Gönül Pınar Atacı
özel bir adak : https://x.com/profsaltik/status/1773701899964801380?s=20
***
***
27. Yasama döneminde TBMM’de 336 vekil ile temsil edilen Cumhur İttifakı, Genel Kurul’da 180’e bile ulaşamıyordu. Yoklama istenince odalarından koşup gelerek kapılara yakın masalarda oy kullanan vekiller, çoğunluk teyidiyle hızlıca ayrılıyordu. CHP Grup başkan vekili Özgür Özel, bu durumu, “Çin Ordusu gibi geliyorlar, çil yavruları gibi dağılıyorlar” metaforuyla betimliyordu.
Ya AKP-MHP Genel Başkanlarının talimatları? Yasa önerilerini onaylamakla sınırlı.
TERS KELEPÇE
Medya mensuplarının, “eskiden üç bakan çekilirdi; şimdi neden seçim meydanlarında?” şeklinde sorgulamalarına şaşırmamak elde değil. Neden? Çünkü anayasal ve siyasal tasfiye operasyonu olarak 2017 kurgusu, Yürütme yetkisini Cumhurbaşkanı’na tarafsızlık statüsünü koruyarak verdi ve bakanları, siyaset dışına çıkardı. Buna göre, siyaseti CB yapacak; bakanlar ise onun tercihlerini uygulamaya koyacak. Öyle ki, bakanlar müdür atama yetkisine bile sahip değil, sicil amiri hiç değil. Şu halde, hiçbiri siyaset yapamaz.
Ya uygulama? Anayasa ile bağdaşmadığı halde CB, parti genel başkanı oldu. Statüsünü, diğer partileri bastırmak için kullanan CB, bakanları, diğer adaylar karşısında devlet gücünü kullanmak için sahaya sürdü.
TBMM’ye vurulan ters kelepçe olarak nitelediğim Cumhur İttifakı da, 2017 kurgusu ile çelişiyor.
Bu saptama, kurgunun Cumhuriyet’in niteliklerini zedelediği gerçeğini gizlememeli. Yandaş medyanın CB yerine ‘başkan’ hitabı, gerçekçi. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ (CBHS) ise, yoklukları gizlemeye yönelik sanal bir kavram.
Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme’ (PBDBY) uygulaması ile aslında Türkiye Cumhuriyeti, Temmuz 2018’de fetret dönemine sokuldu (“PBDBY fetreti”, Yeniarayış, 25 Mart).
ÜÇLÜ AMAÇ
Hiçbir haklı gerekçesi olmayan yıkımın amacı belli idi: Önce, tek kişi başkanlığını ömür boyu kılmak; sonra, iktidar tekeli yoluyla siyasal/tarihsel/kültürel/doğal mirası lağvetmek; nihayet, yurttaşlık ve dünyevi hukuku tasfiye ederek “ümmetçi toplum” hedefine varmak.
7 Haziran 2015 seçimleri, göreceli serbest oy ve eşit yarış ortamında yapılan son seçim oldu; 1 Kasım 2015’ten itibaren 6 kez kurulan sandıkta yarışma hiçbir zaman eşit olmadı. 31 Mart’ta kurulacak olan 7. sandık öncesi sahaya sürülen -ergin olmayanlar dahil- neferler, 7 yıldır PBDBY üzerine yazdıklarımın acı, ama gerçek görüntüsü.
TALİMAT ve TEHDİT
CB unvanını kullanarak CHP’ye ve Genel Başkanına sürekli hakaret eden ve seçim yasaklarını hiçe sayan AKP Genel Başkanı, Anadolu’dan seçmenlere talimat ve tehditle sesleniyor: Adayıma oy vermezseniz Ankara’dan hizmet gelmez; yakınlarınıza telefon etmezseniz İstanbul’u düşman (!) işgalinden kurtaramayız.
NASIL OKUMALI?
Öncelikle, ‘Cephe’deki bakanlarına bile güvenmiyor; adayına ise, ne kendisi ne de bakanları. İçişleri Bakanı Yerlikaya’ya, “İşin gücün yok mu senin? dönsene Ankara’ya…!” diye seslenen İmamoğlu, “17 değil, 27 bakan gelin!” sözleriyle meydan okuyor. Oysa önceki bakanlar da sayılırsa, 27’yi de geçer.
Sonra, CHP’ye ve belediye başkanlarına yönelik üçlü eleştiri dili, iktidarın karanlık geçmişini ve Türkiye üzerindeki kara bulutları çağrıştırıyor:
-‘Çöp/çamur/çukur’ ise; Akkuyu, İliç ve Kanal İstanbul (Yıkımlar ve olası tehlikeler, ayrı yazı konusu).
SONUN BAŞLANGICI
Demokrasi+hukuk+özgürlük için oy, karanlık üçlüye karşı oy demek.
Hukuk, haysiyet ve ahlak dışı cepheleri, çil yavruları gibi dağıtarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde fetret dönemi açan PBDBY ayracını kapatma umudu için 31 Mart oyu çok değerli.
==========================================
Yazarın Son Yazıları
Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School
All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff
General public and Media,
On 29th March 2024, we’ll conduct a 2 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of
ACCIDENTS in Medical Practice
Here is the 42 slides PDF file (5 MB) : Accidents, in Medical Practice
Some important reminders for all..
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
BA in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
Dostlar,
Dün, 27 Mart 2024 günü Cadde TV‘de Sayın Rahmi AYGÜN‘ün çağrısı ile 50 dakikalık bir söyleşi yaptık.
İki ana bölüm oluştu; ilk yarıda
– 21,5 yıllık tek başına AKP = RTE iktidarında SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM‘ü (Health Transformation!; tümü ile dış dayatma, ne yerli ne de milli!!),
– yabanıl (vahşi) özelleştirmeyi,
– apaçık sağlık kapitülasyonları olan şehir hastanelerini,
– hekim göçünü,
– sağlıkta şiddeti,
– AKP= RTE‘nin hekimleri aşağılayan, emeklerini değersizleştiren, bezdiren, iş güvencesini yok eden, emeklilikte yoksullaştıran, iş yükü ilke ezen, ayrımcılık yapan, liyakata dayanmayan… çağdışı politikalarını..
– Halkın sağlık hakkını
– Sağlık sektöründeki yandaşa – yabancı sermayeye peş keş çekilen milyarlarca Doları…
– Böyle giderse daha neleeeer neler olacağını…
konuştuk.. (yaklaşık 35 dk.)
***
İkinci bölümde 31 Mart “yerel” seçimlerini konuştuk.
“Yerel” olmaktan çıkan çooook kritik bir anlam ve işlev kazanan bu çok özel seçimleri..
Ulusumuza net ve kritik çağrılarımız oldu : (Bu çağrıyı bu gün Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazımızda da yineledik..)
Ne yapmalı ??
– Ana ve şaşmaz hedef AKP=RTE faşist-gerici-uydu rejimini olabildiğince zayıflatmak.
– Bunu hakkımız olan “oy” larımızla demokratik-barışçıl ve meşru yolla yapmak.
– Bugün yapıl(a)mazsa gelecekte bu yollar da kullanılamayabilir.
– Öyle ise; her seçim bölgesinde, kazanabilecek en güçlü adayı destekleyerek Cumhur İttifakı adaylarını sandıkta yenmek.
– “Ulusal güçleri birleştirin” buyruğu ATA’nın!
***
Programı izlemek için lütfen tıklayın..
İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereklerinin hızla yapılmasını dileriz…
Sn. Fikri Sağlar’ın tweet iletisi ile bağlayalım : (https://x.com/dfikrisaglar/status/1773263449025311185?s=20)
Sevgi ve saygı ile. 28 Mart 2024, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik
İnsanlık tarihinde, bütün hakların tek bir devrimle elde edildiği bir devrim yoktur. Haklar zaman içinde adım adım, farklı devrimlerle elde edilir.
Mükemmel bir devrim veya mükemmel bir lider bekleyen kişiler, devrim yapamazlar, bir ömür boyu devrimi ve lideri beklemekle yetinirler.
31 Mart belediye seçimlerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
AKP şu anda Türkiye’nin birçok ilinde ve ilçesinde, CHP yönetimine tepkili olan CHP ve muhalefet seçmeninin sandığa gitmemesi veya CHP dışındaki muhalefet partilerine oy vermesi nedeniyle seçimleri kazanacaktır.
Türkiye’nin çoğu ilinde ve ilçesinde muhalefet cephesinde CHP’nin adayları önde olduğu halde, bu adayları desteklemek yerine sandığa gitmemek veya kazanması olanaksız olan başka muhalefet partilerinin adaylarına oy vermek, muhalefet oylarının bölünmesine yol açmak, akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
Bu tavır AKP’nin karşıdevrim sürecine hizmet eder. Karşıdevrim sürecine hizmet edenler, devrim konusunda herhangi bir iddia ortaya atamazlar.
CHP yönetiminde parti içi demokrasi ve partinin ilkelerine sahip çıkılması konusundaki sorunların çözülmesini seçim sonrasına ve bu yıl gerçekleşecek tüzük kurultayına bırakmak yerine, AKP’nin karşıdevrim sürecine hizmet etmek, akıl tutulmasıdır.
***
Şu anda muhalefet cephesinde İstanbul, Bursa, Balıkesir, Antalya, Antakya gibi çok önemli kentlerde CHP’nin adayları önde olduğu halde, bu kentleri AKP’nin kazanma olasılığı var.
Çünkü bu kentlerde AKP ve CHP adayları arasındaki yarış başa baş ilerlemektedir.
Bu koşullarda CHP seçmeninin bir kesiminin sandığa gitmemesi veya muhalefet oylarının, kazanma olasılığı bulunmayan İYİ Parti ve Zafer Partisi gibi partilerin adaylarına veya bağımsız adaylara verilmesi, ancak akıldışı içgüdüsel davranışlarla, öfke ve kin duygularıyla açıklanabilir.
Benzer bir durum İstanbul’un Sarıyer ilçesi, Muğla’nın Bodrum ilçesi ve Trabzon’un Ortahisar merkez ilçesi için de geçerlidir. AKP ile CHP arasında başa baş bir mücadelenin yaşandığı bu ilçelerde, CHP seçmeninin sandığa gitmemesi veya muhalefet oylarının bir bölümünün, kazanma olasılıkları bulunmayan İYİ Parti’nin ve Zafer Partisi’nin adaylarına veya bağımsız adaylara kayması durumunda, seçimleri AKP kazanacaktır.
Böylece 15 yıldır CHP’de olan ve İstanbul’un en büyük ilçelerinden birisi olan Sarıyer AKP’ye geçecektir; Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden birisi olan Bodrum ilk kez AKP’ye geçecektir; CHP 15 yıl sonra Türkiye’nin en köklü ve önemli kentlerinden birisi olan Trabzon’un merkezini yeniden yönetme olanağını yakalamışken, AKP burayı yönetmeye devam edecektir.
***
Yeniden Refah Partisi yönetimi, adaylarını çekmeyeceklerini açıklamasına rağmen, YRP seçmenlerinin önemli bir kısmı AKP’li adaylara oy verecektir. YRP Merkez Karar Yürütme Kurulu üyelerinden birisinin İstanbul’da AKP’nin adayının desteklenmesi gerektiğini açıklaması da bu eğilimin bir yansımasıdır.
Bu ortamda
Yitiren yalnızca CHP değil, Türkiye olacaktır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
A- KURAMSAL ÇERÇEVE.
Evet, geleneksel ve tarihsel dinsel anlayışlardan farklı olan bir LAİK AHLAK ANLAYIŞI vardır. Fakat laik bir ahlak anlayışının oluşabilmesi için iki önemli gelişme ve değişimin ortaya çıkması gerekmiştir.
Birincisi Batı toplumlarında Aydınlanma felsefesine bağlı olarak dinsel otoriteden bağımsız eleştirel özgür aklın ve deneysel bilim anlayışının gündelik düşünme ve yaşama biçimine egemen olması ya da başka bir söyleyişe göre de toplumsa ZİHNİYETİN dogmatizmden kurtulup ÇAĞDAŞLAŞMASIDIR.
İkincisi de, bilimin ve teknolojinin değiştirici ve dönüştürücü etkilerine bağlı olarak
dinsel-tarımsal bir toplumsal yapıdan ve düşünme biçiminden giderek sıyrılıp
demokratik ve laik bir sanayi toplumuna kavuşmaktır.
Çünkü evrensel insan hakları, evrensel hukuk normları, pozitif ve negatif anlamda din ve vicdan özgürlüğü, laik devlet, laik toplum ve laik birey olmadan çağdaş ve demokratik bir devlet ve toplum kurma olanağı yoktur.
Bir tümce ile söylemek gerekirse:
Laik ahlak ancak ve ancak laik toplumsal yapı, laikliği ve demokratik toplumsal yapıyı biçimsel olarak değil, öz olarak benimsemiş ve özümsemiş devletlerin ürünüdür.
Mutlaka belirtilmesi gereken bir konu da şudur:
Çağdaş, laik toplumlar ve devletler; geçirdikleri zihinsel, ekonomik, teknolojik, sosyolojik ve kültürel değişim ve dönüşümler nedeniyle tek ırklı, tek dilli, tek inançlı, tek dinli tek mezhepli ve tek ideolojili değildir.
Tersine çağdaşlaşma, laikleşme ve demokratikleşme çok ırklı çok dilli, çok inançlı, çok dinli, çok mezhepli çok ideolojili… bir devlet ve toplum yapısı oluşturmuştur. Böylece toplumlar tekçi
(monist) bir toplumsal yapıdan, çoğunlukçu değil, çoğulcu (pluraliste) bir toplumsal yapıya kavuşmuşlardır.
B- DİN KAYNAKLI AHLAK ile LAİK AHLAK FARKLARI
1-Fesefi Temel:
Din kaynaklı ahlak anlayışı genel olarak inanılan bir Tanrı ya da ilahi otoritenin emredici buyruklarına dayanır. O ilahi buyruklara hiçbir eleştiri getirmeden kesin itaat edilmelidir. Çünkü Tanrı öyle buyurmuştur.
Halbuki laik ahlak eleştirel aklın ürünüdür. Felsefe olarak evrensel insan hakları, tüm insanların doğuştan eşit oldukları, pozitif ve negatif anlamda din ve vicdan özgürlüğü ve adalet… gibi akılcı gerekçelere dayanır.
2- İnançsal Temel.
Din kaynaklı ahlak o toplumca benimsenen dinin dogmatik inanç temelleri ve öğretilerinden biçimlenir. Halbuki laik ahlakın temelleri dinsel öğretiler değildir. Evrensel akılcı, insancıl, (hümanist) adalet ve her toplumda kabul görebilecek genelgeçer ahlak değerleri ve normlarıdır. Dinden değil toplumsal gerekler ve zorunluluklardan kaynaklanır.
3- Sosyolojik ve Kültürel Temel.
Genel olarak din kaynaklı ahlak, ortaya çıktığı ya da içine doğduğu toplumun o dönemdeki yaşam koşulları, töreleri, alışkanlıkları ve geleneklerinden oluşan kültür normları, kültür kodları ve kültür değerleri ile sıkı bir bağlantı ve düzenleme gösterir.
Halbuki laik ahlak, yerel bölgesel ve hatta ulusal değerler ve kültür normları yerine insan hakları temelli, tekçi değil, çok kültürlü, evrensel, hümanist sivil sosyal normları dikkate alır. Din, mezhep, ırk, dil cinsiyet vb. farklılıkları dikkate almaz.
4- Tarihsel Deneyim ve Birikim:
Genelde din kaynaklı ahlak, tarihsel olarak, hemen her toplumda geçmişte yaşanmış ve birikmiş olan o toplumdaki mevcut normlardan hareketle oluşur ve biçimlenir.
Halbuki laik ahlak kodları ise Aydınlanma çağında, eleştirel akıl ve deneysel bilimlerle yeniden biçimlenen yeni dünya görüşü ve bu dünya görüşüne kaynaklık eden çok kültürlü, demokratik, akılcı ve çağdaş değerler dizelgesine göre biçimlenir.
SONUÇ
Son sözler şu olmalıdır: Felsefi açıdan, günümüzün gelişmiş toplumlarında, çağdaş ve laik zihniyetle at başı giden, dinlerin ahlak öğretilerinden bağımsız, ya da din temelli olmayan laik bir ahlak anlayışı vardır.
Fakat bu durum dinsel ahlak normlarının tümüyle yerel, ulusal olduğu, evrensellikten uzak kaldığı anlamına gelmez. Din kaynaklı ahlak normlarının önemli bir bölümü de yine evrensel niteliktedir.
Bu nedenle laik ahlak, dinsel ahlakın rakibi değil, tamamlayıcısı ve geliştiricisidir.
Sosyolojik olarak, çoğulcu, çok dinli ve çok kültürlü ülkeler ve toplumlar için daha büyük önem taşır.
Bütün bu nedenlerle seçmenler, 31 Mart günü sandığa gidecek ve 1 Nisan sabahı ‘Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme’ dönemine en geç 2028’de son vermek umuduyla uyanacak.
Fetret, en çok Osmanlı’da, Yıldırım’ın yenilmesiyle Çelebi Sultan Mehmed’in idareyi ele alışı arasında geçen on bir yıllık padişahsız dönem için kullanılır.
“İstanbul’daki fetret dönemine son vereceğiz” diyen ekokırım suç zanlılarından Kurum, ne demek istiyor? Ankara için de benzer niteleme yapılıyor. Ben şöyle anlıyorum: Belediye başkanları, görevlerinden alındıktan sonra yerel seçimler yapılıncaya dek geçen ‘atanmış kayyım başkanlar’ dönemi, Fetret zamanı. (Görevden alınan Ankara BB’nin birçok kent suçu zanlısı olduğu ayrı bir yazı konusu).
Ne var ki, Kurum ve şürekâsının kastettiği dönem, İmamoğlu ve Yavaş’ın Belediye Başkanlığı yaptığı dönem. Kuşkusuz yanlış; ama kendileri açısından, “hukuka uygun olan her şey yanlış; doğru olan, tam tersine, Anayasa dışı da olsa, kamu yararına aykırı da olsa ‘talimatlara uygun’ davranmak.
Oysa, gerçekte
Anayasa’nın ilk üç maddesinde tanımlanan ve nitelikleri sayılan T.C., bütün özel ve kamu tüzel kişilerinin üstünde, hepsini kucaklayan bir kamu tüzel kişiliğidir; daha doğrusu “tüzel kişiler tüzel kişisi”dir. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak, bu tüzel kişilik gerekleri doğrultusunda yapılandırıldı
Bu yapıda her organın, makamın ve kişinin ‘görev + yetki + sorumluluğu’, Anayasa ve yasalar ile açıkça belirlenmiş bulunuyor. Görev, yetki ve sorumluluk üçlüsü, yalnızca hukuka değil, ahlaksal temellere de dayanır. Bunun tipik örneği, milletvekillerinin, bakanların ve Cumhurbaşkanı’nın içtiği Anayasa andıdır: … Anayasa’ya sadakattan ayrılmayacağıma, ”namusum ve şerefim üzerine and içerim”.
Görevi ve yetkiyi Anayasa’ya uygun olarak tarafsızlıkla yerine getirmek ve kullanmak, haysiyet ölçütüdür. Daha doğrusu Anayasa andı, görevin gerekleri ile özdeşleşen bir haysiyet andı.
Anayasal gerçeklikle örtüşmeyen sözde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’nde şefe bağımlılık o denli katı ki, çekilme haklarını kullanamıyor bakanlar (PBDBY’nin içyüzü).
Buna karşılık, varlık nedeni siyasal çoğunluğu elde etmek olan siyasal partilerin önünü kesmek için bütün bakanların seçim sahasına sürülmesi, PBDBY’nin dışa dönük yüzü.
Önce, ‘ne oldu?’ sorusu yanıtlanmalı kısaca. 2010’lu yıllardan yalnızca üç itiraf (ilk üçlü):
-“Ne istediler de vermedik?”: önceki on yıla ışık tuttu.
-“İstanbul’a ihanet ettik”: Önceki yirmi yıla ışık tuttu.
-“CB anayasa suçu işliyor”: AKP iktidarına ayna tuttu.
Bu üç beyan, T.C.’nin geçen 20 yılda nasıl yönetildiğinin itirafı.
7 Haziran 2015 seçimleri, göreceli de olsa serbest oy ve eşit yarış ortamında yapılan son seçim oldu; 1 Kasım 2015’ten başlayarak 6 kez kurulan sandıkta yarışma hiçbir zaman eşit olmadı.
Bu ortam ve koşullarda kotarılan 2017 kurgusu ise, parlamenter rejime ve hükümete son verdi, siyasal sorumluluğu tasfiye etti ve T.C. niteliklerinin özünü zedeledi (ikinci üçlü).
Yürütme, tek başına CB’ye verilerek Bakanlar, siyaset dışına çıkarıldı.
Buna göre, siyaseti tek kişi yapacak; Bakanlar ise O’nun tercihlerini uygulamaya koyacak.
Ne var ki, siyasetten arındırılmış Bakanlar, uygulamada muhalefete karşı siyasal mevziler olarak kullanıldı. Devlet ve yönetim adına siyaset tekeli CB’de; Bakanlar müdür atama yetkisine bile sahip değil, sicil amiri hiç değil. Anayasal ve siyasal gerçeklikle örtüşmeyen sözde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde şefe bağımlılık o denli katı ki, çekilme haklarını bile kullanamıyor Bakanlar (PBDBY’nin içyüzü).
Buna karşılık, varlık nedeni siyasal çoğunluğu elde etmek olan siyasal partilerin önünü kesmek için bütün Bakanların ve kamu gücünü kullananların seçim sahasına sürülmesi, PBDBY’nin dışa dönük yüzü. PBDBY;
-Devasa depremlerin 35. günü, seçimleri 35 gün öne aldı.
-12 gün sonra, bütün Bakanları milletvekili adayı yapacağını TV ekranlarından açıkladı.
(Yalnızca ikisi direnebildi: Oteller ve hastaneler zinciri, saraylar ve külliyeler zincirini bastırdı).
Hiçbiri, TBMM’de milletvekili andı içinceye dek görevini bırakmadı; Bakanlık nüfuzunu ve devlet olanaklarını sonuna dek kullandı.
Dezenformasyon, montaj sahte videolar ve ‘Devlet seferberliği’ eşliğinde yürütülen iki turlu seçimler, Altılı Masa’nın tek kişiye “altın tepside iktidar’ armağanı ile sonuçlandı.
Şimşek’ten Yerlikaya’ya Mehmet’ler Bakan olarak atanınca, PBDBY okumasını eksik yapanlar için teselli kaynağı, ‘hukuk ve liyakat’ umudu oldu.
Dahası, her iki Bakanın söylem ve eylemleri, seleflerine muhalefet açısından, sanki bir hükümet varmış ve seçimler sonucu bir başka parti hükümeti kurmuş gibi bir sanal algı da yarattı.
İcraat, bu yazının konusu değil; ama yalnızca iki saptama:
İlki, “kur korumalı mevduat” (KeKeMe) çifte faizi ve %50 faiz, NASS’ı çökertti. Buna Sisi ziyareti eklenince, ‘siyasal İslam’, iç ve dış olmak üzere çifte itici güç ile çözülme sürecine girdi. .
İkinci saptama: Çete operasyonları, selefinin T.C.’yi uluslararası çeteler için nasıl “çeteler serbest bölgesi” durumuna getirdiğini teşhir etti.
Halef ve selefler, yerel seçimlerde el ele kol kola: kime karşı?
İmamoğlu, Yavaş, Tugay, Karalar, Bozbey, Ünlüce, Böcek vd.
Ankara’da bürokrat, taşrada “politikacı” olan eski-yeni bakan, milletvekili vs. halkasında kimler var? İmamlar ve subaylar, memurlar ve öğrenciler,,,,
Adalet Bakanından TBMM Başkan Vekiline İstanbul’dan Urfa’ya, Artvin’den Muğla’ya, adeta kaçak! “Devlet yığınağı” yapıyorlar, tıpkı saray ve örtülü ödenekler gibi.
Neden?
Yürütme+Yasama+Yargı ekseninde gerçekleştirdikleri Kişi+Parti+Devlet birleşmesini merkez+çevre füzyonu ile tamamlayarak iktidar tekeli kurmak için.
Ve Ankara bomboş: Hükümet kaldırılmıştır; CB, parti genel başkanlığı yapıyor, Bakanlar parti belediye başkan adaylarının arkasında…
İktidar tekelini elinde tutan kişinin kentlerdeki söyleminin yurttaşlarda yarattığı çağrışıma gelince;
-‘Para sayma’; 17-25 Aralık sürecinde İmam-Hatipli bir Banka Genel Müdürünün ‘ayakkabı kutuları’,
-‘İstanbul’a telefon edin’; aynı dönem Başbakanı ve oğlu arasındaki ekranlara yansıyan telefon görüşmesi,
-‘Çöp/çamur/çukur’ ise; Artvin’den Muğla’ya, Hakkari’den Edirne’ye, Akbelen, Cerattepe, İliç, Kazdağları vd. ‘ekokırım’larını ve Akkuyu’daki Rusya egemenliğini (Üçüncü üçlü).
Üç üçlü sonucu;
– Anayasal ve siyasal bellek tahrip edildi,
-Doğal ve kültürel varlıklar yağmalandı, ülke talan edildi: Siyasal iktidarı ele geçiren grup, ülkenin tarihsel, kültürel ve doğal mirasını, yerli ve yabancı işbirlikçileri ile yağmaladı; toplumu, bir somun ekmeğe muhtaç kıldı. Şimdi bunu, “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü” ekseninde yapmaya çalışıyor.
– ‘Çamur, çöp, çukur’ siyasetine indirgenen Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliği lağvedildi.
Bütün bu nedenlerle seçmenler, 31 Mart günü sandığa gidecek ve 1 Nisan sabahı ‘PBDBY fetret’ dönemine en geç 2028’de son vermek umuduyla uyanacak.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, ülke (Türkiye), ulus (Türkiye ahalisi) ve Devleti (Türkiye Cumhuriyeti) için yeniden yola koyulacaklar.
Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School
All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff
General public and Media,
On 15th March 2024, we conducted a 3 hours lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of
“Management of Work Related & Occupational Diseases Caused by Worksite Air“
Here is the 62 slides PDF file (3,9 MB) :
Management of Work Related & Occupational Diseases Caused by Ambient Air
Some important reminders for all..
In the context of managing work-related and occupational diseases caused by ambient air, here are 10 important issues that should be emphasized during the lecture:
1.Respiratory Diseases: Understanding and addressing respiratory conditions caused by workplace air pollution is essential.
2.These include pneumoconioses (such as silicosis and asbestosis), bronchopulmonary diseases related to specific dust exposures (e.g., cotton dust, hard-metal dust), and asthma triggered by work-related sensitizing agents or irritants.
3.Extrinsic Allergic Alveolitis: This condition results from inhaling organic dusts or microbially contaminated aerosols at work. Recognizing and preventing it are critical.
4.Chronic Obstructive Pulmonary Diseases (COPD): COPD can arise from various occupational exposures, including coal dust, wood dust, and dust from agricultural work. Implementing preventive measures is crucial to safeguard workers’ lung health.
5.Upper Airways Disorders: These disorders, caused by sensitizing agents or irritants inherent to work processes, impact the upper respiratory tract. Identifying risk factors and minimizing exposure are vital.
6.Scientifically Established Links: It’s essential to establish direct links between exposure to workplace risk factors and specific diseases. By doing so, we can take targeted preventive actions to protect workers’ health.
7.“All workers have the right to safe and healthy working conditions.
”European Social Charter, 7th ed., updated: 1st January 2015, Part 1 /3
8.Occupational health practice encompasses the activities of all those who contribute to the protection and promotion of workers’ health-PP and to the improvement of working conditions and environment;
9.These terms should not be understood as merely the practice of occupational health professionals.
10.The institutionalized organizational arrangements to provide such services (i.e., the occupational health services which are part of the infrastructure to protect and promote workers’ health).
With respect and love. 23rd March 2024, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik X : @profsaltik
Güncel 23.03.2024, BİRGÜN
Ocak ayında Laiklik Meclisi’nin hazırladığı 2023 Yılı Laiklik İhlalleri Raporu’nu konu almış, ortaya arşivlik bir çalışma çıktığından bahsetmiştim. Rapordan birkaç örnek verdiğim yazımı
Bu hafta köşemi Laiklik Meclisi’nin 2024 Ocak ve Şubat Laiklik İhlalleri Raporlarına ayırdım. Raporların tam metnine
adresinden ulaşabilirsiniz. Raporların; ‘Memlekette neler oluyormuş?’ dedirtip, uyku kaçırmak gibi bir yan etkisi var, demedi demeyin…
∗∗∗
Mersin’de Hüseyin Polat Özel Eğitim Uygulama Okulu’nda müdür Uğurcan Göçer, kılık kıyafet yönetmeliğini gerekçe göstererek bir kadın öğretmene yüksek topuklu ayakkabı ve dizüstü etek giydiği için “uyarı” yazısı yazdı. (11 Ocak) Kuran’a Hizmet Vakfı’nı sorumlusu Ayhan Şengüler hakkında evli olduğu kadını cinsel saldırıya maruz bıraktığı suçlamasıyla hazırlanan iddianameden iki buçuk yıl sonra dava açıldığı öğrenildi. (12 Ocak) Kasım 2023’te cuma namazında Atatürk için dua edilmesine tepki göstererek ve “Allah kâfirleri, müşrikleri kahretsin. Bizleri bu kefirlerden beri etsin” diyen Ahmet Bostancı tahliye edildi. Bostancı’nın tahliyesinin ardından
Antalya’da Cumhuriyet Bayramı etkinliğinde yaptığı konuşma ile hedef gösterilen öğretmen Emine Karakaş’ın 12 Ocak’ta Milli Eğitim Müdürlüğü’nün söz konusu okula gönderdiği yazı ile iş akdinin sona erdirildiği ve maaşının kesilmesinin istendiği öğrenildi. Karakaş konuşmasında,
ifadelerini kullanmıştı. Karakaş, konuşması sosyal medyada paylaşılarak hedef gösterilmiş, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı Karakaş hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlatmış, ardından da Karakaş gözaltına alınmıştı. (17 Ocak)
Laiklik Meclisi’nin Kasım 2023’te ÇEDES projesi kapsamında Tekirdağ ve Batman’da ilkokul öğrencilerine cami temizliği yaptırılmasına ilişkin yaptığı yakınmayla ilgili Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “İşlem Yapılmasına Yer Olmadığı” kararı verilmişti. Bu karara yapılan itiraz, Batman 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından da reddedildi. (19 Ocak)
Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, çocuk evliliklerinin Kuran’a uygun olduğunu savunarak,
Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nda
Yargıtay’ın terör örgütü olarak kabul ettiği Hizb’ut Tahrir polis koruması altında yürüdü. Ankara’da Mısır Büyükelçiliği önünde Gazze için bir araya gelen ve tevhit bayraklarıyla yürüyen grup, polis koruması altında hilafet çağrısı yaptı. (30 Ocak) AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’teki Şehir Hastanesi açılışında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş‘ı sahaya sürdü, hastanenin açılışı dua ile yapıldı. Hastane açılışından sonra cami açılışında konuşan Erdoğan,
Mardin 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada namaza giden kâtip nedeniyle duruşma yarıda kaldı. Duruşmaya başka bir kâtibin gelmesiyle devam edildi. (13 Şubat)
AFAD tarafından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla deprem felaketinde Adıyaman’da evlerini yitiren yurttaşlar için düzenlenen deprem konutu kurasında aralarında kuyumcu dükkanı sahibi de olan Menzil şeyhi Saki Elhüseyni de olan, milyonlarca liralık lüks araçlara binen ve bir çok şirket sahibi Menzil şeyhlerinin TAMAMINA ev çıktı. (14 Şubat)
“Şeriata hakaret ettiği” gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan Av. Feyza Altun gözaltına alındı ve hakkında soruşturma başlatıldı. (19 Şubat)
TBMM’ye sunulan 8. Yargı Paketi’ne, yurttaşların kişisel verilerinin “dini vakıflara” verilebileceği maddesi eklendi. (23 Şubat)
Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Ozanı