Doğu Perinçek, 24 Mart 2008’den bu yana 4,5 yıldır tutuklu yargılanıyor ve
insanlık tarihinde eşi bulunmaz biçimde yurtsever, devrimci üretimini sürdürüyor!
Doğu Perinçek
“Darbeciler temizlensin” sloganından güçlü ordu talebine
Türkiye’de darbe formülü.
Darbe niçin imkânsızdı?
“Darbeciler Temizlensin” sloganı neye yaradı?
CHP, MHP ve o “solcular”, AKP’nin güdümüne nasıl girdiler?
“İkinci Dünya Savaşı devam ediyor” diye 1980 yılına kadar ormanda saklanan Japon askerinin durumuna nasıl düşüldü?
Âkil yazarların tarihi çıkışı?
Türkiye’de 2002 yılında, AKP’nin bir ABD darbesiyle iktidar koltuğuna oturtulmasından sonra askerî darbe tehlikesi yoktu;
Ordusuz kalma tehlikesi vardı.
Darbe formülü
Ülkemizde askerî darbenin formülü bellidir:
Komuta kademesi, ABD ile birleşirse, darbe olur.
Türk Ordusu, milletle birleşirse devrim olur.
1990 sonrasında ABD ile Türk Ordusunun komuta kademesi ayrışan ve cephe cepheye gelen bir sürece girmişlerdi.
ABD, 1990’ların başında Kemalizmi tasfiye kararı almış ve 1996 yılında Refah Partisi içindeki yenilikçileri iktidar koltuğuna oturtma planını uygulamaya koymuştu.
CIA’nın denetimindeki Rand Corperation, “Tayyip Erdoğan’ı başbakan, Abdullah Gül’ü dışişleri bakanı yapacaklarını” 6 yıl önceden ilan etmişti (Doğu Perinçek, Leyla Tavaşanoğlu’na aktarıyor, Cumhuriyet, 16 Şubat 1997).
ABD’nin gündeminde Irak’ı işgal vardı, Kukla Kürdistan kurulacaktı.
Bunun için Türk Ordusunun sindirilmesi gerekiyordu.
ABD’nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Joint Forces Quarterly, Mediterranean Quarterly gibi resmî ve yarı resmî organları, “Türk generallerinin hizadan çıktığını” yazıp duruyorlardı (Hasan Bögün, ABD ve AB Belgeleriyle Türk Ordusu, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2007).
Kısacası askerî darbe için imkânsız bir döneme girilmişti.
ABD ruhsatlı muhalefet
Ne var ki, kimi AKP muhalifleri, sistemle olan bağları nedeniyle Tayyip Erdoğan iktidarına karşı mücadeleyi ABD’nin iznine bağlamışlardı.
ABD’yi ve İsrail’i, 150 yıllık tarihimizi unutup, laiklik tahtına oturtuyorlardı.
Umutları, Ortadoğu’da ve Türkiye’de laikliği, ABD ve AB ile birlikte korumaktı.
Hele Obama’nın seçilmesinden sonra, beklentiler tavan yaptı.
Hatırlayınız Obama Türkiye’ye geldiği zaman, Anıtkabir’in merdivenlerinde mendil açıp, Obama’yı beklediler.
Oysa Obama, Tayyip Erdoğan ile birlikte ayakkabılarını çıkarıp Sultan Ahmet Camisine girmişti.
O günlerin Cumhuriyet gazetelerine bakınız, bu süreci her yönüyle göreceksiniz.
AKP ile ortak slogan “Dinci” İran’a karşı ABD ile birlikte olmayı umut eden çevreler, aynı zamanda ABD’nin “Darbeciler Temizlensin” programına da destek oldular.
AKP’den Gladyo’yu temizlemesini talep edecek kadar AKP’liydiler.
Egenekon tertibine “Yetmez ama evet” diyorlardı.
ABD ve AB, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı operasyon yürütüyordu ve sözümona “sol”daki Atlantikçiler de, “Askerî vesayetten kurtulma” adına bu uygulamayı desteklediler.
Ortak sloganı üreten AKP idi:
“Darbeciler Temizlensin!”
Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden, TKP, ÖDP, BDP ve PKK’sine kadar hepsi, Tayyip Erdoğan’ın “Darbecileri temizleme” harekâtına, kendi ölçülerinde yardımcı oldular.
Devlet Bahçeli’nin MHP yönetimi de o cephedeydi.
Oysa temizlenen “darbeciler” değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Mustafa Kemal birikimiydi.
Temizleyen de, ABD emperyalizmi ve gericilik.
ABD emperyalizmi ve AKP gericiliği, devrimcileri, vatanseverleri ve Mustafa Kemal’in askerlerini duvarlara hapsederken, o solcularımıza hiç dokunmadılar.
O “Solcular” niçin ABD planına destek oldu?
Kılıçdaroğlu, bu operasyon için CHP’nin başına getirtildi.
Peki bir takım “solcuyum” diyenler, ABD planına niçin kapıldılar?
Birincisi, Lenin’den beri çağımızın baş çelişmesinin Ezen – Ezilen millet ayrımında olduğunu anlamamışlardı, kafaları 19. yüzyıla saplanıp kalmıştı.
Başka bir çağda ve Avrupa’daydılar.
Teorileri hayatın dışındaydı.
İkincisi süreci maddî verilere göre anlamaya gayret etmediler.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra cephesini
ABD tehdidine dönmeye başlamıştı.
Org. Karadayı’lar, Org.Kıvrıkoğlu’lar, ABD tarafından kamuoyu önünde mimlendiler.
ABD, Türkiye’yi işgal tatbikatı hazırlığına 1999 yılında başladı.
Org.Kıvrıkoğlu’nun “Bin yıllık kararlılığına” meydan okuyan bir başlık buldular:
“Millenium Challenge 2002” (Binyılın Meydan Okuması 2002).
Tatbikat 2002 yılının 24 Temmuz günü Lozan’ın yıldönümünde başladı, Sakarya Savaşı kadar, yani 22 gün sürdü. Tatbikat senaryosu, Kıbrıs’tan başlıyordu ve Türkiye’nin 96 saat içinde işgaliyle sona eriyordu.
O solcularımızın umurunda bile değildi bunlar.
12 Mart ve 12 Eylül’e takılı kalmak
İşçi Partisi, 1990’lardan başlayarak bu sürece ısrarla dikkat çekti.
Ama “solcularımız”, “İkinci Dünya Savaşı devam ediyor” diye 1980 yılına kadar ormanda saklanan Japon askeri gibi, 12 Mart ve 12 Eylül’de kalmışlardı.
Cepheleri ABD emperyalizmi ve işbirlikçi AKP’ye değil, onların gösterdiği hedefe dönüktü.
Her gün Ordu düşmanlığıyla yatıp Ordu düşmanlığıyla kalkılıyordu.
AKP planının piyonları oldular.
Kemalist Devrimin son kalelerinin tasfiyesi sürecine direnmek bir yana, destek oldular.
Sınıf mücadelesinin somut mevzisi
Savaşın yeryüzünde olduğunu kavramamışlardı.
Sınıf mücadelesi, toplum hangi mevzide mücadele ediyorsa, o mevzidedir.
19.yüzyılda çakılıp kalmış olanlar, proletarya – burjuvazi çelişmesini eksen alarak, ancak değirmenlere karşı savaşabilirlerdi.
Oysa işçi sınıfı, köylülük, esnaf, zanaatkâr, aydın, millî sanayici ve tüccar, bütün halk sınıfları;
Kemalist Devrimin KİT’lerini, tarıma desteklerini, gümrüklerini, Türk Lirası’nı, laikliği, Aydınlanma kültürünü ve sanatını savunma mücadelesindeydi.
Millî sınıflar, emperyalizme ve Ortaçağ gericiliğine karşı direniyordu.
Bu mevziye girmeyenler, mücadelenin kenarında kaldı;
dahası Ordu düşmanlığıyla Atlantik sisteminin planına hizmet etmiş oldular.
Âkil yazarların tarihî çıkışı
Bakın bugün toplumumuzun âkil yazarlarına, Necati Doğru, Melih Aşık, Ataol Behramoğlu, Oktay Akbal, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Mustafa Mutlu, Emin Çölaşan, Öztin Akgüç, Can Ataklı, Orhan Bursalı, Ali Sirmen, Arslan Bulut, Rıza Zelyut, Kemal Baytaş, Mehmet Türker, Afet Ilgaz, Saygı Öztürk, Yavuz Selim Demirağ, Hasan Demir, Selcan Taşçı ve en başta Aydınlık yazarları, hepsi çok önemli bir durum saptaması yapıyorlar:
Türk Ordusu, AKP iktidarı marifetiyle felç edildi.
Sabotajın en büyüğü Kemalist Devrime yapıldı.
Vatan hainlerine söyleyecek söz yok, ormanda saklanan Japon askerleri ise,
“Darbeciler Temizlensin” diye ABD emperyalizmine ve AKP’ye tempo tutmaya devam etsinler!
Doğu Perinçek
PERİNÇEK YENİ AMERİKANCI POLİTİKA GEREĞİ SAÇMALAMIŞ!..
1870’li yıllarda ABD Ordusu Federal Ordu düzeyine, Fransız Silahlı Kuvvetleri Fransa Cumhuriyet Ordusu düzyine çıkarılmıştır.
Osmanlı döneminde askerlikte doğru bir politika izlenmiş, Peygamber Ocağı
denilen ilkel askerlik örgütleri kapatılmış, Nizam-ı Cedit adıyla modern ordu kurulmuş; Birleşik Kraliyet Orduları ve İmparatorluk orduları gibi olunmaya çalışılmıştır.
Türkiye’nin yöneticileri ise; askerliği Cumhuriyet Ordusu düzeyinde çıkarmayı akıllarına bile getirmemişler… Nato’ya giriş şartı olarak Harp Akademilerini kapatıp entegre subay yetiştirmemeyi de kabul etmişlerdir. Ama Kemalizmle avunmuşlardır.
Ne var ki, bir Ordu askerlik sanatanın hangi aşamasında olduğuna, gerçek güç ve haraket kabiliyetine göre, dünyaya karşı tavır alır. Kemalizm de dahil hiçbir ideoelojik iddiaya göre tavır alamaz.
Anayasa ve Kanun Nizamına göre ülke yönetmeyi alışkanlık haline getirn bir sivil ikdidarın olduğu bir ülkede Cumhuriyet Ordusu seviysindeki bir ordunun darbe yapığı görülmemiştir.
Sivil İktidarı, kendisinin YAPMADIĞI bir Anayasa ve Kanun Nizamıyla ülke yönetecek düzeye çıkarmak; ASKERLİĞİ CUMHURİYET ORDUSU sviysin çıkarmak, demokrasinin gereğidir.
Bu durumda ikisi de istediği kadar güçlü olabilir. Ama, Perinçk ve İşçi Partisinin Yeni Amerikancı masallarıyla, böyle gelmişs, böyle de gidecektir.