Dostlar,
Cumhuriyet’in emektarlarından Miyase İlknur, çok anlamlı bir ürün verdi.
676 sayfalık bir belgesel..
Cumhuriyet ve üstad İlhan Selçuk üzerinden yakın dönem Türkiye tarihi aslında..
Aydınlanma Bilgesi İlhan Selçuk, “PENCERE” sinden bizi aydınlatmayı sürdürüyor..
Ölüm dediğiniz de ne ki?
Çok mu önemli ya da anlamlı..
Yaşarken ölenler, bir de sözde ölen ama gerçekte yaşayanlar??
Ne dersiniz..
Miyase’ye bravo!
Sevgi ve saygı ile.
11.10.12
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.ne
FETHULLAH EN ZEKİ, EN YETENEKLİ ÇOCUKLARI DAVA ADAMI OLARAK YETİŞTİRİRKEN, İLHAN SELÇUK BEKÇİ MURTAZA ATATÜRKÇÜLÜĞÜ İLE BİLGELİK TASLIYORDU.
İlhan Selçuk, kendisini doğuran, bakıp büyüten annesinin Ermeniliğini bile içine sindiremeyen; haramzadeler gibi aslını inkar eden, dar kıafalı orta zekalı bir Babıali yazarıydı. Ne aydınlıktan haberi vardı, ne bilgelikten!…
1980’li yıllarda, başta Fethullah Hilafeti olmak üzere, Halifelik Örgütleri; önce SESSİZ VE DERİNDEN GİTME HAREKETİYLE, SONRA ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ HARKETİYLE atağa kalktılar. Diyanet Hilafeti, “MÜSLÜMAN OLMAYANLARI ÖLDÜRÜN!” denilen Kur’an Tefsirleri yayımladı. En çalışkan, en zeki çocuklar toplandı, dava ve fikir adımı yetiştirilmek üzere okullara yurtlara yerleştirildiler.
Tabii İlhan Selçuk ve Atatürkçüler, biraz 12 Eylül’den söz ettiler, biraz sosyal demokrat partilerin birleşmelerinden söz ettiler… Ama, gerçekte ne yapıldığına akıl erdiremediler. Diyanet Hilafeti’nin, “Müslüman olmayanları öldürün!..” denilen tefsirlerinin Atatürkçülüğe uymadığını, “Kur’an Tefsirlerinin Atatürkçülüğe uygun hale getirilmesini” istediler; Elmalıl Hamdi’nin tefsirini de örnek gösterdiler.
“Müslüman olmayanları öldürün!” denilen Kur’an tefsirleri piyasadan çekildi. Yerine “falanca Surenin, filanca Ayeti’nin tefsirinin yapılması, tarihin bu döneminde uygun görülmemiştir!” denilen Kur’an tefsirleri yayınlandı.
Bu büyük zaferden dolayı, İlhan Selçuk ve diğer Bekçi Murtaza Atattürkçüleri kendilerini muzaffer hissettiler… “Atatürkçüler varken, Müslüman olmayanları öldürün, diye Kur’an tefsiri yapılamaz… Atatürk, sen kadar büyüksün!… taa o günlerden, bugünleri görmüş, Elmalı Hamdiye gerçek bir Kur’an Tefsiri yaptırmıştı!” demeye başladılar.
Bu zafer nedeniyle, kendisini ve Cumhuriyet Gazetesini yere gçğe sığdıramayan İlhan Selçuk; Hasan Cemal’in Hanry Kissinger’dan duyduğu “TAKIYYE” kelimesi ile karşı atağa geçti. “Şeratçılar, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkıp, yerine Din Kurallarına göre bir devlet kurmak istiyorlar… Ama bu niyetlerini açıkça söylemiyorlar, takıyye yapıyorlar,” demeye başladılar.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, İlhan Selçuk ve Bekçi Murtaza Atatürkçüleri; Şeriatçı, Engizisyoncu ve Hilafetçi bütün hareketleri, “takıyye kelimesiyle açıklamaktan başlka,” tek kelime düşünmediler. Kafaları, “takıyye” kelimesinden başka bir şey almadı… Ve İlhan Selçuk, “takıyye kelimesiyle” ömrünün son zaferini kazandı!..
Tevhid-i Tedrisat’la, zaten okul yüzü gören herkes; yedi yaşından başlamak üzere, Sünni Yezitçi Eğitim Tezgahından geçiyordu… içlerindseki en zeki, en çalışkan, en yetenekli çocuklar ve gençler Halifelik Örgütleri tarafından seçilip dava ve fikir adamı olarak yetiştirilmek üzere okullara ve yurtlara yerleştiriliyordu… Bunun karşısında Bekçi Murtaza Atatürkçüleri, 1920’li, 1930’lu yıllarda gördükleri kursu, aldıkları dersi anlatmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Ama körler sağırlar birbirini ağırlardı.
1990’lı yıllara kadar İlhan Selçuk’la, Hasan Cemal birbirlerini ağırlamışlar ve birlikte Şeriatçılara, Engizisyonculara, Hilafetçilere her gün takıyye yaptırmışlardı… Derken Osman Ulagay, “ekonomi ANAP’la DOĞRUYOL’un Koalisyon yapmasını gerektiriyor,” diye bir cümle yazdığı için; İlhan Selçuk körler ve sağırlar arasındaki ittifakı bozar ve Cumhuriyet’teki “SONUNCU KÖR SAĞIR-SAVAŞI’NI başlatır.
Bir iki yıl sonra İlhan Selçuk, sonuncu Kör-Sağır Savaşını kazanır ve Cumhuriyet Gazetesinin başına hem kör, hem sağır olarak oturur… Cumhuriyeti, kendisinden daha kötü yazar ve gazetecilerle doldurarak, kendi kendisine “Aydınlık Bilgesi,” dedirtir.
Dünya yıkılsa; o dağarcığındaki tek şeyi, Atatürkten “ALDIĞI DERSİ, GÖRDÜĞÜ KURSU,” anlatmış, zamanla, “takıyye yaptırmayı” da unutmuştur. Aydınlıktan, ilericilikten, uygarlıktan zerre kadar haberi olmamış; annesinin ermeniliğini aslını inkar etmiş, hiçbir Alevi’ye köşe yazısı yazdırmayak Yezitlik yapmaktan da geri kalmamıştır.
Hem kör, hem sağır olarak Cumhuriyet’in üstüne oturduktan sonra kendi kendini ağırlamıştır.