Kâbus bitiyor gibi…

Kâbus bitiyor gibi…

Ataol Behramoğlu
23.6.2018, Cumhuriyet

Kâbus, istenmeyen, kötü, karanlık, boğucu bir rüya demektir… 
Eninde sonunda biter.
Kan ter içinde uyanır, gördüğüm gerçekten bir düş müydü diye kendi kendinize sorarsınız… 
Kâbus, sona erdikten sonra da etkisi bir zaman devam eder… 
Toplumca on yılı aşkın bir süredir bir kâbus yaşıyoruz… 
Rüya değil, gerçek olarak… 
Bir adamın görüntüsü, beynimize kazınmışçasına, gözlerimizin önünden, kafamızın içinden çıkıp gitmiyor… 
Çünkü her yerde karşımızda… 
Bütün duvarlarda, bütün apartman cephelerinde, bütün direklerde, her köşede, her sokakta, her caddede, afiş asılabilecek her yerde, gözümüzün içine girercesine karşımızda… 
Saçlarının şeklini, bıyıklarını, bakışlarını, gözlerini, kaşlarını, bazı afişlerinde yüzündeki tebessüme benzer şeyi, kibrini, kasıntısını, özentisini ezberledik… 
Ezberlemekten öte kanıksadık, bıktık, usandık; akıl sağlığımız, sinirlerimiz, ağzımız hiç olmadığı ölçüde bozulacak kadar çileden çıktık. 
Ben öyleyim… 
Tanıdığım, tanımadığım, rasgele karşılaştığım kimselerden de, bir nedenle ve konu açıldığında benim aklımdan geçenlerin, dilimin ucuna gelenlerin, kendimi tutamayıp dile getirdiklerimin, buraya yazılamayacak kadar ağırlarını, bin beterlerini, her gün, her an, her yerde duyup işitiyorum… 
Ben bütün hayatımda böyle bir şey görmedim… 
En erken çocukluğumda dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü, sonra MenderesCelal Bayar vardı… Derken 27 Mayıs, ardından tekrar İnönü, EcevitDemirel, yine darbeler, sonra ÖzalErbakan, aklıma şu anda gelmeyen ve zaten gelmesine de gerek olmayan pek çok siyasal figür, parti lideri, vb… 
Bugünkü gibi bir şeye hiçbir zaman, hiçbir yerde tanık olmadım… 
Sadece bizde değil, hiçbir yerde… 
Stalin Rusya’sında, Hitler Almanya’sında, Musolini İtalya’sında bulunmadım… 
Fakat Brejnev SSCB’sinde böyle bir şey görmedim. Moskova’da, bırakın o günlerin yöneticilerini, Lenin’in heykeliyle bile karşılaşmadım diyebilirim… 
Jivkov Bulgaristan’ında diktatörlüğü kuşkusuz Jivkov’un tek bir afişini gördüğümü anımsamıyorum… 
Esad Suriye’sinde baba ve oğul Esad’ın bazı meydanlarda bir iki afişi vardı… 
Küba’ya gitmek kısmet olmadı… Fakat anlatılanlardan Fidel’in hiçbir yerde afişinin, anıtının olmadığını biliyorum… 
Batı ülkelerinden söz etmeye zaten gerek görmüyorum… 
Oralarda bugünkü yöneticilerin afişleri değil, gerçekten büyük devlet adamlarının, yazarların, sanatçıların heykelleri vardır…
Çok açıkça ve net olarak soruyorum: 
Afişleri, gazetelerin birinci sayfalarında fotoğrafları, ekranlarda bitmez tükenmez görüntüleri; tehditkâr, soğuk, sevimsiz, kibirli, inişli çıkışlı, mizahtan ve sevgiden yoksun ses tonu ve birbirini tutmaz laflarıyla hayatlarımızı istila eden bu adam kimdir?
Bütün milletin ekmeğinden çalınan paralarla yapılıp yeri göğü donatan bu afişleri ve neredeyse her metrekarede karşımıza çıkan bu bıktırıcı portreleri gören bir yabancı, kim bu adam diye sorsa, ne cevap vereceğiz? 
Bir savaş kahramanı mı? 
Hayır. 
Bir mucit, büyük bir yaratıcı, ülkesini bulunduğu yerden çok yükseklere taşımış bir devlet adamı mı? 
Yok canım… 
Kimdir peki? 
Şu anda iktidardaki bir partinin başkanı ve şaibeli olduğu herkesçe bilinen bir seçimle cumhurbaşkanı olmuş biri
Memleketi şirket olarak gördüğünü kendi ağzıyla söyleyen; paraya, mala mülke olan tutkusu, zamanında en yakınında olmuş dava arkadaşlarınca da dile getirilen; dün söylediğini bugün yalanlayan; ülkeyi devraldığından bu yana her alanda ve her anlamda çok daha darboğazlara sokmuş olan; İslamcı Hikmetyar’ın önünde diz çöküp diktatör Evren’in yanında esas duruşta bekleyen; terörist başı dediği kişinin yanına ulaşabilmeye can attığı fotoğraflarla belgelenen; hiçbir anlamda güvenilemeyecek biri… 
Öyleyse? 
Öyleyse bu kâbus artık sona ermelidir… 
Sona ermeli ve Türkiye Cumhuriyeti yüzlerce yılık birikiminin yönlendirdiği Aydınlanma yolunda yürüyüşünü, gerilere çekildiği noktadan ilerilere doğru sürdürmeye devam etmelidir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir