 216. maddesinin birinci bendine göre suçtur. Ayrıca bir adalet sarayında “Yaşasın şeriat!” diye böğürerek Cumhuriyete karşı isyan suçu işleyen güruh hakkında dava açmamak da büyük bir suçtur.

Şeriye mahkemelerinin kaldırılmasının ve çağdaş mahkemelerin kurulmasının 100. yıldönümünü 8 Nisan 2024 günü kutlayacağız. Şeriat sistemi tamı tamına 100 yıldır ölüdür. Bu cesedi diriltmeye çalışmak 100 yıldır suçtur.

Demokratik, laik ve devrimci Cumhuriyetin yasalarına göre, “Yaşasın şeriat!” diye haykırmak “Kahrolsun Cumhuriyet!” diye nara atmaya eşdeğerdir ve “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmektir” ki “Kahrolsun laikler!”, “Gebersin Cumhuriyetçiler (Cumhuriyet)!” anlamına gelmektedir.

Şeriat nedir? Bizzat İslam dini midir? Eğer İslam olsaydı birden fazla şeriat olmazdı. İslam dini tektir ama şeriat tek değildir. Zaman içinde eklemeler ve çıkarmalar yapıldığına göre kutsal da değildir. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve yapısını kabul etmez; başta ikinci maddesi olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na karşıdır, onu kabul etmez. Durum böyle olduğuna göre şeriatın dokunulmaz nitelikli bir kutsallığa sahip olduğu gibi bir yorum yaparak vatandaşlar hakkında dava açmanın uygun olmaması gerekir.

Kuran’ı, hadisi, şeriatı 2024 yılında bir demokratik ve laik ülkede yasa ve kural haline getirmek bu statüko içinde kesinlikle mümkün değil. Haydi bakalım, “Müşrikleri nerede görürseniz öldürün” diyen Tevbe Suresi 5. ayete göre herhangi bir müşriki (Tanrı’ya ortak koşan) öldürün de görelim!

Bir de şu var: AKP ve Genel Başkanı “totaliter” bir rejim kurmuşlardır ama “teokratik” bir düzen kurmaya özenip Cumhuriyetin demokratik devletini “teokratik” bir düzene dönüştürebilirler mi? “Deneyemezler” diyemem ama olacakların altında kalırlar.

Şeriat konusunun kuramsal yanına burada nokta koyup bazı şeri örnekleri ele alalım:

Şeriat sistemi köleliği savunur: “Beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın…” (Nisa, 3)

Şeriat sistemi eşitsizliği savunur: “Allah rızk verirken kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur.” (Nahl, 71)

Şeriat sistemi kadını aşağılar: “Erkekler kadınlara üstündür.” (Bakara, 228)

Son söz: Şeriat, Osmanlı’nın şeriat devletinde kutsaldı. Ama Cumhuriyet döneminde 100 yıldır kutsal değil! (AS: 1518 öncesinde değil.. Halifelik getirilince Anadolu islamı yerine Araplaşma başladı şeriat ve gene mutlak değildi, Osmanlı işine gelmediğinde şeriatı uygulamadı.. Geldiğimiz yer, tam bir Arap kültür emperyalizmi sonrası başkalaşma – yozlaşma ürünüdür..)

Meltem TV konuşmamız : İLİÇ MADEN FACİASI

Dostlar,

Dün (23 Şubat 2024) Meltem TV’de Sayın Gülgün Feyman Budak’ın konuğu olduk.
Yaklaşık 25 dakika boyunca İliç maden yıkımına (faciasına) ilişkin soruları yanıtladık ve
iş cinayetini değişik boyutlarıyla irdeledik.

İş ve Meslek Hastalıkları“, Tıpta Uzmanlık mevzuatına göre, “Halk Sağlığı” ana uzmanlık alanının yan dalıdır (üst ya da ileri uzmanlık alanı).

Biz uzun yıllar bu alanlarda Tıp Fakültesinde lisans ve lisans üstü düzeyde dersler verdik, araştırmalar ve projeler yürüttük. TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile İşyeri Hekimi, İş Güvenliği Uzmanı, İşyeri Hemşireliği “Yetki Belgesi” (sertifika) kurslarında uzun yıllar boyunca eğitimci olduk. Kamudan (Ankara Üniv. Tıp Fak.) emeklilik sonrası Atılım Üniv. Tıp Fakültesinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Yeraltı maden işletmesi dahil, işyeri hekimlikleri, mahkemelerde bilirkişilik.. yaptık / yapmaktayız, uzman görüşü yazmaktayız (CMK m.67/6 ve HMK m.293)

Türkiye’nin madencilik politikalarını gözden geçirerek yeni stratejik kararlar vermesi gerekiyor. Durum böyle sürdürülebilir değil ve

  • Ardışık yıkımlar (facialar) salt bir zaman sorunu. Yani, ama bu gün, ama yarın… (zaman içinde) yenileri kaçınılmaz!

Oysa iş cinayetleri (gerçekte iş kazaları!) çağcıl teknoloji ile %98’e varan oranlarda önlenebiliyor. Meslek hastalıkları ise neredeyse tümüyle…

Maliyet-etkin (cost-effective) de olan bu “güzelim” sonuçlar bizden neden bu denli uzak ki?

Neden kaza – kader – fıtrat şeytan üçgenine bağlanır ki kimi gerici politikacılarca!?

Tablo “Örgütlü kötülük” olarak nitelenebilir, dünkü TV konuşmamızda vurguladık..

İzlemek için lütfen tıklayınız (Haberin İçinden programı, ilk 24 dakika)..

Paylaşılsın ve ülkemize ve insanımıza yararlı olsun dileriz bu bilimsel çabalarımız.

İlgili şu yazıya da bakılmasını öneriyoruz :

Altın madenciliğinde işçi sağlığı ve güvenliği  | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
https://x.com/profsaltik/status/1761129732551106916?s=20 

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

PARA, BİLGİ, TOPLUM ve SİYASAL REJİM

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bir kapitalist için mal, servet sermaye, para ne ise; gerçek bir bilim insanı için de bilimsel bilgi birikimi aynı şeydir. İkisinin de doyum ya da yeterlilik noktası yoktur.

Ancak kapitalistin para ve sermayesi kendisi ve ailesi içindir. Halbuki bilim insanının bilgisi toplumu aydınlatma amacına hizmet eder.

Gelişmiş ülkeler aklı (usu) ve bilimi eğitimin merkezine yerleştiren ve bilimsel bilgi birikimleri en yüksek olan ülkelerdir.

Ulaştığı bilimsel bilgi düzeyi ne denli yüksek olursa olsun, eğer bir bilim insanı yeni şeyler öğrenmeyi bırakırsa önünde sonunda çağ dışı kalmış olur.

Akıl (us) ve bilim kaynaklı eğitimden uzaklaşan toplumlar da çağ dışı kalmaya mahkumdur.

  • Sermayeleri cehalet olan toplumların yaşamları sefalet olur.

Bilgi ve kültür birikimleri yüksek olan toplumlar genelde demokrasi ile, buna karşın cehaletin baskın olduğu toplumlar ise genellikle diktatörlükle yönetilirler.

Ülkelerin siyasal rejimlerini ve yönetim biçimlerini genellikle toplumların kendileri belirler.

Her toplum layık (yaraşır) olduğu rejimle yönetilir.
***
ADİL DEVLET ve ZALİM DEVLET

Eğer bir ülkedeki devlet yöneticileri, ellerindeki fiziksel, siyasal, adli, yönetsel, ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal.. .her türlü devlet yetkilerini ve devlet güçlerini, toplumdaki tüm yurttaşları yasalar karşısında eşit kabul ederek, adaleti gerçekleştirmek için kullanırlarsa ADİL;

Tersine, ellerindeki devlet ve iktidar olma güçlerini ve yetkilerini sistemli olarak adaleti bozma yönünde kullanırlarsa ZALİM olurlar. Çünkü,

  • Adaletten uzaklaşan devlet mutlaka zulme bulaşır.

Altın madenciliğinde işçi sağlığı ve güvenliği 

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
Halk Sağlığı Uzmanı
Çevre Sağlığı Uzmanı

23 Şubat 2024, Cumhuriyet
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Altın madenciliğinde işçi sağlığı ve güvenliği; düzenlemeler, yaptırımlar, altyapı, teknoloji ve sosyoekonomik etmenlerdeki eşitsizlikler nedeniyle gelişmiş ve geri kalmış ülkeler arasında önemli ölçüde değişiklik göstermektedir. Bunların kısaca ele alınması yararlı olacaktır.

MEVZUAT ve UYGULAMA

Gelişmiş ülkelerde işçi sağlığı ve güvenliği için daha sıkı düzenlemelere ve daha iyi uygulama düzengeleri (mekanizmaları) vardır.

Köklü iş sağlığı ve güvenliği yasalarına, düzenleyici kurumlara ve denetim sistemlerine sahiptirler. Buna karşılık, geri kalmış ülkelerde daha zayıf veya daha gevşek düzenlemeler söz konusudur. Uygulamaya verilen önem ve uygulamaya ayrılan kaynaklar yetersizdir.

Bu durum işçi sağlığı ve güvenliği açısından daha büyük risklere yol açabilir.

Görünümü kurtarmak için çağcıl görünen düzenlemeler yapmalarına karşın bu düzenlemeleri geçersiz kılmaya yönelik akla gelmedik bürokrasi hilelerine başvurulabilen ülkelerde “tehlikenin gerçekleşme olasılığını” tanımlayan “risk”, “kaçınılmaz felaket” anlamı kazanabilir.

TEKNOLOJİ ve ALTYAPI

Gelişmiş ülkeler madencilik faaliyetleri için daha ileri teknoloji ve altyapıya erişme çabasındadır. Sorumluluğun getireceği ağır yükümlülükler bunu zorlar. Bunlar arasında daha güvenli donanımlar, daha iyi havalandırma sistemleri ve tehlikeleri özellikle müdahale edilebilir, engellenebilir evrede belirleyebilmek için gelişmiş izleme araçları sayılabilir.

Geri kalmış ülkelerin bu tür teknoloji ve altyapılara erişimi kısıtlı olduğundan ya da öncelenmediğinden risk artar.

EĞİTİM ve ÖĞRETİM

Gelişmiş ülkelerdeki işçiler sağlık ve güvenlik uygulamaları konusunda daha iyi eğitim ve öğretim alırlar.

Çalışanların potansiyel risklerin ve bunların nasıl azaltılacağının farkında olmalarını sağlamak için zorunlu eğitim programları, sertifika gereklilikleri ve sürekli eğitim, sürecin zorunlu bileşenleridir. Geri kalmış ülkelerde, sınırlı kaynaklar veya işçi güvenliğine önem verilmemesi nedeniyle eğitim ve öğretimde boşluklar olabilmektedir. Bu durum kaza ve yaralanma oranlarının daha yüksek olmasına yol açar.

SAĞLIK ve DESTEK HİZMETLERİ

Gelişmiş ülkelerde işçiler için daha erişilebilir örselenme-yaralanma hizmetleri ve destek sistemleri mevcuttur (vardır). Bunlar arasında daha iyi tıbbi tesisler, esenlendirme (rehabilitasyon) programları ve işyeri örselenme-yaralanmaları için tazminat ve özlük hakkı düzenlemeleri sayılabilir.

Geri kalmış ülkelerde, sağlık ve destek hizmetlerine erişim sınırlı olduğundan işçilerin zamanında, yeterli tedavi ve destek alma olanakları kısıtlıdır.

SOSYAL ve EKONOMİK ETMENLER

Geri kalmış ülkelerde yoksulluk, kayıt dışı istihdam ve sosyal koruma eksikliği gibi sosyoekonomik faktörler (etmenler) sağlık ve güvenlik risklerini daha da artırabilir.

İşçiler ekonomik zorunluluklar nedeniyle tehlikeli çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalırken, işverenler güvenlik yerine kâra öncelik verebilmektedir. Gelişmiş ülkelerde, işçi haklarını koruma ve daha güvenli çalışma koşullarını savunma amaçlı daha güçlü işçi sendikaları, savunuculuk grupları (kümeleri) ve yasal düzenlemeler ve bütün bunlara bağlı olarak yüksek uygulama etkinliği söz konusudur.

SONUÇ

Sonuç olarak gelişmişlik ve geri kalmışlık ifadelerinin özünde demokrasi, adalet, insan hakları, eğitim-öğretim, ekonomi vb. bütün öğeleri kapsadığı unutulmamalıdır.
===================================
Dostlar,

Hacettepe Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Enstitüsü’nde (YÖK sonrası Halk Sağlığı Anabilim Dalı) Kasım 1978’de birlikte Tıpta Uzmanlık eğitimi almaya başladığımız saygın ve sevgin (aziz) dostumuz, meslektaşımız Prof. Güler, sorunu ana başlıklarıyla özetlemiş.

Biz uzun yıllar bu alanlarda Tıp Fakültesinde lisans ve lisans üstü düzeyde dersler verdik, araştırmalar ve projeler yürüttük.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile İşyeri Hekimi, İş Güvenliği Uzmanı, İşyeri Hemşireliği “Yetki Belgesi” (sertifika) kurslarında uzun yıllar boyunca eğitimci olduk. Kamudan (Ankara Üniv. Tıp Fak.) emeklilik sonrası Atılım Üniv. Tıp Fakültesinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Yeraltı maden işletmesi dahil, işyeri hekimlikleri, mahkemelerde bilirkişilik.. yaptık.

İş ve Meslek Hastalıkları“, Tıpta Uzmanlık mevzuatına göre, “Halk Sağlığı” ana uzmanlık alanının yan dalıdır (üst ya da ileri uzmanlık alanı).

Biz de bu gün Meltem TV’de Sayın Gülgün Feyman Budak’ın konuğu olduk. Yaklaşık 25 dakika boyunca İliç maden yıkımına (faciasına) ilişkin soruları yanıtladık ve iş cinayetini değişik boyutlarıyla irdeledik. Birazdan web sitemizde yayınlayacağız.

Türkiye’nin madencilik politikalarını gözden geçirerek yeni stratejik kararlar vermesi gerekiyor. Durum böyle sürdürülebilir değil ve ardışık yıkımlar (facialar) salt bir zaman sorunu. Yani, ama bu gün, ama yarın… (zaman içinde) yenileri kaçınılmaz! Oysa iş cinayetleri (gerçekte iş kazaları!) çağcıl teknoloji ile %98’e varan oranlarda önlenebiliyor. Meslek hastalıkları ise neredeyse tümüyle…

Maliyet-etkin (cost-effective) de olan bu “güzelim” sonuçlar bizden neden bu denli uzak ki?

Neden kaza – kader – fıtrat şeytan üçgenine bağlanır ki politikacılarca!?

Tablo “Örgütlü kötülük” olarak nitelenebilir, bu günkü TV konuşmamızda vurguladık..

Ülkemize ve insanımıza yararlı olsun dileriz bu bilimsel çabalarımızın.

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

ACCESS TO HEALTHCARE – HEALTH SERVICES

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and the Media,

On 22nd February 2024, we conducted a 2 hours lecture face-to-face for Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with the subject of

ACCESS TO HEALTHCARE – HEALTH SERVICES

Here are the 53 power point slides having a rich and up to date content.. (pdf, 6 MB).
(This file was also uploaded to the Moodle system of Atılım Univ, on lecture date.)

Access_to_Health_Services, Ahmet SALTIK

With respect and love.
22nd February 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
LLM in Health Law  BSc in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X @profsaltik

31 Mart: Hukuk için oy…

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset 22.02.2024, BİRGÜN

“Oyun kurucu” nitelemesi kimi gazeteci ve yorumcularca yapılır. Oysa ‘siyasal kuruculuk’, hukuka saygıyı gerekli kılar. Ne var ki, önde olan  “hukuk yıkıcılığı”.

YIKICI ÜÇLÜ

Kaldırılan: Hükümet, anayasal denge – denetim düzenekleri ve siyasal sorumluluk.

Getirilen: Devlet başkanlığı ve yürütme bir kişide birleştirildi ve o kişi parti genel başkanı oldu.

Uygulanan: Uçak, cami avlusu ve seçim konuşmaları.

-Yargının anında görev çıkarması için yeterli oluyor.

– AKP-MHP’yi hemen yasal düzenleme için harekete geçiriyor.

-Bütün kamu görevlilerinin tavır ve işlemlerine yansıyor.

VE UZANTILARI

Yerel seçim konuşmalarında,

  • “Cumhurbaşkanı ve hükümet benim;
  • adayıma oy vermezseniz hizmet gelmez, doğal gaz gelmez” 

vb. ayrımcı tehditler, ‘kişi+parti+devlet’ birleşmesi teyidi (doğrulaması).

Bunlar, “2017 kurgusu“nun bile olanak tanımadığı söylem, eylem ve işlemlerden kesitler.

Anayasa ve hukukun üstünlüğü yanlısı çevreler ise,  “hayır, bu kadarı da olamaz” şeklinde şaşkınlıklarını ve tepkilerini dillendirmeye çalıştıkça,  Anayasa ve hukuk dışılıklar çoğalıyor.

AKP ve MHP Genel Başkanları, ortak söylemlerinde hedef büyütüyor: 2017’de tasfiye edemedikleri (Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi) Anayasal kurumlar hazımsızlığı ve yerel demokrasiyi kaldırma seferberliği vb.

‘İnsan haklarına dayanan Cumhuriyet’ tasfiyesi ortamında, ‘seçim ikiyüzlülğü’ eşliğinde dayatma sandığı kurulacak.

HAYSİYET ANDI!

Tarihsel ve kültürel mirası yadsıma, doğal varlıkları tahrip etme veya kalan kurumları yok etme ile sınırlı değil AKP-MHP ortak paydası. Cemaat-mezhep dönemi mirasının paylaşımı da var. İşte birkaçı:

-Siyasal ayağa dokunulmaması için beş yasal düzenleme.

-Toplumsal, iktisadi ve bürokratik ayağı temizleme bahanesiyle OHAL önlemlerinin sürekli uzatılması: TMSF’den yargı organlarına ve üniversitelere dek hukuk katliamı, AKP-MHP’nin ‘arka bahçe’ tasarımı için. 27. Yasama döneminde güvenlik soruşturmasından mülakata dek “liyakat ve hukuk” karşıtı düzenlemeler üzerine ittifak tam oldu.

Özgürlükleri sınırlamak ve demokratik toplumu baskılamak için, sosyal medya ve basın sansürü düzenlemeleri de aynı bağlamda.

-Seçim düzenlemeleri ise, siyasal münavebe (sırasıyla değişim) yolunu kapatmak içindi.

“Görev+yetki+sorumluluk” çerçevesi dışındaki eylem ve işlemleri sürekli kılmak, görev gerekleriyle özdeşleşen “dignitas” (haysiyet, onur) sorunu olsa da, ‘dava’ (!) için iktidar bekası, Anayasa’nın da üstünde.

KIRIM, KITLIK KIRIM

Hukuk yıkıcıları, siyasal oyun kurucusu olamazlar.

Siyaset ve demokrasi hukuk yoluyla yapılmadığı ve işletilmediği için,
sistematik anayasa ihlalleri, ’kırım, kıtlık ve kıyım’ ile sonuçlandı.

– kurumlar ve kuralların tasfiyesi,

– delik deşik edilen ülkenin bölünmez güvenliğinin zedelenmesi,

ayrıştırılan ve yoksullaştırılan topluma dinin siyasete alet edilmesiyle, bilim ve akıl dışı hurafelerin kutsallık maskesi altında dayatılması.

NE YAPMALI ???

Yıkımlara asla alışmamak, bunları asla kanıksamamak ve meşrulaştırmamak.

Ve insan haklarının sert çekirdeği için kullanılan her zaman, her yerde ve herkes için kuralını Şubat 2024 Türkiye’sinde insan haklarına dayanan Cumhuriyet için kullanmak.

Din-inanç ve vicdan özgürlüğü güvencesi olan dünyevi norm Anayasa yerine, Cemaat-mezhep ve tarikat ittifakı sonucu, ‘15 Temmuz uçurumu’ oldu.

Şu halde hukuk ve liyakat, ‘15 Temmuz’lara hayır!’ için de yaşamsal. Ne var ki, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY), hukuk ve liyakata (yaraşırlığa) kapalı. Bu nedenle

  • her zaman, her yerde ve herkes için “demokrasi, hukuk ve insan hakları”,

ancak PBDBY’nin aşılması ile geçerli kılınabilir.

31 Mart seçimlerinin önemi burada:

  • Adaylar, “Cumhuriyet’in yaşayan ruhu”nu yeşertebildikleri ölçüde yıkıcılık seferberliğini püskürtebilir.

Örneğin “Ankara’dan buyruk ve talimat ile değil, hukuk ve halk ile İstanbul’dan yönetim” söylemi, Türkiye bütünü için geçerli. Bu nedenle, 31 Mart’ta, akıl ve bilim dışı palazlanmalara karşı hukuk için oy, ortak gelecek umudu için yaşamsal.
====================================
Yazarın Son Yazıları