Genelkurmay kimin yolunda?
SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye’de “Atatürkçü” bilinen kurumların en başında Türk Ordusugelir(di). Ordumuzun komuta kademesi her zaman böyle (idi).
Alt kademe belki yine öyle ama komutanların zihniyeti epeyce değişti.
Dikkat ediniz, artık Atatürk’ten söz eden komutanlar yok.
Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarının istifası sonrasında o makama kaderin cilvesiyle gelen Necdet Bey, tümüyle farklı bir çizgi izliyor. Ne yazık ki öyle.
Türkiye Cumhuriyeti kimlerin elinde kalmış, neler oluyor,
Necdet Bey ve ekibinden ses yok.
Bu söylediklerimi sakın kimse yanlış anlamasın.
Hiçbirimiz onlara “Darbe yapın, bu rezil gidişe el koyun” çağrısında bulunmuyoruz. Böyle bir şey bu saatten sonra zaten olamaz.
Ama diyoruz ki “Ey komuta kademesi, siz Patagonya’da yaşamıyorsunuz. Ülkemizin gidişi konusunda biraz daha duyarlı olun, ses verin. Sizler Tayyip’in memurları, emir kulları değilsiniz…”
- Atatürk; bu iktidar tarafından belleklerden silinmek isteniyor.
Atatürk ders kitaplarından çıkarılıyor. - Türkiye İslamcı-Kürtçü bir rejime doğru sürükleniyor.
Geçmişin katili olan herif bugünkü iktidarın gözünde en büyük adam (!) oldu, onunla pazarlıklar yapılıyor. İki paralık bir katil, ülkemizin geleceğinde söz sahibi yapılıyor.
* * *
Bütün bunlar olurken bizim Genelkurmay ve Necdet Bey ne yapıyorlar! Son iki gün içinde yaşadığımız bir olay her şeyi açıkça gözler önüne serdi.
Genelkurmay Başkanlığı muhteşem bir “Atatürkçülük (!)” sergilemeyi başardı.
Atatürk’ün boyu, kilosu ve ayakkabı numarası!
Bu konuda ince bir Atatürkçülük çalışması yapmışlar, Atatürk’ün beden ölçülerini çıkarıp sitelerine koymuşlar.
Boyu 1.74, ayakkabı numarası 42, kilosu bilmem kaç!
Vallahi maşallah, başka seçenek kalmadığı için, Atatürk işte böyle gündeme getirilir!
Boyu posuyla, kilosu ve ayakkabı numarasıyla…
* * *
Atatürk’ü yok etmeye, belleklerden kazımaya kalkışan bir iktidar,
bu Genelkurmay’a ne kadar teşekkür etse azdır…
Çünkü böylesi ilk kez görülmektedir.
Necdet Bey ve öteki komutanların ağzından bu güne kadar Atatürk devrimleri, Atatürk ilkeleri konusunda pek bir şey duymadık. Devrimler yok sayılırken, İmralı Adası’nda yatmakta olan bir katille pazarlıklar sürerken, “Türk milleti” kavramı yeni anayasadan çıkarılmak istenirken, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kahramanlara hakaretler yağdırılır ve onlarla alay edilirken, bu ülkenin bekçisi olarak gördüğümüz Türk Ordusu’ndan
ses yok, tepki yok, tık yok.
Niçin?..
- Çünkü Necdet Bey hükümetin memuru!
Ağzını açamaz, konuşamaz.
Silah arkadaşları, dün önlerinde esas duruşta beklediği komutanları
içeri tıkılmış, ses veremez.
Deniz Kuvvetlerindeki amirallerin tam yarısı tutuklanmış, tepki koyamaz.
Atatürkçülük yok edilirken,
Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri hapishane duvarları arkasında çile çekerken
ağzını bile açamaz, uzaktan seyretmekle yetinir…
Çünkü Tayyip öyle istemiştir.
Ama iş farklı bir Atatürkçülük sergilemeye geldiğinde, Necdet Bey’in emrindeki Genelkurmay, açıklamalarını hemen yapar, Atatürk sevgisini (!) dosta düşmana duyurur!
Boyu şu kadardı, kilosu bu kadardı, ayakkabı numarası buydu!
Atatürk bu değildir. Atatürk’ün her şeyini unutup O’nu böyle anlamsız kavramlar ve rakamlarla gündeme getirmek, Atatürk’e yapılacak olan
en büyük saygısızlıktır.
Necdet Bey biraz toparlansın, neler yaptığını bir görsün.
Ayıp oluyor, ayıp.
************************
Vali Bey’in hışmı
Adana Valisi olan şahsın adı Hüseyin Avni Coş. Vali Bey önceden İçişleri Bakanlığı müfettişi idi. Tayyip’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki yolsuzluklarını incelemekle görevlendirildi. “Yolsuzluk vardır” diyen, yolsuzlukları raporlarıyla belgeleyen müfettişler, AKP döneminde büyük haksızlıklara uğratıldı ve oradan oraya sürgün edildi.
“Yolsuzluk yoktur” deyip Tayyip’i aklayanlar ise ihya edildi!
Onlardan biri olan Hüseyin Avni Coş, AKP döneminde vali yapıldı.
Son olarak en büyük kentlerimizden Adana’da valilik yapmakta!
Sadece o değil, Tayyip’i yargıda aklayan hakimler de Yargıtay üyeliğine seçildi.
Tayyip’i koruyan herkes altın buldu.
* * *
Adana’da Taner Talaş isimli bir yerel gazeteci, Vali Bey aleyhine mektuplar yazıp milletvekillerine göndermekle suçlanıyordu.
Birkaç gece önce Emniyet’e bir ihbar telefonu geldi:
“Mektuplar gazetecinin abisinin evinde. Evi basarsanız bulursunuz.”
Bu düzmece ihbarın mahkemeye iletilip arama kararı alınması gerekiyordu. Ama buna bile gerek görülmedi. Arama kararını,
bütün yasaları çiğneyerek nöbetçi savcı Mehmet Çömük kendi başına aldı.
Ve mektup teröristinin abisi Bülent Talaş’ın evi gece saat 03.10’da polisler tarafından basıldı.
Ev didik didik arandı. Polis bomba, silah falan değil,
Vali Bey hakkında yazılmış mektupları arıyordu ama hiçbir şey bulamadı.
Yerel gazetecilik zor iştir. Hele gerçek gazetecilik yaparsanız,
valiyi, emniyet müdürünü, belediye başkanını, iktidar milletvekillerini falan karşınıza alırsanız, sizi orada yaşatmazlar.
Bu gibi durumlarda hak, hukuk, adalet gibi kavramlar çöpe atılır,
başınıza bela alırsınız.
Sakın ola ki bundan sonra hiçbir gazeteci, hele Tayyip’i aklayan valileri karşısına almaya kalkışmasın.
Hiç tanımadığım gazeteci Taner Talaş’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
***************************
Sinan Yerlikaya diye biri!
Arkadaş geçen dönem Tunceli’den CHP milletvekili. Alevi kökenli biri.
Bu dönem seçilemedi. Tunceli, AKP’ye oy vermeyen, AKP’den
hiç kimseyi milletvekili seçmeyen bir ilimiz.
- Bu Sinan Yerlikaya dün AKP’ye geçti ve parti rozetini Tayyip’e taktırdı.
Bunlar Türkiye’de siyasetin inanılmaz olaylarıdır. Alevi kökenli
bir eski milletvekili, yalnızca seçilemediği için partisinden ayrılıyor ve
AKP’li oluyor.
Amaç belli:
Tayyip’ten söz almıştır! Önümüzdeki seçimde Tunceli’den AKP adayı olacak, Alevi oylarını alıp Meclis’e bu kez AKP’den girecek!..
Eğer hesapları tutarsa, eğer Alevi yurttaşlarımız oylarını kendilerini aşağılayan ve horlayan bir partiye verirse!
Bir meraklısı çıksa, Sinan Yerlikaya’nın geçmişte AKP ve Tayyip hakkında söylediği sözleri ortaya çıkarsa, herhalde ilginç bir kitap olur.
Ama bizde siyaset böyledir, 180 derece dönenlerle doludur!
* * *
Emin Çölaşan’ın notu: Size güzel bir haber iletmek istiyorum.
Eğer Dijitürk abonesi iseniz, Başkent TV dışında bütün kanalların yandaş-yalaka olduğunu zaten biliyorsunuz demektir.
Yandaş olmayanlara şimdi güçlü bir ses eklendi:
Halk Haber TV.
Bu yayını Dijitürk 53. kanaldan izleyebilirsiniz.
A. Saltık’ın notu : ULUSAL KANAL’ı görmezden gelme Emin Çölaşan!
EMİN ÇÖLAŞAN FETHULLAH HAZRETLERİNİN YOLUNDA BİR MARİJİNALİTE MEMURUDUR!..
Ordunun her türlü iç çatışmadan uzak tutulması ve Cumhuriyet Ordusu olarak geliştirilmesi gerekirken; otuz yıldan bu yana bir Gayri Nizami Harbin içine sokulmuş ve çok kritik bir noktaya getirilmiştir.
Ama, şimdiye kadar ki komuta kademeleri, bir Ordunun otuz yıl, Gayri Nizami Harbin içinde olmasının ne anlama geldiğini anlamaktan acizdiler… Atatürk’ün İlkelerinden, resimlerinden, heykellerinden ve adından başka bir şeyi dert etmek gibi bir adetleri, bundan başka bir düşünceleri yoktu. Otuz yıl Gayri Nizami Harp yapmaya terörle mücadele dediler… Atatürk’ün İlke ve İnklapları nedeniyle, terörle mücadelede ısrar ettiler… Ve gene Atatürk’ün İlke ve İnkılaplarıyla terörle mücadelede zaferle çıkacaklarını sandılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, Bu Dünyanın Halifeleri olarak örgütlenen ve Diyanet’i dünyanın en büyük halifelik örgütü haline getiren Sünni Din Adamları ise; başa çıkmaları mümkün olmayan Ordu’yu, BİR BATAĞA SOKMAK İSTİYORLAR VE CAMİLERDE GÜNDE BEŞ KERE “ya rabbi, ordumuzu muzaffer eyle,” diye DUA EDİYORLARDI.
Sünni Din Adamları için Ordu’nun kazanabileceği en büyük zafer, asla içinden çıkamayacağı bir batağa saplanmaktı.
Tabii… Sünni din adamlarının dedikleri oldu. Ordu, Kıbrıs’tan sonra Gayri Nizami Harbin içine girdi ve bir daha çıkamadı. Dört bin köy boşaltılıp on binlerce insan öldürüldükten sonra ne bu Gayri Nizami Harpten çıkmak vardı, ne bir zafer kazanmak… Yalnızca yıpranmak, yalnızca yanlış yapmak ve daima suçlanmak vardı.
Buna karşılık, Sünni Din Adamları daima daha fazla, daima daha çok kazanıyorlardı… Ve kazanacaklardı.
Emin Çölaşan gibi yazarlar ise; düşüncesizliği düşünce, fikirsizliği fikir, akılsızlığı akıl, beyinsizliği beyin, kafasızlığı kafa haline getirerek, Sünni Din Adamlarına entellektüel seviye kazandırıyorlar ve onlara asla başarılı olamayacakları bir alanda yardımcı oluyorlardı.
Atatürk’ün İlke ve İnklapları, Kuvay-i Milliyeyle birlikte Atatürk varken ya da devletin başındayken değeri ve önemi olan politikalardır. Ama Atatürk yoksa, Kuvay-i Milliye yoksa; bütün özel ilkeler, bütün tek kişi uygulamaları gibi hayatı marijinalize etmekten başka bir işe yaramazlar…
Ve tabii… Sünni Din Adamları bunun farkında idiler. Herkesin her şeyde başarısız olmasını istiyorlar; kimsenin Atatürk’ün İlke ve İnkılaplarından başka askerlik, başka sivillik, başka devlet ve toplum hayatı öğrenmesini istemiyorlar… Herkesi böyle olması için kışkırtıyorlardı. İlhan Selçuk, Toktamış Ateş, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil gibi zaten buna teşne olanları, biraz nalına, biraz mıhına vurarak birer marijinalite memuru haline getiriyorlardı. Bunda da başarılı idiler…
Emin Çölaşan, bu yazısında ne kadar iyi bir marijinalite memuru olduğunu, Fethullah ve Diyanet Hilafetine ne kadar çok hizmet ettiğini anlatıyor… Herkesin en az kendisi kadar marijinal düşünmesini, böylece Fethullah ve Diyanete hizmet etmelerini istiyor ve bu nedenle de kızıyor…
Hazret Çölaşan, Sinan Yerlikaya’nın Ak Parti’ye geçmesine, Alevilerin Ak Partiye oy vermelerine bile itiraz etmiş… Tunceli Milletvekili Kamer Genç’le, Hüseyin Aygün’ün YARALI PARMAĞA İŞEMEYEN ADAMLAR OLMALARINA ise; değinmek gereği duymamış. Bütün Siyasal Partilerin, Alevileri harcamayı ya da oylarını boşa çıkarmaktan başka bir şey yapmadıkları ise aklına bile gelmemiş… Ve “Aleviler
oylarını kendilerini aşağılayan bir partiye verecekler,” demeye de utanmamış.
Alevilerin oylarını, gene Alevileri marijinalize eden CHP’ye vermelerini istemiş.
Ne diyelim?… Fethullah Hoca, Emin Çölaşan önünde, Ali Kalkancı arkasında olsun!..
Ahmet bey yorumlarınız görsel ve anlamı açıkca belli,Saygılar