AKADEMİ DÜNYASI KİMSENİN AİLE ŞİRKETİ DEĞİLDİR!

AKADEMİ DÜNYASI KİMSENİN AİLE ŞİRKETİ DEĞİLDİR!

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Siyasal baskı ve içinde bırakıldığı olanaksızlıklarla boğuşan akademiye, bugün yeni bir darbe daha vurulmuştur.

Yeni yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılan düzenleme çerçevesinde Rektörlük için üç yıl Profesörlük koşulu kaldırılmıştır. Buna göre, rektörler, üniversitelere profesörlük unvanı alan kişiler arasından herhangi bir süre görev yapma koşulu aranmaksızın atanabilecektir.

Bugüne dek üniversite rektörlerini, akademinin en istemediği isimlerden, en az oy alanlardan, yalnızca yandaşlık ölçütüne dayanarak atayan iktidar, şimdi atamalarındaki ölçütleri de iyice düşürmüştür.

Bu son girişim, bugüne dek rektör olabilmek için profesörlükte yıllar geçirmiş insanlara haksızlık olduğu kadar, yeni rektörlerin eski rektörleri aratacağının da adeta habercisidir.

Bilindiği üzere rektörlük ölçütleri, 24 Haziran seçimlerinden bu yana yap boza çevrilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin ardından, önce “rektör olmak için profesör olma koşulu aranmayacak” denilmiş, bir hafta sonra da bundan vazgeçilerek “üç yıllık profesörlük koşulu” geri getirilmiştir. Bu iki düzenleme arasındaki haftada İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü’ne yapılan atama ise dikkat çekmiştir. İki düzenleme arasında şu anda devletin kasası olan Maliye’nin emanet edildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın yakın arkadaşı Prof. Dr. Nuri Aydın, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü’ne atanmıştır. İşte bu şahsa özel muamele, Türkiye’de üniversite camiasının yakın zamanda yaşayacaklarının bir ön gösterimidir.

BU MİNAREYE KILIF DAYANMAZ

Her fırsatta “Türkiye bir çadır devleti değildir” demek zorunda kalan Cumhurbaşkanı, çağdaş, ilkeli bir devlet anlayışında yer bulamayacak eş-dost-akraba-yandaş atamaları için yasal bir kılıf daha düzenlemiştir.

Minareyi çalan, her zamanki gibi kılıfını hazırlasa da bilinmelidir ki, bu minarenin yırtmayacağı bir kılıf yoktur. Üniversiteler her zaman bilimin, aklın, sorgulamanın, öğrenme ve öğretmenin, araştırmanın kalesi olmuş, yakın tarihimizden anlaşılacağı üzere bu gerçekliği darbe uygulamaları bile dışlayamamıştır.

Üniversitelerin başına ‘aile’ komiseri koymayı planlayanlar bilmelidir ki, bu yanlış uygulama yalnızca zihni açık gençlerimizin sizleri daha iyi tanımasına yol açacaktır.

Eğitim-İş olarak uyarıyoruz                 :

Üniversiteleri özgürleşmeyen bir ülke özgürleşemez.

Üniversiteleri niteliksizleştirilen bir ülkenin geleceği ipotek altına girer. Üniversitelerinde bilimin özgürce dolaşmadığı bir ülke, yetkililerin ağızdan düşürmediği “yerli ve milli” bir üretimi, tarih kitaplarından başka bir yerde göremez.

Üniversite diploması bile şaibeli insanlar, üniversiteleri dizayn etmeye (AS: kurgulamaya) çalışmak istese de, buna akademide karşı çıkacak binlerce bilim insanı, milyonlarca parlak üniversitelimiz ve Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün izindeki sendikamız geçit vermeyecektir!

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
==================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ Sendikası son derece yerinde saptamalar yapıyor ve öneri – uyarılarda bulunuyor. Bunlar demokratik rejimlerde çok olağandır ve örgütlü toplumun kurumları eliyle yönetime katılması eylemidir. Türkiye’miz neden bu yollardan son derece ciddi sapmalar içinde??
TEK ADAM keyfi yönetimi, evrensel kamu yönetimi ilkelerinin hemen hemen tümünü ayaklar altına almış durumda.
Binlerce yıllık Devlet yönetimi deneyimi, kültürü, kurumları ağır biçimde tahrip edilmekte. Bir CBK çıkarılmakta alelacele, birkaç gün sonra ciddi yanlışlar görülmekte ve düzeltilmeye çabalanmaktadır. Bu çok ayıp bir şeydir. Ülkemizin saygınlığını, yönetime güveni, mevzuat kurallarının öngörülebilirliğini… ortadan kaldırmaktadır.

Üniversiteleri elbette çalışanları yönetmelidir. En yakışanı da, saygın – yetkin ve kıdemli bir profesörün üniversite çalışanlarının tümünün katılımıyla seçilmesi ve bu kişinin simgesel olarak Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ya da Cumhurbaşkanınca seçiminin biçimsel anlamda onaylanmasıdır.

Önce profesör olma koşulunu kaldıracaksınız, sonra 2 yıllık kıdemi.. Sonra ilkini düzelteceksiniz ama arada yeni profesör olan birini İstanbul Üniv. Cerrahpaşa gibi çok önemli bir üniversitenin başına getireceksiniz.. Bunlar utandırıcı eylemlerdir. İlgili akademisyenler keşke bu tür etik dışı işlerde kendilerini geri çekebilseler..

Her fırsatta ‘millet iradesi‘ne gönderme yapan Erdoğan, Üniversite hocalarının 6 aday belirlemesini, YÖK’ün bunu 3’e düşürmesini bile içine sindirememiş ve mutlak egemenlik yetkilerini kendinde toplamıştır. Bu, en azından, üniversite  hocalarının yöneticilerini seçme doğal hakkına ağır saygı kusurudur, hiçe saymaktır ve demokrasi ile zerrece ilgisi yoktur, ağır bir çelişkidir.

Ancak AKP = Erdoğan rejimi gözünü karartmış ve hiçbir eleştiriyi dikkate almamaktadır. Bu neden böyledir ve nereye dek sürdürülecektir?

Tam anlamıyla bir keyfilik, ölçüsüz – sınırsız bir nepotizm (yandaş kayırmacılığı) ülkemizi pençesine almıştır.

AKP akilleri ne buyurmaktadır bu “anomi“ durumuna..
(“anomi“ nin toplumsal sonuçlarını göz önüne alarak..)

Sevgi ve saygı ile. 14 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – EĞİTİM-İŞ Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir