İzmir Depreminin Ardından
Prof. Dr. Mete TAPAN
Arel Üniversitesi
Cumhuriyet, 04 Kasım 2020
Her depremden sonra dile getirilenler hep aynı:
- Beton kalitesi yıkılan binalarda kalitesiz.
- Donatı (demir) eksik veya nervürlü değil.
- Binalarda bodrum katı yok.
- Zemin koşulları elverişli değil.
- Temeller, mevcut zemin koşullarına göre yapılmamış.
- Uygulama tasdik edilen projeye göre yapılmamış veya kullanıcıların keyfi olarak bina içinde, bazı duvarları kaldırarak değişiklik yapması, binanın taşıyıcı sistemini zayıflatmış.
UYGULAMAYA GEÇİLMELİ
Yukarıdaki saptamaları genişletmek mümkün. Ancak bunlar hep analiz sonuçları. Bu sonuçları tekrar tekrar ifade etmek, depremin ölümcül sonuçlarını yok etmenin köklü çaresi değil. Televizyonlarda konuşan genç bilim insanlarımızın dile getirdikleri de bilinmeyen, söylenmemiş olgular değil, bizim kuşak da maalesef hep bu gözlemleri dile getirdi, sonuç ortada. Hatta daha önemli önerilerde de bulunuldu. Örneğin,
- İmar planı yaparken nasıl dere yatağında inşaat izni verilmemesi savunulmuşsa,
deprem riski büyük olan alanlar da imara açılmamalıdır. - Var olan tüm imar planları yeniden incelenerek,
deprem riski yüksek olan yerlerde imar yasağı getirilmelidir. - Depremin öldürmemesi için teknik eğitim görmüş müteahhitler tarafından inşaatların yapılması sağlanmalıdır. Her isteyen müteahhit olamamalıdır.
- Meslek etiği eğitimi konusuna üniversiteler ve teknik okullar daha fazla ağırlık vermelidir.
- Binada izinsiz değişiklik yapanlar cezalandırılmalıdır.
- Uygulama sürecinde denetim, sigorta kurumları tarafından da yapılmalıdır.
- İnşaat ruhsatına aykırı yapılmış veya kullanım sürecinde izinsiz yapılan uygulamalara sahip yapıların satışına olanak verilmemelidir.
Maalesef bu öneriler de dikkate alınmadı.
Yukarıdaki önerilerden en önemlisi, var olan imar planlarının yüksek deprem riski taşıyan bölgelerindeki parsellerde imar koşullarının askıya alınmasıdır. Mühendislikte “Her şeyin bir çözümü vardır” denilse de bir ülkedeki imar uygulama kültürü yeterince gelişmemişse bu söylem geçerli değildir.
İMAR KÜLTÜRÜ OLUŞTURULMALI
Yerel ve merkezi yönetimlerin ortaklaşa çalışarak alacakları yeni yasal önlemler, imar uygulama kültürümüzü geliştirmemize yardımcı olacaktır. Maalesef boş bulduğumuz her yere inşaat yaptık, hâlâ da yapıyoruz. Bataklığı kurutuyor, oralara çok katlı binalar dikiyoruz.
Yalnız mühendislik buna olanak veriyor demek, inşaatı yapmak için yeterli değildir. İnşaatın, mühendisin çözümüne uygun yapılıp yapılmayacağı esastır.
Eğer uygulayıcının (müteahhit) yeterince bilgisi yoksa veya meslek etiği konusunda eksiklikleri varsa projenin doğru gerçekleşmesini beklemek hayaldir. Sonuçları depremlerde yaşıyor, fakat ders almıyoruz. Büyük bir imar mirasına sahip ülkemizde depremle başa çıkamamak, başka bir deyişle depremin ölümlere neden olmasına engel olamamak anlaşılacak bir durum değildir.
- Deprem binalara zarar verebilir ama öldürmemelidir.
Bir taraftan uluslararası önemli inşaatları gerçekleştirirken öte yandan altı katlı binayı doğru bir biçimde inşa edemiyorsak -ki bundan çok sayıda yapıyoruz- burada önemli bir sorun vardır.
YÖNETİCİLERE ÇAĞRIMIZDIR
Bu sorunu 1999 depreminden sonra ders aldık diye çözeceğimize inanmıştım. Yukarıda ne yapılması gerekenleri hatta fazlasını benimle birlikte onlarca bilim insanı dile getirmiş olmasına rağmen, maalesef İzmir depremi tüm umutlarımı yok etti. Yine insanlarımız yaşamlarını yitirdi.
Ayrıca maddi zararlarımız da her depremde çok büyük oluyor. Tüm yöneticilerimizden rica ediyorum;
- Lütfen depremin ölümcül sonuçlarını yok etmeyi Türkiye’nin en önemli sorunu olarak görelim.
İnsanın canından daha kıymetli hiçbir şey yoktur. “Depremle beraber yaşamak” demek, depreme canımız pahasına teslim olmak anlamına gelmemelidir!