Etiket arşivi: Ulusa Öncülük Edeceklere Atatürk’ten Ders!

Ulusa Öncülük Edeceklere Atatürk’ten Ders!

Ulusa Öncülük Edeceklere Atatürk’ten Ders!

portresi

PROF. DR. ÖZER OZANKAYA

KURTULUŞ ARAYIŞINDA OLAN HERKESE ATATÜRK’TEN YAŞAMSAL DERS:

* ULUS YAŞAMI SORUMSUZ İNSANLARIN YAZBOZ TAHTASI DA, DENEME-YANILMA YERİ DE DEĞİLDİR!

Mustafa Kemal, Osmanlı yönetiminin 30 Ekim 1918 günü imzaladığı Mondros Silah Bırakışması koşullarını, Halep’te iken öğrenir; soluk almadan Adana’ya gelerek 3 Kasım – 8 Kasım 1918 günleri boyunca İstanbul hükümetini, bu Bırakışma koşullarının yanlışları üzerine dirençle uyarmaya çalışır, ama sonuç alamaz.

Osmanlı devletine de, Anadolu Türklüğüne de son verme kastı güttüğünü anladığı Mondros koşullarına karşı tek çıkış yolunun bir ulusal direniş savaşı vermek olduğu kararına varmıştır.

Kendisi Çanakkale’nin ve İstanbul’un kurtarıcısı, dört yıllık Dünya Savaşı’nda hiç yenilgi almamış tek Osmanlı Paşasıdır.
Bu özellikleriyle hem Ordunun hem de Türk halkının gözbebeği olmuştur.

Öyleyse ulusal direnişi hemen başlatabilirdi.

Mondros koşulları uygulanıp ordular dağıtıldıktan, yurt baştan başa işgale uğradıktan sonra Kurtuluş’un daha güç olacağı, daha ağır bedeller ödemeyi gerektireceği açıktı.

Ama Mustafa Kemal hemen harekete geçmiyor!

Mondros’u imzalayıp yazgısını galip devletlere teslim eden Osmanlı yöneticilerin işbaşında olduğu işgal altındaki İstanbul’a gelip burada 4-5 ay süreyle kalıyor!

Buradan çıkamayabilirdi. Tutuklanabilir, sürgüne gönderilebilir, öldürülebilirdi.

Mustafa Kemal, ulus yaşamıyla ilgili her eyleminin olduğu gibi bu davranışının da hesabını ulusuna vermiştir.

BELİRTTİĞİ GEREKÇE, TÜRK ULUSU VE YURDUNU BUGÜN DE SÜRÜKLENDİĞİ YIKIM KARANLIĞINDAN KURTARMAK AMACIYLA UĞRAŞANLARIN EN BÜYÜK DİKKATLE GÖZÖNÜNDE BULUNDURMALARI GEREKEN NİTELİKTEDİR.

Mustafa Kemal’i dinleyelim:

“BİR KARARIM VARKEN ONU NEDEN HEMEN UYGULAMIYORUM? HEMEN SÖYLEYEYİM Kİ, CİDDİ VE AĞIR BİR KARAR BİR KEZ UYGULAMAYA KONULDUKTAN SONRA, ‘AH! KEŞKE ŞU YANINI DA DÜŞÜNMÜŞ OLSAYDIM. BELKİ BAŞKA BİR ÇÖZÜM BULUNUR, YENİDEN BUNCA KAN DÖKMEYE GEREK KALMAZDI!’ GİBİ DURRAKSAMALARA YER KALMAMALIDIR. BÖYLE BİR DURAKSAMA, KARAR SAHİBİNİN YÜREĞİNDE SÜREKLİ KANAYAN BİR YARA OLUR VE O’NU YAPTIĞININ DOĞRULUĞUNDAN DA KUŞKUYA DÜŞÜRÜR. AYRICA BİRLİKTE ÇALIŞACAĞIMIZ İNSANLARIN DA BİZİM ÖNERDİĞİMİZDEN BAŞKA BİR ÇIKIŞ YOLU OLMADIĞINA İNANMALARI GEREKİRDİ. DÜŞÜNCE HAZIRLIKLARINDA

    KENDİNİ SİLMEK, ALÇAK GÖNÜLLÜ DAVRANMAK, KARŞINDAKİNDE İÇTENLİKLİ BİR İNANMA DUYGUSU UYANDIRMAK

ŞARTTIR. İŞTE BENİM, İŞGAL ALTINDAKİ İSTANBUL’DA DÖRT-BEŞ AY SÜREYLE KALIŞIMIN TEK NEDENİ BUDUR.”

Mustafa kemal, bu süre boyunca yerliyle konuşur, yabancıyla konuşur. Gençle konuşur, yaşlıyla konuşur. Siville konuşur askerle konuşur…
Kafasındaki tasarımı bu görüşmelerin ışığında denetimden geçirir ve olgunlaştırır.

Onuncu Yıl Söylevi’nde de ulusuna, bu dönemi de kapsayan on beş yılın hesabını verirken söyledikleri, yukardaki ilke değerindeki düşüncelerle birlikte, bugün ulus olarak karanlıktan kurtulmamıza öncülük edeceklerin zihinlerinin en özenli yerinde bulundurmaları gereken değerdedir:

* “BÜYÜK TÜRK ULUSU! ON BEŞ YILDAN BERİ BAŞARIYI SÖZ VEREN ÇOK SÖZLERİMİ İŞİTTİN. MUTLUYUM Kİ, BU SÖZLERİMİN HİÇBİRİNDE, ULUSUMUN HAKKIMDAKİ GÜVENİNİ SARSACAK BİR YANILGIYA UĞRAMADIM.”

Bugün de ulusumuzun önüne YÖNETİCİ-ÖNDER OLARAK atılacak kişilerin, geçmişlerinde herhangi bir önemli tutarsızlık da, başarısızlık da bulunmayan, öncülükleri boyunca da Mustafa Kemal’in gösterdiği yüksek sorumluluk ve hesap-verme bilinci ile davranacak, genç, pırıl pırıl insanlar olması zorunludur, kanısındayım.