Ülkemiz yine/yeniden gösterişli bir demokrasi sınavına doğru sürüklenerek ilerliyor. Boru değil bu… Cumhuriyet’in 100. yılı. Şenlikli bir dönem olacağı çok açık. Daha şimdiden ilan edildi ki, Türkiye’nin yüzyılı başlıyor. Bütün aksamı yurtdışında imal edildikten sonra memleket topraklarında yerli yerine konularak “yerli-milli” hale getirilen ülkenin “İlk Otomobili” kamuoyuna takdim edildi. Fiyatı dudak uçuklatacağı için şimdilik açıklanmadı.
Seçim yılı içinde böylesi sürprizlerden çokça yapılacağı aşikâr (açık) olarak görülüyor. Muhalefet çevreleri her zaman ki gibi, otomobil şovunu da beğenmediler.
Herkesten ziyade tek kişinin beğenmesi çok önemli. Çünkü O’nun beğenmediği sonuçlar ortaya çıktığı zaman demokrasi olmuyor!
Demokrasi olabilmesi için O’nun kazanması gerekiyor.
Model basit: Kazı-kazan!
Her yeri kazıyorsun, kazıyorsun ve sonunda kazanıyorsun. Mesele bu kadar basit!
Fakat basit meseleyi zorlaştıranlar var. Başında da muhalefet geliyor. Seçim var denildiğinde ipini koparan sandığa koşuyor. Koşmaları bir şey değil. Seçimleri de kazanmak istiyorlar. Ve maalesef kazanıyorlar da… İşte demokrasinin en kötü yanı bu noktada ortaya çıkıyor:
Seçim zaferi muhaliflere geçiyor.
Sandıklardan muzaffer biçimde çıkanlar bulundukları alanlarda yönetim kademelerini kendi denetimlerine alıp köyü, kasabayı, vilayeti yönetmeye soyunuyorlar. Böyle bir şey olabilir mi?
Bunlar yakın gelecekte ülkenin tamamını da yönetmek isteyebilirler.
Hiçbir iktidar, iktidarını kaybetmek istemez.
Nedense kötü niyetli kişi ve kuruluşlar bu ulvi kaygıyı anlamamakta ısrar ediyorlar. Demokraside doğru davranış kuralı şu olmalıdır:
İktidarlar yönetmeli, muhalifler de muhalefet etmeliler. O zaman ülke rahat ve huzur yüzü görebilir.
İktidarın yönetebilme kabiliyeti sorgulanır, hatta elinden alınırsa ülkede yaşayanlar da rahat ve huzur yüzü göremezler. Bu kadar açık ve net biçimde ortaya konulması gerekiyor.
Koyanlar yok mu? Var.
İktidar medyasının sadık kalemleri büyük bir ciddiyetle yukarıdaki gerçeği anlatmak için var güçleriyle çalakalem yazıyorlar. Ağızlarından çıkanı kulaklarının duymayacağı bir zarafette anlatıyorlar.
Hiç kimseyi inandıramıyorlar.
Devlet kasasının har vurup harman savurma şeklinde yağmalanmasını “itibardan tasarruf olmaz” diyerek savuna savuna hiç itibarlarının kalmadığını göremiyorlar.
Sahipleri de onlardan memnun değiller.
Atsalar atılmazlar, satsalar satılmazlar. Mal olarak da piyasa değerleri kalmadı. Yine ne varsa demokrasi de var. Tam olarak kabul edilebilmesi için minik bir koşul gerekiyor:
-Muhalefetin kazanmaması lazım!
Ama bazen oluyor, muhalefet kök salmış iktidarları kökünden söküp atıyor. İşte o zaman gerçek bir mutluluk ülke sathına (yüzeyine) yayılıyor. Geride kalan 29 Ekim coşkusu bunu gösterdi:
–Cumhuriyet’in 99. yılı!