ŞEYHİM NE DERSE ODUR

ŞEYHİM NE DERSE ODUR


Zeki Sarıhan
zekisarihan.com 10 Aralık 2019

Geçenlerde siyasetin tepelerinde ilginç bir olay yaşandı. Kömürle çalışan enerji santrallerinin bacalarına, çıkan dumandaki zehri süzecek düzenekler takılmasını 2.5 yıl erteleyen yasa iktidar partisi milletvekillerinin olarıyla Meclisten geçti. Bu dumanların havayı ve dolayısıyla insanlar da içinde olmak üzere canlı hayatını nasıl zehirlediği günlerce dile getirilmiş, muhalefet partileri iktidarı uyarmıştı.

Fakat bu fabrikaların sahiplerinin yürüttükleri lobi faaliyeti sonucunda öneri iktidar partisinin çoğunluk oyuyla kabul edilmişti.

Çok geçmeden duyuldu ki Cumhurbaşkanlığı yetkilerini de kullanan AKP Genel başkanı kanunu veto etmiş!

Normal bir demokratik parlamenter sistemde Meclisin kabul ettiği bir yasayı cumhurbaşkanının veto etmesi normaldir. Parlamentonun kararlarını bir de cumhurbaşkanlığının gözden geçirmesi ve konunun üzerinde bir daha düşünülmesi için Meclis’e geri göndermesi bir emniyet supabıdır.

İşin normal olmayan yanı, cumhurbaşkanından habersiz üzerinden kuş uçamayan bir partinin bu kanunu kabul ederken bundan cumhurbaşkanının habersiz olamayacağıdır. Fakat ne olmuşsa cumhurbaşkanı fikir değiştirmiş ve kanunu iade etmiştir. Buraya kadarını da normal sayalım ama vetodan sonra AKP milletvekillerinin sıraya girip bu vetodan ötürü Cumhurbaşkanını hararetle kutlamalarına ne diyelim?

Bu gelişme Türkiye’deki tek adam rejimi açısından çok düşündürücüdür. Aslında tek adam rejimine bağlı milletvekillerinin kendilerine ait bir iradeleri yoktur. Her şeye reisleri karar vermektedir. Reisleri bir yönü gösterirse bütün müritlerin parmakları o tarafa dönmekte, ertesi gün reisleri öteki tarafa bakarsa bütün gözlerin oraya çevrilmektedir. İradeler bir tek kişiye teslim edilmiştir! En iyisini her zaman o düşünmekte, diğerleri de körü körüne onu savunmaktadır. Onun sözleri ve tavırları dışında hiçbir çaba ve kanıt onları ikna edememektedir! Ne kadar itibar kırıcı bir durum!

Toplumun içinde dal budak salmış bütün tarikatlarda da durum böyledir. Şeyh ne derse doğrudur. Bugün söylediği de, yarın söyleyeceği de doğrudur! Onun elbet bir bildiği vardır ve müritlerin bir sürüden farkı yoktur.

AYDINLANMA NERDE KALDI?

Ne yazık ki adını çok sık andığımız “aydınlanma” tam da bunun tersini gerektirir. Aydınlanmış insanın kendisinin bir mantığı vardır. Araştırır, soruşturur, kanıtları karşılaştırır ve kafasında tartar, bir sonuca ulaşır. Aydınlanma insanlara kişilik kazandırır. Her şef veya reis, kendi mensuplarına bir öneride bulunacağı zaman bunun kabul edilmesini garanti görmez. Çünkü karşısında her birisi kişilik sahibi insanlardan oluşan bir topluluk vardır.

Okul bitirmekle aydınlanmanın bir ilişkisi olduğu farz edilirdi. Bunun herkes için doğru olmadığını ülkemizde yaşadığımız olgulardan anlıyoruz. Birçokları yüksek okullar bitirdiği halde aydınlanmadan nasibini alamamıştır.

HAYRETTEN AĞZIM AÇIK KALIYOR!

Dün yurdumuz, halkımız ve dünya halkları için bir takım temel görüşleri birlikte savunduğumuz bazı arkadaşların bugün bunlardan tornistan etmesini, tam tersine bir tutum aldıklarını gördükçe hayretten ağzım açık kalıyor. Bu arkadaşların özelliği, bu konularda kendilerine ait bir görüşlerinin olmayışıdır. Dün reis ne derse onu savunmuşlardı, bugün reis fırıldak gibi dönse de onun görüşlerini savunmaktadırlar. Hiçbir inisiyatifleri yoktur.

İnisiyatif kullanabilenler bulundukları örgütten istifa ederek dairenin dışına kapağı atmıştır. İçeride kalanlar kendilerine bakan gözler karşısında sıkıntı içindedirler. Fakat dairenin dışına çıkacak cesaretten yoksundurlar. Bunun nedeni, orada bulunmanın artık bir çıkara dayanmakta oluşudur. Kimi partide bir unvan sahibidir, kimi gazetenin yazarlarındandır, kimi parti televizyonunda programcıdır. Müritler orada kendilerine bir yuva yapmışlardır. Orayı terk ederlerde sudan çıkmış balığa döneceklerdir. Bağımsız kalmaya veya kendilerine başka bir çevrede yer edinmeye cesaretleri yoktur.

Son zamanlarda televizyon kanallarındaki tartışmacılar arasına yeni katılan, büyük bir ihtimalle oraya külliyenin emirleriyle çağrılan bazı insanları gördükçe hayretler içinde kalıyorum. Seçimlerde halktan ayrıldıkları küçücük destek gitgide daha da düşen bir mihrak, kapağı iktidar partisinin yanına atarak iktidarın küçük bir parçası olmaya mı hazırlanıyor? Bu düşüncelerini başka bir vesileyle yazdığım 4 Mayıs 2017 günkü yazımda da anlatmıştım. Yazının başlığı “Şeyhim Ne derse Doğrudur” idi. Anlaşılan aynı veya benzer başlıkları sık sık kullanmak zorunda kalacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir