TECAVÜZLERİN TARİHSEL ROTASI
Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
İstanbul’da sözde din eğitimi veren Fıkıh Araştırmaları Derneği’nde 30’a yakın erkek çocuğuna tecavüz edildiği ortaya çıktı. Gün geçmiyor ki bu tür kurumlarda (Miskinhanelerde!) hele hele çocuklara toplu tecavüz faciası duymayalım!? Bildiğimiz üzere daha önce de Konya – Karaman’da Ensar Vakfı’na ait bir yurtta 45 çocuğa tecavüz edilmiş, hatta zamanın Bakanı olayı bir keze indirgeyerek
- “Bir defa tecavüz bu seçkin kurumu karalamaya neden değildir..”
diyebilmiş; bütün Etik değerleri ve Hukuk kuramlarını alt üst etmişti.
Bu Bakan hanımefendinin çocuğu – torunu.. da bu çok özel istisnadan (1 kezden birşey olmaz!) yararlanabilir mi acaba!?
Bayan Bakan “EMPATİ – ÖZDEŞİM“ denilen kavram ve yetiden açıkça yoksun anlaşıldığına göre. AKP iktidarı için, Türkiye, uygarlık tarihi ve insan hakları bakımından bundan daha ağır bir yüz kızartıcı gaf olabilir mi!? Bir Batılı ülkede böylesine bir tümcenin kurulması değil salt o Bakanı, hükümeti alaşağı ederdi.. Kurulan cümle, suç ve suçluyu savunma – suçsuz gösterme.. bağlamında açık suç!
Yine Adana – Aladağ’da 11 kız çocuğu ve 1 bakıcı bu tarikat yurdunda yanarak kül olmuştu.
- Ülkenin dört bir yanından yağmur gibi cinsel sapıklık haberleri geliyor.
Peki buraya nasıl gelindi? Ülkemiz laik, çağdaş eğitimden koparılarak karanlığın dibine, bu ölçüsüz utanca nasıl sürüklendi.
2004 yılından önce Türk Ceza Yasasına göre din eğitimi adı altında tarikat yurdu açmak suçtu. Buraları açanlara ve buralarda hocalık yapanlara altı aydan, üç yıla dek hapis cezası veriliyordu. Kaçak kurslar yakalanırsa kapısına kilit vuruluyordu.
AKP iktidarı 2005’te çıkardığı yasa ile tarikat yuvalarının kapatılmasını engelledi. Kaçak kurs açanlara ceza indirimi yaptı, dahası o cezayı da paraya çevirdi. Gerçekte bir yönüyle kaçak kursları teşvik etti, hatta küçük para cezası karşılığı affetti. Kaçak kursu para cezası verecek aşamaya getirmek zaten merasime tabi. Varsayalım ki, çok dikkat çeken bir olay sonucunda gelmiş olsun. Küçük para cezası karşılığı affedilecekti. Buralarda hocalık yapanlar tümüyle ceza kapsamından çıkarılacak yalnızca kaçak yurt sahipleri küçük paralar karşılığı affedilecekti bu yasal düzenleme ile.
10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, bu tarikatlara hoşgörülü yasaları; “Anayasaya aykırı…Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine aykırı… Sapkın yöntemlerle çağdışı eğitimlerin önüne açar..” gerekçesi ile veto etti. Sonuçta AKP iktidarının dediği oldu, dayatma yöntemlerle yasalaştırdılar..
CHP bu konuda çok çetin hukuk savaşımı verdi. O zamanın milletvekili olan Sayın Kılıçdaroğlu adeta kendini paraladı. “Laik eğitime aykırıdır… sapkınlığın yolunu açar… Türk Devriminin temel niteliklerine aykırı.” diye Anayasa Mahkemesine başvurdu anamuhalefet CHP. Ne yazık ki AYM 4 yıl işi salladıktan sonra başvuruyu reddetti. Ne denli garip değil mi? Anayasaya aykırı tarikat yuvaları, AYM onayı ile serbest kaldı! “Yüreklerin kulakları sağırdı!” Cumhuriyetin temel nitelikleri elimizden adeta sabun kalıbı gibi kayıyordu!!!
Ondan sonra da kaçak tarikat yurtları adeta yurdun her yanında mantar gibi bitmeye başladı. 2013’te AKP öldürücü darbeyi vurdu. Laik eğitimin köküne kibrit suyu döktü. Bir yasa daha çıkardı. “Kanuna aykırı eğitim kurumu” maddesini kökten kaldırdı. Kaçak tarikat yurtları açmak ceza yasasından tümden kaldırıldı. Yetmedi, bu yurtları açanlar hakkında soruşturma açmayı engellediği gibi, para cezalarını da kaldırdı. Laik eğitimin ruhuna fatiha okurken, tarikat yuvalarının önü dolu – dizgin açıldı.
CHP milletvekili Prof. Nur Serter Mecliste kendini parçaladı sağır kulaklara :
“Bu ülkede tertemiz yaşanan İslam dinini, dipsiz ve karanlık kuyularda, tekke ve zaviyelerde yapılandırıyorsunuz, dipsiz ve karanlık kuyularda tarikat okullarının kapısını açıyorsunuz… sapkın gruplara hizmet ediyorsunuz… kendi kazdığınız kuyuya düşeceksiniz..”
Ama Meclisin masaları, sıraları duydu, ceylan derili koltukları duydu; TBMM’nin İktidar partisi AKP duymadı, duymadı, duymadı!
Kulakları zaten öteden beri sorunlu olan –ve 10 Kasım’larda nükseden– dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, CHP’nin 2005’de, 2009’da, 2013’teki çırpınışlarını duymadı, görmedi ve sapkınlıklara yol açabilecek yasayı yayınladı.
Şimdi kuşku yok ki her partiden, her siyasetten, akıl, irfan, vicdan sahibi herkes gelinen bu noktada son derece rahatsız, derin üzüntüde ve dişleri kıl kesiyor.
- Gerçeği haykırmak zorundayız!
- Başımızı kuma gömemeyiz, gömmeyeceğiz!
- Ülkemizi bu utanç batağına AKP iktidarı sürükledi,
- Şimdilerde ülkemizin pek çok yerinde sayısız çocuğa, sözde din – Kuran eğitimi verilen bu çağdışı tekke – miskinhane – yurtlarda…
sistematik olarak gariban – yoksul çocuklarımıza tecavüz ediliyor! - Üstelik basına yansıyabilenler buzdağının görünebilen ucu korkarız ki!
- Oysa Mustafa Kemal ATATÜRK bu çağdışı sefalet yuvalarını kapatmıştı!
AKP iktidarı tarikatların kazdığı kuyuya düştü çünkü gerçekte kendisi bir tarikatlar koalisyonudur! Çok ağır vebali, bu yasaları çıkaran AKP = Erdoğan‘ın boynundadır!
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesilden” çocuklarına tecavüz edilen nesile savrulduk! Ne büyük acı ve utanç! Yerin dibine giriyoruz..
Çözüm zor değil belki de : Laik, demokratik, çağdaş, karma ve kamusal eğitime dönmek. Tekke – tarikatların akıl ve vicdan dışı iğrençliklerine kapı aralayan ve koruyan… yasa değişikliklerini hızla geri almak ve ağır yaptırımlar, denetim getirmek. Ekim 2019 başında TBMM’de ele alınacak yargı reformu paketine bu konuyu da mutlaka koymak.
TBB Başkanı Prof. Feyzioğlu, Hukuk Fakültelerine girişte ilk 100 binde olmak, sürenin 5 yıla çıkarılması… gibi “son derece önemli“ (!) Hukuk Reformu maddelerinin arasına, Türkiye’yi dünyaya rezil rüsva eden bu derde deva olabilecek yasal düzenlemeleri de koysun dileriz.. Bu ölçüsüz ahlaksızlığa karşı çıkışı, çok zora düşmüşken elini de epey rahatlatabilir.
“DİN EĞİTİMİ“ maskesi altında masum ve gariban, yoksul – mazlum erkek çocuklarına babaları – dedeleri yaşında sözde hoca kılıklı insanlık dışı canilerce tecavüz edilmesi asla ve kata kabul edilebilecek ve sürdürülebilecek bir sorun değildir. Türkiye’nin ACİLLERİ içindedir.
Başka çıkış yok, çırpındıkça daha da batacak ve batıracaksınız ülkeyi.
Akla, bilime, çağa aykırı giderek suyu yokuş yukarı akıtamazsınız.
- Bu utançla yaşayamayız, yaşanmaz, yaşayamazsınız, yaşayamamalısınız! Birazcık olsun siz de utanmalısınız, vicdanınız sızlamalı, sapıklığınızın ne dinde ne Kuran’da… hiçbir yerde zerrece yeri de, takiyyesi de, meşruluğu da asla yok!
Geri izleme: Bayrağımız sonsuza dek özgürce dalgalansın.. – Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Mustafa Bey,
Yazılarınızı sürekli okurum. Din eğitimi nedir? Neler anlatılmalı? Çok iyi bilirsiniz, tanrılar önce insanların birlikte sorunsuz, uyum içinde yaşamalarını sağlamak için, insan tarafından yaratıldı. Bazı kişiler onunla konuşup, tanrının insanlara neleri yapmaması gerektiğini bildiriyordu. Sonra tanrı tek oldu ve istediklerini peygamber denilen kişilerle bildirdi! Sonrasında dinler insanları sömürmek için kullanıldı ve kullanılıyor. Usu egemen kılmış ülkelerde din ve tanrı inancı yok denecek kadar azdır. Kiliseler müze, sergi salonu, kütüphane, konser salonlarına vb. dönüştürülüyor. İngiltere’de belediye otobüslerindeki “Probably there is no god…” ilanlarını bilirsiniz. Bizde böyle bir şey olabilir mi? Din eğitiminde neler anlatılacak? Her şey görünmez; tanrı,cin, melek, şeytan. Hiçbir belge, kanıt yok, bu nedenle doğrulanamaz bir durum var. İlahiyat fakültelerinde akademik unvanlar hangi bilimsel tezlerle veriliyor. Buralarda akademik unvan olur mu? Bence Atatürk din konusunda yapmak istediklerini tamamlayamadı. Belki yakınındakilere bu konuda vasiyeti olabilir, bence onlar cesaret edemedi. Atatürk’ün “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini… ve Benim bir dinim yok…” diye başlayan sözcüklerinin devamını bilirsiniz. Jean Meslier’in kitabı Türkçe’ye ilk olarak Atatürk’ün emriyle 1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları’nca kazandırıdı. 17 Ağustos 1999 depremini bilirsiniz. İnsanları en derin uykularındayken, en acımasız biçimde öldüren bir tanrı düşünülebilir mi?
Batılı ülkelerin çoğu din ve tanrıyı geçmişin kötü bir masalı olarak bir kenara bırakmışlar. Oysa bizim gibi ülkelere, çeşitli yöntemlerle dindarlığı dayatmaktadırlar. Ülkemizin bugün neden bu durumda olduğu sanırım çok açıktır.
Kuran’daki Ahzap süresi ne anlatıyor?
Ya Tevrat’taki Yaratılış 19. Bölümdeki 30’dan 38. ayetler?
Din eğitimi?
Ne yapılmalı?
Bence Turan Dursun, Prof. Dr. İlhan Arsel, Erdoğan Aydın, Arif Tekin, Muazzez İlmiye Çığ, Jean Meslier, Ömer Hayyam gerekenleri yapmışlardır. Hatta “Tanrı’ya Hitap” şiirinde Aşık Veysel de. “Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım” diyen Turan Dursun öldürülmüştü. İlhan Arsel ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı ve gittiği yerde öldü.
Bazı sözler tam yerindedir; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar gibi. Günümüzde ülkesinden, ötesi bu dünyadan da kovuyorlar.
Aşık Veysel’den;
Kimden korktun da gizlendin
Çok arandın çok izlendin
Göster yüzün çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin
Ömer Hayyam’dan iki örnek (daha çok var)
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O var sandığın şey yok mu; o yok, arama!
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Saygı ve sevgi ile
Ayhan Şıhmantepe
Geri izleme: EĞİTİMDE SORUNLAR DAĞ GİBİ – Prof. Dr. Ahmet SALTIK