Etiket arşivi: Prof. Dr. Erhan Nalçacı

KRT TV, TELE 1 TV ve BİZİM TV Programlarımız : 7 Mayıs 2021

Dostlar,

Bu gün, 7 Mayıs 2021 Cuma, saat 14:15‘te
KRT TV’de Sn. Aslı Kurtuluş – Mutlu’nun,

saat 16:00’da TELE1’de İsmail Dükel’in

(25) Ahmet Saltık: Alaturka, uyduruk bir kapanma yaşıyoruz- HABERE DOĞRU (7 MAYIS 2021) – YouTube

ve saat 20:00de BİZİM TV’den
Sn. Lale O. Arslan’ın konuğu olacağız.. /
OLDUK..

AKP iktidarı salgını kendince DİNCİ + PİYASACI seçimleriyle yönetmeye çabalamakta.

Ne acı ki, çuvalladığını ve onbinlerce masum insanının ölümüne neden olduğunu görmemekte direniyor.

Oysa her 2 çıkmaz yolu hızla hatta derhal terk edip TOPLUMCU + BİLİMSEL politikaları gütmesi gerek. Başarılı olan ülkeler tartışmasız olarak hep ama hep böyle yaptılar.

Öte yandan, siyaset bilimi ve politika etiği bakımından ustan çıkarılmaması gereken çok çarpıcı bir evrensel ilke daha var :

İktidarların siyasal yeğlemeleri (tercihleri) olabilir, olmalıdır ancak bunların hiçbiri, hiçbir koşul ve zamanda BİLİMSEL GERÇEKLİKLERİN önünde olamaz!

Bir başka anlatımla, politik seçimler, varsa BİLİMSEL SEÇENEKLERLE sınırlıdır.

AKP = RTE iktidarı, özerk – özgür bilimsel kurumlaşmaları dizgeli (sistemli) biçimde yok ettiklerinden, Salgınla başetmede Bilimsel olgulara tartışmasız biçimde gereksinimli (muhtaç) olduklarını da gördüklerinden, ivedilikle (alelacele) bir BİLİM KURULU oluşturmuş ve vitrine yerleştirerek DİNCİ + PİYASACI siyasalarını sürdürmek üzere kullanmışlardır.

Gelinen yer çok yönlü ve trajik ötesi ağır bir bunalımdır.
Turizm sektörünün bu yıl beklenen ölüde canlandırılması bir düştür. Çok geç kalınmış, rezervasyonlar büyük ölçüde Yunanistan, Mısır, İtalya ve İspanya tarafından “kapılmış” tır.

Turizm Bakanının 17 Mayıs’ta günde 5 bin olgunun (vakanın) altına düşeceğimizi söylemesi saçmalıktır, abestir.

Sağlık Bakanı “2 ay aşı yok” derken ardından RTE’nin yok böyle bir şey diye sözde kükremesi boşlukta yankılanan bir çaresiz çığlıktan başka anlam taşımamaktadır.

Bakan Dr. Koca’nın Çin ile “nazik” ilişkilere gönderme ile ülkemize uygulanan apaçık Çin aşı ambargosunu ayrımında olmaksızın itirafı hazin ötesidir.

Hele tuz – biber, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, bu ay içinde “..Turistin  göreceği herkesi aşılayacağız…” sözleri, ülkemizde salgın yönetiminin ortaoyununa evrildiğinin (!) bir başka kanıtıdır. Bu sektörde yaklaşık 4 milyon çalışan var ve Sağlık Bakanı “aşı yokluğunu” itiraf ederken..

İktidar, Bremen’in mızıkacıları ölçüsünde (kadar) uyum (armoni) içinde! Yaşasın!
***
Ülkemizin yürek yakan durumu, “resmen” 3’e, 5’e… X’e bölünmüş biçimiyle aşağıda, sözde turkuvaz, gerçekte yüzkarası – yüz kızartıcı tabloda.


Dünyadaki durumumuza gelince, son verilerle;
Toplam olgu (vaka) sayısı bakımından “resmen” ilan edilen 5 milyon ile dünyada 5. sıradayız. Oysa nüfus büyüklüğümüz ile 17.sıradayız.
– Günlük yeni olgu sayısı bakımından, milyon nüfusa göre insidens hızı verirsek :
* ABD : 47.819 / 332 m = milyonda 144
* Hindistan : 414.433 / 1400 m =  milyonda 296
* Brezilya : 72.559 / 215 = milyonda 337
* TÜRKİYE : 22.388 / 84 = milyonda 267… DÜNYA 3. SÜYÜZ!

Ama AKP iktidarı, 11 Mart 2020’de, salgının 1. yılında DESTAN YARATTIK diyebildi!!??

Sözde “tam kapanma” uyguluyoruz 29 Nisan’dan beri..
Ondan önce de 15 gün alaturka “yarı kapanma” rejiminde idik..
Dünya tarihine utanılası kara mizah örnekkleri veriyoruz; hem de öylesine bol..
***

Bu tablodan ancak utanılabilir, yerin dibine batılabilir ve İSTİFA EDİP çekip gidilebilir..

Ancak bu beklenti, olağan bir rejimde söz konusu edilebilir.
Zaten olağanımsı bir rejimde bile salgın yönetimi böylesine diz çökertici olamazdı.
Dolayısıyla, Siyasetbilim deyimlemesi (terminolojisi) ile olağan bile olmayan bir ANOMALİ ile kuşatılmış durumdayız.

Her tür irdeleme ve EXODUS (Çıkış!) önermeleri bu “düğümleme” gözetilerek yapılmalıdır.

KRT’de süre 25-30 dakika ve değerli meslektaşım Prof. Dr. Erhan Nalçacı da katılacak. Sınırlı sürede düşüncelerimizi aktarmaya çabalayacağız. KRT TV’ye ve teşekkür ederiz.
TELE1’de 40 dakika dolayında zamanımız olacak ve sorunu tıbbi – teknik boyutları yanı sıra ekonomo – politik yanlarına da değinme olanağı bulacağız. TELE1’e de teşekkür ederiz.

İlgi ve bilginize sunarız. BİLGİ GÜÇTÜR
Halkımız, gerçek bilimsel bilgilere ulaştıkça, kendisine giydirilmeye çabalanan bu deli gömleğini yırtmayı daha da öne alabilecektir.

Sevgi ve saygı ile. 07 Mayıs 2021, Ankara (Güncelleme : 08.05.2021, 13:54)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

“Neden İngilizce Tıp Eğitimi Değil?”

Herkese merhaba,

Bu hafta Prof. Dr. Erhan Nalçacı‘nın yapacağı

“Neden İngilizce Tıp Eğitimi Değil?”

sunumunda buluşacağız.
Aşağıda detaylı bilgiye erişebilirsiniz, görüşmek üzere 🙂
Dr. Mert GÜNGÖR
Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu Üyesi

WhatsApp Image 2018-10-14 at 12.33.38.jpeg

Mithatpaşa Cad. 62/18, Yenişehir / ANKARA

Dr. Nevzat Eren 16. Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu gerçekleşti: Sistem Sorunu Olarak Aşı

Dr. Nevzat Eren 16. Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu gerçekleşti: Sistem Sorunu Olarak Aşı

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)
16’ıncısı düzenlenen Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu, “Bir Sistem Sorunu Olarak Aşı” başlığıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleşti.

25 Mart 2017, http://haber.sol.org.tr/toplum/dr-nevzat-eren-ulusal-halk-sagligi-sempozyumu-gerceklesti-bir-sistem-sorunu-olarak-asi-190401
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu ve Ankara Tabip Odası (ATO) tarafından 16’ıncısı düzenlenen Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu,
“Bir Sistem Sorunu Olarak Aşı” başlığıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleşti.

Prof. Dr. Nevzat Eren’in eşi Gönül Hatay Eren ve Prof. Dr. Necati Dedeoğlu tarafından yapılan iki açılış konuşması ile başlayan sempozyum (AS: Kurultay), sağlık emekçileri ve öğrencileri tarafından izlendi. İlk oturum ATO Genel Sekreteri Dr. Mine Önal’ın başkanlığında yapıldı.

Prof. Korkut BORATAV: SAĞLIK SORUNU SİSTEM SORUNUDUR

“Türkiye’nin 24 Ocak 1980 Sonrası ve Öncesi İktisadi Yapısının Karşılaştırılması” başlıklı bir konuşma yapan Korkut Boratav, sağlık sorunlarının bir sistem sorunu olarak ele alınması gerektiğinin altını çizerek sözlerine başladı. Sağlıkta neoliberal dönem öncesi ve sonrası olarak bir ayrımın yapılması gerektiğini belirten Boratav, daha önce elde edilen kazanımların çok büyük mücadelelere ve dünyanın yüzünün sola dönük olmasına bağlı olduğunu vurguladı.
12 Eylül darbesinin Türkiye’nin sola yönelmesinin önüne kalıcı bir engel olarak çıkarıldığını
ve bu tablonun sağlık sorunlarından bağımsız olmadığının altını çizerek sözlerini tamamladı.

Daha sonra Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, “Türkiye’de Aşı Üretiminin Kısa Tarihçesi ve Aşı Üretiminin Dinamikleri” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında aşının gelişim öyküsü ile Türkiye’nin siyasal ve iktisadi ortamı arasında bağ kuran Tanık, aşıların git gide uluslararası tekellerin ve onların yerli işbirlikçilerinin insafına terk edildiğini ve sağlığın piyasalaştığı dönemlerde aşının büyük bir pazar haline gelmeye başladığını belirtti.

KÜBA’NIN BAŞARISI

İkinci oturum Prof. Dr. Erhan Nalçacı’nın başkanlığında gerçekleşti. “Küba’da Toplumsal Yapı ve Sağlık” konulu bir konuşma yapan Doç. Dr. İlker Belek, sosyalist devrimlerin kamulaştırma, eğitim ve sağlık atılımları ile yaşama geçtiğini ve Küba’nın bugünkü başarılarının bu atılımlara bağlı olduğunu belirtti. 1976 Anayasası ile sağlık hizmetinin Küba’da eşit ve parasız bir şekilde sunulmasının devlet güvencesi altına alındığını söyleyen Belek, Küba’nın kendi gelir diliminde ya da kendisiyle aynı coğrafyadaki ülkeler arasında 1. olduğunu ve bunun ağır ABD ablukasına karşın yaşama geçen çok büyük bir başarı olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Ardından Dr. Akif Akalın “Küba’da Aşı Üretiminin Tarihçesi” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında, devrim öncesi dönem ile devrim sonrası dönemi karşılaştıran Akalın, Küba’da devrimden sonra kurulan pek çok kurumun ve bilimsel merkezin biyoteknoloji üretimi konusunda çok aşama kaydettiğini vurguladı. Bunların yanında Küba’da toplumun sağlık hizmetlerine katılımının çok önemsendiği ve Küba’nın bugün bütün zorluklara ve ablukaya karşın 68 ülkeye 50 biyoteknoloji ürünü ihraç ettiği belirtildi. Akalın, Küba’nın sağlık alanındaki başarılarının Fidel Castro’dan ayrı düşünülemeyeceğini söyleyerek sözlerini tamamladı.

YOKSULLAR AŞISIZ KALABİLİYOR

Üçüncü oturum Prof. Dr. Levent Akın başkanlığında yapıldı. Aşı konusunda Türkiye’deki yasal düzenlemeler, aşının izlediği yollar ve sorumlu yetkili kurullar hakkında genel bilgiler içeren bir konuşma yapan Akın, ardından sözü “Aile Hekimliğinde Güncel Aşılama Verileri Gerçeği Ne Kadar Yansıtıyor?” başlıklı sunumu için Dr. Mehtap Türkay’a bıraktı. Türkay, Türkiye’de aşılamanın tarihçesinden söz ederek başladı ve Sağlık Bakanlığı verilerine göre  aşılama oranlarında Türkiye’nin pek çok gelişmiş ülke ile aynı düzeyde olduğunu vurguladı. Ancak bu verilerin, doğru aşılama yöntemlerinin uygulanmaması nedeniyle aslında bilimsel açıdan doğru olmadığı belirtilirken, pek çok yoksulun hiç aşılanmayabildiği vurgulandı. “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ve performans sistemi nedeniyle aşılanmayan çocukların da aşılanmış gibi gösterilebildiğini belirten Türkay, bunun yanında pek çok çocuğun da kayıtsız olduğu için aşılanamadığını söyledi.

AŞIYI KABUL ETMEMEK, ÖZGÜRLÜK OLABİLİR Mİ?

Ardından Dr. Olgu Nur Dereci ve Emine Topçu tarafından “Aşıyı Kabul Etmeme Özgürlüğü Kabul Edilebilir mi?” başlıklı bir konuşma yapıldı. Emine Topçu, aşı reddinin bir sistem sorunu olduğunu vurgulayarak sözlerine başladı ve bu konuda ortaya atılan pek çok hurafenin tabloyu daha da kötüleştirdiğini vurguladı. Aşının otizme yol açtığı iddiasını taşıyan ve daha sonra yalan olduğu ortaya çıkan bir makale ile aşı reddinin gündeme geldiğini ve tüm dünyada yayıldığını belirten Topçu, dinci gericiliğin burada çok önemli bir rol oynadığını belirtti.
Aşı redinin  bireysel özgürlükler alanında görülemeyeceğinin vurgulandığı konuşma, Dr. Olgu Nur Dereci tarafından yapılan ve sağlık çalışanlarının konumunu anlatan bir sunum ile sürdü. Anayasa Mahkemesi’nin aşıya zorlamanın hak ihlali olduğu kararının vb. uygulamaların hekim/hasta karşıtlığını körüklemeye ve toplumun çıkarlarının birey çıkarlarının karşısında olduğu inanışını yaygınlaştırmaya yaradığının altını çizen Dereci’nin ardından yeniden sözü alan Topçu, aşı reddinin bu düzen içinde kaçınılmaz bir sonuç olduğunu belirtti ve aşının bir meta olmaktan çıktığı, sağlığın piyasa olmadığı yeni bir düzen kurulması gerektiğini söyleyerek sözlerini sonlandırdı.
=============================
Dostlar,

Halk Sağlığı bilimleri emekçisi” merhum ağabeyimiz – hocamız – mücadele önderimiz,
dava arkadaşımız Prof. Dr. Nevzat Eren’in sevgin (aziz) anısına 16. sı düzenlenen bu önemli bilimsel toplantıyı web sitemizden duyurmuştuk..
(http://ahmetsaltik.net/2017/03/22/dr-nevzat-eren-ulusal-halk-sagligi-sempozyumu-16-25-mart-2017/)
Kurultayı sabahtan akşama dikkatle izledik, çok yararlandık. Biz de 2 kez söz alarak katkı sunduk. Özelikle, bizim de mezunu olduğumuz Mülkiye’nin (Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.) duayen iktisat hocası Prof. Korkut Boratav’ın 24 Ocak 1980 öncesi ve sonrası Türkiye’nin iktisadi yönlendirilmesini karşılaştırması, Kurultaya gerçek bir zemin ve çerçeve sağladı. Boratav hoca, kedisinin de 12 Eylül 1980 darbesiyle üniversiteden atıldığını, 5 yıl kadar sonra haklarını alabildiğini, şimdiki tablonun daha ağır ve açıkça hukuk dışı olduğunu belirtti. Hukuk savaşımının gecikmeli de olsa başarılacağını vurguladı. Türkiye’de Cumhuriyetçi blokun gerici – dinci bloktan daha güçlü olduğunu, önemli olanın Cumhuriyetçilerin örgütlü birlikteliği olduğunun altını çizdi. 16 Nisan halkoylaması dayatmasının da böylelikle savuşturulabileceğini özellikle belirtti. Arada, kendisiyle iki Mülkiyeli olarak ayrıca sohbet etme olanağı bulduk.

Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasanın  13. ve 17. maddeyi gerekçe göstererek zorla aşı yapılamayacağına 148. maddeye göre yapılan 2 bireysel başvuru nedeniyle hükmetmesinin üzerinden 2 yıla yaklaşan zaman geçmesine karşın Sağlık Bakanlığının neden Yüksek Mahkemenin gerekçesi doğrultusunda tek maddelik bir yasal ekleme yapmamasının kabul edilemeyeceğini biz vurguladık. Kararın hukuka uygun olmadığını, halk / kamu sağlığı açısından ciddi sakıncalar doğurabileceğini, dar normatif – pozitivist bakışın hatalı sonucu olduğunu gerekçeleriyle açıkladık. Örn. Anayasa md. 56 ve 90 açıkça gözardı edilmişti..

  • Sağlık Bakanlığını hızla 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasasına bir madde ekleyerek,
    yasal norm yokluğuna dayalı” Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirmeye çağırdık, çağırıyoruz. Tersine davranışın kabul edilemeyeceğini ve gecikmenin gerekçesini anlayamadığımızı, bu yönetim – siyaset etiği sorunun – ciddi kusurunun kabul edilemeyeceğini, ağır kamusal sorumluluk, salgınlar ve ölümler doğurabileceğini… ısrarla vurguladık, bir kez daha vurguluyoruz!

Sorunu daha önce de işlemiştik :
http://ahmetsaltik.net/2016/10/30/ttb-zorunlu-asi-sorunu-yeniden/

Ayrıca bu bağlamda hazırladığımız kapsamlı bir dosyayı da paylaşalım (24 sayfa, 598 KB) :
Anayasa_Mahkemesi_ASI_karari_irdelemesi_AHMET_SALTIK

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com