ADNAN BİNYAZAR : Yaşlandıkça gençleşmek

ADNAN BİNYAZAR

binyazar@gmail.com

Yaşlandıkça gençleşmek

Yaşlılığa, yaşamın nice engebeleri aşıldıktan sonra varılıyor. Kendini her an var etme çabası gösterenlerin, yaşlılık denen olgunluklara hangi aşamalardan geçilerek erişildiğini Konfüçyüs yüzyıllarca önce düşünmüş: “On beş yaşımda kendimi öğrenmeye verdim. Otuz yaşında irademe sahip olabildim. Kırk yaşında seziş yoluyla kavradım. Yetmiş yaşında doğru olan şeylere zarar vermeden, kalbimin isteklerini yerine getirebildim.”

Orhan Veli Kanık “Her şey birdenbire oldu.” dese de, hiçbir şey birdenbire olmaz. Ayrımına varalım varmayalım, her değişim, bir oluşum sürecinin ürünüdür; onu birdenbire algılayıp gören, biziz, sezgisel çağrışımlarımızdır. Her oluşumun tözünde toprak, hava, su; onların kaynaşımı var. Ağacın tözü tohum, tohumdan fidan, fidandan gövde, gövdeden dallar, dallardan tomurcuklar, tomurcuklardan çiçekler; elmalar, armutlar, erikler, vişneler, kirazlar…

Toprağın dibinden birdenbire fırlayıp günışığına tırmanan bir tek dal, ince boyunlu bir çiçek gören var mı? Cahit Külebi “Aşk da yeşeren otlara benzer, / Günü saati bilinmez.” diyor. Şair sözüdür; elbette bir hikmeti vardır. Oysa aşk, insana anların bağışladığı bir duygudur. Günü de saniyesi de “nano anı” da bellidir. Varoluş sürecini düşünelim; görünenler ya da hayalde yaratılanlar; gelişim, zamansızlığın dışında oluşmaz.

Konfüçyüs’e dönelim; önce “kendini bilme”nin tek yolunun öğrenmek olduğunu öğreniyor. Ardından, iradesini sezişiyle kavrama bilincine eriyor. Ancak bilgini kılavuzluğuyla, doğru şeylere zarar vermeden kalbinin isteklerini yerine getiriyor. İnsanın kişilik topografyası böylece oluşuyor.

Anlamını kavrayana, hayatın her anı, varoluşuna cevahir değerinde yapı taşları yerleştirme sürecidir.

Cicero;

“Bir yanıyla yaşlı sayılabilecek olan gençleri sevdiğim kadar, gençliğinden bir şeyleri koruyabilmiş olan yaşlıları da severim. Bu yolu tutabilen kişinin gövdesi yaşlansa da kafası her zaman genç kalacaktır,” sözünü kaç yaşında söylemiş olabilir?..

Sanat, bilim gibi yaratıcı üretimleriyle hayatı yaşanır kılanlar, “doğum-evlenme-ölüm” süreçlerinden oluşan ömür ağacının son aşamasını sezgileri, bilgileri, mantıklarıyla algılayıp, insanın dünyadaki konukluğunu onurlandırmışlardır. Yaşamlarını anlamlı kılanlar, bu onurdan beslenmesini bilenlerdir. Köşelerine çekilip kendilerini zamansal sürecin gidişine kaptırmayan nice yaşlı tanıdım. Ağızlarından çıkan her sözle, kişiyi güzelliğin yolunu açıyorlardı. Ellerinden kalem düşmüyordu, kulaklarını güzelliğin sesinden ayırmıyorlardı, önlerinde palette binlerce renk arasından güzelliğin renklerini bir araya getiriyorlardı.

Thomas Mann’ın deyimiyle, “insanda yaş ölçüsünün ruhsal gençliğe” bağlı olduğu bilinciyle, onlar yaşlılıkta gençliklerini yaşıyorlardı.

Öyleleri de vardı ki, köşelerine çekilip ölümü bekliyorlardı. Oysa hangi koşulda olursa olsun, her canlı, varlığını sürdürme savaşı içindedir. İnsansa, yaratma yeteneğini işlevsel kılarak varoluşunu sürdürme bilincine eren tek yaratıktır. Araçlar yaparak, onunla yetinmeyip yaptığını geliştirerek, aklının bir kıvılcımlanmasını daha eyleme geçiriyordu. O nedenle, yaratıcılığı göz önünde bulundurulan insanın yaşam sürecini çocukluk-yetişkinlik-yaşlılık gibi evrelerle belirlemeye gerek kalmıyor. O, bu eylemiyle insanlığın değerbilir belleğinde zaman üstü bir kimlik kazanmıştır.

Bu bağlamda, Kafka’nın şu sözü, yaşlılık saplantısıyla ruhunu eylemsizliğe sürükleyip kötümserliğin tuzağına düşenlere sanırım gençlik aşısı olacaktır:

Güzellikleri görme yeteneğini yitirmeyenler hiçbir zaman yaşlanmazlar.” (Cumhuriyet Pazar eki, 7.10.12)

ADNAN BİNYAZAR : Yaşlandıkça gençleşmek” hakkında 2 yorum

  1. mehmet ayhan

    Donatılmış gençlik (İleri yaşlar) ve kuşatılmış,ya da henüz ham gençlik (15’li 20’li yaşlar) hangisini yeğlersiniz… Kuşkusuz bilim sanat görüş duyuş eleştiri zenginliğiyle donanmış ve halen de donanımını sürdüren bir ömür , en güzel gençliktir. Bazen çocuklarımız kandırılıyor, zararlı görüşlere yönlendiriliyor ve onlara “Sizler batan güneşsiniz, Bizler ise doğan güneşiz!..” dedirtebiliyorlar. Fizikî yönden doğru. Ama, tutulmuş bir güneş diliminde doğmak ve ham hayallerle yada donanımsız olarak ömrü bitirmek de insanın düşebileceği en büyük şanssızlıktır, diyebiliriz. Sanırım değerler birikimiyle yaşamın özünü duyan ve kavrayan bir kimse bu aşamasını fizikî gençliğe değişmek istemez !..

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir