Ürkütücü gerçeği açıklıyorum!
Uğur Dündar
SÖZCÜ, 21.12.13
“Büyük Rüşvet” operasyonuyla ilgili bir haber,
hafızamdaki kayıtları birden canlandırıverdi.
80’li yılların ikinci yarısı…
O yıllarda altın ithalatının serbest olmamasına karşın,
Kapalıçarşı’da külçe külçe altın satılıyor.
Arada bir operasyon yapıldığında da bu külçelerin, vatandaşın yastık altındaki altınlarının eritilmesiyle üretildiği söyleniyor. Oysa gerçek çok farklı:
Türkiye üzerinden Batı’ya giden uyuşturucu paraları İsviçre’de
toplanıyor, döviz ve altına çevrilerek aklanıyor!
Dövizler hayali ihracatın karşılığı olarak resmi yoldan,
yani bankalar kanalıyla Türkiye’ye indiriliyor.
Altınlar ise, Zürih’ten kalkan uçaklarla önce Bulgaristan’a, oradanda da
İstanbul’a giden otobüslerin zulalarına (gizli bölme) yerleştirilerek,
Kapalıçarşı’ya gönderiliyor.
Döviz ve altın trafiğini, İsviçre’de yaşayan Lübnan asıllı Muhammed Şekerci’ye ait Schakargo şirketi, bu ülkedeki Türk döviz ve altın kaçakçılarıyla işbirliği halinde
yürütüyor.
Bu ünlü Türklerden biri de, “Berber Yaşar” lakaplı Yaşar Aktürk.
Dönemin dürüstlüğüyle ünlü Mali Polis Müdürü Sadettin Tantan’dan
aldığım bilgilerle harekete geçiyor ve kamera ekibiyle birlikte İsviçre’ye
uçuyoruz.
O yıllarda çalıştığım Hürriyet gazetesinin İsviçre temsilcisi Erdinç
Ispartalı‘nın unutulmaz katkılarıyla Zürih-Sofya-İstanbul üçgenindeki
karanlık trafiğin peşine düşüyoruz.
Schakargo’nun önünde çekim yaparken gözaltına alınmamıza rağmen,
Zürih’ten Sofya’ya giden uçağa altın kolilerinin yüklenişine kadar,
tüm trafiği görüntülemeyi başarıyoruz.
Haberlerimiz Hürriyet’e manşet oluyor, TRT televizyonunda yayınlanan
“Olay” programımız da, adı gibi olay yaratıyor.
İsviçre basınının da harekete geçmesiyle, geleceğin Cumhurbaşkanı olarak gösterilen Adalet Bakanı Elizabeth Kopp, eşinin Schakargo ile ilişkisi
nedeniyle istifa etmek zorunda kalıyor.
Türkiye’de ise Adnan Kahveci’nin önerisiyle Başbakan Turgut Özal
radikal kararlar alıyor, kambiyo rejimini değiştirerek, altın ithalatını
serbest bırakıyor.
Böylece İsviçre’yi mekan edinen Türk altın ve döviz kaçakçıları da birer birer memlekete dönmek zorunda kalıyor. Bazıları emekli olup köşelerine çekiliyor, bir bölümü de işlerini yasal çerçevede devam ettiriyor.
* * *
“Berber” Yaşar Aktürk, “Büyük Rüşvet” operasyonunun tapelerinde
yıllar sonra tekrar karşımıza çıkıyor.
İddiaya göre, operasyonun bir numaralı şüphelisi olan Rıza Sarraf’ı (Reza Zarrab) bakanlardan biriyle, geçmişin büyük altın ve döviz kaçakçılarından Aktürk tanıştırıyor. Konuşma
Dediğim gibi Rıza Sarraf, bu operasyonun kilit ismi.
Önceki akşam Halk TV’deki Halk Arenası’nda açıkladığım belgedeki iddiaya göre Sarraf, dudak uçuklatacak, hatta ekonomiyi sarsacak boyutlarda
kara para aklama ve altın işi yapıyor.
Sarraf’ı yakından tanıyan biri, yaklaşık bir yıl önce, kara para trafiğinin
boyutunun 87 milyar doları bulduğunu devletin en üst makamlarına
ihbar ediyor.
İhbarı yapan kişi, bu trafikte devreye giren bazı banka şubelerinin,
paravan şirketlerin isimlerini veriyor, banka hesap numaralarına kadar
ayrıntılı bilgi sunuyor.
İhbar üzerine Maliye Bakanlığı’nın başlattığı inceleme, halen sürüyor.
“Büyük Rüşvet” operasyonundan medyaya yansıyan haberler, Sarraf’ın
karanlık işlerini bazı yetkililere rüşvet vererek yürüttüğü, Türkiye’nin İran’dan aldığı doğalgazın parasının da, Dubai üzerinden altın olarak ulaştırılmasını üstlendiği anlaşılıyor.
Dubai’de ise karşımıza bildik bir isim, Muhammed Şekerci çıkıyor.
İsviçre’nin kara para aklama yollarını tıkayarak, bankacılık işlemlerini
şeffaflaştırmasından sonra, Muhammed Şekerci’nin de işlerini Dubai’ye
aktardığı ve çok büyük bir altın rafinerisi kurduğu biliniyor.
* * *
Sevgili okurlarım.
Kamuoyu şimdilik kara para trafiği buzdağının sadece ucunu
görebiliyor.
Muhbirin 87 milyar dolar, CHP’nin yolsuzluklarla mücadelede simgeleşen
ismi, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun da 70-75 milyar Euro olduğunu öne sürdüğü
- kara para ve altın trafiği, ekonomiyi sarsabilecek boyuta ulaşmış
bulunuyor.
Ayrıca “Türkiye’nin ödemeler bilançosundaki rakamlar gerçeği
yansıtmıyor mu?” sorusunu da gündeme getiriyor.
Bu nedenle sadece iktidarı değil, maalesef ülkemizi de dünya önünde çok zor durumda bırakıyor.
Bunu bilip neler yaşanabileceğini tahmin etmek, yaklaşık yarım asırlık
meslek hayatımda inanın beni ilk kez ürkütüyor.