Mutlakiyet
Kadir SEV
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kadir-sev/mutlakiyet-179746
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Devlet, devlete pek benzemiyor. Yasalar, Mecliste kabul ediliyor ama gerçekte öyle değil;
tek kişinin sözü geçiyor. Üstelik Meclis, bu durumdan yakınmacı değil. Ülke KHK’lerle yönetiliyor. Bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının ve üst düzey yetkililerinin yarınları belirsiz. KHK’lerle bir gecede kaldırılıp yerlerine yenileri kuruluyor, yöneticileri atılmamışlarsa danışman yapılıyor.
Kamu adına yetki kullananların, güçlerini hangi yasadan aldıklarını bilmek olanaksız ve
yetkilerin kötüye kullanılması çoğunlukla soruşturulmuyor bile. Yargıçları iktidar seçiyor.
– Anayasaya aykırı yasalar Anayasa Mahkemesinin;
– İdarenin yasaları hiçe sayan uygulamaları, idare mahkemelerinin;
– Yolsuzluklara bulaşanlar ise adli mahkemelerin koruması altına alınmış gibi.
Yalnızca kahraman olan yargıçlar yasalara ve vicdanlarına göre karar verebiliyor.
Yargının tetikçi gibi kullanıldığına ilişkin çok sayıda örnek var.
İnsanlar yarınlarından emin değil ve umutsuz. Burası Türkiye!
Anayasayı, fiili durumla uyumlulaştırmak amacıyla değiştireceklerini söylüyorlar.
Meclis, yetkilerini, kendi isteğiyle bir baş-kişiye bırakmaya hazırlanıyor. Yetkisi azaltılıyor
ama kabul oyu verenleri ödüllendirebilmek amacıyla milletvekili sayısı 600’e çıkarılıyor.
Milli iradeyi temsil ettiği varsayılan ve çoğunluğa sahip partinin üyesi ya da lideri olan baş- kişi, yönetmelik çıkarmak; kamu personelinin niteliklerini belirlemek ve atamak; bütçeyi hazırlamak; devleti yeniden yapılandırmak amacıyla yasa gücünde kararname çıkarmak ve kamusal rantları tek başına dağıtmak yetkilerine kavuşturuluyor.
Bakanların bütün yetkileri baş-kişide toplanıyor.
Bakanlar Kurulu kararları tarihe gömülüyor. Baş-kişinin memuru derekesine düşürüldükleri için Bakanlar Kurulu’nun Meclis’ten güvenoyu alması zorunluluğu da kaldırılıyor.
Parlamentonun, yürütmeye hesap sorabilme yeteneği, soruşturma, gensoru gibi sorgulama araçları kaldırılarak yok ediliyor. Üyesi olduğu partinin milletvekillerinin çoğunluğu istemedikçe, baş-kişinin, yüce divana gönderilmesi olanaksız. Üstelik yüksek yargıçları ve yargıçları atayan Hakimler Savcılar Kurulu üyelerini, partisi ile ortaklaşa seçeceği için gönderilmesinin pek bir anlamı da yok.
- Bunun adı hiç kuşkusuz Mutlakıyet!
Anayasa değişikliği paketinin Meclisten geçip geçmeyeceğini ya da değiştirilerek kabul edilip edilmeyeceğini bugünden kestirmek kolay değil. Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa referandumda reddedilme olasılığı giderek güçleniyor. Etkili bir karşı duruş sergilenemezse AKP’nin, “devlet” olmanın gücünü kullanarak kabul ettirmek için olabildiğince zorlayacağı kesin.
Kabul edilmezse karşımıza çözmemiz gereken tek bir sorun çıkacak:
Baş-kişiyi, Anayasa ile öngörülen sınırlarına davet edeceğiz.
Referandumda reddedilmiş olması, direnme gücünü azaltacaktır.
- Ama kabul edilir de mutlakiyet, anayasal bir güce kavuşursa,
kendimizi bir anda kaos ortamında bulacağız.
Üstelik karşılaşacağımız olumsuzluklar bununla da sınırlı kalmayacak. İşler öylesine karışacak ki; yıllarca, “hangi yasanın hangi maddeleri yürürlükte”, “kim hangi konuda ve nereye kadar yetkili”, “hangi durumda ne yaparsak yasaya uygun davranmış oluruz” , “kime başvuracağız,
bu işin sorumlusu kim” gibi aşılmaz sorunlarla boğuşmak zorunda kalacağız. İşin içine bir de Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin girdiğini düşünün; “yasalarla çelişiyor mu? Çelişiyorsa hangi kuralı” sorunlarını çözebilene aşk olsun.
AKP kadrolarının bu ve benzeri sorunların üstesinden gelemeyeceğini 2011 yılında çıkardıkları 35 tane KHK’den biliyoruz. Düzeltmek için değiştirdikleri her kural, yeni sorunlara yol açtı ve kimi maddelerini 4 – 5 kez değiştirdiler. Bırakın maddelerini, bir KHK ile kurdukları bakanlığı bir ay sonra kapatıp bir başka KHK ile yenilerini açtıkları bile oldu.
İçimden bir ses, anayasa değişikliğini gerçekleştiremeyeceklerini söylüyor.
Ama işi sıkı tutmak zorunda olduğumuz da kesin.
********
Yeri gelmişken yaygın bir yanlışı da düzeltelim:
- 4 yıllık üniversite bitirmediği için Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağı
ve bu nedenle de Anayasa değişikliği teklifine konulan bir maddeyle diploma sorununun çözümlenmeye çalışıldığı yaygın biçimde söyleniyor. Oysa Cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin kurallarda herhangi bir değişiklik yapılmadı. Cumhurbaşkanı seçilmek için 4 yıllık üniversite mezunu olmak gerekmiyor. Bugün yürürlükte olan Anayasanın 101. maddesinde; “yükseköğretim görmüş olmak” deniliyor. Yükseköğretim yalnızca 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 3. maddesinde ve şu sözlerle tanımlanıyor;
“ortaöğretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki eğitim-öğretimin tümüdür.”
Dikkat edilirse 4 yıl değil, 4 yarıyıl deniliyor, yani iki yıllık yükseköğrenim görmüş olmak yeterli.
======================================
Dostlar,
Habersol’dan Sayın Kadir Sev’in yazısı yukarıda..
Biz birkaç kritik noktaya dikkat çekelim :
- AKP – RTE, yarattıkları fiili durumu gerekçe göstererek, açıkçası Anayasayı eylemli olarak çiğneyip değiştirdiklerini gerekçe yapıp, bu duruma uygun biçimsel – formel Anayasa değişikliği dayatmaktadırlar.
Dahası, bu fiili Anayasa ihlali Devlet gücünü kullanılarak yani cebir ve şiddetle yapılmıştır. Türk Ceza Yasası’nda bu suçun karşılığı, daha önce de yazdığımız üzere;
TCK madde 309 – (1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Ayrıca TCK 311 de açıkça ya da hülle ile çiğnenmiyor mu??
TCK madde 311 – (1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
2. Vekil sayısını neden 600’e çıkarıyorsunuz?? 550 bile çoook fazla iken, eskiden olduğu gibi 450’ye çekilmesi çook daha yerinde olacakken.. Her fırsatta örnek alınan ABD’de 438 milletvekili (temsilci) ve 100 senatör var çift mecliste.. 50 yeni kişiye ulufe mi?
Yetkileri budanan, hala halkı aldatmak için Cumhurbaşkanı denen Sultan‘a tek yanlı olarak Meclisi dağıtma (feshetme) yetkisi ile zaten göstermelik olacak Meclise neden 600 anlamsız vekil?? Ayrıca Bakanlar TBMM dışından atanacağına göre 30 dolayında kıyak makam
daha mı ??
3. Daha şimdiden OHAL KHK’si ile Anayasa’yi bile açıkça çiğnerken; örneğin savunma bile almadan kamu görevinden atma gibi en ağır disiplin cezası verirken örn. Anayasa md. 129/2, ve 130/7 OHAL KHK’si ile yok sayılmadı mı??
Anayasa md. 129/2 : Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Anayasa md. 130/7 : Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
4. Anayasa değişiklik teklifi içinde dünyada örneği görülmemiş biçimde neden 3 Kasım 2019 olarak seçim tarihi var?? Şimdiki AKP’li vekillere ve de MHP’ye, örtük destek verirlerse HDP’ye 3 yıl daha dokunulmazlık güvencesi, 2. yıl bitince milletvekilliğinden emeklilik kıyakları,
şimdi Anayasa değişikliğine destek vermezlerse haklarında FETÖ’den veya başkaca nedenlerle işlem yapılacağı şantajı mı?? AKP içinde olduğu savlanan 80 dolayında FETÖ’cü vekile bugüne dek dokunul(a)madı, 3 yıl daha dokunulmayacak mı? FETÖ ile mücadele bu mu?? Onbinlerce insan savunmasız – tebliğsiz OHAL kararnameleri ile görevden atılırken AKP’nin adaleti bu mu?
Hangisi, hangisi??
Ve hangisi ahlaki, hangisi hukuka uygun ve de en kritik soru;
hangisi Türkiye’nin hangi yüksek çıkarlarına uygun??
Sevgi ve saygı ile.
21 Aralık 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com