Ankara Altındağ’da yaşanan, Suriyeli ve Afgan göçmen ailelere yönelik utanç verici, buram buram faşizm kokan “Pogrom”un ardından, bazı yandaş ve yalaka yazarlarla, onların gönüllü yardakçısı “YetmezAmaEvetçi” liboşlar, “alarm zili” tanımı yapıyorlar.
Ne “alarm zili”nden söz ediyorsunuz?
Biz o zilin ilk “tını”larını 10 yıl önce duyup da avazımız çıktığı kadar bağırmaya başladığımızda, biz o zilin ilk “çınlamaları” karşısında “yapmayın etmeyin, büyük bir felaketin eşiğindeyiz” diye sütunlarımızda uzun uzun yazılar döşediğimizde, ekranlarda adeta yalım yalım yalvardığımızda, kulağınızın üzerine yatmaktaydınız.
Derin bir uykudaydınız, hepiniz.
Kiminiz “Reis”in ve Davutoğlu Ahmet’lerin “Fetihçi” hayallerinin peşine takılmış, “Ortadoğu haritasının yeniden tasarlanması” planlarının çizimine mürekkep taşımaya koyulmuştunuz. Kiminiz, “Türkiye, bölgedeki endişe verici gelişmelere duyarsız kalamaz” bahanesi ile bu millete yutturulmaya çalışılan ve yüzlerce askerimizin hayatına mal olan maceralara “mehtervari – milliyetçi soslu fon müzikleri” bestelemenin çabasındaydınız.
İlk tüfek patladığında, ilk şehit haberleri gelmeye başladığında, bölgesel yangına ilk benzin bidonları döküldüğünde ve bunun sonucu olarak ilk sığınmacı kafilesi sınırdan (Hatay, Ş. Urfa, G. Antep) girdiğinde, bunun “yüksek desibelli bir alarm zili” sayılması gerektiğini söylemiştik.
Ama düzenin dümen suyunda yol alan teknelerinizde rahatınız bozulmasın diye, malum “DokuzSekiz Ahmet gibi patronlarınıza viski servisi yaparken tekne sallanmasın da viski dökülmesin, tavla zarları yer değiştirmesin diye” sesinizi çıkarmadınız.
Bugün tüm yandaş, yalaka, yılışık, yalancı, besleme tayfası ile onlara takviye gücü olarak koşturan, “eski Suriye politikası savunucusu – şakşakçısı” liboş tayfası, kalkmış bu ülkenin vatanseverlerine, demokratlarına “akıl hocası” kesiliyor.
“Aman efendim. Pogrom’a benzin dökmeyelim” yazıları yazanlar mı istersin?
Sığınmacı sorununun artık bir milli güvenlik sorunu olduğuna dikkat çekenleri (milli kelimesini kullandığımız için) “ırkçı koroya dahil olmakla” suçlayanlar mı (bize solculuk dersi verecek) ararsın?
Hatta ve hatta, bu kavgaların ve ırkçı – faşist saldırıların yaşanacağı uyarısında bulunanları “saldırıları mazur göstermekle” suçlayanlar mı?
Düzensiz ve kaotik (AS: karmaşalı) sığınmacı akınını, delik deşik hale gelmiş sınırlardan neredeyse her dakika başı binlerce Afgan (ve hâlâ Suriyeli) göçmenin girip çıkmasını (mesela bayram ziyaretlerini) savunanları, bu durumu “ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın geçen yüzyılda yaptıkları düzenli – sistematik – kayıtlı – kuyutlu göçmen emeği ithalatı” ile bir tutan zekâ özürlüleri saymıyorum bile.
Hangisini sayayım?
Bu arada, ortalıkta dolaşmaya başlayan “Düzensiz sığınmacıları ve bunlar üzerinden bozulan demografik yapıyı, kaotik bir hale gelmiş olan asayiş ortamını istismar ederek silahlı – silahsız güç ya da seçmen olarak kullanma planları yapıldığı” senaryolarını da ciddiye alıyorum.
Niye?
- İktidarını sürdürebilmek ya da iktidara gelebilmek için yabancı güçlerden destek almayı mübah sayan bir siyasi zihniyeti gayet iyi tanıdığımızdan.
ABD ile yapılan gizli görüşmelerin içeriği, Suriyeli “karanlık cihatçı unsurlarla” yapılan (Libya’ya, Azerbaycan’a kadar uzanan, Afganistan’a kadar uzanma niyeti taşıyan) kanlı işbirliği protokollerini tam olarak bilmediğimiz müddetçe de maalesef bu kokular burnumuzdan gitmeyecek.
Onun için…
Birileri “alarm zili” filan dediğinde, gülelim mi, ağlayalım mı şaşırıyoruz.
Tekrar ediyorum.
Bu konu ciddi bir milli güvenlik sorunudur ve “İçişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanı’nın bile (Cumhurbaşkanı talimatıyla) katılmadıkları gayrı ciddi MGK toplantılarında bile ne kadar ele alındığı” kuşkuludur.
En vahimi de budur.